• çok acayip bulduğum bir kelimeydi. hiçbir dilde yunan'a benzer bir isimle hitaba denk gelmediğimden olsa gerek. meğer eski farsça'da "ionian" (iyonyalı) transliterasyonu olan "yaunan"dan geliyormuş. okunuş farkı da çeviri kaybından.

    o yüzden de "yunanlı" demek yanlış "honolulululu" gibi bir şey oluyor. yunan zaten iyonyalı demek.
  • yunan sözcüğünün aslı ion'dur. doğulu sami kökenli kavimlerin hellen kültürünü ionlar ile tanımasından dolayı doğuda "yevan", "yvan", "yunan" gibi adlandırmalar doğmuştur. ion'un bu denli değişik bir forma bürünmesinin sebebi ise ibranice ve o dönemde daha yaygın olarak kullanılan aramice'de sesli harf olmamasıdır. m.ö. yaklaşık 1300'lerden hellen klasik çağına, yani m.ö. 5 yüzyıla kadar aramice, yakındoğu'nun lingua franca'sıydı. yani toplumların ortak dili olarak kullanılıyordu.

    dolayısıyla doğu dünyası, hellen toplumunu, ion sözünden haraketle, aramice yunan sözcüğüyle tanımlamıştır. sözcük genelde "yvn" şeklinde yazılmış ve bu da farklı okumalara sebebiyet vermiştir. dolayısıyla bu kelime hellenlerin kendilerine verdiği isim değildir. asıl olan isim hellen ya da ellen'dir. ülkenin adı ise hellas'tır.

    batıda yaygın olan greek ve greece adı ise italya'nın doğu kıyılarına m.ö. 8. ve 7. yüzyıllarda yerleşen hellen kolonist kabilesinin adı gra'dan türemiştir. gra sözcüğü latince graeci şeklinde ortaya çıkmıştır. roma tebaası latince konuşan toplulukların sık kullanımı ile batıya yayılmıştır. avrupalılar'ın şu anda hellenler'e grek demesinin sebebi de budur. nokta.
  • eve dönerken bugün otobüste yanımdaki adam bir kitap okuyordu. göz ucuyla alfabesinden seçtim yunanca olduğunu. benim de elimde türkçe bir kitap var. insanlık hali, merak tabi o da şöyle bir baktı kitabıma. acaba dedim ben onun yunanca okuduğunu ve basit genelgeçer bir indirgemeyle onun yunan olduğunu bir şekilde anladım, o da anlamış mıdır benim türkçe okuduğumu?

    sonra anımsadım. bir lübnan restoranındayız. yunan, italyan, fransız, belçikalı bir dolu arkadaş var. arapça bir şarkı çalıyor. anlıyor musun diye soranlara alıştım önceden sakince hayır diyebiliyorum ama ne zamanki yunan arkadaş yöneltiyor bu soruyu bari sen yapma diyorum. komşuyuz lan biz. ben sen nerde konuşsan aha yunan bu derim. hiç mi dikkat etmedin konuştuğumuz dile?

    neyse... iki ayrı yakanın insanları olarak evlerimizden uzakta bir otobüsteydik. ben aynı denize ait olduğumuzu biliyordum. o biliyor muydu bilmiyorum.
  • lozan'a galip değil kaybeden devlet statüsüyle oturulduğunu bilmeyen, cumhuriyet ve değerlerine bok atmak için ne yapacağını şaşırmış avanakların ülke zannedikleri halk. devlet olanı için (bkz: yunanistan)
  • zamanında osmanlılar moğollara yenilmiş, almanlar ruslara. kızılderililer ingilizler, ondan daha önce de ispanyollar tarafından soykırıma uğramış, hollandalılar afrikalıları sömürmüş, yunanlılar da zaman zaman çevrelerindeki toplumları sömürmüşler.. dolayısıyla hiçbir halk sütten çıkmış ak kaşık değil ve aynı zamanda hiçbir halk birileri ile savaşıp yendiği için üstün veya kahraman da değil. uygarlik tarihi bu acidan "kuyruk acisi" kavramina pek acik degil.

    bu kahramanlık hikayeleri toplumları gaza getirmek için gereklidir, yararlıdır ve o yüzden zamanında anlamlıdırlar. ama şu an masaldan ibarettirler. savaş savaştır, birilerinin yenilmesi gerekiyor ama öte yandan yenmek veya yenilmek sadece savaş gücünün üstün olmasını gerektirir, bir toplumun diğerinden daha yüce veya aşağı olmasini değil.

    yunanlılarla türkler arasındaki sorunlar yapaydır ve var olmaları birilerinin işine gelmektedir, birilerinin bu sorunlardan çıkarı vardır, unutmayın ki şu an can ciğer kuzu sarması olduğumuz ülkeler önerdi yunanlılara anadolu'yu, onlar cesaret verdiler. sırplara da önerdiler ama kısmet yunanlılaraymış, tokadı onlar yediler ama bu başka bir toplum da olabilirdi.

    ama ayni yunanistan'in devlet baskani venizelos savas sonrasinda ataturk'u "barisi tesis ettigi" icin, nobel baris odulune aday gostermeyi de bildi. ve yine ayni yunanistan icin ikinci dunya savasinda turk halki kendisi fakirlik icerisinde kivranirken disinden artirdigi yiyecekleri yardim olarak gonderdi, yunanistan'in isgal edilmesini onlemek icin savas riskine girdi.

