• kendisi ilahiyatçı değil tıp doktorudur. ilahiyat alanına ilgi duyan birisidir ve gayet güzel açıklamalarının olduğunu düşünüyorum bu alanda. allah kolaylık versin hocaya.
  • gecen gun sabah gazetesinde bir roportaji yayinlanmis. iktidara yakin bir tip belli ki. lgbt tedaviden bahsediyor, arastirdim biraz. adam asiri muhafazakar, ilahiyatcıymıs. yani onu ilgilendirmeyen insanlari kendi degerleriyle yargilayip - tedavi oneriyor. artik nasil bir tedavi bilmiyorum. iran'da cocukları elektrosokla 'tedavi' etmeleri gibi mi. bilemem.

    islamcılık budur tam olarak. doktoru, siyasetcisi, imamı yok. seriat dernekleri acik olsun ama insanlara psikolojik/hukuksal destek olan dernekler kapansin. zihniyet bu. diyecek cok sey var ama iste sartlar.
  • özellikle resul ve nebi farkını ortaya koyarak ilahiyatta önemli bir tespite imza atan üroloji uzmanıdır.

    kendisinin çok videosunu izlemisimdir youtubedan. istifade de ettik sag olsun.

    bunlari bir tarafa birakirsak,
    son gunlerde twitterda olumune iktidarı savunuyor ama oyle boyle degil, bi twitterda bakın görün. böyle bir insanin bu kadar fanatik şekilde politize olması hiç hoş değil bence. desteklersin anlarim da bu kadar yolsuzluk vs... varken her şeyiyle olumune savunmasi ve hatta insanlarla kavga etmesi kendisine hiç yakışmıyor.
  • her görüşüne katılmasam da şu videosunda haklı olan hoca.
  • kuran’da geçen nebî ve resûl kelimelerini titiz bir incelemeye tabi tutmuş tabip.

    özetle şunu diyor: nebi kendisine haber bildirilen, resul ise kendisine bildirilen haberi bildiren.

    ve nebî’yi “n b v” kökünden ‘değeri yükseltilmiş’ manasında alıyor. yani “n b e”den ‘haber getiren’ manasına değil. ki benim tercih ettiğim görüş de bu.

    zeki bey x bir kişiye, kendisine haber bildirilmekliği haysiyetiyle nebi, kendisine bildirilen haberi başkalarına bildirmekliği haysiyetiyle de resul diyor gibi. diğer bir anlatımla, o x kişinin haber alması nübüvvetle, aldığı haberi tebliği ise risaletle karşılanıyor.

    her ne kadar muhammed ya da mesela musa, isa ona göre de nübüvvet ve risaleti kendilerinde toplamış kişiler olsalar da, sanki bu ikisini tek başlarına da var olabilecek manalar gibi sunuyor. ya da bu ikisinin ayrılmazlığını açıklıkla ortaya koymuyor.

    neyse şimdi de ben kendi açıklamama geçmek istiyorum.

    bir kere ıstılahta resul de, nebi de kendi başlarına anlamları olmayan ayrılmaz iki terim. yani ancak bir arada olurlarsa bir anlam ifade eden sözcükler, öyle diyelim. mesela muhammed’den nebilik ve resullükten herhangi birini ayıramayız. birini ayırırsak diğeri de yok olur. yani resul hem resuldür hem nebi. ya da nebi hem nebidir, hem resul.

    önce sözlük anlamları.
    resûl: kendisine bildirilen bir haberi muayyen kişilere yine muayyen bir şekilde bildirmesi/tebliğ etmesi emredilen (kişi). türkçe’de bunu elçiyle karşılayabiliriz sanırım.
    nebî: değeri yükseltilmiş (kişi).

    şimdi de ıstılahi manalarına geçelim.
    resûl: allah’ın elçisi.
    risâlet: allah’ın elçisi olma.
    nebî: risalet gibi kutlu bir göreve mazhar olmuş şerefli kişi.
    nübüvvet: risâlet gibi kutlu bir göreve seçilme şerefine nail olmuş olmak.

    işte resul olmayan nebi, ya da tam tersi nebi olmayan resul şeklinde somut bir kişi olamayacağı gibi, bu ikisini biz ayrı ayrı düşünemeyiz de. yani ne nebi olmadan resulü, ne de resul olmadan nebiyi düşünebiliriz.

    bütün bunlar ne işimize yarayacak derseniz… mesela bir mümin muhammed’i nebiliği haysiyetiyle sever, çünkü o risalet gibi kutlu bir göreve mazhar olmuş şerefli bir kişidir; ama resullüğü haysiyetiyle ona itaat ve ittiba’ eder, çünkü onun risaleti allah’ın kelamıdır. ve muhammed nebi olması haysiyetiyle ufak tefek yanılgılara düşebilir, çünkü bir beşerdir; ama resul olması haysiyetiyle yanılmazdır, çünkü onu irsal eden allah’tır.

    ve yine x zat resul olmadığı halde, yani bizzat allah tarafından sen benim sana bildirdiklerimi insanlara bildireceksin diye görevlendirilmediği müddetçe nebi olamaz. veya, muhammed nebilerin sonuncusudur dendikten sonra kimse ben resulüm, size şunları şunları bildirmem emredildi diyemez, çünkü nebi değildir ki resul de olabilsin. ayrılmaz çünkü bu ikisi.

    ya da mesela nebi böyle dedi dendiğinde onun o sözünde yanılmış olabileceğini düşünebiliriz, ama resul böyle buyurdu dendiğinde yanıldığını düşünemeyiz.

    veyahut da, allah muhammed’den kafirlerin ya da münafıkların sözüne itaat etmemesini, kendisine vahyolunana uymasını emrederken ona neden “ey resul” diye değil de, “ey nebi” diye hitap ediyor? çünkü o bağlamda muhammed vahyolunanı tebliğ eden olarak değil, aksine vahyolunana uyması gereken olarak alınıyor.

    dahası, gerek isa’nın annesi meryem olsun, gerekse de musa’nın annesi olsun, onlar sırf kendilerine vahyedildiği için bu yukardaki kapsama giremezler. çünkü kendisine vahyolunan kişiye hadi git bunları başkalarına da anlat denilmediği müddetçe o ne nebi olur, ne de resul; sadece kendisine vahyolunmuş kişi olur.

    ve son olarak, muhammed’den kendisine bildirileni artık bildirmesi istendiğinde, yani görevine başlaması emredilirken, ona niye nebi ya da resul diye hitap edilmemiştir de “ya eyyuhe’l-muddessir” (ey bürünen) diye hitap edilmiştir, bunun nedenini de yine yukarda yaptığımız bütün bu kavramsallaştırmadan kestirebiliyoruz. (bu son paragraftaki hükmümü a priori verdim, söyleyeyim.)
  • ahzab 37 ye bence çok güzel meal vermiştir.

    ahzab 37
  • medyada kendine çok daha fazla yer bulup değerli düşüncelerini aktarması gereken ilahiyatçı.
  • değerli bir düşünür.
  • adam hem tıp doktoru hem kuran' ı iyi biliyor. yani zeka desen var inanç desen var ilim desen var. birilerine dert olmuştur haliyle.
  • ilahiyatçı olmadığı halde çoğu ilahiyatçıya ders verebilecek derecede bilgisi ve anlama kabiliyeti olan hoca. güzel bir hatiptir kendisi.
hesabın var mı? giriş yap