• 80'lerin basi, askeri yonetim zamanlari. bir gazeteci zeki muren'e sorar.
    "efendim size neden pa$a diyorlar, biliyor musunuz acaba?"
    zeki muren katila katila gulerek $oyle cevap verir:
    "ankara'dakilere ibne diyemedikleri icindir herhalde!"

    10+ yıl sonra gelen edit:
    olayın ayrıntılı hikayesi için (bkz: #62646594)
  • tesadüflerin ne kadar ilginç ve aynı anda ne kadar da dehşet verici olabileceklerini başarıyla gösteren bir anının başkahramanıdır zeki müren ayrıca benim gözlerimde. bu anıyı yıllar önce kendisine adanmış bir sitenin* forum kısmında okumuş, fevkalade etkilenmiş, birkaç gün önüme gelen herkese anlatmıştım. uzunca bir süre beynimde bilinmez yerlerde konaklayan bu anekdotu bu gece neyin tetiklemesiyle hatırladım bilmiyorum, ama sizinle de paylaşmak isterim:
    anısını nakleden aysel adlı veya kodadlı bayan sözlerine zamanında bir dergide okuduğu zeki müren röportajından yaptığı alıntıyla başlıyor. şöyle demiş rahmetli:
    "annemi çok severim. annemi yüzde yüz, babamı yüzde yetmiş severim. babam çok beyefendiydi, ama ben anneme çok yakındım. genelevle ilgili bir de çok neşeli bir anım var [o iki cümle arasında gerçekten de korkunç bir zihin sıçraması yapmış müren]. ankara'da şahap koptagel diye çok kıymetli bir arkadaşım var. müşterek arkadaşlarımız var, dünya iyisi bir validesi var. yedek subayken bir cumartesi gecesi onda kaldım. aklımıza abdullah yüce'nin "bu ne sevgi ah bu ne ızdırap" adlı taş plağının b yüzü takıldı. uyuyamayacağız. "soralım" dedik. rahmetli muzaffer ilkar hoca'nın evini aradık. fişini çekmiş. nevzat sümer bey evinde yok. "şahap", dedim. "gel bentderesi'ni çevirelim, genelevi arayalım. ordakiler uyumamışlardır."
    birinci evi çevirdik. anan, baban, sülalen... kapandı. ikinci eve "ben zeki müren'im dedim, bir sinkafa vurdu, sülale dümdüz... üçüncü ev "zeki müren senin anneni de babanı da halletsin" dedi. en son ev, pek neşeli bir kadın, inanmadı zeki müren olduğuma, ama şarkının adını söyledi. "hiç mi gülmeyecek benim de yüzüm?" ohhh, şarkı o..."
    sanat güneşi bunları diyordu, peki aysel hanım'ın buna ekleyecek nesi vardı? maksimum etkiyi sağlamak adına (hayır bir de kolay oluyor biliyor musunuz) ben sözü doğrudan ona bırakma taraftarıyım:
    "dergide bu satırları okumak beni çok şaşırtmıştı. nedeni ise şu: seneler seneler önce rahmetli nenem bu şarkıyı söyler ve aynı hikayeyi "bir zamanlar gençken ve güzelken işyerine bir delikanlı telefon etmiş, bu şarkının adını sormuştu bana ve hiç de unutmam kendini de zeki müren olarak tanıtmıştı" diye anlatırdı. o zamanlar hep gülerek dinlemiştim. ama aynı şeyleri bir dergide zeki müren anısı olarak okumak ve rahmetli nenemin sık sık bahsettiği o işyerinin bir genelev olduğunu öğrenmem dehşet verici olmuştu bana. sevgili nenemin senelerce başarı ile sakladığı bu kara sırrı sayın zeki müren'den böylesine öğrenmem hayatım boyunca unutamayacağım bir anıdır."
    nasıl? gerçekten afallatıcı, değil mi? her gün gazeteleri, dergileri açtığımızda bizi bekleyen tehlikelerin, ifşa edilmemiş sırların çokluğunun yeterince farkında mıyız onu merak ediyorum.
  • yanlış anlaşılmış hiçbir şarkı sözü yoktur.
    öyle tek tek, satır satır, hece hece...
  • çanakkale abidesi yapılırken 1958 yılında maddi imkansızlıklar sebebi ile yapımı'nın duracağı söylenmiş ve kampanya başlatılmıştır.

