• 2016 sonbaharında monitörlerimizi şenlendirecek olan artistik patinaj animesi. aylardır "dostum yuri on ice demişsin ama bu yaoi on ice!" esprisini yapanları odunla kovalamak artık caizdir. animenin orijinal japonca adının "yuuri on ice" olması bir yana, evet, bu animenin hedef kitlesi buz gibi fujoshi'lerdir. trailer'dan animenin ne mal olduğu belli yani, yeter, artık ben yuri bekliyordum demeyin.

    küçükken hep evgeni pluşenko kayarken çılgın atan japon seyirciler görürdüm. şimdi de yuzuru hanyu sayesinde yeni bir fangirl nesli doğuyor anladığım kadarıyla. free'nin yakaladığı ticari başarının da rüzgarını arkasına alan japonlar, bu 3 fangirl kitlesini bir potada eritmeye karar vermiş olmalı. trt 3'te artistik patinaj izleyerek büyümüş nesil olarak şahsi sebeplerle bu anime beni daha da bir heyecanlandırıyor.

    bu anime konusunda beklentilerim bir hayli yüksek. yönetmen koltuğunda daha önceden lupin the third: mine fujiko to iu onna ve michiko to hatchin'in tamamen, diğer birçok animenin de muhtelif bölümlerinin yönetmenliğini yapmış olan yamamoto sayo var. bahsettiğim ilk iki animeyi izlemiş olanlar bu kadının kendine has bir tarzı olduğunu bilir. kendisinin artistik patinaja yaklaşımını görmek için 2015 anime expo için yönettiği "endless night" başlıklı kısa animasyon izlenebilir. animasyon ekibi de hep eli yüzü düzgün yapımlara imza atmış olan mappa. yuri on ice konusunda beklentilerimi asıl yükselten şeyse animedeki programlar için şu anda hanyu'nun da koreograflığını yapan eski artistik patinajcı miyamoto kenji'yi tutmuş olmaları. 6 aydır animenin twitter'ını takip ediyorum, adam ciddi ciddi koreografiler yapıyor, bunları videoya kaydedip oradan animasyona aktarıyorlar. karakterlerin kayarken giyecekleri kostümleri bile bu işi yapan bir firmaya* hazırlattılar. trailer'lardan gördüğüm kadarıyla animenin müzikleri de muazzam olacak. işte bu profesyonelce hareketler animenin hitap ettiği kitleyi genişletme olasılığına sahip ama iki toeloop iki lutz animasyonu göreceğiz diye kaç kişi viktor, yuri ve yuuri arasındaki pseudo aşk üçgenini izler bilemeyeceğim.

    animenin ön gösterimi üzerine gelen yorumlar genelde olumlu. senaryo bakımından elbette devrim niteliğinde bir şey yok, hatta son derece öngörülebilir bir şekilde başlıyor hikaye. zaten anime dediğimiz ne anlatıldığından çok onun nasıl, hangi karakterlerle anlatıldığı değil midir diyerek iyimserlik yapmak istiyorum. umarım beklentilerim boşa çıkmaz ve bu sezon yuri on ice beni eğlendirir. anime çöp bile çıksa artistik patinaj animasyonlarıyla tatmin olabileceğimi hissediyorum.

    bir de yuuri aynı shinichi'ye* benzemeseydi iyiydi. aynı kişi karakterleri tasarlamış olsa da bu kadar benzerlik olmamış. çocuk her an "saldır migi!" diyecek gibi geliyor, istemeden gülüyorum.

    ek: ilk bölümde gördüğümüz spikeri bile animenin yayınlandığı asahi kanalında spor spikerliği yapan adama seslendirtmişler; buna saygı duydum. rus yuri ise julia lipnitskaia'dan esinlenilerek yaratılmış. resmen kızın kıyafetlerinin aynısını çocuğa çizmişler.
  • tahminimce, yuzuru hanyu'nun evgeni pluşenko'ya hayranlığından yürümüş bir animedir.

