• - göze sormuşlar: "en çok ne görmekten hoşlanırsın?" "zıtlık" demiş, "bana zıtlık gösterin." yaratıcı tanrıça afrodit ile yıkıcı tanrı ares'in yasak aşkını göstermişler.
    afrodit ile ares sadece geceleri buluşup, gün ağarmadan ayrılarak ilişkilerini gizlice sürdürüyorlarmış. ama bir gece uyuyakalmışlar. güneş gökyüzünde yerini aldığında, hala yan yana uyumakta olan aşıklar yakalanmışlar gökyüzüne. (not: zaten yeryüzündeki günahların en iyi seyredildiği yer gökyüzü olmuş daima.) güneş, gördüklerini hemen yetiştirmiş afrodit'in kocası surat yoksulu hephaistos'a. iki çıplak aşığı bir fileyle kıskıvrak bağlayıp, teşhir etmişler ihanetleri ibret-i alem olsun diye.
    "siz buna zıtlık mı diyorsunuz şimdi?" demiş göz. "sizce afrodit'in yıkıcı tanrı ile kaçamağı mı zıtlık, yoksa ruhu da kendi gibi çirkin hephaistos'a sadık kalması mı? siz bana zıtlık gösterin, zıtlık yok mu?" -

    elif şafak - mahrem
  • zıtlık kavramı insanın kafasında doğru düzgün çalışmaz. presokratik zamandaki arkhe arayışından beri zıtlık kavramını yanlış anlamış bulunmaktayız.
    bir diğerinin içindeki töze, daha az sahip olmak hiç bir zaman zıtlık anlamına gelmemelidir. nasıl bir elmanın zıttı kafamızda belirli bir kavrama işaret etmiyorsa, sadece zıtlıktan ürettiğimizi sandığımız şeyler de belirli kavramlara işaret etmezler, edemezler.
    zıtlık kavramı diğerinden daha az barındırmayla değil de, temelde birebir örtüşmediği sezinlenen şeylerle ilintilidir. nasıl ki sessizlik sesin zıttı değildir, içinde daha az ses barındıranıdır, zıt dediğimiz kavramlar da içinde zıttından daha az şey barındıranlardır, ama zıtlık kavramına asla azlık çokluk ilişkisiyle çıkmamız mümkün değildir.
    özellikle sonsuz kavramını düşünürken bu kavramı kendi başına anladığımıza mı, yoksa bir sonluluğun zıttıyla çıkarttığımız konusu hala kafaları karıştırır.
    sözün özü, insanlık kavram olarak zıtlığı yanlış anlamıştır ve yanlış anlamaya devam etmektedir.
    siyahın zıttı beyaz değildir. siyahsızlık hiç değildir. peki ya nedir?
  • (bkz: tezat)
  • birinle konuşsan diğeri darılır. hep böyle. çünkü ikisi birbirine zıt ve düşman şeyler. bu nedenle tercih yapmak lazım...

    mektubat 138.mektuptan:

    "pek güzel olurdu, olsaydı dünya ile ahiret bir arada...ama olsaydı, olabilseydi..."
  • ateşin acı vermesi onun his sınırları içerisinde var olmasına bağlıdır ancak su böyle değildir, suyun zararı yokluğunda ortaya çıkar. hayat hep böyle süregelen ve bitmeyen zıtlıklarla dolu, süregelen ve bitmeyen... tüm bu zıt şeylerin niteliklerinin insan zihnine açılımı ise son derece hayret verici bir durum. bazen düşünüyorum ve en sonunda şaşırıyorum, nasıl olur da şeylere dair bunca zıt düşünce insan zihnine sığar...
  • bazen zıt tarzda parçalarla, bazen zıt renklerle harika kombinler oluşturmak güne iyi başlatır. ama hiçbir moda akımını takip etmeden. kendi tarzını oluşturabilmek gibisi yok.
  • evrenin değişmez kanunu.

    herkesin oppenheimer konuşması aklıma getirdi bununla ilgili bir şeyler karalamayı. keşke oppenheimer öyle bir insan olmasaymış, keşke bu zekasını o enerjiyi güzel bir şeye odaklamak için kullansaymış vs..

    tüm kişisel felsefemi üzerine inşa ettiğim şeyden biraz bahsetmek istiyorum. belki isim veremeden, belki tam olarak aktaramadan ama anlayacağınızı ümit ederek. yanlış anlaşılmasın. gerizekalı olduğunuz veya aktarım yeteneğim düşük olduğu için değil. kutsal tabletlerdeki ikinci emir olan yasa yüzünden: kafandaki düşünceyi asla karşıya tam manasıyla geçiremezsin.

    zıtlık öyle bir şey ki, kaderi de açıklar, tanrıyı da şeytanı da, olmuşu da, olacağı da, olanı da, taoyu da, zeni de, diğer tüm dinleri geçtim, protonla elektronu bile.. yeterki nasıl bakmanız gerektiğini öğrenin.

