67 entry daha
  • bir kaç gün önce yürüyüş yapmak için ormana gittim. ormana giderken de yürüyordum. bir dakika. şöyle demek daha doğru olabilir: geçen gün yürüyüş yaparken, ev ile orman arasındaki parkurda... tamam da parkur ne alaka? evden dışarı çıkmak, yürüyüş yapmak, çevre ile etkileşim kurmak ve ormana gitmek. bağlantı kurarken bir aksaklık var. geçen gün ormanda yürüyüş yaptım. ormana yüzerek, uçarak ya da bir vasıta yoluyla mı ulaştım? hayır. yürüyüşüm ormanı da kapsıyordu. telefon hattı mı ki bu kapsama alanını ifade ediyorum? herneyse, en kısa tabirle: ben geçmiş günlerde yürüyüş yaptım.

    yürüyüş esnasında yanıma beni çevremden soyutlayabilecek hiçbir cihaz almadım. dünyamı dünya ile yakınlaştırmak asıl hedefimdi ki bu sayede kirlerimden arınabileceğimi düşündüm. yolda yürürken bir köpekle karşılaştım, tasması vardı, çoban - kangal kırması iri yarı bir varlıktı. iki dakika boyunca ne ben yerimden kıpırdadım, ne de o. bu esnada gözlerimiz bir kaç saniye kesiştikten sonra başka yere bakıyorduk. ikimiz de birbirimizin bir tehdit olmadığına ikna olduktan sonra, ben yürümeye devam ettim ve o da bana eşlik etmeye karar vermiş olsa gerek ki, iki üç metre mesafeden beni takip etmeye başladı. ismini dıgıdık koydum. ben ona bazen bir şeyler anlatırken, o umursamazca etrafı koklayarak yanımda yürüyordu. bir ara kestirme bir yola saptık ancak üç tane yabani köpekle karşılaştık ve birbirimize bakıp kaçmanın en doğrusu olduğuna karar verdik ve normal güzergaha geri döndük. yarım saat sonra, yorulmuş olsa gerek ki, aniden durdu, bakıştık ve arkasını dönüp geldiği yöne doğru gitti. güle güle git dıgıdık dedim, kendimi hem biraz güdülmüş hem de yalnız bırakılmış hissederek.

    dıgıdık'ın gidişi ile birlikte üstüme ağırlık çöktü, oturup biraz dinlenmek istedim. bir çam ağacı ve popom için uygun bir oturma alanı bulduktan sonra cebimden tütünümü ve kağıdımı çıkarıp sigara sarmaya başladım. gözüme ilginç renklere sahip bir taş takıldı ve bir an bile düşünmeden onu fırlatıp attım. bu sefer olmazdı. ani hareketimden dolayı yan tarafımda bir kıpırdanma oldu, baktım etrafıma ama bir şey göremedim, yine de meraktan arada bakınmaya devam ettim. sonunda bir ses bana buradayım dedi, aşağıda, ben sarı tomurcuklu sarmaşık. bakışlarımı aşağı kaydırdığımda yere uzanmış ve bir yerlere sarılamamış sarı tomurcukları olan sarmaşıkla karşılaştım. ne oldu sana diye sordum. eğer beni sarılabileceğim bir şeylere tutturur isen neler olduğunu anlatabilirim dedi, bu şekilde toprakla bir bütün olmak üzereyim, hoş değil, gurur kırıcı diye de ekledi. bekle, sigaramı sarıp seni düzelticem dedim ve ardından sarmaşığı altında oturuyor olduğum çamın gövdesine sarılması için yardım ettim. ve sigaramı yaktım.

    bana ne olduğunu anlatmamı ister misin diye sordu, bir süre sonra, kendini hafiften toparlayıp, elini yüzünü topraktan arındırmış bir halde. kararsız kaldım. acaba hayır çok da merak etmiyorum desem kabalık yapmış olur muydum? zaten dıgıdık'ın gidişi hüzülendirmişti beni, başka bir acıyla daha karşılaşmak... neden olmasın? sonuçta bugün yüzeydeyim, derinlerden uzak olmayı tercih ettim, o kadar da abartılacak bir durum yok. tabii ki anlatmanı isterim. o da konuşmaya başladı.

