• yuzme ogrenmek icin yedi aydir, haftanin bir gunu yakinlardaki havuzda gerceklesen kursa katiliyorum.

    buralarda cocuklar egitimin bir parcasi olarak yuzme ogrendikleri icin, kursa katilanlar ya benim gibi buraya yabanci (ve ilkokulda kurbaga anatomisi ezberletilen ama kurbagalama ogretilmeyen) insanlar ya da buranin yerlisi olmasina ragmen bir sekilde bu yuzme derslerini cok eskiden atlamis olan yaslilar.

    havuz da yuzme egitimi dusunulerek tasarlanmis: bir ucu cok sig iken diger ucu iki metre derinliginde. kendisi de cocukken ayni havuzda yuzme ogrenmis olan, simdinin ellilerindeki yuzme egitmeni, bizi hep havuzun sig tarafinda calistiriyor... calistiriyordu, ta ki son derse kadar.

    artik yedi aylik egitimin yerinde saymaya baslamis oldugunu dusunerek sanirim, egitmen bu hafta dersimizi havuzu boylu boyunca kullanarak yapmaya karar vermis. havuz basina geldigimizde, ben, kolombiyali genc kiz, ve uc ingiliz yasli oldugu kadar da gobekli kadin, bizim icin bir kulvar ayrildigini gorup acikcasi heyecanladik. kolay degil, yedi aydir sig taraftan korkulu gozlerle baktigimiz derin tarafa gececektik.

    ayni kulvarda yuzmeye calisirken birbirimize carpmamamiz icin, en hizlimiz olan ben en basa gectim, ve arkamdan yine yuzme hizlarina gore digerleri siralandi. ilk turda ben dahil herkes, egitmenin yardimiyla, kenarlardan tutunarak, ite-kaka oteki tarafa ulasmayi basardik ve inanmazsiniz ama, geri de donduk. ilk turdaki bu basarimiz nedeniyle olsa gerek, egitmen ikinci turda bizden biraz daha zorlu ve haliyle (bizim icin) tehlikeli bir sekilde yuzmemizi istedi.

    ben, sig taraftan yine en on sirada baslayarak, kelle koltukta da olsa karsi tarafa ulastim. kenardan tutunarak arkadan gelenleri izlemeye ve bu arada da dinlenmeye basladim. egitmen de havuzun tam ortasinda, iki-uc-dorduncu siradaki ogrenciler ile ilgileniyordu. son siradaki gobekli kadin ise yeni yola cikmisti ki, kulvarlari birbirinden ayiran ipe tutundu. henuz suyun cok sig oldugu bolgedeydi. yoruldu sandim ben, onemsemedim. egitmen de digerleriyle mesguldu. zaten kadin da ayaklarini yere koysa, su beline ya gelirdi ya gelmezdi. endiselenmeye mahal yoktu.

    yasli ve gobekli kadin, ipten tutunur halde, orada oyle yaklasik bir dakika kadar 'dalgalandi'. dalgalandi diyorum cunku ayaklari da suyun uzerinde oyle inip cikti havuzun kucuk dalgalarina paralel olarak. yaklasik bir dakika sonra havuzun kenarinda dikilen gorevlinin kadina dogru kostugunu gorunce bir terslik oldugunu anladim. meger kadin onca saniye boyunca oracikta boguluyormus da kimsenin haberi yokmus. artik nasil bir "derin sulara aciliyorum, her an bogulabilirim" psikolojisine girdiyse... bir kasik suda bogulmak bu olsa gerek. neyse havuzdan cikardilar kadini, gerekli prosedurleri takip ederek soyunma odasina falan goturduler.

    olayin sokunu atlatamadik bir sure, ama derse de devam ettik. artik havuzda dort kisiydik. sig taraftan derin tarafa, derin taraftan sig tarafa yuzuyorduk.