    çizimleri her ne kadar buz üstündeki artistik hareketlerde tekrar var diye eleştirilse de bence çok estetik ve detaylı olmuştur. ilk bölümü severek izledim açıkçası.

    spor animelerinin çoğunda zaten japonlaştırılmış bir bromance vardır ki buna anime-severler ılık bir şekilde shounen ai derler. daha önce bunun örneklerini çok gördük.

    (bkz: prince of tennis)
    (bkz: free!) ki kendisi funanimation şirketinin yaptığı bir promosyon videosu ile başlamış. internetteki fan baskısı ile 2 sezonluk animeye evrilmiştir.
    (bkz: prince of stride)

    sonuç olarak, yaoi temalı doujinshileri tabii ki çıkacaktır ama daha çok bol romantikli bir bromance hikayesi bekleyin.
  • güz dönemi animeleri arasında favori olarak gösterilen ve harika bölümleri ile izleyicileri etkileyen spor temalı anime.

    gran prix finalinde japonya adına yarışan yuri katsuki adlı karakter yarışmada istediği sonucu elde edemez ve buz patenine küserek kendini buz pateninden uzaklaştırmayı seçer. bir süre sonra evine geri dönen yuri uzun süre sonra kaymayı dener ve bu görüntü herkes tarafından tanınan şampiyon buz patenci victor'a ulaşır. yuri aynı zamanda deli olacak derecede victor hayranıdır. en büyük idolünü karşısında gören yuri çılgına döner ancak karşısında bir sorun vardır. rusya adına yarışan ve onun adı da yuri olan rakibi. aynı zamanda victor rus olan yuri'yide çalıştırma sözü vermiştir. iki rakip yuri arasında kıyasıya yarış o andan itibaren daha da hızlanmıştır.

    animenin en sevdiğim kısmı kesinlikle görüntü kalitesi. estetik açıdan oldukça iyi tasarlanmış. insanda gerçek bir buz pateni izleme keyfi bırakıyor. kayışları, sıçralamaları ve attıkları saltolarla.

    ve bu anime kesinlikle fujoshilere selam çakıyor. yuri ve victor'un yakışlaştığı sahneleri ve fan art yapımlarını şimdiden görebiliyorum.
  • fan service'ın dozunun biraz fazla kaçması dışında izlemesi keyifli bir anime.
    sezon sonu editi: fan service "dahil" keyifli bir anime.

    buz pateni veya artistik patinaj hakkında çok bilgim yok, gördüğünüz üzere ikisinin farkını pek bilmiyorum. trt'de çıktığında hayran hayran izlerim elbette, bu animenin tanıtım videosunu izlediğimde de keyif almıştım ama ilk bölümü izlediğimde beklentilerimin çok üstünde bir animeyle karşılaştım.

    karlı sakura sahnesi yağlı boya bi tablo gibiydi. onsen ve katsuki ailesinin hanında o geleneksel ve bana sıcacık gelen japon havası var. görsellik açısından dolu dolu bir anime, renkler çok güzel kullanılmış, paten sahnelerinde o karmaşık hareketlerde bile animasyon kaliteliydi. örneğin nodame cantabile'de bir noktadan sonra parmakların piyano tuşlarında hızla gezdiği sahnelerde bilgisayar animasyonuna dönülmüştü ve izlemesi acı vericiydi, hızlı hareketlerin olduğu bu animede de benzer tekniğin uygulanmasından korkmuştum ama izlediğimden hissettiğim kadarıyla figürlerin olduğu sahneler el çizimiydi. opening'te loop olması bazı fanları üzdü, "kalitesiz, özensiz" filan denildi ama her bölümde openinge yeni renkler yeni öğeler eklendiğini görünce o loopun o kadar garip kalmayacağını düşünüyorum. ayrıca opening iki hafta gibi bir sürede sung ho park tarafından hazırlanmış, tek başına. şarkı da dean fujioka'nın seslendirdiği history maker.

    karakter gelişimlerini ve ayrıntılarını konuşmak için henüz erken ama üç ana karakteri de sevdiğimi ve üçünün de karakterlerinin farklı yönlerini göreceğimizi düşünüyorum ya da umuyorum diyelim.

