• romandan pasajlar:

    "aldanmış olabilirdim ama, bana öyle geliyor ki bir insanın kişiliğini gülüşünden öğrenebilirsiniz ve eğer daha ilk karşılaşmada bu yabancı size candan bir şekilde gülüyorsa, hiç kuşkusuz onun iyi bir insan olduğunu söyleyebilirsiniz."

    "hiçbir insan amaçsız, bir amaca yönelmeden yaşayamaz. bir amacı ve beklentisi olmayan insan genellikle bir canavara dönüşür."

    "uyum sağlanamayan bir ortamda yaşamak zorunda kalmak kadar berbat bir şey olamaz."

    "insanlar beni yüreklendirmek için, "burada yalnızca sıradan insanlar var." diyorlar. oysa benim karmaşık bir insandan da çok korktuğum şey, sıradan bir insan zaten."
  • niye hakkında kimsenin bir şey yazmadığını çözemediğim dostoyevsky kitabı.

    çok başarılı kitap. bi kere çok düz. kronolojik sırayla devam ediyor, karakter efendi gibi önce kendini tanıtıyor, sonra hapse giriyor, hapistekileri tanıtıyor, sonra da başından geçenleri anlatıyor.

    dostoyevsky'nin 4 yıllık sürgün hayatında başından geçenleri çok basitçe ama tüm detaylarıyla izah ettiği, sizi cezaevinin içine çektiği bu kitabı okurken gözlerinize inanamayacaksınız. ayrılmayın, birazdan, hande yener çorbacıda kime küfürler yağdırdı?
  • "ölüler evi" ile cezaevinin kastedildiğini okuyana kadar hiç aklıma getirmediğim dostoyevski kitabı. cezaevlerine dair sağlam gözlemlerle dolu bir kitap. fikrimce dostoyevski klasiği gibi değil.
  • cezaevinin özetini; bir insanı cezalandırmak istiyorsanız, ruhuna işkence etmek istiyorsanız onu işe yaramayan işler yapmaya zorlayın şeklinde yapan sürükleyici bir dostoyevski romanı.
  • insanoğlunun nasıl da herşeye alıştığını açıklayan bir roman.oldukça da sürükleyici.karlı günlerde çok güzel okunuyor,belki de sibirya'yı hatırlattığı için.
  • dostoyevski'nin rusya'nın kalbur üstü sınıfından biri olarak , şaşkınlık içinde avam insanların hayatlarını gözlemlemesidir. bu insanların hayatlarını okurken, dostoyevski 'yle birlikte şaşırırız. ayrıca mahkumların yılın değişik günlerinde ve mevsimlerinde ruh hallerini okumak çok acıklıdır, bir de mahkumun salıverilmeden önceki duygularını okumak.
  • şimdiye kadar okuduklarım arasında, dayak cezası alan mahpuslarla ilgili satırlarıyle en çok canımı yakan dostoyevski kitabı. internette 'okuması en zor dostoyevski kitabı' türünden çok sayıda yorum okudum bu kitapla ilgili. bense hiç zorlanmadım. elbette ki diğer eserlerindeki gibi akıcı bir kurgu olmasa da yine de bir şekilde kendine bağladı beni kitap. en çok da etkili gözlem gücü ve muhteşem karakter tahlilleri sayesinde. kitap o kadar başarılıydı ki, bitirdiğimde sanki ben girip çıkmıştım hapishaneye, ve ben alabildiğine yorgundum. altını çizdiğim onca satırdan bir kısmı düşündürdükleriyle birlikte:

    canımı en çok yakan, hastane bölümündeki vebadan ölen gencin arkasından diğer hasta mahpuslardan birinin "bunun da bir anası vardı!" deyip köşeye çekilmesi. ve yazarın "bu sözlerin bıçak gibi yüreğime saplandığını hatırlıyorum. neden böyle demişti, nereden aklına gelmişti?" satırları.

    ***

    sevgi ve bencillik üzerine;

    "duyduğuma, okuduğuma göre, başkasına karşı çok büyük bir sevgi duymak, aynı oranda bencilliğe delalet edermiş."