    cok zaman gecmedi ki, ben yine derin tarafa en onde ulasip orada digerlerini beklerken, (daha) yasli ve (daha) gobekli kadinlardan bir digeri benim oldugum yere guc bela gelebildi. soyle ilk nefesini aliyordu ki, ellerini kenardan birakiverdi. birakir birakmaz, o saniye havuzun derin ve serin sularina gomuldu. artik ne kadar agir ne kadar gobekli siz anlayin.

    tabi tum bunlar olurken egitmen yine havuzun ortasinda digerleriyle ilgileniyor.

    bu daha yasli ve daha gobekli kadinin aslinda boy vermekte olmadigini bir cirpida anladim. zira kendisi turk degildi. hemen kolundan yakalayip yukari dogru cekmeye calistim. ama gobekli oldugu icin haliyle pek kolay olmadi. zaten ben de pamuk ipligiyle bagliyim kenara; her an bogulma korkusuyla devam ediyorum derse. kadini, kafasini sudan cikarabilecek kadar yukari cektigimde, saniyeler icinde yuzunun kirec gibi bembeyaz oldugunu farkettim.

    neyse ki hemen yanimizda merdiven vardi, havuz kenarina kendi basina cikabildi. dakikalar sonra kendine geldiginde, derin tarafta oldugunu unuttugunu (yasli oldugunu soylemis miydim?) ve o yuzden kenara tutunmayi biraktigini soyledi. ben ise artik hem bogulmadan hem de gulmeden dersi bitirebilmek icin dua ediyordum.

    anlayacaginiz otuz dakikalik yuzme dersini, bes kisi baslayip iki zayiat vererek uc kisiyle bitirdik. dersin sonunda, olum tehlikesi atlatmayan geri kalan biz uc kisi de aslinda havuzun derin tarafinin oldugu kadar boyumuzun da olcusunu almistik.
  • kendimi ertesi gün pişecek fasülye gibi hissediyordum ve genzimdeki acılık sanki bana bir ömür yarenlik edecekmiş gibi geliyordu. yüzme öğrenmek bana göre 'mümkün olmayan' bir şey.

    size yüzme öğretmeye çalışan can dostunuz bile olsa; her an bir şerefsizlik yapabileceğini aklınızdan çıkarmamalısınız. tabii daha da önemlisi 'yüzme öğrenmek' gibi bir şey olmadığını, yüzmenin aslında öğrenilemeyen bir şey olduğunu, yüzen insanların da ya bir göz yanılsaması ya da doğuştan zaten yüzme bilen insanlar olabileceğini unutmayın.

    doğuştan yüzme bilmek deyince; bu şerefsizlerin bir de bir argümanı var ki akıllara zarar. neymiş efendim insanlar doğuştan yüzme bilirmiş. ana rahminde zaten sıvı içinde olduğumuz için default olarak yüzücü geliyormuşuz dünyaya. yüzme switchi doğuştan on geliyor demeye getiriyor yani. yer mi anadolu çocuğu bu safsataları.

    "ulan gerizekalı, madem ben doğuştan yüzme biliyorum, mideme dolan ve giderek ağırlaşıp yüzebilme ihtimalimi sıfıra yaklaştıran, yuttuğum bu suları nasıl açıklayacaksın o zaman?" dedim. cevab veremedi.

    bilimsel bilgiye karşı değilim. elbette 'bebekler suya atılınca yüzüyor' falan deyip angut angut deneyler yapanları gördüm ve onları da kınıyorum ama ben doğalı çok oldu beyler. o hafiflik, o 'suya koysan üste çıkar narinliği' kalmadı artık bedenimde.

