• bu başlığın ilk girdisini yaklaşık 1,5 yıl önce ben girmişim.
    neden?

    çünkü o müthiş filmleri sayesinde ken loach'ı sevdim önce,
    sonra o müthiş filmlerin senaristi paul laverty'i sevdim,
    daha sonra da 24 yıl önce ken loach'un yönettiği land and freedom
    filminin setinde karşılaştıkları ve o zamandan bu zamana kadar (24 yıl)
    hayasızca ve arsızca hem imam hem de resmi nikahsız bir birliktelik yaşadığı
    ve o beraberlikten 3 çocukları olduğu iciar bollain'i sevdim!

    bunlardan bahsetmemin sebebi, film şu anda vizyonda olduğu için filmi izleyip
    burayı okuyan, iciar ile paul'ü iyi tanımayan varsa tanısın istedim.
    çünkü bunlar tanınması gereken güzel insanlar.

    mesela izlemeyen varsa şunları da izlesin.

    te doy mis ojos

    tambien la lluvia

    el olivo

    bir tane de ken loach ustadan link verelim ki tam olsun.
    senarist paul tabii ki...

    ı, daniel blake

    buradan sonrası spoiler...

    --- spoiler ---

    carlos,

    ataları küba'yı işgal edip yerlileri öldüren, köleleştiren, sömüren ispanyol bir anne ile,
    ataları küba'ya afrikadan bir geminin sintinesinde, ispanyollar tarafından
    köle olarak getirilen afrikalı bir babanın oğlu olarak hayata gelmiş.

    aradan geçen yıllar ve sosyalist rejimin bu konudaki büyük başarısı
    sayesinde anne ile baba arasındaki kast sistemi ortadan kalkmış.
    özgürler mi yoksa hala biraz köleler mi bu soruya küba için doğru yanıtı vermek zor.

    1980'li yılların başı...
    hemen her kübalı gibi geliri kısıtlı kamyon şoförü bir baba,
    ev kadını bir anne,
    küba'nın sömürgeyken de özgürken de içinde bulunduğu bitmeyen paradoks...

    carlos genetik hediyesinin farkında olmayan bir çocuk ama
    babası sayesinde bale ile tanışıyor.

    babanın hayatı;
    kübadaki hayat şartlarından yılmış,
    ömrü, yaptıkları derme çatma sallarla 200 mil uzaktaki key west'e
    gitmek için hayatlarını tehlikeye atan insanları görmekle geçmiş.

    baba, carlos için dansın bir fırsat hatta tek fırsat olduğunun farkında
    ama ailede carlos dahil bunun farkında olan tek kişi de baba...
    burada aslında bir umut ışığından bahsediyorum
    çünkü 7-8 yaşındaki bir çocuk için daha ötesi yok.
    babanın tüm hayatında böyle bir ışık, böyle bir umut hiç var olmamış.

    mahalle baskısı, balenin gey işi olduğunu düşünen varoş kültür,
    carlos'un domestik bir çocuk olması gibi birçok engel var ortada ve
    baba ne kadar doğru olduğu tartışmalı bir karar alıyor ve
    dayak cennetten çıkmadır düsturuyla olaya el atıyor.

    çok muhtemel yüzlerce yıldır lanetli bir şekilde üzerine sinmiş,
    atalarından miras olarak gelen kölelik ve esaretten kendi bünyesini
    kurtaramayan baba pedro acosta, tek oğlu carlos'un kurtuluşunda
    kendi kurtuluşunu, hatta atalarının kurtuluşunu arıyor.

    film böyle devam ediyor.
    filmin hiçbir yerinde carlos'tan dansa karşı aşırı bir istek, azim,
    konsantrasyon göremiyoruz.
    gözü hep kapıda, biri açsa da aradan kaçsam havana sokaklarında deli gibi koşsam derdinde...

    bol bol dans ve müzik var.
    baleden nefret edenin bile izleyebileceği bir film bu ve bence erkek dansçıların dansları
    gayet de maskülen, bir de o taytlar olmasa :)

    tüm zamanların en iyi dansçılarından biri olarak görülen,
    carlos acosta, babasından yediği dayaklar ve
    öğretmeninin kendi kariyerini tehlikeye atma pahasına
    onu desteklemesi olmasa hiçbir zaman the royal ballet’in bir dansçısı olamazdı.