    özetle, bir savaş yüzünden bir halka düşmanlık beslemek abesle iştigaldir, toplumu oluşturan bireyler teker teker çok zeki olabilirler ama bireylerin oluşturduğu toplum her zaman aptaldır, aptal hareket eder.
  • -abi,savaş bitti* denizden çıksak artık.bak yıllardır gurur meselesi yaptın beni de peşine taktın çoluk çocuk perişandır hadi çıkalım artık.ellerim buruş buruş oldu.
    +bana o pis türkleri hatırlatıp durma sakis.
    (bkz: denize dökülen yunanlıların akıbeti)
  • son iki sene içersinde şunu öğrendim ki yunanca konuşan türklerdir kendileri, ya da biz türkçe konuşan yunanlılarız, artık hangisi işinize gelirse. biz nasıl karamanlis, papandreu kendi adamımız gibi biliyorsak onlar da erdoğan, çiller, ecevit falan hepsini tanır. türk dizilerini izlerler konuşurken çat pat türkçe kelimeler kullanırlar. aşırı milliyetçi değilse nasıl taktık size kurtuluş savaşı'nda, bir gece ansızın 82 gümülcine, 83 selanik esprilerine gülüp geçerler. güzel insanlardır vesselam. bize yıllarca yunanı düşman gibi gösterenlere sesleniyorum burdan, alayınızı amına koyum lan!
  • 1453-1830 yılları arasındaki yılları okullarındaki tarih kitaplarında çocuklarına okutmayan millet.

    o yıllar arasında paralel bir evrendeydiler sanırım.
  • ilginçtir, bazı yazar arkadaşlar bu yunan halkına ait adaların 2. dünya savaşı sonunda, sırf mihver devletlerin yanında savaşa girmediğimiz için "hadi hadi iyisiniz.. alın şu yunan adalarını, sizin olsun. keraneciler sizii.." şeklinde türkiye'ye verilmek istendiğini, o zamanki milli şef inönü'nün de "eheh, yav biz almayalım, sağolun" diyerek bu teklifi reddettiğini tarihsel bir gerçekmiş gibi aktarabilmekte, bunun böyle olmadığını anlatmaya çalışan insanlara da "cahil" ve "öküz" şeklinde hitap edebilmektedir.

    ben bu tür arkadaşlarımızı galip devletlerin, özellikle de ingiltere'nin, türkiye'nin 2. dünya savaşı boyunca sergilediği kaypak politikalardan dolayı neredeyse tiksinmiş hale geldiğini bilmemekle suçlayamam. san fransisco konferansına dahi "lütfen" çağırıldığımızı, savaştan galip çıkan devletlerin süper güç olma yolunda ilerlediği ve dünya haritası üzerinden pazarlık yaptıkları bir ortamda hiç söz sahibi olmayan, savaşın sonucu belli olunca almanya ve japonya'ya kağıt üzerinde savaş ilan edip müttefiklere yaranmaya çalışan, şirin gözükmek için turan ve alman yanlısı politikacılarını yargılayan ve ensesinde rusya'nın nefesini hissedip üçbuçuk atan türkiye'ye "aferin uslu durdunuz, alın şu adaları" şeklinde bir resmi teklifte bulunulmadığını bilmemek de mümkündür, ayıplayamam.

    bu arkadaşlarımızın büyükleri, abileri, ablaları veyahut her kimse, birileri tarafından aktarılan bir takım gayriciddi hikayeleri resmi tarihmiş gibi algılamaları da sorun değil benim için. ben buna da alışığım. yüz yıllardır kendilerine "bu kitapta yazan her şey doğrudur" dendiği için o kitaba tapan insanlarla aynı coğrafyada yaşıyorum, bu yüzden yadırgamıyorum.

    lan, her şeyi anlarım da, tanımadığı bilmediği insanları cahillikle, öküzlükle itham etmesini anlayamam, tahammül edemem. işte bu koyuyor en çok bana. bilgisizlik hoş görülebilir, ama bilgisizlik kaynaklı cüret kabul edilemez benim nazarımda.

    "ödüllendirmek için adaları teklif etmek" ha?.. canımsın..
  • sıklıkla türklere çok benzediği iddia edilen halk. türk'e benzemek olumlu mu olumusuz mu tartışmasını bir kenara bırakarak bu iddiaya yıllardır yunanlarla çalışan bir insan olarak itiraz ediyorum. belki sadece mutfak ve müziklerimizde beraber yaşamış olmanın getirdiği benzerlikler vardır ancak karakterlerimiz asla ama asla benzemiyor. hayatı boyunca hiçbir dönem, istese bile, büyük ağabeyi olmamış türkler ile yüzyıllardır öyle ya da böyle büyük bir ağabeyi olan yunanların birbirine benzemesi tarihsel süreç açısından imkansızdır. yunan kızarsa sizi ağabayine şikayet eder, türk kızarsa ayşe tatile çıkar.
hesabın var mı? giriş yap