    ayrıca o batmaz diye verdiğiniz köpüklerle birlikte batışımı izlemenin neresi komik hiç anlamadım. önce bir çıkar kenara, oksijenime bir kavuştur beni; sonra gülersin deyyus.
  • korku refleksi yeterince gelişmemişken ve bir travma yaşayamayacak kadar küçükken öğrenilmesi gereken eylemdir bu. ama bugün görüyoruz ki sudan korkan bir insan olabileceğini anlamayan insanlar varmış meğerse. yapabildiği şeyi yapamayan birini gördüğünde bok atmak çok normal ve hoş bir şey çünkü, sonra babası araba kullanmayı öğretirken bağırdığında arabadan soğuyana aa evet tabii canım yapılmaz öyle diyebiliyor mesela aynı insan. hayat çok tuhaf değil mi?
  • çocukken nasılsa korkuyla yüzer mantığı ile tutulduğum yerde denize fırlatılmamdan dolayı yüzme değil, koşu özelliklerim gelişmişti. ben yüzemedikçe onlar daha derine attı. onlar attıkça ben yakalanmamak için daha hızlı koşmaya başladım. yüzme niyeti ile başlayan süreç adım adım kısa mesafe koşuculuğuna dönmeye başlamıştı. en son "ulan taşı bu kadar atsak suyun üstünde kalırdı, herhalde bizim oğlan gerizekalı" diye düşünüp bıraktılar peşimi. ancak gördüğüm bu balık ağı muamelesi yüzünden deniz ile ilişkim de uzun yıllar boyunca izlemekle sınırlı kalmıştı.

    bilahare uzun süre sonra tatile gittim. epey iyi bir yüzücü olan bir arkadaşımın gösterdiği hareketlerle kendi kendime yüzmeye çabalıyordum. ama benimki yüzmek veya yüzmeye çalışmak değil, daha çok karnıma kadar gelen suda hayatta kalmaya çalışmaktı. nasıl olduğunu anlamadığım şekilde 1 metrelik suda boğulmaktan son anda kurtarıyordum kendimi. inanılmaz şeyler yaşanıyordu gerçekten. arkadaş dubalara kadar gidip geldiği halde hala sakin şekilde dururken, ben olduğum yerde sürekli bir mücadele halinde ve nefes nefeseydim. saatte 2 litre su yutuyordum. hiçbir şey yapmadan su üzerinde kalanları gördükçe acaba mayonun cebine biri taş mı doldurdu ne yaptı diye ceplerimi yoklamaya kadar gitti iş.

    sonra enteresan bir şekilde sırtüstü yatmayı öğrendim. en azından arşimet'in haklı olduğuna dair şüphelerim silinmişti. su gerçekten de kaldırıyordu. beni bile. ama sırtüstü yatabildiğim halde hala iki kulaç atamıyordum. kulacı da geçtim, su üzerinde bile kalamıyordum. yani bakın burası çok enteresan, sırt üstü yapabildiğim eylemi ayakta beceremiyordum. "zaten gemiler de yatay gidiyor, denize dik şekilde bıraksan onlar da batar" düşüncelerine kapılarak iyiden iyiye nobel fizik ödülüne doğru koştuğumu hissetmiştim ki, bu işin böyle olmayacağını anladım.

    üşenmedim, utanmadım kursa gittim. zaten niye utanayım dedim. ama kursa ilk gittiğimde 7 yaşındaki sabilerin yüzme öğrendiğini görünce dayanamayıp utandım. yine de vazgeçmedim, başladım kursa. üçüncü dersin sonlarına doğru 4 saniye civarı suda kalmayı başardım. moralimi bozmadım. demek ki yavaş öğreniyordum. sadece 328 derse daha ihtiyacım vardı. tabi o kadar dayanamadım. üç saat daha gidip bitirdim kursu. kurs bittiğinde 4 kulaçlık suda kalmayı öğrenmiştim. iyi dedim, ayağımın değdiği yerde 4 kulaç sağa, dinlenip 4 kulaç da sola yüzerim. zaten maksat spor olsun. hocaya kalsa rahatlıkla dubalara kadar gidip gelebilirdim. denize gittiğinde göreceksin öğrendiğini dedi, giderayak verdi zehri.