    çok muhtemel şu an babasından kalan 1955 model bir kamyonla
    havana sokaklarında otellere su taşıyacaktı...

    ama hayat sürprizlerle dolu...

    --- spoiler ---.
  • küba sokaklarından çıkarak dünya çapında bir şöhrete ulaşan bir sanatçının naif hikâyesi.

    sanatın doğal köklerinde kölelik, delilik, ev, intihar, amnezi ve inşaat olduğuna dair bir işaret fişeği.

    ufku, ay'da bir siyah insana ilham verecek kayan yıldız.
  • bu film bence fazlasıyla övgü hakediyor. nereden başlayıp nasıl anlatsam da spoiler vermesem diyorum şimdi. film bittiğinde bir süre koltuktan kalkmak istemedim. içinde duygu kırıntısı olan ve derinlerine yolculuk yapmayı seven herkesin, hayat yolunda birşey olma çabasındayken aile bireyleriyle girdiği kişisel varoluş mücadelesinin beyaz perdeye vurumuydu bu film.
    --- spoiler ---

    sanatı besleyen duygu, duyguyu besleyen sanatı ve hatta küba’da yaşananlara turist gözlüğüyle bakmamayı da öğrenebilirsiniz bu filmle. carlos acosta’nın kişisel devrimiydi izlediklerim; atalarından gelen kölelik geçmişine ve doğuştan gelen yeteneğine karşın nefret ede ede babasının inadını kıramadığından balede başarılı olmuş ve bir yanı hep yalnızlık ve terkedilmişlik duygusuyla kanarken bunu hammadde olarak kullanıp sanatını icra eden bir çocuğun hayat serüveni.
    --- spoiler ---
  • doyurucu bir biyografi filmi.

    asıl ilginç olansa biyografisi anlatılan kişi kendisini oynamış.
  • izleyecek film arıyorum ama komünizm beni büyük baskılarla zorla harika bir balerin/balet yaptı diye ağlayan psikolojik gerilim yaratan saçma sapan antikomunist propaganda yapan insan aklına ve onuruna hakaret eden bencilliği öven kapitalizmi masalsı imkânlar dünyası diye sunan ve onu kişisel yetkinliğe ve olgunluğa ulaşılacak yegane yol diye gösteren bir ucube izlemek istemiyorum. izleyenlerin bu anlamda görüşlerine ve tavsiyelerine bir yeşil uzaktayım.
  • geçen hafta bu filmi izledim. bence imdb'de aldığı 7,2 not kesinlikle haksızlık. bu filmi izlemenizi şiddetle tavsiye ederim. hele havana'ya gittiyseniz, kübalıların ev halleri, malecon panoraması vs sizi alıp tekrardan oralara götürüyor. filmde kesitler halindeki bale performansları da muazzam. filmin hikayesi de çok iyi, acosta'nın kendini oynadığı sahnelerdeki duygu yoğunluğunu direk içinizde hissediyorsunuz. oyuncular da gayet başarılı; baba, anne, küçük yuli, genç yuli, berta...

    sanat filmi sevenler için hint kumaşı bir yapım.
  • her sahnesi sanat kokan, icíar bollaín yönetmenliğinde kübalı balerin carlos acosta'nın hikayesini anlatan enfes film.

    kaliteli film. gidip mutlaka sinemada izlenmeli diye düşünüyorum. bu film sayesinde hem küba'nın siyasi atmosferine şahit oluyoruz hem erkek olup balerin olmanın toplumsal baskısını görüyoruz hem de sanatsal bir yapıt izliyoruz.

    başarılı.

    --- spoiler ---

    yuli her ne kadar yetenekli de olsa babasının ona biçtiği hayatı yaşamak zorunda kaldı. bu yolda ailesini feda etti. aslında feda etmeye babası tarafından zorlandı. babası aslında yuli üzerinden, atalarından beri yaşadığı siyahi olup köle olma psikolojisinden bir nevi sıyrıldı. her seferinde de oğlunun sahip olduğu yeteneği "benim" diye niteledi. her karakterin ayrı ayrı analizi yapılabilir bu filmde.

    yuli'nin ablasının şizofreni sahneleri de çok etkileyiciydi bence. kızın kendisini denize bırakma sahnesi hala gözlerimin önünde.

