• ünsüz japon korku filmi serisi.
    süreleri 35 ile 65 dakika arasında değişen, birbirinden iğrenç görüntülere sahip, kült statüsüne erişmiş, birbirinden bağımsız (bildiğim kadarıyla) 6 adet filmden oluşan seri.

    bu seriyi oluşturan filmler de şunlar oluyor :
    za ginipiggu: akuma no jikken (guinea pig: devil's experiment) (1985) süre: 43 dk
    za ginipiggu 2: chiniku no hana (guinea pig: flowers of flesh and blood) (1985) süre: 42 dk
    za ginipiggu 3: senritsu! shinanai otoko (guinea pig: he never dies) (1986) süre: 39 dk
    za ginipiggu 4: manhoru no naka no ningyo (guinea pig: mermaid in the manhole) (1988) süre: 63 dk
    za ginipiggu 5: notorudamu no andoroido (guinea pig: android of notre dame) (1988) süre: 51 dk
    za ginipiggu 6: peter no akuma no joi-san (guinea pig: devil woman doctor) (1990) süre: 52 dk
  • alaca karanlik ku$agi'nin japoncasi.*
  • bunların içindeki en sert olanı ikincisidir.* ben böyle vahşi, böyle sert, bu kadar gerçekçi bir şey görmedim ömür hayatımda. zaten yönetmenini hemen tef'e tutmuşlar ve adamcağız da (bkz: hideshi hino) bunun sadece bir film olduğunu, o akıl almaz sahnelerin gerçek olmadığını (bkz: snuff) bir bir kanıtlamak zorunda kalmış.
    yanlış hatırlamıyorsam charlie sheen miydi yoksa kimdi bilmem bunun (ikincisi) tamamen toplatılıp kökten imha edilmesi için dava açmış ve baya da uğraşmışmış vakti zamanında.

    imdb: http://us.imdb.com/title/tt0161635/
  • satoru ogura'nın yönettiği ilk film akuma no jikken'de, yapılan işkenceler ırasıyla, tokat, tekme, kerpetenle deri sıkma, asılı bırakma, sandalye üzerinde döndürme, igğrenç bir gürültüyü 24 saat aralıksız dinletme, tırnak çekme, kızgın yağla kol yakma, kurtçukları vücuduna atma, et ve sakatat parçaları fırlatma, çekiçle eline vurma, ve en sonunda gözü iğneyle delme..

    ikinci film, chiniku no hana'yı da hideshi hino yönetiyor: serinin en bilindik filmi olmasının sebebiyse, adı geçen snuff dedikoduları ve sheen'in ihbarı.. ya açıkçası filmin bir yerinde (sol kolun kesildiği sahne..) efektler öylesine sırıtıyor ki, insan ne dese bilemiyor sahiden..
    (http://yucitek.blogspot.com/…no-jikken-chiniku.html)
  • (2 temmuz 2009- 4 temmuz 2012 arası yazılmıştır)

    guinea pig, video için çekilmiş orta metrajlı 6 filmden oluşan bir konsept serisi. japon şiddetinin geleneksel unsurlarının hepsini ayrıntılarıyla görebileceğimiz bu seri başta gayet ciddi görsellerden oluşsa da kendi efsanesinin kurbanı olarak gittikçe seviye kaybediyor. baz olarak alınan (ismi üstünde- kobay) bazı tıbbi araştırmalara vaka olan kurbanlar hakkındaki öyküler, seri ilerledikçe bir gore festivalinden çok troma tarzı komedilere dönüşüyor.

    birçok yerde bu seri yanlış sıralamayla verildiği için devamlılık ve tarih bakımından bazı aksaklıklara neden olmakta. gerçek sıralama şu şekilde:
    1-the devil’s experiment (akuma no jikken, 1985)
    2- flower of flesh and blood (chiniku no hana, 1985)
    3- he never dies (senritsu! shinanai otoko, 1986)
    4- devil woman doctor (pîtâ no akuma no joi-san, 1986)
    5- mermaid in a manhole (manhôru no naka no ningyo, 1988)
    6- android of notre dame (nôtoru damu no andoroido, 1989)

    ayrıca ilk 4 filmin en güzel sahnelerinden oluşmuş slaughter special (zansatsu supeshyaru, 1988) guinea pig 7 olarak adlandırılıyor ama kronolojik olarak bu doğru değil.