    gittim denize. ilk önce omuzlarıma kadar suya girdim. bir adım daha atsam ayağım yere değmeyecekti ama o bir adıma bir türlü cesaret edemiyordum. sonra ''o kadar para verip kursa gittik, zamanımızı da harcadık, boşa gitmesin bari'' düşüncesiyle bir anda attım kendimi öne doğru. en başta panikten tüm tuşlara basıp bölüm geçmeye çalıştım. bu zamana kadar öğrendiğim ne varsa hepsini bir arada yaptım. sonuçta onlardan biri beni suyun üstünde tutmalıydı. elleri ve ayakları hafif oynatıp sakince nefes alıp verme skill'i işe yaradı. bir müddet bu skill'e kastım ama manam bitmeye başladı. öyle yapmak bile bir müddet sonra yoruyormuş insanı. ya geri gelip mana depolayacak ya da yüzmeye başlayıp aktif dinlenmeye geçecektim. herhangi bir teknikten ve estetikten tamamen uzak bir şekilde kendimce yüzmeye başladım. aslında yüzmüyor, sadece suda bir takım anlamsız hareketlerle ilerliyordum ama neticede ilerliyordum. önemli olan da oydu.

    zamanla tekniğimin de gelişeceğine inanıyorum. şimdilik işimi görecek kadar bilmek yetiyor. suyun kaldırma kuvvetini sorgulamaktan geldiğim nokta benim için çok bile. çünkü hiç yüzebileceğimi sanmıyordum. ne yapsam da olmayacak inancındaydım. ama çabalayınca oluyor. ben bile yaptıysam öğrenmek isteyen herkes öğrenir. hiç kendinizi yormayın. gidin kursa öğrenin. su kaldırıyor. kesin bilgi.
  • yürümeyi öğrenmek için gerekenden çok daha az çaba, bilgi ve beyin faaliyeti gerektirir. kolay demiyorum bak, yürümeyi öğrenmek daha zordu diyorum. yer çekimi, zemin eğimi, zeminin malzemesi, sürtünme katsayısı, rüzgar, savrulma, diğer hareketli cisimler, eşyaların sivri köşeleri, sen düşünce bağıran anne, düşmek, yaralanmak, hayal kırıklığı...
    yürümek çok zordu lan, nasıl unutursunuz yaşanan sıkıntıları.
  • öğrenmeye gerek yoktur. zaten herkes bilir.
    bildiğinin farkına varınca, öğrenmiş olur.
    (bkz: arşimet)
    (bkz: balıklar düşünmez bilir)
  • hayatı öğrenmek gibidir..

    sadece üç ders aldığım eğitim şu an hayatıma bambaşka bir bakış açısı katmış durumda.

    suyun yüzeyine çıkabilmek için fiziksel, ruhsal, zihinsel olarak rahatlayabilmek, gevşeyebilmek gerekir. eğer kaslarınızı kasarsanız ne kadar çabalasanız da yüzeye çıkamazsınız. su sizi yükseltir ama ona izin vermeniz, onun kaldırma gücünü deyimi yerindeyse arkanıza almanız gerekir. bunu başarabilirseniz ancak ondan sonra bir şeyler öğrenmeye, yol katetmeye başlayabilirsiniz. sonrasında doğru teknik ile kaslarınıza kramplar girene, nefesiniz kesilene kadar vereceğiniz bir mücadele var.

    yarın önemli bir mülakatım var ve ben yüzme eğitiminde nasıl bir tutum sergilediysem, hangi hataları yaptıysam, hayatın içinde de aynı tutumu sergileyip aynı hataları yaptığımı fark ettim.

    ne güzel..

    şimdi ne yapmam gerektiğini biliyorum. hayatın kaldırma, yükseltme gücünü arkana almadan verilecek tüm çabaların beyhude, kendini deli gibi yorarak verilen mücadelenin hüsranla sonuçlanacağını biliyorum. bu kuvveti arkana aldığında ise çok daha az güçle çok daha fazla iş yapılabileceğini de..

    hani bu böyle gevşeyin rahatlayın, heyecanınızı yenin gibi bir şey değil. bunu gerçekten deneyimlemek gerekiyor. zihninizde tüm bunların nasıl olacağına dair bir kanal açılıyor. çünkü hayatla birebir, paralel bir tepki mekanizması kullanıldığından kendinizi daha doğru tanıyor, direkt kendi çözümlerinizi üretiyorsunuz.