    yuuri(japon) çok sevimli, chibi olarak araya girip konuştuğu yerleri itici bulanlar olmuş ama ben sevdim. duygularını belli etmekte zorlanan ama yine de elinden geleni yapan, kendini geliştirmeye çalışan halleri çok güzel.

    victor umarsız, neşeli, ben merkezci, dediğinin olmasını isteyen ama yine de etrafındakilere duyarlı, gözlem yeteneği iyi biri.

    yuri(rus) ise shounenlerde görmeye alıştığımız hemen gaza gelen, hırslı ve ama yaramaz çocuk hali tatlı bir tip. hırsı hoşuma gitti. izlemesi çok keyifli olacak.

    diğer karakterleri şimdilik sadece endingte görüyoruz ama onlarla da tanışmayı dört gözle bekliyorum. karakterlerin çok büyük oranda gerçek kişilerden etkilenerek kurgulanması da çok hoş. ilk bölümü izledikten sonra sayısız evgeny plushenko performansı izledim ve adama gerçekten hayran kaldım. spor animelerinin güzel yanı bu zaten, o spora ilgini çekiyor ve o sporla ilgili yeni şeyler öğreniyorsun. şu lutz, loop, toe, axel gibi kavramları öğrenmeye çalışacağım şimdi.

    ama ne oldu işte fanservice sahneler herkesin dikkatini dağıttı, o güzel tablo gibi sahneler, o güzel kurgu güzel diyaloglar ikinci planda kaldı. iyice shounen ai'ye dönerse bu animeyi de harcayacaklar matmazel.
  • uluslararası yarışma ortamından dolayı sürekli farklı milletlerden karakterlerin olduğu anime. çizimlerde bu farklılıkları çok güzel vurgulamışlar. baş karakterlerdeki klasik anime hatları devam ederken yan karakterlerde kim koreli kim italyan, rus hemen anlaşılıyor. zaten çizimler genel olarak farklı. performans sahnelerinden karakterlerin yanaklarının kızarmasına kadar kendine özgü bir tarzı var gibi.

    bir de isimlerini hatırlayamadığım iki eleman var bu animede. biri, başka bir erkek için onu terk eden sevgilisiyle ilgili abuk hayaller kurarak kayan, enteresan kıyafet ve makyaj seçimleri olan bir tip. sevgilisi nedense illaki izleyicilerin arasında oluyor o kayarken. diğeri de saçının üstü sarı, altları siyah olan, dolgun dudaklı, kerimcan model bir şey. adı chris galiba. bu arkadaşın asıl aklımı alan, içtiğim çayı burnumdan fışkırtan özelliği ise performansın sonuna doğru dayanamayıp boşalması. çeviri hatasıdır, öyle birşey değildir diye ummuştum ama baya baya öyleymiş.

    ha ayrıca victuuri 4eva <3* 20. bölüme kalmaz evlenir bunlar benden demesi.

    edit: çok sallamışım, bitmesine 3 bölüm kalmış meğerse.

    edit:
    --- spoiler ---

    10. bölüm itibariyle haklı çıkmış bulunmaktayım. hayretler içersindeyim sayın suserler adamlar yüzük taktı ya laan!!!

    (bkz: something round and golden)
    --- spoiler ---

    ayrıca kazakistan'dan altın soyadlı bir karakterin olduğu anime.
  • çok severek izlediğim anime serisi. buradan sevgili kubo'ya selamlarımı iletirim. kendisinin buz pateni sporuna olan aşkı sayesinde bu kadar güzel ve tutkulu bir anime izlediğimizi düşünüyorum. animenin işleyişinin güzelliği sayesinde gittim buz pateni derleri bile aldım. kaç yaşında insana bile bu aksiyonu aldırabiliyorsa japonyadaki küçük çocuklara ne gibi katkıları olmuştur tahmin bile edemiyorum. aslında bu tarz spor animelerinin,filmlerinin varsa kitaplarının olması, gerçekten bir yerde çok büyük bir teşvik edici. bunu da çok takdir ediyorum.
    animenin konusunun işleyiş zarifliği, duygusallığı, dansın romantikliği,estetiği gerçekten çok güzel ele alınmış. tabi bazı sahnelerin tekrarlılığı mevcut. onları da es geçiyorum zaten. çünkü her anime de vardır bu tarz sahneler.