    genel olarak baktığımızda iki sahte snuff (the devil’s experiment ve flower of flesh and blood), üç konulu film (he never dies, mermaid in a manhole ve android of notre dame) ve skeç benzeri segmentlerden oluşan tek sahte belgesel (devil woman doctor) var elimizde. the devil’s experiment, flower of flesh and blood ve mermaid in a manhole serinin en iyi filmlerini oluştururken he never dies, devil woman doctor ve android of notre dame’den uzak durmak gerekiyor. tek bir kadına yapılan işkenceleri gösterdiği için birbirine çok benzeyen the devil’s experiment ve flower of flesh and blood’ı işkence pornosu olarak adlandırabiliriz. he never dies bir self-mutilasyon filmi. mermaid in a manhole body horror janrının hakkını verirken, android of notre dame bildik siberpunk sularında dolaşıyor. devil woman doktor içinse (segmentine göre) türler arasında salınıyor diyebiliriz.

    --------------1) za ginipiggu: akuma no jikken------------

    yönetmen: satoru ogura
    yapım: japonya 1985
    süre: 43 dakika
    oyuncular: isimsiz

    filmin bir konusu yok. bir snuff similasyonu; sahneler ele geçirilen bir kaset kaydından aktarılıyormuş izlenimi uyandırılıyor. üç adam bir kıza artan şiddette işkence uyguluyorlar. amaçları nedir; insan bedeninin acıya tahammül sınırlarını keşfetmek! bu araştırmanın sonucunun insanlığa ne gibi bir katkısı vardır düşünceleri eşliğinde, 198x yaz'ı diye kaydedilen bir zaman diliminde şu aşamalara tanık oluyoruz.

    vurma başlığı altında kız tokatlanıyor, bir keseye konmuş madeni paralarla kurbanın yüzüne vuruluyor. tekme başlığı altında ne yapıldığını tahmin edersiniz. kıstırma diye tanımlayacağımız aşamada kızın etleri ingiliz anahtarıyla kıstırılıyor, çimdikleniyor. kendinden geçirme, kız kusana kadar bağlandığı sandalyeyle döndürülerek gerçekleştiriliyor. ses isimli bölümde kıza kulaklık aracılığıyla yüksek sesli efektler dinletilirken bir sonraki aşamada tırnakları sökülüyor. benzer başlıklar altında kızgın yağlarla yakılan, yaralarının üzerine kurtçuklar dökülen, her tarafına yeni kesilmiş hayvan sakatatları dolanan kız, asıl mesele olan “iğne” başlığına doğru yönlendiriliyor. bu klimatik bölüm ne kadar sürprizdir emin değilim, çünkü filmin afişinde zaten mevcut. belki de ürün içeriği hakkında tüketiciye samimi bir bilgi verme amaçlanmıştır, bilemiyorum. tek söyleyeceğim un chien andalou’dan beri izlediğim en gerçekçi “göz” sahnesine sahip bu film. keza, geri kalan efektler de gerçeklik hissine sahip.

    anime romantizmine uyarak filmi biraz zorlayalım derseniz, işkencecilerin siyah kıyafetleriyle tezat oluşturan kızın beyaz elbisesinin masumiyeti sembolize ettiğini düşünebiliriz. ya da görüntülerin arasına yerleştirilmiş, kurbanın bir ağ kese içinde ağaçta asılı bırakıldığı sahneler, kelebeğe evrilecek bir tırtılın kozasına benzetilebilir. belki de yaralanan, kesilen, zarar verilen beden yeni bir yaşama işaret edecektir. bu felsefenin devamı ikinci filmde sürüyor.
    edit: https://youtu.be/vakwmjjj6mi

