• bi gün yine keyfim kaçık, evde yemek hazırlayacak kadar vakit harcayamam, dışarda yemek yiye yiye farklı restoran kalmamış gidilecek, başa sarmışız. istemeye istemeye bi yere gittim.
    ama artık öyle istemiyorum ki günde bir öğün yemek yer olmuşum. halsizlik, baş dönmesi, bağ ağrısı, gözlerin kararması, bol sigara, bol kahve olası şeyler geliyor bana, normal karşılıyorum. keyifsizim işte, içi boşaltılmış gibi. sağlığım da bozuk.

    o gün hava soğuktu onu hatılıyorum. yine zıkkımlanıcam diye dışarıya oturdum. yemeğim geldi. karşıda minicik bi köpek gördüm, en fazla 2 aylık bi yavru, doberman. kulübesi var, iple bağlı. bakkalın yanında. ipi ayağına dolandı zaten kısa olan ip iyice kısaldı. kalktım düzelttim. sevdim. uzunca zaman sonra gülümsemiştim. ve ilk defa kendimi zorlamama rağmen bitiremediğim yemeği bitirdim. gözlerim açıldı sanki, kendime geldim. daha iyi duyar, daha iyi görür oldum. eve gittim güzel bi uyku çektim.

    bugün, yine farklı bi yer olmadığından, eve yakın olduğundan, başım dönerken, ağrırken, gözlerim kararırken o yere yakın bi yere gittim. yine bitiremedim yemeğimi. gözlerim falan açılmadı ama biraz enerji kazandım.
    bakkaldan sigara alayım dedim, benimki yokmuş. ana caddeye döndüm başka bi yerde bulurum diye, giderken aynı yerde o köpeği gördüm.

    kocaman olmuş. o kadar zaman geçtiğine inanamadım, nasıl geçti anlamadım.
    çünkü çok sıkılıyorum buralarda, gün sayıyorum buradan gitmek için. çok zaman geçmiş, ama hala gitmeme çok var. paradoks.
    o çok zaman çok zor geçti, her günü ayrı bir eziyet, yavaş, ağır çekim. ama yine de çok zaman geçmiş, benim gitmeme hala çok var nasıl oluyorsa.

    sorun gideceğim yerin de kötü ama buradan daha iyi olması. bana umut vaat eden bi yer yok. bu yüzden böyle oldu sanırım.

    eve geldim bi soru sordum kendime: ne değişti o günden bugüne kadar?

    aynaya baktığımda farkettim evet, bir şeyler değişmiş. iyi bakmak için en halsiz anımda bile ihmal etmediğim dişlerimin rengi yarım ton atmış sanki.
    gözümün tam altındaki çatlak damarın izi geçsin diye doktora gitmiştim, ama geçmemişti. o iz büyümüş.
    hala başım dönüyor, ağrıyor devamlı. halsizim. bir şeye başlamaya, bir şeyi yapmaya karar verirken bile üşengecim, ve ciddiye alarak bitirdiğim tek iş bu entrynin sonunu getirmek olacak ki bunu bile yazmaktan defalarca vazgeçtim üşenip.
    saçlarımı kısaltmıştım biraz hiç beğenmedim. uzunken de adam edemiyordum kabarıyordu yine beğenmiyordum. yurt dışından sipariş veremiyorum şampuanlarımı gerizekalı yasak yüzünden. o şampuan ve krem iyi geliyordu biraz.
    yine tek öğün yemek yiyorum, yarısını onun da. zorlaya zorlaya.
    evime iyi bakmıyorum. dağınık.
    kendime iyi bakmıyorum. her gün uyanır uyanmaz banyoya koşan ben artık duş almadan önce iki kere düşünüyor.
    kimseyle iletişim kurmuyorum. sanal alemde görüştüğüm bir kaç kişi yetersiz zaten, herkesin işi gücü var. olmasa da tatmin etmiyor.
    ne biliyim görüşsem de basit geliyorlar. hayat onlara güzel anasını satayım. salak olmak isterdim onlar gibi, dünyaları verirdim yer değiştirmek için, bu kadar az farkındalık, ayarında cehalet için. oyalanacak bir şeylerim olurdu o zaman, tezini çürütmediğimden elemezdim, oyalanır başka şey düşünmezdim.
    bi terapiste gideyim dedim ama umutsuzum, onlar ben anlatırken şaşkınlıklarını gizlemeye çalışana kadar daha kötüye gidiyorum. diğerlerine inancımı yitirmeme sebep oldu gerizekalılar.
    içki de, taşak muhabbeti de kurtarmıyor artık. birileriyle oturup konuşmak da. çok sıkıcılar çünkü.
    anlayacağınız zaman geçmiş ama nasıl geçmiş bilinmez. değişmesi gereken şeyler değişmemiş, elde kalan bir iki ufak sağlam şey negatif bi değişiklik göstermiş.
    ben böyle geçen zamanın amınakoyim.
  • zamanın, beşeri sindire sindire öğüten bir değirmen olduğu aşikâr. ne yazık ki onun hoyrat merhametinde; bir zerre, bir toz oluyorsun, un ediyor insanı..
    küçük bir çocukken yaşadığın telaş ve endişelere annenin ağzından dökülen "korkma!" sözcüğü cesaretten örülü bir zırh oluyordu. ardına saklanıp sığındığın. takılıp düştüğünde, canın yandığında, korku duyduğunda başvurduğun o "geçti, geçecek" oyunu bir bakıyorsun hiçbir yarana merhem olmuyor artık.
    yine eskisi gibi gözlerini kapatıp derin bir nefes alıyorsun lakin gözlerini açtığın an hiçbir şeyin geçmediğini görüyorsun.
    zaman hep diri, sen ise müzmin yorgun.
    senin gücün tek bir adım dahi atmaya yetmezken, o dünyayı şöyle bir dolanıp geri dönüyor.
    zaman aynı zaman ama sen aynı sen değilsin..
  • hem iyi hem de kötü olabilen bir histir.
    insan sevdiği insanlarla sevdiği işleri yapmanın sonucu olarak bu hissiyata kapılıyorsa iyi bir durumdur. zira zamanını ne kadar da güzel geçirdiğini ima eder. içinde çoğunlukla kah güldük kah eğlendik anlamı barındırır.
    ama yalnız kaldığında geçmişi düşünüp eskileri özleyip "zaman ne de çabuk geçiyor" diye üzülüp ağlamaklı oluyorsa, hüzünlü, kötü bir durumdur. çünkü maalesef geçen zaman geri gelmez ve en zoru da bunu kabullenebilmektir.
  • 20'li yaşlarda olan kendime bakıyorum; 60'ında, 70'inde olanlara soruyorum: ''bunca zaman nasıl geçti diyorum?'' yanıt hiç değişmiyor: anlamadık.