    "artık gircen mi lafa?"

    giriyorum. şimdi bu zıtlık denilen nane öyle bir kanun ki, evrende eğer bir şey varsa onun zıttı da olmak zorunda. aynı anda, zaman kaybetmeden. bir şey var olabiliyorsa, zıttı sayesinde var olabiliyor. aksi mümkün değil. çünkü enerjinin korunumu yasasından, toplam 0 olmak zorunda. bu sayıyı bilmeyen kadim* öğretiler, varlığın yoklukla eş değer olduğunu*, işte erkeğin dişi sayesinde var olduğunu*, iyiliğin anlamının kötülük sayesinde olduğunu gibi gibi zıtlıklarla dolu hikayeler yazarlar. tanrı ve şeytan da bunlardan birisi.

    konu oppenheimer'dan nasıl çıktı? şimdi bu abimiz atomu parçalayıp hükumetin eline veriyor. burayı herkes biliyor zaten artık. sonrasında olan olaylar ise insanları ikiye bölüyor (bölmek zorunda çünkü yarım saattir ne anlatıyorum):

    1. atom bombası büyük bir ktaliamdı
    2. atom bombası büyük bir katliamın önündeki engeldi.

    birkaç gün önce gerçek yazısında bir görsel paylaşmıştım. bir silindire bakan iki kişi. bu durum ondan biraz daha farklı çünkü ana tema gayb, yani bilmediğimiz bir gerçeklik, paralel evreni gidip görmüşçesine bir yorum.

    e zıtlıkla ne alaka?

    şimdi oraya geliyorum. bu olay, yalnızca bir olay ve olması gereken bir olay. neden olması gerekiyordu? çünkü oldu. olan her şey olması gerektiği için ve o sırada 0 dengesini korumak için meydana gelir. yani yapabileceğimiz bir şey yok. olduktan sonra ders çıkarmak diye de bir şey yok. sadece her olaydan sonra ikiye bölünen dünyada tarafımızı seçebiliriz o kadar. ortada kalabilmek, vasat olabilmek insanoğlu için çok zordur. herkes vasatı bu nedenle aşağılar. kedi et misali. vasat, 0, orta.. her ne kadar imkansız olsa da 0'a ne kadar yakınsarsak olayları o kadar "tarafsız" bir gözle gözlemleyebilir, tarafımızı ona göre seçebiliriz. başta herhangi bir tarafa geçtiysek -ki doğalımız budur (insan inançlı bir varlıktır, önce inanır sonra düşünür)- o taraftan tekrar öteki tarafı haklı bulmamız pek mümkün değildir çünkü artık tüm fikirsel inşamızı başta beynimize yerleştirdiğimiz inançl ile gerçekleştiririz.

    işin ilginç ve mucizevi yanı da şu: zıtlık sayesinde (veya yüzünden) sahip olduğumuz bir inanç bizi hayatta tuttuğu sürece o inanca sarıldığımızı göz önünde bulundurursak gidişatımız da o inançla paralel diğer gerçeklikler üzerine olacaktır. neyse buraya daha derinlemesine başka yazıda gireriz ancak özet olarak şunu söyleyeyim: attığın adımı her zaman ama her zaman, ya siyah için atarsın ya da beyaz için. sen özünde beyaz olduğundan siyah adımlar tutarsızlık ile seni karanlığa/yokluğa sürüklerken, attığın beyaz adımlar ise gözlerindeki perdeyi kaldırır, önünü aydınlatır, varlığını sana hissettirir, (dilim bitti. bitti, finish..) yokluktan uzaklaştırır, kendini bilmene, varlığı bilmene olanak tanır.
  • (bkz: gazali)'ye göre zıtlıklar çoğu zaman bir şeyin miktarından ileri gelmektedir. misal soğuk ile sıcak kavramları bir zıtlık olarak tanımlanabilir ama bu zıtlığı meydana getiren yahut var eden ortamdaki ısı miktarıdır.
  • bir frithjof schuon şiiri.

    insan sorar mâyâ iyi mi kötü mü diye –

    kâinatın rüya dokusu her ikisi de olabilir

    burada karanlık, hata ve velvele –

    orada huzur, aşk – âtmâ’nın güneşi

    nur, uzaklaşmalıydı bir’den

    bir’in binlerce harikasını izhar etmek için

    ve yokluğun içine bir dünya dokumak için –

    çünkü onaylamak isteyen reddetmeli de

    âtmâ: kâdir-i mutlak tanrı – sınırsız varlık.

    ruhumuzun en derin yerinde açar kesinliğin gülü
hesabın var mı? giriş yap