• (bkz: umit kivanc)
  • genelde takdir ettiğimiz iyi işler çıkaran ümit kıvanç'ın daha sonra kendisinin de (bir şekilde)itiraf ettiği üzere pek anlamadığı bir konuya önyargılarla ("eğer tolkien'in eserini gözünü gişeye dikmiş holywood'cular yerine meselâ bir rus yönetmen filme çekmiş olsaydı, muhtemelen daha ilk andan "hah, işte yine o hikâye" dedirtmeyecekti bize"...peh peh peh) yaklaşıp doğal olarak alakasız ve yanlış sonuçlara ulaşmasının hazin öyküsüdür bu yazı.aslında yazar da neyi savunduğunu çok net olarak kestirememekte bir şekilde edindiği yüzükler efendisi filmiyle 11 eylül olaylarından sonra amerikanın afganistan operasyonu arasında bir ilişki olduğu fikrini kendisinin de pek inandırıcı bulmadığı nedenlerle savunmaya çalışmakta ancak kitabın bundan 40-50 sene evvel yazıldığı filmin çekim çalışmalarının 7 yıldır sürdüğü ve yine filmin gösterime giriş tarihinin 11 eylül'den çok evvel belirlendiği gerçeklerinin de farkında olmasından dolayı aynı yazı içinde sürekli birbiriyle çelişen ifadeler kullanmak zorunda kalmaktadır.mesele aşağıdaki ifadede yazarın bariz bir şekilde filmle 11 eylül sonrası gelişmeler arasında bir ilişki kurmaya çalıştığı görülmekteyken :
    "
    bir: "evil". bir "kötülük" var. "şer". yani "evil". abd başkanının yeni savaştaki düşmanı tarif ederken kullandığı anlamıyla. bu "evil", vaktiyle kısmen alt edilmiş. ama yakın zamanda yeniden başını kaldırmış. ve gelip bize bulaşıyor. bizim ondan nihaî olarak kurtulabilmek için bizzat onun inine girmemiz gerekiyor.

    iki: dağlar. bu şer odağı, aşılmaz dağların ardında. oraya gitmek çok zor. girince çıkmak çok zor.

    üç: mağaralar. kötülüğün hizmetkârları, yeraltında, mağaralarda kendilerine savaşçılar yetiştiriyor.

    bunları anlatan kişinin neden sözettiğini düşünürsünüz?

    "yüzüklerin efendisi" filminden, günümüzdeki ortama hop diye oturtulabilecek öyle bir şablon çıkar ki, mahir kaynak bile şaşıp kalabilir
    ....
    dağlar, mağaralar, uzaktaki "kötülük"

    filmin piyasaya sürüldüğü dönemin özelliği, -belki de maalesef demek lâzım- filmdeki birçok motifin epeyce şaibeli çağrışımlar yaratmasına yolaçıyor.
    "

    bir kaç satır sonra kronolojik gerçeklerden dolayı komik duruma düşmemek için bütün bu ilişkinin sadece onun kafasında yarattığı bir olgu olduğunu itiraf etmek ihtiyacını hissetmekte,

    "dağlar, mağaralar koyalım da üsame'yi çağrıştırsın" gibi bir şeyden bahsetmediğimi sekiz-on defa tekrarlamalı mıyım, kestiremiyorum. bu memlekette insanın aklına her şey geliyor haliyle... "

    gibi bir cümleyle durumu kurtarma çabası içine girmektedir.
    ve malasef koca yazıdan akılda kalanlar da ümit kıvanç'ın bu "yaa aslında iki olay arasında ilişki var gibi ama şimdi düşünürsek çok da saçma oluyor yani ben de tam emin değilim aslında ama ne biliyim öyle bir fikir geldi aklıma yaziym dedim..."
    tavrı ve yüzüklerin efendisi olmadı bari casablanca'yı örnek veriym de yazı kurtulsun çabasından başka bir şey olmamakta olamamakta okurlarına "e madem net bir düşüncen yok bu konuda o zaman niye yazdın bu yazıyı be ümit ağabey nedir şimdi anlatma istediğin anlayamadık biz kusura bakma valla" dedirtmektedir...
hesabın var mı? giriş yap