    bunu duyan zeki müren, konserlerini hemen yarıda kesti. önce gazinolardan para toplamaya başladı. tüm sözleşmelerini iptal etti. türkiye’de turnelere çıktı, abide için konserler verdi. şehir şehir şarkılar söyledi. tüm parayı abide'nin inşaatına verdi.

    bugün çanakkale şehitler abidesi varsa kim bilir kaç tuğlasında, kim bili ne kadar harcında zeki müren’in katkısı var.

    kısacası; milliyetçilik ve ülke sevgisi öyle lafla olmuyor...ruhun şad olsun.
  • turkiye'de enstruman yardimi olmadan notalari dogru soyleyebilen tek kisiymis.. yani enstruman akort edeceginiz zaman "zeki muren bir la cikartir misiniz?" derseniz adam la yi cikartiyomus size..
  • tatilini bodrum'da geçiren kenan evren, bodrumluların, birinden sürekli paşa diye söz ettiğini duyar. ''kim bu paşa?'' diye soran evren, ''zeki müren'' yanıtını alır. bunun üzerine bir akşam yemeğine müren'i de davet eder.

    yemekte müren'in kulağına eğilen evren, sessizce sorar: ''zeki bey sizden bir ricam var beni kırmazsınız umarım. bugün bodrum'da nereye gittiysem sizden hep paşa diye diye söz ettiler. bunun nedenini söyleyebilir misiniz?''

    zeki müren'in cevabı kısa ve net olur, ''efendim isterseniz akşamın güzel giden havasını bozmayalım bu konu aramızda kalsın.''

    ancak kenan evren sorusunda ısrarcı olur. bunun üzerine müren, evren'in kulağına eğilir ve sorusunun cevabını verir: '' bu millet 12 eylül ihtilali'nde ve sonrasında yaptıklarınız için size ve konseye çok kızdılar. bunu da açık bir dille anlatamadılar. bu nedenle size ibne diyemediler bana paşa dediler.''
  • "zeki müren, halk müziğimizi nakış nakış işlemişti, telifini ödeyip, aşık ali izzet'in mühür gözlüm şiirini satın almış, aranjman olarak okumuştu, şarkıyı zeki müren'in filminde seyrettim, sazı alıp, köylü yüreğimle ezgiledim, köy düğünlerinde söyledim, bi zaman geçti, son model bi araba geldi, zeki müren seni izmir fuarı'na çağırıyor dedi, gittim, bir ay çaldım, telif hakları bana ait olan şarkıyı nasıl çalarsın diye tek kelime etmedi, bi gün biri geldi, zeki müren seni çağırıyor dedi, gittim, gazino patronuyla aynı masada oturuyor, ayağa kalkıp, ağabey hoş geldin dedi, önünde viski var, ne içersin dedi, rakı dedim, türküye başladı, tarif etmem imkânsız, ikinci dörtlüğü yakaladım, devam ettim, gene ayağa kalktı, "olamaz böyle ses" diyerek, başını duvarlara vurdu, rahmetliye çok şey borçluyum..."

    neşet ertaş
  • zeki müren, kerem görsev ve fazıl say isimlerinin tuhaf bir ortak noktası var. caz dinleyicileri ve klasik müzik dinleyicileri kerem görsev ve fazıl say hakkında görüş belirtmekten kaçınırlar. "bu adamlar acaba iyi mi?" cevabını bilmedikleri soru bu. bir kere meşhurlar. alıcısı olmayan bir müzik dinleyen ve kendini nitelikli sayan dinleyici, popüler isimlere karşı kuşkuludur. "abi kerem görsev ne yeaa" diyen pek çok insanı tuzağa düşürmüşlüğüm vardır. fazıl say'ın icracılığını "çiğ" bulduğunu söyleyenleri de aynı tuzağa düşürmüşümdür. müziği açar ve dersin ki "...ya falancayı yeni keşfettim, herifin beethoven yorumu acayip değil mi?" falan. "hmm evet, hiç fena değil" ... lan bırak allah aşkına, ne hmm, ne anladın sanki? bir ara ayşegül sönmez sanatatak'ta şöyle yazmıştı;