    birinci sezonun final bölümü ile aslında final yapmadıklarını da dile getirmişlerdir. çok da güzel bir karardır açıkcası benim için. ciddi bir fan kitlesi mevcut. her ne kadar fushojiler büyük bir kısmını oluştursa spor anime severler tarafından da seviliyor. çok tatlı, güzel bir 12 bölüm -özellikle de bu kış aylarında- .
    zaten 12 bölümün nasıl bittiğini bile anlamıyorsunuz ve açıkcası victor nikijorov için bile izleniyor.
  • hayatımın -şimdilik- üç ayını benden çalan, sanırım mawaru penguindrum'dan beri en saplantılı biçimde takip ettiğim anime haline gelen şey. yoi'a yüksek beklentilerle başladım ve beklentilerim büyük oranda karşılandı hatta zaman zaman beklentilerimi aştı. beni hayal kırıklığına uğrattığı noktalar da oldu, özellikle de animasyon ve bir iki bölümdeki hikaye işlenişi bakımından. dün akşam hayırlısıyla finalini yaptıktan sonra yoi'ın bana ve benim gibi diğerlerine yaşattığı deneyimi unutmamak adına bu entry'yi girmek benim için şart oldu. spoiler tabi ki verdim, gidin izleyin, sonra okuyun.

    ilk önce animenin güzel yönleriyle başlamak istiyorum. yoi’ta karakterlerin ekseriyetle yetişkin ve profesyonel sporcular olması, onlarca animede embesil liselileri izlemek durumunda kalan, bencileyin viktor kadar “yaşlı” bünyelere ilaç gibi gelmiştir. hele ki bu sıkıldığımı belirttiğim liseli tipini temsil eden yurio’yu diğer karakterlerle karşılaştırınca bu durum daha da iyi ortaya çıkıyor. herkes yoi’ı free ile karşılaştırıyor ama sırf bu özelliği bile iki animeyi farklı kulvarlara sokuyor bence. her ne kadar çıktığı dönemde çılgın gibi free izlemiş olsam da eğri oturup doğru konuşalım: free’ler nereden baksanız harem animelerdeki gerizekalı kız tiplerinin erkek vücuduna sokulmuş haliydi ve senaryo bakımından sığ ve tek yönlüydü. yoi, çok daha gerçekçi karakterleri bünyesinde barındırıyordu. esas oğlanımız yuuri, dıştan n. shinji ikari klonu gibi görünse de bölümler ilerledikçe kendine güvendiğini, yeri geldiğinde viktor’a bile höt dediğini görmek çok güzeldi. ya da animenin ergeni yurio’nun yeri geldiğinde profesyonelce (bkz. 3. bölümde canı çıkarken bile gülümseyerek seyircileri selamladığı sahne) ve olgun (bkz. 9. bölümde “ağlayacaksam ben ağlayayım, elimden geleni yapmama rağmen resmen jj’e kaybettim” diyerek yuuri’ye moral vermeye çalışması) davranışlar göstermesi, karakterleri tek boyutlu olmaktan kurtardı.

    yine karakterlerden devam edecek olursak, kubo-sensei’in bizi neredeyse her karakter açısından şaşırtması da yoi’ı klişe olmaktan kurtardı. sayacak olursam: minami-kun’ın sürekli bağıran uyuz bir ergen olmasını beklerken gayet de sevilesi bir bıdık çıktı; tanıtım posterlerinde bile yer almayan georgi, en eğlenceli karakter çıktı (umarım yeni sevgilisi ile mutluluğu bulur, anya georgi’yi hak etmiyordu). chris gibi bir tipin buz pistinde uuu beybi güzel bi hareketlenme oldu bende diye gezmesi; kaç hafta boyunca kesin gizli bir planı vardır, sinsidir, bu adam boşuna kariyerini bırakıp rusya’dan kalkıp japonya’ya gelmez dediğimiz viktor’un 10. bölüm itibariyle en saf, en temiz kalpli karakter çıkması; herkesin ayrı uçlarda yaşadığı bu dünyada “normal” olmasıyla emil’in gönüllerimizi fethetmesi…