    hak veriyorum onlara. 20 yıl geçmiş bir şey anlamamışım. biliyorum ki; bunun gibi 4 tane 20 yıl daha geçse ne değişecek ki?
    biliyorum ki; bir genç gelipte ''nasıl geçti ömrün'' dediğinde; cevabın hiçbir şey anlamadım olduğunu ve onu o yaşımda; o koca yaşımda; hiç bir zaman gelinmeyecek o yaşta(öyle ya 70'li 80'li yaşlar ne kadar uzak)bu cevabın doğru olduğunu özellikle belirtmek ihtiyacı duyacağımı.

    ömrünüzü nasıl geçirdiğinizin önemi yok. ister başarılı, başarısız; ister mutlu ister huzursuz. ömür her zaman hızlı geçecek ve sen yaşlandığını anladığında ne zaman oldu bu diyeceksin.

    ''yaş otuz beş! yolun yarısı eder.
    dante gibi ortasındayız ömrün.
    delikanlı çağımızdaki cevher,
    yalvarmak, yakarmak nafile bugün,
    gözünün yaşına bakmadan gider.
    şakaklarıma kar mı yağdı ne?
    benim mi allahım bu çizgili yüz?
    ya gözler altındaki mor halkalar?
    neden böyle düşman görünüyorsunuz;
    yıllar yılı dost bildiğim aynalar?''
  • a$ikken olur. a$k kar$iliksiz ise zamanin gecmedigi anlar geliverir.
  • herkesin içinde bulunduğu durum. gerçek anlamda delüzyon. hepimizin gayet iyi bildiği üzere, zaman tamamıyla bir yanılsamadır. medenileşirken icat edilen referanslar sayesinde içselleşmiştir. ne yazık ki algı bazında tamamen kafadadır.

    geçen bir şey yok rahat ol. sadece yaşıyorsun, yani sadece ölüyorsun... bana göre yavaş, berikine göre hızlı...
  • diyelim fıstık gibi ve birinci sınıf bi kızla konuşa konuşa, gözlerine baka baka, böyle neşe içinde ve el ele filan bir dakikada katettiğiniz aynı mesafenin, yalnız başınıza eve dönerken bu defa size on saat gibi gelmesiyle farkedilebilecek bir ilginç bir illüzyondur.
  • bir işle meşgul olup kendimizi ona kaptırdığımızda striatum merkezi artık hipokampüse sinyal göndermeyi keser ya da çok azaltır. böylece zamanın nasıl geçtiğini anlamayız. burada striatum merkezini saat, gönderdiği sinyalleri de saniye olarak düşünebiliriz.

    (bkz: corpus striatum/@strong)
  • tanıştığımda henüz 20 yaşında bir üniversite öğrencisi olan, ingilizce pratik yaptığım filipinli chat arkadaşımla yıllar sonra tekrar yazıştık ve geçen zamana ikimiz de şok olduk.

    30 yaşına girmiş! daha dün üniversite tezinden, hayattan, ilişkilerden, siyasetten konuşuyorduk. o zaman facebook, blackberry messenger* derken uzunca bir dönem chat arkadaşlığı yaptık. birbirimizden o kadar uzakta yaşarken çok yakın iki arkadaş olmuştuk. ingilizcesi çok iyi olduğu için cv'mi editlemeye kadar yardım etmişti. sadece ingilizce öğrenme konusunda bile hakkını ödeyemem.

    şimdi o dünkü çocuk kocaman olmuş da fazla kilo almaktan, aradığı aşkı bulamamaktan, erkeklerden şikayet eder hale gelmiş. evet 30 yaş hiç büyük bir yaş değil ama bir anda yıllar geçince insan bir düşüncelere dalıyor.

    zaman gözümüzün içine baka baka geçiyor, tren izler gibi izliyoruz. tıpkı bu entry'i 10 yıl sonra okuduğumda yine hiçbir şey yapmadan izlemiş olacak olduğum gibi*.
  • iki yıl önce yazdığım bir entiriyi gördüm az önce. iki yıl geçmiş, kocaman iki sene. oysa daha dün yazmışım gibi. niçin yazdığımı, yazarken nerede olduğumu, neler hissettiğimi hatırladım. irkildim. yazdıklarımdan değil, çabucak geçen vakitten. yaşlanmaktan ziyade yasayamamaktan. korkunç cidden.
hesabın var mı? giriş yap