    "say'ın kendine mahsus beethoven çalışında, kültürel mimesis geleneğini reddeden tamamen ona ait çok şahsi orijinal bir duruş var"

    kültürel mimesis geleneğini reddettiğinden acaba fazıl say'ın haberi var mı? o zaman ayşegül hanım'a hodri meydan teklif etmiştim. 10 farklı yorumcudan beethoven'ın aynı eserini açacağım ve hangisinin fazıl say olduğunu tahmin edeceksin. bakalım kaçta tutturacaksın? yanaşmadı. sanki sevdiğimiz, kıymet verdiğimiz caz müzisyenleri bir demeç verse; "kerem görsev iyidir/kötüdür" dese, rahatlayacağız. aynısı fazıl say için de geçerli. tarafımızı bir türlü belli edemiyoruz. zeki müren için de aynısı geçerli. türk sanat müziği'nin nitelikli alıcıları kendilerini meyhane dinleyicilerinden ayrı tutuyorlar. çok haklılar. şimdi zeki müren dendi mi herkes "oooov" diyor. "çok iyi". e öyle olunca bu nitelikli dinleyiciler adama kuşkuyla yaklaşıyor. herkes bu kadar pohpohladığına göre vardır bir bokluk. çok doğru bir akıl yürütme. alay etmiyorum, samimi fikrim bu. bir şey popülerse onun sanatsal değerine kuşkuyla yaklaşmak gerek. daha önceden safiye ayla (bkz: #110179863) ve sadettin kaynak (bkz: #110490664) ile ilgili yazmamın sebebi buydu. kimsenin yere göğe koyamadığı bu isimler hakikaten önemli isimler midir? öyleyse veya değilse neden? şimdi aynını zeki müren için yazacağım.

    malum, zeki müren ile ilgili en sert ve en tepki çeken eleştiri murat bardakçı'nınki idi. özdemir erdoğan da zamanında bir şeyler söyledi ama onun eleştirdiği şey zeki müren'in müziği değildi. o yüzden bu eleştiriyi yazımın dışında tutacağım. kaçak güreşiyor demesinler diye de tek kelime ile özdemir erdoğan'ın eleştirisi hakkındaki fikrimi söyleyeyim: zırva! bir de alpay bir şeyler söylemiş. söyleyen alpay olduğu için ciddiye almıyorum. türk müziği hakkında yargıda bulunabilecek bilgi ve görgü onda yoktur. gelelim bardakçı'ya. sevin sevmeyin ama şunu kabul etmelisiniz, bu herif çok meraklı, son derece bilgili, işini kusursuz yapan biridir. türk müziğini de çok iyi bilir. ha kaba saba, patavatsız, pervasız bir heriftir ama yine de bu adam türk müziği hakkında bir şey söylüyorsa adam akıllı düşünmek gerekir üstünde. demiş ki;

    "türk müziği'nde özellikle 1950'lerin sonundan itibaren yaşanan ve geleneksel musikimizi bugün yerlerde sürünme noktasına kadar getiren bozulmanın başta gelen sebeplerinden biri, maalesef zeki müren'dir!"

    -bardakçı'nın samimi düşüncesinin bu olduğuna zerre ihtimal vermiyorum. ilgi arsızı bir kimse olduğu için düşüncelerinin çok abartılı bir halini paylaşmış bizlerle. yoksa türk müziğinin bozulmasında en çok payın kimde veya kimlerde olduğu bellidir.

    ["bu gece burada güzel bir tesadüf eseri olarak şarkın en mümtaz iki musiki heyetini dinledim. bilhassa sahneyi birinci olarak tezyin eden müniret-ül mehdiye hanım sanatkârlığında muaffak oldu. fakat benim türk hissiyatım üzerinde artık bu musiki türk'ün çok münkeşif ruh ve hissini tatmine kafi gelmez."]
    mustafa kemeal atatürk / 8 ağustos 1928

    1934'teki yasağı da zeki müren koymadı herhalde değil mi? haliyle bardakçı'nın ilk iddiası ciddiye bile alınmayacak kadar gülünç.

    "zeki müren, hayranlarına sorarsanız mükemmel bir başlangıç yapmış, klasik müziği en düzgün şekilde yorumlamış, son senelerinde ise kulvar değiştirmiş, başka bir müzik icra eder olmuştur [...] ama, işin aslı başkadır: zeki müren, hiçbir zaman klasik bir icracı, mükemmel bir yorumcu olmamış, sadece "piyasa"ya hitap etmiştir."

    kısmen doğru bir iddia bu. niçin "kısmen doğru" dediğimi de izah edeyim. zeki müren'in tüm plakları, albümleri, teklileri, şusu busu istisnasız piyasa işidir. ilk dönemi de, orta dönemi de, son dönemi de; tümü. bu albümlerde türk sanat müziğini nadiren duyarsınız. ekseriyeti arabesk, alaturka, pop ve fantezi müziktir. sanat müziği olarak kıymetleri yoktur. içlerinde istisnalar vardır. mesela sükse albümündeki [1979] bazı icralar çok kıymetlidir; niçin a sevdiğim ve derman kar eylemez gibi. fakat aynı albümde sen beni unut ve hayat harcadın beni gibi arabesk klişeleri de vardır. iddianın yanlış kısmı neresi peki?