    vücudum hamlamış, benden bilmemi bekledikleri yöntemleri teknikleri bilmiyorum çok yabancı ama olsun. suyun kaldırma kuvvetini nasıl kullanabileceğimi öğrendim artık. sadece üç derste. ve birkaç gündür bunu hayatıma da uygulayabilmek müthiş bir deneyim gerçekten. parayla satın alınamayacak, paha biçilemeyecek, hayatımı derininden kırıp şekillendiren bu deneyim sadece hayatımdan 9 saate ve elli türk lirasına mal oldu.. enteresan gerçekten..
  • aslında pek çok dinamik üzerine kurulu olsada, hangi yaşta öğrenilecek olursa olsun tek bir temel kurala dayanır ki o da suda olabildiğince rahat olmaktır. suyun içinde rahat olabiliyorsanız ve sudan korkmuyorsanız / korkutulmadıysanız; sizi en çok rahatlatacak, eklemlerinize destek olarak tüm kas guruplarınızı çalıştıracak ve en güzel kilo verdirecek sportif faaliyettir.

    eskiden yapılırdı, özellikle küçük yaştaki çocuklar havuza atılıp bir süre çırpınmalarına müsade edilirdi. şimdilerde bu yöntem hem çocuklarının çırpınışını görüp tribünlerden inen ailelerle sorun yaşamamak, hem de kendini pokemon sanıp uçmaya çabalayan oynak psikolojili neslin temsilcisini korkutup ciddi anlamda bir su korkusu ya da tramva yaratmamak adına terk edilmiştir. yeni sistemde belkide hayatlarında ilk kez gerçekleştirecekleri bir eylemde kursiyerlerin biraz olsun destek bulmaları adına (hani bak ben yüzüyorum sen de yüzebilirsin dercesine) eğitmenler, sadece ilk derslerde suya girmektedirler. asıl hedef zaten yıllarca sudan uzak yaşamış, denize ayaklarını sokmak için bile girmeyen veya bacak kadar yeğeninin ayakta durup işeyebildiği derinlikteki suda boğuluyo havası veren insanların su korkularını aşmalarını sağlamaktır. gerçekten öğrenmek istiyorsanız da suyla temasınız halinde eriyecekmişsiniz muamelesi yapmayın. sonuçta yüzme suda gerçekleşen bir eylem havuzun kenarından durup incelenerek tereddüt ederek öğrenilmez. havuza gelirkenki korkularınızı kaygılarınızı hurafeleriniz bir kenara atın, zaten fazlaca rahatlatan bir eylem tadını çıkartmaya bakın. siz ne kadar rahat olursanız o kadar hızlı alışırsınız ve öğrenirsiniz.

    kendinizi kasmanız yapılabilecek başlıca hatalardandır, çapa gibi kendinizide sizi kurtarmaya çalışanlarıda dibe çekersiniz, hele bir de nefes alamamanın paniğiyle çırpınmaya başlarsınız. olabildiğiniz kadar rahat sakin ve dingin olun. sizinle birlikte yüzme öğrenmeye çalışanlar varsa onları gözlemleyin, suyun nasıl davrandığını (tepki verdiğini) anlamaya çalışın. siz zaten suyun içinde vakit geçirip suyun varlığına alıştıkça yaptığınız her hareket motor fonksiyona dönüşerek beyinciğinize kayıt edilecektir, böylece ihtiyaç duyduğunuzda sizin yapmak istemeniz yeterli olacaktır. tıpkı yürümek gibi, çok fazla düşünüp kendinzi sıkıp kasıp beyinciğinizle çelişmenize gerek yok.