    tabi ki karakterlerin kötü yanları da vardı. bir kere sadece 12 bölümlük bir anime için bu karakter sayısı fazlaydı ve dengeli bir biçimde işlenmesi zordu. mesela michele ile sara’nın bu hikayedeki anlamı neydi? veya neden seung-gil’e bu kadar vakit harcandı? abd’li olan karakterin meksika kökenli olması hoş bir dokunuş olsa da leo da hikayede bir yere gidemedi. guanghong da kafasına idolünün donunu fırlatması suretiyle travmatize olmaktan başka bir şey yapmadı. tamam hepsi çok eğlenceliydi ama 12. bölümün ne kadar aceleye getirildiğini, resmen viktor’un ruh halinin, yaşadıklarının yeterince irdelenemediğini görünce bu karakterlerden kesilip ana hikayeye mi zaman aktarılsaydı diye düşünmeden edemiyorum. gerçi kubo daha en başından animenin yapım sürecinin çok karmaşık bir hal aldığını, daha çok manga çizmeye alışık olduğu için anime senaryosu yazarken dengeyi ayarlayamadığını söylemişti ama insan yine de düşünmeden edemiyor.

    animenin kötü yanlarından gidecek olursak, animasyon açısından da daha 4. bölümde beni hayalkırıklığına uğrattı. tamam, artistik patinaj çok hareketli bir spor ve televizyon için üretilen bir animede bu hareketlerin kusursuz animasyona sahip olması için harcanabilecek bütçe de sınırlıdır. yine de ilk bölümdeki göz kamaştırıcı viktor ve yuuri programlarını izledikten sonra zaman zaman lego adamlarına benzeyen patencileri görmek beni çok üzdü. ilk bölümdeki ders olarak okutulacak “viktor’un poposu”ndaki orantıyı yakalayan animatörlerin patinaj sahnelerinde karakterlerin kollarını bacaklarını eciş bücüş çizdiklerini görünce düşüncelere daldım. yine prodüksiyon sürecinin iyi yönetilememesinden bunlar hep.

    bir de final bölümünün damaklarda bıraktığı o kekremsi tadı da sevmediğimi belirtmeliyim. bir kere daha ispatlanmış oldu ki bu japonlar güzel hikaye yazsa da son yazamıyorlar. bahsettiğim hikayeyi aceleye getirme sorunu yüzünden, bölüm bittikten sonra yarım saat falan daha kanalı kapamadım. hikayenin bu kadar çabuk bittiğine inanamadım. bundan da öte, kubo’nun önceki bölümlerde romantizm çıtasını çok yükseklere çıkarması ve sonra resmen gösterip vermemesi, beni çok sinirlendirdi. aslında mis gibi mutlu son ama ekşi sözlük hiçbir siki beğenmeme timinin bir üyesi olarak tatmin olmadığımı belirtmeliyim. ama şimdi elinizi vicdanınıza koyun: daha 7. bölümde sen esas karakterleri birbirine öptürürsen, tutkulu tutkulu el ele tutuşma sahneleri koyarsan, viktor tutup daha önce sadece doujin’lerde ve fanart’ta gördüğümüz paten öpme olayını gözümüzün önünde yaparsa, yuuri’ye öyle viktor’un kravatını çektirirsen, bununla da yetinmeyip resmen adamlara yüzük taktırırsan o fandom dahasını ister. daha anime yayımlanmadan viktor’u seslendiren suwabe junichi animenin bazı sahnelerini sansürlesek yeridir diye röportajlar verince herkes zaten yüksek bir heyecan dozuyla başladı olaya. hele ki son bölüm çıkmadan önceki hafta bütün blu-ray’leri alanlara bunu vereceğiz diye ellerinde çiçekler olduğu halde damatlık gibi bir şeyler giymiş yuuri ve viktor posterini ortamlara salarsanız tabi çarşamba günü twitter “#weddingonice” heştegiyle yıkılır. ikisi için davetiye bastıran manyak bile gördü bu gözler. peki elimize ne geçti? jj!