    "zeki müren, hiçbir zaman klasik bir icracı, mükemmel bir yorumcu olmamış..."

    klasik icracıdan kasıt nedir? safiye ayla ve münir nurettin'i örnek vermiş bardakçı. demek ki bunlar klasik icracı. safiye ayla 1950 sonrasında bile hala "klasikleri" söylüyormuş öyle mi? 1974 konserlerinden seçmeler diye toplama bir albümü vardır. dileyen baksın. 1 tane klasik eser var mı orada? bulamazsın. münir nurettin ise sıra dışı bir örnek. devlet bir şekilde bu kültürü budamayı koymuş kafaya, budamış da ama bunun abide isimlerinden bir-iki tanesini de ziynet yahut anıt gibi muhafaza etmiş. bir de münir bey kendi kıymetini kendi tayin edebilen ender insanlardan biridir. "star olmak", haklın teveccühü falan onun için önemsizdir. dolayısıyla zeki müren 1960 öncesi icrasıyla değerlendirmek gerekir. dede efendi'den yine neşe-i muhabbet dil ü canım etti şeyda, zekai dede'den gönlüm hevesi zülf-i siyehkare düşürdüm, şekerci cemil bey'den hal-i dilimi şerh edemem kimseye eyvah okumuş bu adam ya. daha ne okusun? bir repertuar daha ne kadar klasik olabilir ki?

    "zeki müren'in sesi mükemmel mi idi? hayır! değişik bir sesti ve değişik gelmesinin sebebi, tınısının "hünsâ" olması, yani içerisinde hem erkek hem de kadın tınısının bulunmasıydı. halkın merakını çeken, hattâ hayran bırakan tarafı, sesinin o zamana kadar örneği pek işitilmemiş olan bu özelliği, yani "hünsâlığı" ve sahnede kıyafetleri idi."

    bakınız şimdi zeki müren'in 60 öncesi kayıtlarından bahsettim ya, o kayıtlardan birinde sadettin kaynak'ın perişan ömrümün neşesi söndü isimli eserini seslendirmiş. klasik bir eser değildir, türk sanat müziğinin romantik dönemi olarak nitelendirilir. sadettin kaynak ve eserleri -bilhassa da mezkur eseri- bardakçı da dahil pek çok türk sanat müziği dinleyicisinin takdirini, beğenisini kazanmıştır. icrası pek güç bir eserdir. lütfen kaydı açın dinleyin. ben bu kaydı melodyne'a attım. bilmeyen okuyucular için kısaca bahsedeyim. bu yazılım, ses dosyasını notalarına ayırıyor ve detone sesleri tespit ediyor. ufak tefek, bazen de büyük kusurlar bu yazılım marifetiyle gideriliyor. bakınız aşağıya üç tane görsel koyuyorum, lütfen dikkatle inceleyiniz;

    1
    2
    3

    şarkının rastgele kesitleri bunlar. burada yazılımı uzun uzadıya anlatmayacağım merak etmeyin. ilk fotoğrafta görüyoruz ki hemen hemen hiç kimse detone olmuyor. belki 1 koma falan, o kadar.
    şimdi 2. görselde bir yeri sarı ile işaretlemişim. burada vokalin vibrato ile bir üst sese çıkıp indiğini görüyoruz. şaşırtıcı olan şey şu; vibrato esnasında ses dalgaları kademeli olarak genişliyor, üst sese çarpıyor ve vibrato kesiliyor.
    3. görselde de uşşak perdesinde uzunca bir kalış var. yine vibrato yapıyor zeki müren. uşşak perdesi denilen perde si'den 2-3 koma pestte yer alır. 1 tam sesin 1/9'undan bahsediyorum. adam bu zor hedefi hem gözünden vuruyor hem de orada asılı kalmayı beceriyor. sadece sonunda ufacık taşıyor. müzisyen okuyucular neden bahsettiğimi daha iyi anlayacaktır, bu hakikaten çok üst düzey bir tekniktir. çok güç bir iştir. münir nurettin, kani karaca, bekir sıtkı sezgin gibi pek az insan bu denli iyi tekniğe sahiptir. bunu bir yorum değil, analiz raporu olarak okuyun lütfen. bir yazılımın sonuçlarını paylaşıyorum sonuçta. zeki müren'in 60 öncesi pek çok eserine melodyne ile baktım. vallahi nutkum tutuldu. bardakçı programına yaprak sayar'ı davet ederdi eskiden. beraber çalar, söylerlerdi. bu icralardan bir tanesini atınız melodyne'a da ak göt kara göt belli olsun. denemesi bedava. konumuz yaprak hanım'ın icracılığı değil, o yüzden kısa keseceğim. şu kadarını söyleyeyim, yaprak hanım da her fani gibi vibratolarda 3-4 koma kadar ana sesten taşıyor. hatta vibrato yapmadığı zamanlarda dahi 1-2 koma detone oluyor. zaten olması gereken de bu. dediğim gibi sadece yaprak hanım değil, hemen hemen tüm faniler böyledir.