    sarmaşıkların bu hayatta tek gayesi, çiçek açanların ama, sarılabilecekleri bir nesne bulup, güneşe en yakın olabilecekleri noktaya ulaşmaktır. böylelikle orada diğer sarmaşıklarla birlikte, çiçek açıp tohumlarımızı saçarız etrafa, yaşadığımız müddetçe. aramızda bazıları ise, ben de onlara dahilim, bu yolculuğa tek başına çıkmak istemez, bir eşlikçi arar kendisine.

    ne kadar da şaşırtıcı diye düşündüm içimden, sigaramı içip çamın iğneleri arasından süzülen güneş ışıklarını izlerken.

    benim birlikte büyüdüğüm bir sarmaşık vardı, beyaz tomurcukları olan, küçüklükten beri hep yan yanaydık, bunun olması kaçınılmazdı elbette. hep güneşe ulaşmayı hayal ederdi, bir an önce sarılmak ve yukarılara çıkmak, çiçek açmak. benim içinse zaman o kadar önemli değildi, muhakkak bir gün, vakti gelince olurdu tüm bunlar. ancak onun yanımda olmasına alıştığım ve bunun bozulmasından korktuğum için ona uyum sağlamayı tercih ettim. nedir ki yani tüm bunlar? çok kafa yormadım. ve birbirimize sarılıp yukarılara çıkmaya karar verdik.

    bu esnada anlatmayı bırakan sarmaşığın gözleri bir kaç metre ilerdeki bir sarmaşığa takıldı. ancak bu sarmaşık hemen gövdesinin topraktan çıktığı yerden kırılmış ve kurumuştu, yerde uzanıyordu. kısa bir dalgınlık anından sonra anlatmaya devam etti.

    öncelikle planımız şuydu: o daha narin olduğu için bana yaslanacaktı, küçükken gövdesi zarar görmüştü, çok sağlam değildi, ben de onu taşırken destek almak için hemen yanımdaki çalıya tutunacaktım. ve böylece o, tam şu arkandaki çama sarılana kadar rahatça uzayacaktı. ardından o, oraya tutunduktan sonra, ki ben de uzayacaktım ama çalıya tutunduğum için aşağıda kalmış olacaktım, beni bekleyecek ve izlememiz gereken güzergaha karar verecektik. bir sarmaşık istediği takdirde çok hızlı uzayabilir. ve biz yola koyulduk. plana uyduk. hey o içtiğin sigara güzel mi?

    evet ama bana güzel. anlatmaya devam et, zaman geçiyor, eve dönmem gerekecek bir süre sonra. peki dercesine sallandı rüzgarda sarmaşık.

    o, çama ulaştıktan sonra göremediğimiz tarafına bakmak için arkaya doğru sarılmaya başladı. ilerleyen zamanda bir kaç sefer seslendi bana durumunu bildirmek için ve ardından uzun bir süre sesini duyamadım, ne kadar ben ona seslensem de, cevap yoktu. sonra bir gün bana seslendi. ah, burayı anlatmak hiç de kolay olmayacak. bana dedi ki... bana yukarıda bir başka sarmaşıkla karşılaştığını, onun neredeyse çamın tepesine varmak üzere olduğunu ve ona, istediği takdirde gövdesine sarılabileceğini söylediğini anlattı. böylelikle güneşe en yakın yere hemen ulaşabilecekti. çok mutlu geliyordu sesi. bana fikrimi sormayı bile düşünemeyecek kadar mutlu. yukarıda görüşürüz dedi ve gitti. ben ise kendimi yapayalnız hissettim. uzamak istemedim. kalakaldım. ne yapabilirdim ki? kendimi toparladıktan sonra ben de güneşe ulaşmaya karar verdim, ama yalnız başıma, daha güvenli, daha kesin. günler geçti ve ben sonunda çama tutundum. mutluydum, dengemi sağlamıştım ve sakin sakin yoluma devam etmeyi planlıyordum. çevremi izliyordum, yükseldikçe dünya daha renkli ve ilginç, bir o kadar da karmaşık bir hal alıyordu. ağırdan alarak, onu özümseyerek güneşe doğru ilerliyordum. bir gün, bir ses duydum, sarmaşıklar arasında duymaktan en çok korkulan o sesi: kırılma. ne olduğunu anladım, hemen aslında fark ettim. ama direndim, anlamak istemedim. bakışlarımı çevirdiğimde, aşağılara, o beyaz tomurcuklu sarmaşığın küçükken yaralandığı gövdesinin en narin yerinden kırıldığını gördüm. o anı tarif etmek için kelimelerin yeterli olduğunu sanmıyorum. kalbim parçalandı, yok oldu.