    dünden beri sinirimin sebebi bu jj. son yıllarda bir animede gördüğüm en uyuz karakter olmayı başardı jj. o kadar uyuz ki yoi evreninde bile bunu kimse sevmiyor. ama gidip son bölümde esas oğlanları bir kenara itip jj’e flashback sahnesi koymak nasıl bir kazıktır kubo? jj’in küçükken eric cartman’a benzemesi gerçekten kimsenin umrunda değil. 11. bölümde baskı altında ezildikten sonra jj’e yaptığım bütün empati, sonunda abuk subuk bir şekilde bronz madalyanın ona verilmesiyle sona erdi. otabek’in hakkı yendi. bu davanın takipçisiyim sözlük, artistik patinaj’ın teknik hususlarına hakim birisi bana jj’in nasıl otabek’i geçtiğini açıklayana kadar da peşini bırakmayacağım. jj yüzünden muhtemelen yurio’nun gala programını da izleyemedik. bakın soundtrack’te “welcome to the madness” diye aşırı enerjik bir şarkı var, dün son bölümde o şarkıya ait programı görmeyi bırak, şarkıyı bile duymadık. jj o kadar önemli miydi? yuuri’nin gümüş madalyada kalması ve yurio’nun altını alması mantıklıydı ve yoi’ın iyi yönlerinden birisiydi; esas oğlanın mucizevi bir biçimde birinci olması/maçı kazanması/altın madalya alması bana hep saçma gelmiştir. ama jj’in otabek’i geçmesini bana hiçbir mantık açıklayamaz.

    animenin kendisi ile ilgili hususları bırakacak olursak, en tepeden aşağıya doğru çılgın hayran kitlesini de biraz ele almak istiyorum. çünkü bir animeyi bittikten sonra, bir hafta sonu oturup izlemekle her hafta gergin gergin yeni bölüm bekleyerek izlemek bir olmuyor ve insan ister istemez o kitlenin bir parçası oluyor.

    bir kere kubo-sensei, 12 hafta boyunca twitter’da bir susmayarak hepimizi twitter manyağı yaptı. bu kadın yoi ile ilgili bir şey mi yazdı ki şimdi diye kafayı yedik. animedeki karakterlerin de instagram delisi olduğunu düşününce ironik de bir durum. hatta anti-yoi ekibi kuran japonlar (en büyük kulüp aktiviteleri, kubo’nun 10. bölümün sonundaki pole dance sahnelerini kendisinin çizmeyip kopyaladığını kanıtlamaktı), kubo’nun 6 yıl önce attığı ve “sokakta el ele tutuşan iki erkek gördüm, gidin ni-chome’de el ele tutuşun” dediği tweet’i bulup kadına karşı nefret kampanyası falan başlatmaya çalıştı. twitter’da bu savaşlar sürerken, güzel şeyler de oluyordu: ilk bölümde dinlediğimiz aryayı söyleyen tenor abi, “viktor keşke bana da domuzcuk dese” diye tweetler ayıp bizi güldürdü. zaten hafiften weeaboo olan kızımız evgenia medvedeva, daha ilk bölümden twitter’da fangirl’e bağladı, en son yuuri cosplay’i falan yapmaya çalışıyordu (son kırdığı dünya rekorunda 10. bölümden aldığı gazın etkisinin olduğunu düşünüyorum). sonra medo-chan, denis ten’e de zorla animeyi izletti ve çocuk “açılın, gerçek otabek benim!” kıvamına geldi. viktor’un gençliğinde giydiği bir kıyafetin de esin kaynağı olan johnny weir, yarattığı tweet seli yetmezmiş gibi yoi ile ilgili röportaj bile verdi. 11. bölümde resmen nobunari oda, 12. bölümde de stéphane lambiel geldi seslendirme yaptı yahu. en son adam rippon'ın chris'li tweetler attığını gördüm. geceyarısından sonra saat 2’de yayımlanan ve çok niş bir kitleye hitap eden bir animenin dünya çapında bu kadar hızlı popüler olmasına halen inanamıyorum.