    uzun lafın kısası; zeki müren kusursuza yakın söyleyen, türk müziğini çok iyi bilen, fevkalade yetenekli bir pop yıldızıdır. 60 evvelindeki radyo kayıtları sadi ışılay, hakkı derman, refik fersan gibi abide müzisyenlerce de takdir edilmiştir. cinuçen tanrıkorur'un da ifade ettiği gibi bu kayıtlar "mücevher"dir. zeki müren'in sesi ve icrasını "hayranlık uyandırıcı", "her türlü takdirin üstünde, doyumsuz bir zevk", "üslup ve şarkı söyleme dersi" olarak metheder. zeki müren'in alaeddin yavaşça, bekir sıtkı sezgin, münir nurettin kadar büyük bir ses olduğunu yazar. fakat hakikaten bu sıcak, yumuşak, okşayan ses 60'ların sonunda "gırtlağına kadar arabeske batmış, okuyuşta abartının zirvesine çıkmış ve vıcık vıcık yankılanan mekânlarda avaz avaz bağırmaya" başlamıştır. çinuçen bey de bu konuda bardakçı ile aynı fikri paylaşır. şunu da rahatlıkla söyleyebiliriz ki albümleri ve bestelerinin türk sanat müziği açısından değeri ne yazık ki pek azdır.

    *ek: zeki müren'in sık sık atıfta bulunulan radyo kayıtlarında, ona eşlik eden müzisyenlerin isimlerini bilen yok sanırım. internette bulamadım. ben yazayım;
    selahattin inal (keman), ferit sıdal (tanbur), nevzat sümer (kanun)
  • annem ve dayım bodrum'da kitap satarlarmış yirmili yaşların başında. cumartesi günleri annem çalışmayıp çiçek toplarmış dağlarda. bir gün yine yüksek bir rakımda çiçek toplarken bir kadın annemi yanına çağırmış. "paşam sizinle tanışmak istiyor" demiş. annem de anlamamış fakat "tabi" demiş. karşısında oturan kişi zeki müren olduğu için epey şaşırmış. sesini çok beğenirmiş. hala dinler.
    -kızım çok yorgunum yanına gelemedim. benim bahçemdesin. çiçek toplarken gördüm seni.
    -evet, çiçekleri çok severim.
    -hadi gel o zaman.

    saatlerce bahçede dolaşıp, en güzel çiçekleri seçip anneme vermiş. sahafa da gelmiş ondan sonra çay içmeye. öyle de kıymetlidir benim için. masada ne zaman zeki müren sohbeti açılsa annem sessizleşir. bir tek ben anlarım o an hissettiklerini. nur içinde yatsın.
  • babamın asker arkadaşı.

    kütahyada beraber askerlik yapmışlar. hatta askerlik sırasında izmir'de konseri vardır ve babam rica eder ''benim valide ve pedere bilet ulaştırabilirmisin'' o da hay hay diye kabul eder. zeki müren tüm gün bizzat dedemin çalıştığı postaneyi arar ama karşına çıkan kadın tarafından terslenir. öyle o zamanların artık tarkan'ı falan. neyse tutar bileti kendi postaneye getirir ve o telefonlara çıkan kadın bildiğin bayılır.

    yıllarca bu hikayeleri dinledik, öldüğünde ise baya üzülmüştü babam. ayrıca askerlik yaparken tüm gece konser vermis koğuşta.
    edith: foto linki uçmuş, yine atta olacak o yuzden [sözlük yazarlarının zeki müren ile ilgili anıları @eksiseyler http://seyler.eksisozluk.com/…en-ile-ilgili-anilari buradan] görülebilir sekilde koyuyorum.
hesabın var mı? giriş yap