    bir süre sonra, kurumaya başladı o ve kavrayışı zayıfladığı için aşağı doğru çekildi. yer çekimi ya da toprağın çağrısı. benim yanıma kadar indiğinde solukları kesilmek üzereydi. pişman değildi, hiçbir şey için özür dilemedi. ben de istemedim zaten, sevmem işkenceyi. ama bana başından geçenleri anlattı: diğer sarmaşık aslında çok hızlı uzadığı için dengesizce tutunmuş etrafa. onu kandırıp, bütün ağırlığını yüklemiş çama daha sağlam sarılabilmek amacıyla. ancak baştan beri dengesizce uzadığından dolayı bunu yapması imkansızmış, sürekli birilerine ihtiyacı varmış uzayabilmek ve yükselebilmek için. daha da üzücü olan, o, aşağı doğru çekilirken, destek olmaktan başka bir şey yapamayacak kadar sıkışmış, bodur kalmış bir sürü başka sarmaşık daha görmüş. güneş alamadığı için güçsüz çicekler açan ve çoğalamayan. konuşmayı unutmuş ve solmuş.

    en sonunda yere düştü arkadaşım. kurumak üzereydi. yanında olmak istedim. ve ben de kendimi bıraktım. o kururken onun yanına uzandım. uzama derdinde değildim artık, bir yerlere ulaşma, bana ne olacağını çok düşünmedim. yalnızca o, toprağa geri dönene kadar yanında olmak istedim. çok süre geçmeden, bir kaç küçüklük anımızı hatırlayıp hasret giderdikten sonra sustu, bir daha konuşmamak üzere yok oldu sesi. ve ben de uzamayı bırakıp sarılmayan bir sarmaşık olmaya karar verdim, vermiştim. sen gelene kadar. ama planlarda bir değişiklik oldu. şimdi çama sarılmaya başladım sayende. tüm o zamandır biriktirdiğim gücümle bir kaç şey daha yapabilirim gibime geliyor şu anda.

    dudaklarımda hafif bir sırıtışla nasıl mesela? diye bir soru yönelttim sarmaşığa. yavaştan ayaklanıp gitmek için hareketlenirken. çamın arkasına göz attım, upuzun bir sarmaşık vardı, aşağılardan başkalarının destekleri ile yukarıda kalan.

    sırıtmama aynı şekilde karşılık vererek bana şu cevabı verdi: o en uzun olan sarmaşıkla tanışmak istiyorum.

    kafamı salladım ve sarı tomurcuklu sarmaşığa bir süre sonra tekrar görüşmek dileğiyle veda ettim. görüşemeyeceğimizi bilsem de, dileğim bu yöndeydi. eve doğru geri yürümeye başladım. aklıma dıgıdık geldi ama onu da bir daha göremedim.
  • günde 10 dakika da olsa yapıldığında insanın içini ferahlatan olaydır. günün negatif enerjisi ya temiz havayla veya da duş alarak suyla gider. ikisini de yapan double ruhsal temizlik yapar. zaten doğadan uzaklaştık bulabildiğiniz en yakın doğal kaynağa koşup doyasıya yararlanmakta fayda var.
48 entry daha
hesabın var mı? giriş yap