    --- spoiler ---
  • filmi izlerken bas karakterimiz yuli ve onun memleketiyle iliskisi kadar beni etkileyen bir diger sey de babasinin sanata bakisina dair anlattigi kucuk bir anekdot oldu.

    babanin, oglunun iyi bir balet olmasina iliskin çabalarinin siyahi olarak atalarindan beri gordukleri muamelenin yanisira, sanatin her kesimden insani nasil etkileyebildigine ve ne ifade ettigine dair basit ama anlasilir hikayesi:

    "25 yasimdayken birgun sinemaya gizlice girdim.buyuk gumus bir ekranda semsiyeler gibi narin figurler vardi.birden muazzam sekilde sicradilar.guclu bir sekilde.bu beni cok etkiledi.ne oldugunu bilmiyordum.birden işim ve berbat hayatim aklimdan cikti gitti.buramda hissettim, sanki bir parcammis gibi gogsumde.sonra polis geldi.beni suruklediler ve dovduler.siyahlar sinemaya gidemezdi."

    film ozellikle tam bu kisminda kisisel hayatimda da ayri bir yeri olan sinemayi ve dansi, ayrica diger sahne sanatlarini, genelleyecek olursak bir insan olarak sanatin neden hayatimizda bu kadar onemli bir yeri oldugunu ve onu sevdigimizi tekrar tekrar dusundurdu.

    izlemeniz dileğiyle.
  • pazar akşamı uniq istanbul'da izleme şansı yakaladığım, küba'lı bale sanatçısı carlos acosta'nın hayatını muazzam bir dille anlatan, imdb puanının kesinlikle 7.1'den daha yüksek olması gerektiğini düşündüğüm kaliteli film.

    --- spoiler ---

    filmin küba'daki siyasi atmosferi ve halkın yaşadığı zorlukları anlatış dili beni çok etkiledi. yuli ve arkadaşları bir otelin kulübüne eğlenmeye gittiklerinde, giyim tarzı nedeniyle zengin bir turist gibi gözüken yuli sorunsuzca içeriye alınırken, gerek amerika tarafından uygulanan ambargolar, gerekse işsizliğin getirdiği sonuçlar nedeniyle "sıradan giyimli" arkadaşları içeriye alınmaz.
    filmi izleyenler hatırlayacaktır, kapıda çıkan tartışmada yuli'nin içeriye alınmayan arkadaşı çok güzel bir noktaya değindi. ülkelerinin, amerika'lı turistler tarafından bir fuhuş merkezi gibi kullanılmasını eleştirerek, küba'lı gençlerin kendi ülkelerinde o turistler kadar değer ve saygı görmediğini söyledi. o an bu sahne bana çok tanıdık geldi ve ülkem adına üzüldüm.
    daha sonra o pahalı otelden ayrılıp yine kendi mahallerinde, çok daha samimi ve güzel bir ortamda eğlenmeleri çok ince ve hoş bir ayrıntıydı. birlik ve beraberlik önemlidir.

    --- spoiler ---

    son zamanlarda izlediğim güzel filmlerden birisiydi. ilk fırsatta izlemenizi öneririm.
  • yönetmenlik koltuğunda icíar bollaín'in oturduğu, başrolünde carlos acosta'nın yer aldığı 2018 yapımı film.

    dünya prömiyerini geçtiğimiz sene gerçekleştirilen 66. san sebastian film festivali'nde yapan ve "en iyi senaryo" ödülünü kazanan film, ülkemizde ise ilk olarak bu sene gerçekleştirilen 38. istanbul film festivali'nde seyirci ile buluşmuştu.