    ---------------2) za ginîpiggu: chiniku no hana---------------

    yönetmen: hideshi hino
    senaryo : hideshi hino
    yapım:1985, japonya süre: 42 dakika
    oyuncular: hiroshi tamura, kirara yûgao

    bahis konusu film yine bir snuff similasyonu. birçok filmin akrabası sayılabilir. ses ve görüntü kalitesinin özellikle düşük tutulması gerçeklik algısını yükseltiyor. eğer filmin sahte olduğunu bilmezseniz (çünkü efektler inanılmayacak kadar gerçekçi) charlie sheen’in durumuna düşebilirsiniz. sheen, bir şekilde filmi eline geçirmiş, izlerken dehşete düşmüş ve hemen polisi arayarak japonya’da snuff yapıldığını ve zavallı bir kızın öldürüldüğünü ihbar etmiş. gerçek utandırıcı bir şekilde ortaya çıktığında charlie sheen ne yapmıştır bilemiyorum ama filmin etrafındaki efsane aurasını genişlettiği kesin.
    benzerleri gibi, film olayların gerçek olduğunu ve görüntülerin şans eseri ele geçirildiğini anlatan bir yazıyla açılıyor. tarih: nisan 1985. japonya (filmin ismine atıfla) yeni tomurcuklanmış kiraz çiçekleriyle pembe/kırmızıya boyanmış. bir otomobilin içinde olduğunu tahmin ettiğimiz kamera, akşam vakti metrodan çıkıp evine doğru yol alan bir kızı takip ediyor. bunu fark eden kız koşmaya başlasa da kimliği belirsiz adam tarafından yakalanıp kloroformla bayıltılıyor. kamera, yere düşen kızın ayağından kurtulan koyu pembe renkli topuklu pabuçlarına, “kan çiçeği” göstergesini desteklercesine odaklanıyor (klasik, ucuz japon romantizmi).

    kız ağzına tıkılmış bir havluyla kendine geldiğinde, ellerinden ve kollarından bir karyolaya bağlandığını fark ediyor. etrafa göz gezdiriyor ve bodrum bodrum bir yerde olduğunu anlıyor (aslında odayı kızın gözünden aktaran kamera hareketleri filmin snuff olmadığını kanıtlıyor). o sırada samuray kıyafetli, yüzü pudralı dudakları rujlu, bıyıklı (?) kasabıyla yüzleşiyor. adam sonraki müdahaleleri için kullanacağı bıçağı biliyor. duvarlardaki eski kan izlerinden, mezbaha benzeri mekanın önceden de benzer girişimler için kullanıldığını anlıyoruz.

    adam, kurbanına bir tür uyuşturucu enjekte ediyor. kameraya yaptığı açıklamada, kızın hiç acı çekmeyeceğini, tersine yapılan tüm işkencelerden zevk alacağını belirtiyor. her müdahale öncesi kameraya benzer açıklamalarda bulunan adam; “kan çiçeğinin tomurcuklanması, etin kan denizi üzerinde çiçek gibi açması” benzeri laf salatalarıyla bize ideal güzelliği sunmayı misyon edindiğini belirtiyor. kızın uzuvlarını kesmeden önce “kırmızı kan çiçekleri şimdi burada açacak, şimdi şurada açacak” gibi gereksiz bilgilerle aydınlatıyor bizi. gerçekleştirdiği tüm eylemleri tek tek aktaracak değilim. sonuçta ortada bir şey kalmayana kadar kızı parçalara ayırıyor ve şuuru kapalı kız tüm bunlara zevkle nidalarıyla cevap veriyor. bir tek, bilek kesme sahnesinin müthiş gerçekçiliğine dikkat çekmek istiyorum. günümüzde bile böylesine gerçekçi bir efekt gerçekleştirilemiyor. yakın planda, ucuz ses efektleri eşliğinde kesilen bilekten eklem kıkırdağı dahi görünüyor!
    edit: https://youtu.be/xawtgdb66ac

