hesabın var mı? giriş yap

  • ojeyi silip baştan sürmek yerine halihazırda soyulmuş da olsa tırnakta ikamet etmeye devam eden ojenin üstüne bir kat daha oje sürmek. biliyorum, yalnız değilim.

  • bir kayak gezisi sonrası kendilerine gönderilen,

    "golf takımlarının taşınmasından ekstra ücret almıyorsunuz ama kayak takımlarından alıyorsunuz,
    gereğinin yapılmasını rica ederiz"

    minvalindeki maile,

    "geri bildiriminiz için teşekkürler, artık golf takımlarından da ekstra ücret alınacaktır"

    şeklinde cevap veren firmadır.

  • ortak gidilen bir mekanda kim ne yedi ne içti hesaplamayıp en yüksek meblağı masaya bırakıp kapının önüne çıkıp telefonla konuşmaktır. daha napsın? 'ben zenginim' diye bağırsın mı?

  • sayısı ile ters orantılıdır eğer 2 yaprak nane varsa tabaklar kare ve küçüktür hesabı iyi giyimli garson getirir ve sağlam girer.

    15-20 yaprak varsa köy kahvaltısı yapıyorsunuzdur 10-15 lira hesap gelir.

    ama yok 1 avuç nane varsa kesin köy evindesiniz para vermessiniz hatta çıkışta elinize poşetle meyve sebze süt tutuştururlar.

  • şahsi fikrime göre dünya üzerindeki en "en" alkollü içecek.

    bana göre ideal servis şekli sektir -hiçbir şeyle karıştırmadan ve buz atmadan içiniz.

    önerilerime gelecek olursak,

    *the glenlivet nadurra 16 yıllık: nam-ı diğer, speyside'ın gülü. bunun %48 "standard cask strength" olanı da var ama benim tavsiyem, alkol oranı üretimden üretime değişen ve küsuratıyla gayet orijinal duran, klasik 16 yıllık nadurra. ismi gaelce doğal kelimesinden gelen bu arkadaş gayet berrak bir renge sahiptir. boğazınızdan inerken bir yakar ama asla damakta acı bir tat bırakmaz. içtikçe içesi gelir insanın. bir pernod ricard üretimi olarak, hem bulunabilirlik, hem de fiyat-performans açısından caziptir. viski tüketimimin bu denli artmasından birinci derecede sorumlu olan bir tür ateş suyu.

    *yamazaki 18 yıllık: kör tadımlarda iskoç rakiplerini gömmeye başlayan japon viskilerine dair efsaneyi henüz duymadıysanız; bu fenomeni şahsen deneyimlemek için alın size bir fırsat. yamazaki, viski fanatiklerinden kitlelere yayılmaya yeni yeni başlayan japon üretimlerinin en önemlilerinden biri şüphesiz. tek noksanı, 18 yıllık sınıflamadaki çoğu rakibinden pahalı olması. bunun da bir çözümü var tabi ki. harman viski içmeyi göze alarak, nikka from the barrel'a yöneleceksiniz ve japonlardan uzak kalmayacaksınız.

    *dalmore king alexander iii: kendisi highland bölgesinden katılıyor ve yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyor. sık viski tadımı yapan insanların getirdiği eleştirilerle başlayalım öncelikle; %40 alkol yeterli ağırlığı vermiyor; o kadar karmaşık işlemden geçtikten sonra daha karakterli bir viski olması gerekirdi; ve görece pahalı. bana soracak olursanız, üzerinde çok çalışılmış bir yumuşaklığı var. hatta sanat eseri seviyesindeki bir yumuşaklık bu bahsettiğim -yağ gibi kaymak deyimi sanki bu viski için bulunmuş. viski içmek ana konu değilse, duruma daha iyi uyacak bir seçenek düşünemiyorum bu sebepten ötürü. ayrıca her içildiğinde ismi hakkındaki hikayeyi yad etme fırsatı da cabası. sonradan dalmore'un sahibi olacak clan mackenzie'ye üye birinin 1263'te iskoç kralı üçüncü alexander'ı bir geyiğin altında ezilmekten kurtarmasına dayanıyor bu viskinin ismi. tüm dalmore şişelerindeki geyik figürü de bu olaydan geliyor.

    *talisker 10 yıllık: adalar bölgesinden nadide bir seçim. öncelikle talisker alacaksanız, son dönemde çok havalı sunumlarla her yerde karşımıza çıkan yaş ibaresiz ürünlerini tercih etmemenizi tavsiye ederek başlayayım ("57 north" üretimini bir kenara ayırıyorum sadece; gerçekten iyi gidiyor). bunların içimi kötü mü? tabi ki hayır. hepsi talisker gibi prestijli bir üreticinin elinden çıkıyor sonuçta. fakat 12 yaş altı tek maltlar arasında sürekli ödüller alan, senelerdir süren üretimi ve uygun fiyatıyla gönüllere taht kurmuş bir klasik olan talisker 10 yıllık varken sıranın diğerlerine gelmemesi lazım. hatta daha ileri götüreyim, talisker 10 yıllık varken, johnnie walker black label ve chivas regal 12 yıllık gibi harman viskiler duty free'leri ve yurt sathındaki bilimum barları nasıl kontrol edebiliyor şaşıyorum. işte bunlar hep pazarlama...

    not 1: bir başka büyük viski bölgesi olan lowland'den örnek veremedim çünkü çok haşır neşir değiliz. diageo'ya ait olan glenkinchie, aralarında en çok tutulanlardan ve benim az da olsa fikir sahibi olduğum tek üretici.

    not 2: ayrıca az için lütfen. arzdan çok talep olan bir dönem yaşıyoruz ve viski kıtlığı olma ihtimali var,
    http://www.smithsonianmag.com/…re-180951390/?no-ist

  • edit: ekşi yönetiminden gelen mesaj üzerine bazı ifadeleri düzenliyorum.