    ***

    hapishanenin ölüler evine benzemesi ve hapis hayatının da ölümle yaşam arasında bir yerlerde sürünmek olması üzerine;

    "nedir buradaki hayatımız kardeşler? ne yapıyoruz burada? yaşıyoruz desek değil, öldük desek o da değil... off, off!"

    ***

    insanın kötülüğünün alışkanlık hale gelmesi ve hatta bu kötülüğün sıradanlaşması üzerine;

    "zulüm bir alışkanlıktır; insanda bu alışkanlığın kökleşmesi,sonunda hastalığa dönüşmesi mümkündür. sarsılmaz inancıma göre, en iyi bir insan bile, sanki bir hayvanmış gibi kabalaşıp o derece aptallaşabilir. kanla, kudretle mest olur; hoyratlığı, ahlaksızlığı, içindeki kötülüğü büsbütün geliştirir; aklı, duyguları kesinlikle doğal olmayan hareketleri yadırgamaz ve sonunda bundan zevk almaya başlar. bir zalimde hem insanlık, hem de vatandaşlık tamamiyle yok olmuştur; yeniden onurlu bir insan olması, pişmanlık duyup eski hayatına dönmesi hemen hemen imkânsızdır artık. işin asil kötü yanı, böyle bir başıbuyrukluk kolayca topluluğa sirayet edebilir; kudret, son derece ayartıcı bir şeydir. toplum da boyle bir etkiye kayıtsız kalırsa, bu alışkanlığın toplulukta kökleşmesi işten bile değildir. kısacası, bir insana kendi benzerine fiziksel ceza verme hakkının tanınması topluluğun yaralarından biridir; bu yara bir yandan o topluluktaki özü ve vatandaşlık duygusunu kemirirken, öte yandan önüne geçilmez bir düzensizliğe de yol açar."
  • "altı cana kıydığı halde, hapishanede kimse luçka'dan korkmazdı. halbuki, kim bilir, korkunç bir adam diye ün salmak, onun en candan arzuladığı bir şeydi."
  • dostoyevski'nin demir parmaklıklar arkasındaki canları çok farklı boyutlarda resmettiği, hapishane yaşantısını tüm çıplaklığıyla gözler önüne serdiği müthiş romanı. kısacık olmasına rağmen sibiryadaki yaşamı, köylünün sınıf ayrılığına bakış açısını, toplumun suça bakış açısını, mahkumların ilginç ruh hallerini romana sığdırmayı başarmıştır dostoyevski, biz de tüm bunları şaşıra şaşıra okuruz. hepsinden de ilginci anlatıcının mahkumları çocuklarla kıyaslamasıdır, ki gerçekten de anlatılan mahkumlar -en kavgacı, kaba olanlar bile- çocuk saflığına sahiptirler. roman ilerledikçe tıpkı anlatıcı gibi bizim de mahkumlara bakış açımız değişir. veremli mahkumun vücudunda hala prangalar varken hayata veda etmesi çok koyar insana. tiyatro temsili samimiyeti ve amatör havasıyla insanın ruhunu okşar. köylü mahkumların hapishanede bile, asillerle eşit olduklarını kabul edememesi derinlemesine üzer insanı. sonuç olarak kısa ama zengin bir romandır ölüler evinden anılar. duygu yüklüdür, insan yüklüdür.
  • dostoyevski'nin idam kararı yüzüne okunduktan sonra bilindiği üzere bu karar uygulanmamış ve kendisi sibirya'da bir hapishaneye gönderilmiştir. dostoyevski bu romanında kendi cezaevi yaşantısına dair anılarını başkasının ağızından anlatır. kanımca dostoyevski'nin en başarılı romanlarından birisidir. tipik varoluşçu bir yaklaşımla, mahkumların iç dünyalarını analiz eder ve gözler önüne sunar; akılamaz stiliyle dostoyevski. son çevirilerde türkçesi; ölüler evinden anılar: bir tabutta diri diri gömülmek olarak geçmektedir.
hesabın var mı? giriş yap