    ----------- 3) ginî piggu: senritsu! shinanai otoko-------------

    yönetmen: masayuki kusumi
    senaryo: masahiro satô, shinsuke araki, eve
    yapım: 1986, japonya
    40 dakika
    oyuncular: shinsuke araki, ivu, masahiro satô

    ilk iki filmde kaçırılan ve işkence edilen kadınlara tanık olmuştuk. serinin üçüncü filminde ise daha çok kendine zarar verme sahneleri ön planda. farklı olarak ilk defa bir olay örgüsü söz konusudur. ayrıca komedi unsurlarının ilk defa seriye eklendiği bölümdür “he never dies”.

    bir bilgisayar şirketine girmeye çalışan ama sorumsuz ve tembelliği nedeniyle yönetici yamanka tarafından yerin dibine sokulan hideshi’ye odaklanıyor film. kaybeden kategorisinin bu mutsuz elemanı kendini tek odalı evine kilitliyor ve dört gün işe uğramıyor. ilginçtir, kimse ona ne olduğunu merak etmiyor. bunun üzerine iyice melankolikleşen hideshi maket bıçağıyla bileğini kesiyor ve canının yanmadığını, kanının da kendiliğinden durduğunu fark ediyor. yeni keşfettiği bu özelliğini denemek için elini ve boynunu da kesiyor ama bir türlü can veremiyor. ölememenin verdiği huzursuzlukla birkaç yeri arayarak yardım istemeyi düşünüyor, sonuçta iş yerinden en yakın arkadaşı nakamura’ya telefon ediyor. o sırada, hideshi’nin platonik aşkı kyoko’yu yatağa atmış olan kalleş nakamura yanına kyoko’yu da alarak hideshi’nin apartmanına doğru yola çıkıyor; yanında arkadaşının ısmarladığı balta ve bahçe makası da var. hideshi’nin evine giriyor ama hideshi’nin ona hazırladığı eşek şakasından haberi yok. hideshi ve nakamura arasında itirafların gırla gittiği oldukça tuhaf bir düello başlıyor!

    bu bölüm, ilk iki bölümün taşıdığı kötücüllüğü taşımasa da dönemine göre oldukça ileri gore sahnelere tam gaz devam ediyor. özellikle de ultra-realistik bir bilek kesme sahnesi var ki günümüzde bu efektler bilgisayarla bile yapılamıyor. venöz kan basıncını dahi verebilecek kadar anatomiye hakim bir makyaj ekibinin varlığından haberdar olmak insanın gözlerini yaşartıyor. oyunculuklar çizgi film, müzik hipomanik… film arasında “tüm bu olanlar gerçek” mealinde açıklamalarda bulunan rick steinberger adlı şahsın sizi aptal yerine koymasına izin verdiğiniz derecede zevk alabileceğiniz bir görsel salata…
    edit: https://youtu.be/dva9yldacki

    ---------4) ginî piggu: pîtâ no akuma no joi-san----------

    yönetmen: hajime tabe
    senaryo: hajime tabe, satoru ogura
    yapım: 1986, japonya, 52 dakika
    oyuncular: shinnosuke ikehata

    guinea pig 4, kendisini şeytani kadın doktor olarak tanıtan illegal bir doktorun ilginç vakalarından oluşan bir mockumentary. gerçek hayatta bir drag-queen olan shinnosuke ikehata, daha önce tiyatroda canlandırdığı peter pan karakterine atıfla peter ismini kullanıyor. ran (1985) filminde de küçük bir rolü olan aktör, bu şeytani ve campy karakteri başarıyla canlandırıyor.

    kısa skeçlerle ilerleyen filmde şeytani kadın doktor tıbbın çare bulamadığı eksantrik hastalıkları tedavi edeyim derken hastaların çoğunu feci bir biçimde telef ediyor. ilk bölümde sinirlendiğinde beyni patlayan, heyecanlandığında kalbi patlayan hastalar var. garip bir jekyll-hyde vakası olan bir hastanın vücuduna sıkışmış iki zıt karakter mevcut. zavallının sağ tarafı sol tarafını öldürmek istiyor. kan terlediği için saunaya giremeyen adamın dramından sonra, karnında konuşan bir tümör bulunan adamla ilgileniliyor. bu arada, diyelim dövme yaptırmaya karar verdiniz, mümkünse hareket edenlerinden olmasın. aman dikkat!

