• not alınsın, sade yazacağım.
    özet: eti puf!

    kadın gülümsüyor, normalde küçüçük olan ağız birden dünya kadar oluyor! gülümsüyor, dünya! (uydu bırakıyorum tebessümüne). ellerine bakıyorsun sonra, minicik. gülümseyip utandığında o küçük eli ağzına götürüp dünyayı kaplayabiliyor. eli küçücük ama ağzı dünya kadar, nasıl olur?! hesaplamalar yapıyorum, öklid'i uyandırıyorum, yetmiyor pi'yi julia roberts alıyorum, hatta karanlık maddeyi çözümleyebileceğimiz formülü bulup nobel'i alıyorum ama bunu çözemiyorum. başlıkla alakası var mı? yok!

    yapmak istemediğin, sıkıldığın şeyleri itiraf etmek yerine kadınlar zordur!

    bir tane eti puf! dünyada avucuna bir eti puf ya da benzeri sevimli bir şey bıraktığın bir kadının gülümsememesi imkansızdır. bak genelliyorum, gülümsemeyecek bir tane bulamazsın. parayı mı seviyorlarmış? doğru, neden güzel yerler görmek ya da sen hariç kimseye müdana etmeden yaşamayı istesin ki? bunları isterse şırfıntı, sen bunlar için çabalamazken dibinden ayrılmazsa aşık!

    ama hep onlardan yanasın karalıyalan! hayır, sen savaşıyorsan ve o elini bırakıyorsa ben kılıcımla sol yanındayım, korkma. "ya birinden nefret edip öbürünü sever, ya da birine bağlanıp öbürünü hor görür; siz hem aşka hem de paraya kulluk edemezsiniz." (matta. 6/19)

    tutku: sadece sevişmelerde olmuyor. diş, et, tırnak, nefes nefese vb. kelimeleri yazmadığım entry yok sanırım. neyse ki buraya da yazdım! tutkunun içinde kadınının/erkeğinin yüzünü avuçlarına almak da var, koklamak, dinlemek, delilik de. bense (söylemiştim iyi biri değilim), kadınım olsun, çayı o demlesin, deliliğimi de az çeksin diye yazıyorum. bak baldır demeyi unutmuşum. baldır!

    özet: cesur ol, çok oku ve eti puf al!
  • klibinden de anlaşılacağı üzere*, sertab erener'in ne kadar ileri görüşlü olduğunu gösteren şarkı.
    yıl '99 ve sertab 3g ile kumsalda internete bağlı.

    klip:
    orjinal versiyon
    a capella versiyon
  • zor kadın yoktur, karşısındaki erkeği istemeyen kadın vardır. geri zekâlı olmayın.

    -isviçreli bir bilim adamı
  • sakat doğmuştur, ama bununla duygu sömürüp, prim yapmaya çalışmaz. çünkü bu onun için düşkırıklıklarını yalanlamak, kalbini ucuzlatmaktır. kimsenin kendisine acımasını istemez zaten. hatta buna tahammül bile edemez. çünkü bilir ki, gerçekten yardım isteyeni sikerler bu dünyada. nispeten vicdanlı olanları da, tıpkı sürünün içindeki sakat hayvanı -hem ayak bağı olmasın, hem de kovalayanları oyalayıp, götlerini kurtarma olasılığını arttırsın diye- geride bırakarak terkederler.

    tek derdi sürünün değil, türünün devamı için hayatta kalmaktır. çünkü sakatlığı ona bambaşka bir vizyon kazandırmıştır. çok şeyin farkındadır, değiştirebileceği çok şey vardır. bunu paylaşmak ister. gördüklerinin gücünü herkese anlatmak ister. ama aykırıdır. sakatlığını gizleyebilse de, diğerlerinin gözünde, onda daima “bir tuhaflık” vardır. bu yüzden savunma sistemi kaslıdır. algısı fazla alıngan, tepkileri çok saldırgandır. işin özü, bu sakatlık onu vahşileştirmiştir. güzelliği bundandır.