    artistik patinaj veya anime ile ilgili olmayan insanlar ise, 1 ay boyunca katsudon ile beslendi. çarşamba sabahları yeni bölümün –hiçbir zaman bölümle ilgili bir spoiler falan da vermeyen- tanıtım resimleri çıkana kadar telefon elimize yapışık gezdik. 5. bölümde viktor’un yuuri’ye sürdüğü dudak nemlendiricinin gerçeğini birinin bulması üzerine japonya’da kutusu 5000 yen falan olan chanel marka dudak nemlendiricileri tükendi (sonra bir de aslında başka bir markanın daha ucuz bir ürünü olduğu ortaya çıktı ki tam rezalet). bunu yapanların içinden kalkıp barcelona’ya gidip 700 euro’luk alyans alan biri de kesin çıkacak ama ben daha görmedim. en az anti-yoi ekibi kadar saçma bulduğum fandom kavgaları oldu: mesela japonların çoğu 10. bölümün tanıtımında görünen otabek’in aslında jj olduğunu savundu. ama en komiği sanırım viktor/yuuri çiftinin kısa adının “victuuri” mi “vicyuu” mu olması gerektiğini tartışırken birbirlerinin gırtlağına yapışan tiplerdi ki batılı hayran kitlesinde ortaya çıkmış bir tartışma olsa da, hajime isayama’nın 2013 yılında başlattığı online kore-japon savaşlarından daha gerizekalıca şeylerin olabileceğini gördüm. 11. bölümün sonunda “viktor yuuri’ye ne tepki verecek?” temalı fanart ise ömrümde gördüğüm en komik şeylerin yaratılmasına vesile oldu. bilgisayarımda yoi ve vladimir putin resimlerinden mürekkep bir klasörün varlığını ancak bu manasız fandom’ın varlığıyla açıklayabilirim.

    nasıl ki free “see you next summer” yazarak bitmişti, yoi da “see you next level” diyerek bitti. ikinci sezon şu aşamada çok olası gibi görünüyor. bu sezon bd ve dvd’leri en çok satan anime bu olduğu için para kazanmaktan nefret etmeyen kim olsa ikinci sezonu yapardı zaten. viktor’un bu kadar havada bırakılmasını, kariyerinin bu noktasında içine düştüğü çelişkilerin yüzeysel geçilmesini ikinci sezonun varlığına yormak istiyorum. ama bir yanım da ikinci sezon hiç olmasın, yoi’ı hep bu güzel, güzel olduğu kadar da cehennemi geçen bu 2,5 ayla hatırlayayım istiyorum. para kazanma kaygısıyla yapılan ikinci sezonlar çoğunlukla saçmalamaya mahkum oluyor ne yazık ki. kaldı ki viktor’un artistik patinaja geri dönmesinden de pek hoşnut değilim ve nereden bakarsam bakayım, ikinci sezonda ara verdikten sonra viktor gibi geri dönüş yapan evgeni pluşenko’nun sakatlıklarla sona eren kariyerinden başka bir şey göremiyorum. kaç haftadır çarşambaları işten erken çıkıyordum, her türlü çalışmalarım aksıyordu; bu çılgınlığa bir kez daha katlanmak isteyip istemediğimi de bilemiyorum. sadece georgi’nin teatral programlarını yeniden izleme fikri bile beni heyecanlandırsa da, aslında çok da saçma şekilde gelişmeyen viktor ve yuuri’nin ilişkisini zorlama drama unsurlarıyla bozmalarından korkuyorum.

    okumadım kardeş durumumuz yoktu diyenlere özet: otabek altın için adalet!
  • aralığın son haftası grip olmam ve bundan mütevellit tüm yılbaşı planlarımın iptal olması sebebiyle 2017'ye bu animeyi izleyerek girdim. neredeyse 'iyi ki hastalanmışım' diyecek kadar sevdiğimi söyleyebilirim.