    sokakta kontrolsüzce gezinen sahipsiz hayvanlar bulaşıcı hastalıklar açısından tehlikeli olabilir. ama onlardan da tehlikeli bir şey vardır: sahipsiz iç organlar! hızla başka bir lokanta açılışına odaklanan filmde, gerçek insan organlarından yapılan yemeklerin tadına bakmakta tereddüt eden müşterilerle yapılan röportajlara yer veriliyor. bir sonraki bölüm, yaşayan bir kızla bir zombi arasında gelişen imkansız aşkı anlatıyor. zombi sevdiği kıza “seni ölecek kadar seviyorum” diyememenin ezikliğini yaşıyor.

    tabii ki şeytani doktorumuzun yardım edemeyeceği vakalar da var ki bunlar hastalıklarını yarıştıran kişiler. hepimiz biliriz, hastanelerde uzun süre yatan hastalar “hangimizin hastalığı daha ciddi” yarışı yaparlar. burada da dört adam ilginç hastalıklarını bir bir ortaya döküyor.

    çizgi film stiliyle gerçekleştirilen gore sahneler bilinçli bir abartıya sahip; bu nedenle etkileyicilikten uzaklar. protezler düştü düşecek, kanlar hortumla fışkırıyor, ortalık plastik kokuyor. oyunculuk desen ortaokul seviyesinde. belki gore için değil de ucuz bir film izleme amacıyla ekran karşısına geçilebilir.
    edit: https://youtu.be/c7zntw2hkeq

    -----------5) ginî piggu: manhôru no naka no ningyo---------

    yönetmen: hideshi hino
    senaryo: hideshi hino
    yapım: 1988, japonya
    süre: 56 dakika
    oyuncular: shigeru saiki, mari somei

    karısının kaybından sonra içine kapanan ressam haydashi, gizli mekanım dediği bir kanalizasyon borusunda gördüğü materyallerin resimlerini çizmektedir. burada neler yoktur ki; çöpler, cansız mankenler, solucanlar, kurtlar, doğar doğmaz tuvalete atılmış ölü ceninler… hatta yıllar önce kaybettiği kedisinin bile cesedini burada bulur adam.

    bu kaçışın altında bir tür çocukluğa özlem yatmaktadır. kanalizasyonun olduğu yerde eskiden bir nehir vardır. adam çocukken bu nehrin kenarında uzun vakitler geçirmiştir. bu nostaljik hislerle, yine kanalizasyon kapağını kaldırır ve gizli mekanına girer. fakat sessizce eskiz çalışırken arkasından bir su sesi duyar. sesi takip edince, çöpler ve mide bulandırıcı artıkların arasında bir deniz kızı bulur. bu yaratıkla daha önce tanıştığını hatırlar, eski nehirde görmüştür kızı. telepatik olarak anlaştığı deniz kızı, nehir kuruduktan sonra o bölgeyi terk edememiş ve kanalizasyon çöplerinin arasında yıllarca yapayalnız yaşamıştır.

    adam kızın resmini yapmaya karar verir. artık tek arzusu bu olmuştur. birden kızın bel hizasında bir yara olduğunu fark eder. tümör benzeri oluşumlarla karakterize bu kanamalı lezyon kıza oldukça acı vermektedir. adam kızı bu halde bırakamaz ve evindeki küvete taşır. fakat kızın da ısrar ettiği üzere misyonuna devam etmesi ve tabloyu bitirmesi gerekmektedir. çalışmaları devam ederken kızın yaraları daha da ciddileşir ve vücudunun diğer bölgelerine yayılır.
    serinin beşinci filmi olan mermaid in a manhole, bir öyküsü olması sebebiyle ilk iki filmden ayrılıyor. üstelik her ne kadar kanlı da olsa romantik bir aşk da söz konusu. yapılan yorumlara göre serinin, flower of flesh and blood’dan sonra en iyi bölümü (her iki filmin yönetmeni aynı bu arada).

