• (bkz: ikra)
  • sinan tukek tarafindan hazirlanan itu radyosu programi.
  • zikir, "allâh'ı anma" diye her ne kadar tercüme edilirse de, böyle bir tercüme son derece yetersizdir.

    1. zikir, beyinde tekrar edilen kelimenin manâsı istikâmetinde, beyin kapasitesini arttırır.

    2. zikir, beyinden üretilen dalga enerjinin ruh'a, yani halogramik dalga bedene yüklenmesini ve böylece ölümötesi yaşamda güçlü bir ruh'a sahip olunmasını sağlar.

    3. zikir, tekrar edilen manâlar istikâmetinde beyinde anlayış, idrak ve o manâların hazmedilmesi gibi özellikleri geliştirir.

    4. zikir, allâh'a yakîn sağlar.

    5. zikir, ilâhî manâlar ile tahakkuku temin eder.

    bu özellikler dolayısıyla kur'ân-ı kerîm de zikir son derece övülen bir çalışma olarak belirtilmiş; ve bu konuda zikre önem vermeyenler şiddetle uyarılmışlardır:

    "rahman'in zikrinden yüz çevirene şeytan musallat olur ve arkadaşi olur. sonra gerçekleri saptirir ve onu hidayetten uzaklaştirir. onlarsa bu durumda hâlâ hidayette olduklarini sanirlar." (43-36/37)

    "şeytan onlari idaresine almiş, allah'i zikretmeyi unutturmuştur. onlar şeytanin grubudur. şeytana tabi olanlar hüsrana uğrayacaklardir." (58-19)

    "allah'i çok çok zikredin" (33-41)

    "her kim, benim zikrimden yüz çevirirse ona dar bir geçim vardir ve onu a'ma olarak haşrederiz" (20-124)

    "beni zikrettiğinizde sizi zikretmekteyim" (2-152)

    "eğer kullarim sana beni sorarlarsa, ben yakinim. bana dua edenin duasina icabet ederim" (2-186)

    "allah zikri, ekberdir" (29-45)

    (a. hulusi'den..)
  • hayırsız bir koca ile başlayan geçim derdi, yedi çocuk...zamanında başı açıkmış. okuma-yazma var ama, bir işe girmek hele de çocuklarla mümkün değil. sesi güzelmiş. kimden öğrenmiş kuran okumayı, ayrıntıları bilmiyorum. zamanla adana'da en sevilen hoca olmayı başarmış. sabancı'ların mevlitlerini okuduktan sonra namı almış yürümüş. sesinin güzelliği, insancıllığı, dert anası olması, sevdirmiş kendini bir şekilde.

    sene 77 (belki 78). yazın okul kapanınca teyzelerimle düştük adana yollarına. anneannenin yanına. ilk torun pek bi tatlı, pek bi kıymetli. konu komşu istanbul'dan gelen hoca'nın torunun görmeye geldi önce. yada ben öyle sandım.

    meğer günlerden cuma imiş. öğle vaktine yakın, mahallenin anneannemden bile tombul iki koltuğa anca sığan teyzeleri, hanım kızları, yengeleri, ablaları sırayla doluşmaya başladılar. yaz, sıcak mı sıcak. herkes kendine bir yer belledi. içeri sığamayanlar damda dışarı dizildi. teyzem yaktı sigarasını oturdu merdivenlere "izle bak bir daha göremezsin" dedi.

    başladık izlemeye. gelen elindeki çıkını kapı girişine bırakıyor, içeri girip selamlaşıyor, bir kenara kıvrılıyor. önce öğle namazı kılındı. ardından anneannem açtı rahleyi, koydu kuranı, başladı okumaya. arada türkçe bişeyler söylüyor. ardından ilahiler. sıcaklayanlara soğuk gülsuyu dağıtılıyor.

    ahret bacıları ilahileri okudukça heyecanlanıyor, içleri geçiyor. ağlayanlar, sızlayanlar, oturduğu yerde terin suyun içine düşüp kendini kaybedenler, ellerini yumruk yapıp göğsüne vuranlar...

    sesler gittikçe çoğalıyor, katılım artıyor, zamanla yüksek sese, ardından çığlıklara dönüşüyor.

    yaradan allah.....

    ilahi gücün etkisine dayanamayan bayılıp kalıyor. giden gidebildiği yere kadar gidiyor. doruğa çıkılmışken, ilahiler yavaşlıyor, yerini sükünet, ardından dualar ve amin amin sesleri alıyor. darmandağın olmuş terli bedenler toparlanmaya, baş örtülerini ve üstünü başını düzeltmeye başlıyor. hoca ile sıra ile helalleşerek bir hafta sonra buluşmak üzere vedalaşıyor.

    herkes gidiyor. çıkınların içinden fasulye, biber, bulgur, pirinç, mısırın yanı sıra istanbul'lu toruna başörtüsü, tülbent, takunya da çıkıyor.
  • bir murathan mungan şiiri. kum saati, metis yayınları...

    "ustasının kavşağına çömelmiş çömez
    düşünür durur
    gençlik hesabı zamanlarını
    kaç yıllık yolu var
    mecnun'un seyir defterinde
    ki rüzgarı kavramak gibi bir şey
    değil midir avuçlarımızdaki zaman
    dar vakirler için ölçülmüş saatler
    ancak bir kum fırtınasında kullanılan..."
  • birçok manalarıyla birlikte 'hatırlamak, anmak' manalarının öne çıktığı kavram.

    allah'ı hatırlatan herşey zikir olarak değerlendirilebilir. bu hatırlama, elde tesbih zikir çekerek ** olabileceği gibi, mesela, dışarıda yağmakta olan yağmurun, önünde durduğunuz pencerenin camına çarpana kadar geçirdiği aşamaları, vasıl olduğu toprakta tetiklediği hadiseleri ve bu eksende canlıların faydasına olabilecek bir çok faydayı düşünerek, bu hadiselerin arkasındaki zatı ağzınızı açmadan tefekkür etmek de zikir olarak telakki edilebilir.

    fakat, hangi şekilde olursa olsun, kişiyi allah'ı hatırlatma, onu duyma potasına yaklaştıramayan bir fiilin, zikir olarak değerlendirilmesi biraz su götürür bir keyfiyet arzetmektedir. misal, elde tesbih, yüzlerce defa 'allahu ekber' diyen bir kişinin kafasında yarın tahsil edeceği borcuyla alakalı hesaplar dönüyorsa ve ruhu bir yerde, bedeni bir yerde bir görüntü arzediyorsa, bu kişinin kötü bir durumda olmadığına hükmedilebilir ama, allah'ı zikrettiğini söylemek de epey güç olur.
  • dervişin fikriyle doğru orantılı olan eylem.
  • (bkz: okay temiz) ve (bkz: aka gündüz kutbay) albümün adı, albümdeki kabak tatlısı ve zikir isimli eserler bir kaç türk filminde kullanılmıştır..
    1979 tarihli bir albümdür..

    albümün eser adları;

    01 suzinak semai (aksak semai)
    02 muş
    03 kabak tatlisi
    04 zikir
    05 çay elinden
    06 demek istiyorum ki... (ferahfeza)
    07 ege
    08 dolunay

    şeklindedir.
hesabın var mı? giriş yap