    herkesin korkuları onu korkutmaz. o, aç susuz da kalmıştır, onu kurt da kovalamıştır, böyle şeylerden kolay kolay yılmaz. o sevmekten de korkmaz, sevdiğinden korkar sadece. güvenip, huzurla dinlenirken, gafil avlanmaktan korkar. bu yüzden her detayı fazla deşer. sürekli emin olmak, sürekli karşısındakine güvenebileceğini, gözlerini kapatıp dinlenebileceğini kendi korkularına ispatlamak ister. bitmek bilmeyen, anlamsız, hüzünlü hırçınlığı bundandır.

    çok yorar, durmadan kurcalar, lafını asla sakınmaz. para versen susmaz, çiçek alsan anlamaz, kavga etsen altta kalmaz, küssen burnundan kıl aldırmaz… iflahını kurutur adamın. iddia eder ki, sen kendine ne kadar yaklaşırsan, hayatını o kadar gerçek kılarsın. ve ne kadar gerçekleşirsen, nelere kudretin olduğunun o kadar farkına varırsın. bu yüzen rahat durmaz. özünü sana göstermeye çalışmaktan asla bıkmaz. gözardı etmeye çalıştığın kusurlarınla, kabul etmek istemediğin sakatlığınla sever seni. hazır mısın, değil misin hiç sorgulamadan, görmekten kaçındığın ne varsa didikleyip didikleyip burnunun dibine dayar. varoluşuna musallat olmuş davetsiz bir taraftar gibi, seni durmadan korkularınla mücadeleye zorlar. onu sevdiğine seveceğine pişman eder adamı, otuz bir olsa çekilmezliği bundandır.

    ama dönüp dolaşıp, kimseye –kendine dahi- itiraf etmesen de, içten içe daima bilirsin ki, bütün pervasızlığına, bütün isyankarlığına, bütün edepsizliğine rağmen, aslında inandıkça güçlenecek, yaşadıkça köklenecek, sana ömür boyu bir kral muamelesi edecek aşkı sunan tek kadın da, maalesef yine bu kadındır. çünkü sende kendisini değil seni görebilir, artık ayna değilsindir. çünkü kölen olmaz, efendiliğe de soyunmaz, artık rakip değilsindir. çünkü seni köyün son çitinin ardına götürmeye çalışır devamlı, artık sana sunulanla yetinmeye mecbur değilsindir. işte en büyük alamet-i farikası olan asıl günahı, asıl zorluğu da bundandır.

    -dedicated to det and all the zor kadınlar-
  • telefonsuz internete baglanabilen kadin.
  • zamanın getirdikleri ve yaşadıklarının götürdükleriyle kendine bir siper yapmış onun arkasından erkeklere bakan, siperinin arkasına onunla birlikte geçmeye layık gördüğü kişiye karşı da bir o kadar kolay olan kadındır.
  • o kadına giden doğru yolu bulma zahmetine girmeyen adam hurafesidir.
  • zor kadın yoktur az votka vardır.
  • -i-
    zorluğu bir tek erkeğedir.

    -ii-
    ama işin garip yanı onu yaratan da erkektir.

    -iii-
    her zor kadın her erkeğe zor değildir.
  • yüzeysellikten uzak, derinliğiyle yaşayan kadınlardır. keskin çerçevelerin sınırlarından uzak, alışılagelmişliğin rahatlığından bihaber hatun kısmıdır. yetmek zordur böylesi kadına, arkasında ya da önünde değil* yanında yürümek gerekir; hayatı her rengiyle paylaşabilmek... nitekim güçtür bu kadının yaşamında başrolü oynamak, yorucudur yüzeyselliğin sakinliğine alışagelmişler için. bu yüzden de zor kadın sıfatı yapıştırılıverir...
hesabın var mı? giriş yap