    genel olarak film şok görüntülerden çok iğrençlik üzerine odaklanmış. öykü ilerledikçe patlayan abselerden ve akan kana eşlik eden kurtçuklardan mideniz ağzınıza geliyor. makyaj dönemine göre çok iyi. kol, bacak kesme sahneleri maalesef flower of flesh and blood’dakiler kadar gerçekçi değil. yine de kızın balık bölümünün pullu dokusu çok güzel tasarlanmış (her ne kadar kuyruğun içinde bacak olduğu belli olsa da). tutarlı bir hikayeye sahip filme komedi unsuru olarak meraklı komşular ve sürprizli bir son da eklenmiş.
    edit: https://youtu.be/ucgk_6qui4a

    ----------6) ginî piggu: nôtoru damu no andoroido

    yönetmen: kazuhito kuramoto
    senaryo: kenji tani ve satoru ogura’nın öyküsünden senaryolaştıran kazuhito kuramoto, mitsuo mutsuki ve yoshikazu iwanami
    yapım: 1989, japonya
    51 dakika
    oyuncular: toshihiko hino, mio takagi, tomorrow taguchi, yumi iori, mirei

    “kaçamadığım bir rüyanın içerisindeyim
    zaman uçuyor, sonsuz sessizlik
    ebedi ışık içimde parıldıyor
    vücut anlamsızlaştı
    dünya çok uzaklarda
    sessizlik her şeyi kaplayan bir karanlık haline geldi
    önemli olan tek şey mutluluk
    birlikte olmanın mutluluğu…”

    tipik japon romantizminin bir örneğini veren dizelerle açılan filmde çatlak profesör kategorisinden bir cüce var bu sefer. karawaza, amansız bir hastalığın pençesindeki kız kardeşine tedavi bulabilmek için ölüler üzerinde bazı deneyler yapıyor (temiz bir güzelliğe sahip olan kız kardeşin kanındaki alyuvarlar kalbine saldırmaktadır ve kız her an gelişebilecek ölümcül bir kalp yetmezliğinin tehditi altındadır bu arada). kız kardeşine neredeyse aşkla bağlı olan çirkin karawaza, insan yaratısının gizemindeki eksik parçayı bulmaya çalışıyor. bu arada ilginç bir telefon alıyor. karawaza’nın ne yaptığını gizlice izleyen kato adında bir adam ona, deneylerinde kullanabileceği yeni ölmüş kız cesetleri teklifinde bulunuyor. tabii bir ücret karşılığında… bu alışveriş yavaşça şantaj sınırlarına ulaşınca karawaza kato’yu evine davet ediyor ve yeni deneyi için onu kullanıyor.

    nereden estiyse filmin içinde bir yerde karawaza hasta kız kardeşine diyor ki “biliyor musun; notre dame’ın kamburu bir androiddi???!!”. bu açıklamanın sebebi belirsiz, konu içinde desteklenmiyor da. ama filme adını vermiş işte!

    serinin son filmi, kendinden bekleneni karşılıyor. yakın plan parçalama görüntüleri, gerçeğe yakın organ protezleri, (arada pinhead anıştırmaları), envai renkte vücut sıvısı (mermaid in a manhole’dakine benzer) ve tüm bunlara eşlik eden anime ses efektleri… gerçekten, göz olsun, kulak olsun, dil olsun bu organlar oldukça realistik görünüyor fakat hem vücuttan çok kolay sökülüyorlar hem de vücutla aralarındaki uzantılar (fazla uğraşılmamış herhalde) kablolara benziyor. zaten steril olmayan bir laboratuvarda insan bedeni üzerinde nasıl deney yapılır, makine ve elektronik cihazlara bağlanmış insan parçaları nasıl mikrop kapmaz gibi düşünceler beyninizi kemirirken, bir de üzerine anlamsız bir öykü ve kötü ötesi oyunculuk geliyor ki yemeyin de yanında yatın.
    edit: https://youtu.be/l7kz1zi9ui4
hesabın var mı? giriş yap