    film, kübalı ünlü dansçı carlos acosta'nın hayatını aktarırken, bir yanıyla da hiç istekli olmayan bir çocuğun dansçı oluş hikâyesini anlatıyor. sokaklarda zaman geçirmeye alışkın, hür ruhlu yuli'deki yeteneği sezen babası, çocuğu zorla küba ulusal dans okuluna yazdırıyor. zaman geçtikçe yuli de kendi içindeki sese kulak veriyor. afrika tanrısı ogun'un oğlunun adını taşıyan yuli, tabuları yıkarak londra kraliyet balesi gibi saygın kurumlarda sahneye çıkan ilk siyah balet oluyor. ispanyol yönetmen icíar bollaín'in ken loach'un efsane senaristi paul laverty tarafından yazılan senaryodan uyarladığı ve carlos acosta'nın kendini canlandırdığı film, sanat, kökenler, fedakârlık, cesaret, aile ve azim hakkında hareketli, renkli ve güçlü bir film.

    yıllara dayanan bir başarı hikayesini her yönüyle anlatmayı başaran film, başarılı bir biyografik yapım olarak dikkat çekmeyi başarıyor. küçüklüğünden bu yana dansa meraklı siyahi bir çocuk olan carlos, başarılı dans figürleri ve dansa olan tutkusuna rağmen idolü pele gibi futbolcu olmak istemektedir. futbolcu olmasının önündeki en büyük engel ise kendisinin yeteneğini boşa harcamasını istemeyen ve onu dansçı yapmak için zorla bir dans okulunun seçmelerine götüren babasıdır. hayallerinin peşinden koşmak isteyen bir çocuk için en büyük engelin ailesinin seçimi olduğunu gördüğümüz filmde carlos'un babasının da kendince haklı gerekçeleri vardır. devrimden çıkmış ve ağır ekonomik yaptırımlarla boğuşan bir ülke olan küba'da yaşamaları onlar için en büyük zorluktur. halkın büyük çoğunluğunun açlıkla boğuştuğu ülkede iyi getirisi ve prestiji olabilecek bir meslek sahibi olmak hiç kuşkusuz en önemli şeydir. yeteneği ile dans okulundaki seçmelerde ön plana çıkan ve geleceği parlak görülen carlos'un dansçı olmak istememesi ve derslerden sık sık kaçması babası ile film boyunca devam edecek çatışmanın bir diğer unsuru olur. babasının, damarlarından kölelik kanı akan bir ailenin kaderini değiştirme çabasına boyun eğmek zorunda kalan carlos, ilerleyen yıllarla beraber kendinden beklenen başarı basamaklarını teker teker çıkar ve küba'nın en yetkin dansçılarından biri olarak londra kraliyet balesi'nden teklif alır ve hayatı tümüyle değişir.

    film boyunca karakterimizin içinde bulunduğu aile ortamı ve yaşadığı ülke için çizilen tüm etkenler aslında carlos'un istemeden de olsa zorla katıldığı yolda yürümesine imkan sağlıyor. aslında o da biliyor ki yaşamış olduğu hayattan parlak yıldızlı bir gökyüzüne yükselmesinin en kısa yolu buradan geçiyor. dolayısıyla bu uğurda her ne kadar zorluklar ve türlü türlü kafa karışıklığıyla yalpalasa da en iyi yaptığı şey olan dansın gücü kendisinin doğru yolda ilerlemesine olanak sağlayarak ülke tarihi ve kendi ırkı açısından da kırılma noktası taşıyor. her ne kadar en çok babası ile çatışma yaşasa da en büyük destekleyicisinin ve yol göstericisinin babası olması da hikayeyi bir başka yönden anlamlı kılmayı başarıyor.

    film boyunca hikayenin anlatımında karakterin çocukluğundan günümüze ulaşan doğrusal bir anlatım klasik biyografi anlatımına göz kırpsa da carlos'un kendisinin yer aldığı kısımlar da hikaye anlatımında bir farklılık yaratıyor. açılış anından itibaren son derece renkli ve canlı müziklerin eşlik ettiği filmde, dönemin küba'sına ait de çıkarımlar yapılabiliyor. kendi kendine yetmeye çalışan bir ülke olan küba'nın belki de en güzel yanlarından biri olan birbirinden güzel renklerde olan klasik otomobiller de filmin göz alan noktasıydı. en can alıcı noktaların başarılı bir şekilde işlendiği film, böylelikle carlos acosta'yı tanımayanlar için de didaktik bir film olmayı başarıyor.

    filme puanım: 7,5
hesabın var mı? giriş yap