• ing. kefenin cebi yok

    tamamen bildik plotuna rağmen muhtemelen capra'nın en iyi filmi. çok sayıdaki egzantrik karakteri ve lionel barrymore'un harika performansıyla coşan film, bugün çağan ırmak'ın babam ve oğlum'da bir benzerini çekmeye çalıştığı yine bol karakterli, münir özkul'un baba rolünü oynadığı arzu film ekolünden filmlere büyük oranda ilham vermişe benziyor. öyle ki, kendi yağında kavrulan bir ev ahalisine reislik yapan barrymore'un, evlerini satın alıp yerine fabrika kurmaya çalışan milyonere çektiği tirad yaşar usta'nın ünlü konuşmasına tıpatıp benziyor (bkz: #531649) ve yine barrymore'un yaptığı izm'leri yeren konuşma bu ekoldeki hangi filme konursa konsun zerre yabancılık yaratmayacak kadar "bizden". bu noktalardan hareketle biraz derinlemesine bir çalışmada 30'lar amerikası ve 70'ler türkiyesinde aile, siyaset, ekonomi, ideoloji ve statü gibi konularda bir karşılaştırma yapmanın muhafazakarlıkla ilgili bazı ipuçları vereceğini düşünüyorum. çünkü futbol asla sadece futbol değilse, sinema zaten asla sadece sinema değildir.
  • insanlara, yaparken gerçekten mutlu oldukları işler yapmasını tavsiye eden güzel film. bu iş mızıka çalmak bile olsa..

    günümüz insanlarının kesinlikle izlemesi gereken film diye düşünüyorum. karmaşa içerisinde o denli kaybolmuşuz ki, hayattan gerçekten zevk alamaz duruma gelmişiz.
    ayrıca, parayı mutluluk aracı olarak görmekten ziyade amaç haline getiren insanlarımızın aslında manevi değerlerden ne kadar yoksun olduğunu üstüne basa basa bize gösteren enfes filmdir. rus kolenkhov karekteri için bile defalarca izlenesi..

    (bkz: frank capra)
    (bkz: feel good movie)
  • harika! sanırım filmde en çok hoşlandığım şey, herşeyin o evde aynı anda uçuşularak yapılıyor olması. hafiflik.
  • moss hart ve george s. kaufmann tarafindan yazilmis bir tiyatro oyunudur bu aslinda.
  • en iyi film ve en iyi yönetmen oscarına sahip olan başyapıt.
    ülkemizde az bilinmesine rağmen bir yenide çevrimi olan yeşilçam klasiği sev kardeşim baya baya ünlüdür.

    --- spoiler ---
    sev kardeşim hangi filmdi diyenler için, zengin genç tarık akan/james stewart'ı tavlamaya çalışan fakir kız hülya koçyiğit/jean arthur'un aşk hikayesi; fakir kızımızın dinamit üreten bir akrabaya sahip olması; neşeli ev halkı ve o evi satın almaya çalışan üç kağıtçı adam gibi tiplemeler hatırlatılabilir.

    --- spoiler ---
  • capra'nın en sağlam filmlerinden bir tanesi. içinde amerikan propagandası olmaması filmi daha da leziz kılmış. yalnız yönetmenin zenginlerle ilgili takındığı tavır yanlış bence. zengin iş adamı kirby en iyi arkadaşının işini elinden alıp adamı anında meteliksiz birisi haline getirir. bunun üzerine arkadaşı, kirby'nin şirketine gider ve sağlam bir nutuk çeker. en sonunda da "hepimiz mutsuz bir şekilde öleceğiz" der. bu repliklerde capra tüm zenginlerin hayatı yaşamayı bilmediklerini, hiçbirinin doğru dürüst arkadaşlarının olmadığını, hepsinin mutsuz bir hayat süreceklerini, hep paraya endekslenmiş oldukları için para dışındaki şeyleri önemsemeyeceklerini ve en nihayetinde kimsenin arkalarından ağlamayacağını dile getiriyor. evet, çoğu kapitalist belki öyledir ama hepsi değil. hayatını yaşayan, insanlara elinden geldiğince yardımcı olan, tıpkı filmdeki gibi mızıka çalan amca kadar arkadaşları ve dostları olan zenginler de var. capra ise hepsini aynı kefeye koyuyor. keskin çizgilerle ayırıyor iki tarafı. fakirler fakir olsalar da hayattan zevk almayı başarmış, adeta nirvana'ya ulaşmış kişiler olarak resmediliyorlar. zenginler ise tam zıtları olarak karşımıza çıkıyorlar.