    öğrenmenin ikinci adımında nefes yer almaktadır. spordan uzak yaşayan bir ülkenin insanları olarak çok doğru nefes aldığımızı söyleyemem. bu yüzdendir ki fiziksel aktiviteler sırasında çok çabuk yorulur ve nefes nefese kalırız. diyaframınız yeterince güçlü ve ciğerlerinizin kapasiteside kullandığınız kadarından daha fazla, potansiyelinizi iyi değerlendirmeniz lazım ki uzun süre kaslarınıza oksijen gitsin böylece uzun süre fiziksel aktivitenize devam edin. havayı, en fazla parmağınızı sokabildiğiniz kadar geniş iki küçük delikten almaya çalışmak yerine kaşık sokabildiğiniz bir delikten almak daha akıllıcadır ve kolaydır. koşma gibi suyun dışında gerçekleşen eylemlerde nefes almanıza engel bir durum olmadığından kendinizi ayarlamanızda gerekmez. sık sık ve kesik kesik nefeslerle bayılana kadar gidersiniz. su içinde hareket ederken maalesef böyle bir lüksünüz bulunmamaktadır. başınızı suyun üstüne kaldırdığınız müddetçe denge merkeziniz ayaklarınızı aşşağı indirecektir. bu durum acemilere battığı hissini yaşatıp panikletmeye yetebilir. bu yüzdendir ki başınızı suyun dışına çıkardığınız anda nefesinizi alıp tekrar yatırmalısınız. yüzerkende ağızdan aldığınız nefesi, yüzme şeklinize göre yavaş ve sürekli bir şekilde veya periyodik olarak burnunuzdan verirsiniz. zaten ilerki aşamalarda da göreceksiniz ki, tekrar nefes alabilmenız için önce içerdekini bitirmeniz lazım. bir de yeni yüzmeye başlayanlar nerden görüyorlar veya kimin lafına aldanıp alıyorlar bilmem ama burun tıkacı getirirler, artık havayı nerden vermeyi hedefliyorlarsa. burnunuzdan içeriye su giriyor diye tıkaç takmazsınız, havayı dışarı verirseniz suda içeri girmez.

    her ne kadar yukarıda uzun uzun anlattıklarım bazıları için (çoğu yanlış yaptığı halde) gereksiz gibi görünsede yüzmenin temelinde olan faktörlerdir. ayak vuruşu kol çekişi özellikle yetişkinlerde çok kısa sürede oturur. su yutmadan kafayı gözü çarpmadan yüzme öğrenilmez. ilk denemelerinizde yaşadığınız talihsizlikleri, korkularınızı ve tereddütlerinizi bir kenara koyarsanız. öğrendiğinizde çok mutlu olacağınız ve her fırsatta yapmak isteyeceğiniz bir aktivitedir.
  • ne yapıp edip küçükken öğrenmelidir yüzmeyi. "dünyaya bilmeden geldim, bilmeden gitmeyeyim bari" düşüncesiyle otuzundan sonra öğrenmeye kalkarsanız, çok azimli, pek pes etmez yapıda da olsanız; bol miktarda klorlu suyla mideyi şişirir, sinüziti azdırır, başağrısından ölebilir, "ne gidicem lan yüzmeye, yatarım ben evimde"* moduna ilk dersten çıkınca geçebilirsiniz.
  • her sahnelenisinde, yuzme ogreten baba, abla, abi, kuzen, gibi kimselerin, "yok yahu vallahi oldugum yerde duruyorum, gitmiyorum geriye. hadi gel gel bak cok az kaldi" turundeki klasiklesmis repligiyle olmazsa olmaz bir sekilde eslik edecegi, ve de inadina geri geri giderek cocuun guvenini ve yuzdugu mesafeyi artirmayi hedefledigi, klasik deniz kenari tiyatrosu. devaminda ogrenen tarafin cigliklari, bagirtilari, ve yalanci simarikliklariyla rituel surer.
    ayni sekilde, "vallahi birakmiycam ogrenene kadar" bu klasiklesmis yuzme ogreten insan repliklerindendir. bisiklete binmeyi ogrenirken / ogretirken de pek sik kullanilir.
hesabın var mı? giriş yap