    --- spoiler ---

    uzun zamandır pek sevdiğim iki şeyin (artistik patinaj ve anime) bir araya geleceğini duyuyordum ama bir türlü takip edemedim. başlayışım da hastalığım gibi tamamen apar topar olduğundan içeriği hakkında hiçbir bilgim yoktu. ilk bölümlerde yuri ile victor arasındaki ilişkinin, bromance'i aşıp evliliğe kadar gitmesi (literal olmasa bile) hoş bir sürpriz oldu. ama sırf bu ilişki üzerinden ilerlemeyip diğer güçlü karakterlerle hikayenin dengelenmesi bence çok iyi olmuş.
    artistik patinaj'a da bu kadar sadık kalınmasını beklemiyordum. skorlardan, grand prix serilerine, yarışmacı sayısından, atlamalara kadar gerçekten özveri ile yapılmış. çizimler de beklediğimden çok daha iyiydi.

    lakin bu animenin benim için yarısı christophe giacometti'dir.
    umarım bir sonraki sezonda sporu bırakmazsın ya.

    --- spoiler ---
  • benim küçük fujoshi kalbime ilaç gibi gelmiş olan animedir. buz patenine de ayrıca ilgi duyduğum için yuri on ice hem konusu hemde karakterler bakımından beni oldukça tatmin etti. sadece fujoshilerin seveceği bir anime de değil güzel naif bir hikayesi var bence, spor severler de izleyebilir. fakat 12 bölüm çok az olmuş keşke daha çok ara bölüm koysalardı.

    japonlar artık teknolojiyi bir tık daha ileri götürüp anime karakterlerinin en azından robotunu falan yapsalar bana da bir tane viktor nikiforov yollasalar fena olmazdı.

    anime ile ilgili yorumlarıma gelirsek.

    --- spoiler ---

    free'yi de seven ama bromanceden öteye gitmediği için hayal kırıklığına uğrayan biri olarak (free tam bir fangirl animesiydi ve fangirllerin ne istediği de az çok belli.) yuri on ice'ın hikayesinin hem daha naif hem daha romantik olmasını sevdim, romantik açıdan hayal kırıklığına uğratmıyor ama tam istenileni de vermiyor ince bir çizgide yuri ve viktor ikinci sezon bu çizgiden ya kayıp birbirlerine duygularını açıklayacaklar ve biz de koç öğrenci ilişkisinin nasıl gerçek bir aşka dönüştüğünü tam anlamıyla izlemiş olacağız yada böyle gizli kapaklı imalar, esprilerle işi götürecekler. hikayenin derinliği açısından umarım ilk dediğim olur da bu evlilik lafları falan havada kalmaz.

    ilk sezon için izlerken anime içindeki kadın karakterlerin verdiği tepkilerin aynısını verdim desem yeridir gerek viktor kayarken, gerek yurio'yu agape kıyafetinin içinde gördüğümde benim de burnum kanadı adeta şu yaşımda.

    onun dışında yurio'yu oldukça sempatik buluyorum o tsundere halleri, buzda agape kayarken tam bir periye dönüşmesi vs. birinciliği hak etmedi dersem yalan olur. gönüller yuri kazansın isterdi ama.

    ikinci sezonda viktor, yuri ve yurio mücadelesini izlemek için sabırsızlanıyorum, yuri ve viktor nasıl birbirlerine destek olacaklar, yurio bu hikayenin neresinde olacak ve otabek ile ilişkileri nasıl gelişecek vs.

    umarım japonlar hep yaptıkları gibi ikinci sezonda batırmazlar işi.

    --- spoiler ---
  • tamamen fujoshilere hitap eden, 2016'nın re zero kara hajimeru isekai seikatsu'dan sonraki en overrated ve boktan animesidir. bir de millet "buz pateni seviyoruz ya ondan izliyoruz" demez mi... ayrıca crunchyroll'un 2016 anime ödüllerinde üyelerin oyuyla tamı tamına yedi tane ödül almıştır, çoğunda hakkı bile yokken.
hesabın var mı? giriş yap