    capra alışık olduğumuz bir hikaye anlatıyor bizlere. fakir bir kız, patronunun oğlunu tavlar ve evlenmeye karar verirler ama iki aile arasında sınıf farkı olduğundan bu iş rast gitmeyecektir. buradan sağlam mesajlar (ey zenginler! hep para, hep para... nereye kadar? biraz da hayatınızı yaşayın. gidin mızıka çalın. hayatı tanıyın gibi mesajlar), komik olaylar (karakol sahnesi) çıkıyor. fakir babanın zengin iş adamına verdiği ayar (yukarıda kelimesi kelimesine yazılmış) gerçekten de yaşar usta'nın ve mahmud hoca'nın ayarlarını akla getiriyorlar. zaten arzu film'den çıkan filmlere bakarsak akla hemen capra gelir. belli ki ertem eğilmez, sadık şendil ve diğer arzu film senaristleri ve yönetmenleri capra'dan ve filmlerinden epey etkilenmişler. ki etkilenmemek zor, içlerinde amerikan propagandası olsa da.

    capra'nın en iyi filmi değil. şahsen it's a wonderful life'ı ve romantik-komedi it happened one night'ı daha çok sevdim. ama bu film de eğlenceli idi. aynı hikayeyi bin kez izlemiş olsak da. james stewart ve izlemekten keyif aldığım jean arthur filmin kalitesini yükselten faktörlerden.
  • bizdeki sev kardeşim bu filmden 5 kat daha iyi. filmin senaryosunu bizimkiler öyle bir evirip çevirmişler, rollere uygun adamları o kadar güzel koyup, mıstık gibi yan karakterleri o kadar güzel oturtmuşlar ki, bizimki on numara olmuş, onlarınki yedi numarada kalmış.

    james stewart yerine tarık akan koymak bile filmi üst seviyeye çıkarmış zaten. oyunculuk anlamında james daha iyi sayılabilir, ama bu filmdeki role tarık cuk oturmuş.

    hele zengin baba yerine hulusi kentmen nasıl bir güzellik katmışi bizimkine. hatta role kabiliyetini sevmem ama bizdekinde alev'i oynayan hülya koçyiğit bile bu filmdeki jean abladan daha iyi bir role sahip.

    bir de utanmadan bizimkinde senarist olarak sadık şendil görünüyor :) sanki kendi yazmış dayımın çocuğu.
  • filmde olumlu bir atmosfer var. izlerken yorulmuyorsunuz. herkes sevdiği işle uğraşıyor. samimi bir ortam var. james stewart ın gençlik hali ve oyunculuğu ilgi çekici. film biraz uzun olmuş sanki (2 saat 6 dakika).
  • 1938'de en iyi film dalında oscar odulunu alan film.
  • uzun bir anksiyete sonunda izlediğim filmdir. 1938, frank capra filmi. döneminin oscar'ını da silip süpürmüs. sinemayı hissettim diyebilirim. neden vardı? insanlar neden bir salona dolusup 2 saat boyunca bir perde izleme gereksinimi duydular? bir takım duyguları topluca hissetmenin ve reaksiyonlar vermenin hazzı ne tür filmlerden geçti? bu sorulara cok iyi cevaplar veriyor erken ve orta dönem amerikan sineması. büyük kitlelerin büyük tepkileri, vurgulanan noktaların sahne içindeki kusursuz inşası gibi bir filmi büyük yapan seylerin farkına varıyoruz.

    bu dönemde kurgu tekniğinin amerikan sinemasında modern biçimiyle oturduğunu gözlemleyebiliyoruz. tiyatral dönemden kalma egzajere tepkiler, ahmak bir mutluluğa sahip çizgi film karakterlerinin olduğu bir dünyada çok gerçek şeyler hissettim. güldüm ya, uzun süre sonra bir filmde güldüm, eğlendim. "kolenkhov" adında inanılmaz güzel yazılmış bir rus karakter var ki, onun icin bile acabilirsiniz. temelde her aşk dramasında olduğu gibi maddi ve sınıfsal olarak iki ayrı kutupta yer alan bir çiftin, engeller karşısındaki aşk yolculuğu gibi bir temaya dayansa da, zamanının ötesinde diyalog ve tespitleri var. sizi irite eden bir propagandanın tam tersine, rus devrimi ile ilgili şahane şakalar, hükümet ve vergi politikalarına karşın eleştirilerin de yer aldığı, tematik bir amerikan eğlence sinemasından fazlasını barındıran bir film. tesekkurler sinema.
hesabın var mı? giriş yap