    ırkçı olmama ramak kaldı sayelerinde..maalesef bir yakınımın başından geçen bir olayı anlatmak istiyorum, neyle karşı karşıya olduğunuzu iyice anlayın diye.
    söz konusu tanıdığım her akşam pendik göztepe arası çift katlı otobüsle işe gidip geliyor. bir gün yine saat 7 civarı işten çıkıyor. otobüse biniyor, gidiyor üst katta oturuyor. üst katta da iki tane kız ve bir kaç insan daha var, o iki kız yanyana oturmuş vaziyetteler. ama genel olarak epey tenha bir otobüs.

    bostancı civarlarında biri daha biniyor, çıkıyor üst kata. her taraf boş olmasına rağmen geliyor ve yanına oturuyor. yakınım tabi hafif kıllanıyor, zira otobüste yer çok. neyse biraz toparlanıyor ve pencereden etrafı incelerken yanda arapça fısıltılar duyuyor kaburgasında hafif bir batma hissediyor. döndüğünde bu o.ç. yakınıma otobüste alelade bıçak çekmiş vaziyette ve kendisine bakıyor. tabi bir anda şok oluyor ve ne yapacağını şaşırıyor. daha sonra cüzdanından para çıkartıyor ve bütün parasını verip "başka bir şeyim yok, al ve git" diyor. bu o.ç. biraz tecrübesiz sanırım, çünkü parayı alıp gidiyor, zira ne bileyim cep telefonunu, ne bileyim takılarını vs başka şeylerini de alabilir. giderken de yakınım bir kaç koltuk arkasında kalan 2 kıza dönüp sadece ağzını oynatarak "bıçağı var" diyor. daha sonra kızlarla konuştuğunda zaten yanına oturduğu andan itibaren epey şüphelendiklerini ancak tabi doğal olarak bir şey diyemediklerini öğreniyor.

    eleman iner inmez yakınım polisi arıyor, hangi durakta indiğini, eşgalini falan tarif ediyor ancak maalesef bulunamıyor.

    şimdi sayın sevgili sözlük yazarları, ben bu o.ç. yi bulsam o bıçağı alsam ve münasip bir yerine soksam suçlu muyum? kendi halinde işe giden birine bıçak çekip her şeyini alan bir insana merhamet mi göstermeliyim? ırkçılığım için özür dilerim, ancak bu olaylar aşırı sık olmaya başladı.

    alayının benim gözümde değeri yok. ben mülteci olarak gelsem böyle bir şey yapmam çünkü. savaştan kaçıp eşimi hamile bırakıp bir de o imkansızlıklarla başka insanlara bıçak çekmem, insanlara tekme atmam, insanlara küfretmem.

    adaleti biz sağlamadığımız için şükredin.
    umarım başınıza böyle bir şey gelmez, en kral hümanist bile delirir çocuğuna/annesine/ablasına/kardeşine vs. bir şey gelse..

  • insanlar, aileler birer birer kıyıyor canlarına. umut yok, ışık yok, yaşama sevinci kalmamış kimsenin. çok zor bir dönemdeyiz gerçekten.

  • çiftlikbank tosunu ile bu tosun arasında ciddi bir fark var. ilki akıllı olduğunu sana kırsal kesimi doladı, ikincisi akıllı olduğunu sanan beyaz yakalı şehirlileri doladı. toplumdaki sınıf farkı burada bile kendini belli ediyor.

  • öyle kolay değil o işler. akp'den önceki dönemde okuduk liseyi ve üniversiteyi. bir gazlıyorlar ama bizi.

    avrupa nüfusu yaşlanıyor. türkiye'nin genç nüfusu çok fazla. çok değil, 20-30 sene sonra avrupa'nın süper gücü biz olacağız dediler. akp geldi, gençlerin umutları, hayalleri kayboldu. ülkeye suriyeli afgan bilimum arapları doldurdu. gençliğin tek umudu avrupa'ya gitmek oldu.

    onlar teknoloji ülkesi, biz tarım ülkesiyiz. türkiye kendi kendine yetebilen 7 ülkeden biri dediler. bu bolluk bereket nerde var dediler. akp türkiyesi'nde bu ülke arjantin'den angus, kanada'dan fasülye, suriye'den patates, çin'den pirinç, bulgaristan'dan saman ithal etti. köylü, çiftçi, üretici bitirildi. şimdi millet beslenemiyor, sadece karnını doyuruyor.

    laik ve müslüman olan tek ülke türkiye'dir. kuvvetler ayrılığı var dediler. bu halk, 20 sene akp'yi her girdiği seçimden 1. parti çıkardı. en sonda da tek adama tüm yetkileri verdi. sonuç ortada. herkes cızıklıyor.

    üniversitelerinin denkliği kalmamış, pasaportun kağıt parçasına dönmüş, tl'nin sadece türkiye'de geçerliliği kalmış, ülken gri listeye girmiş, cds'in - cari açığın - dış ticaret açığın rekor kırmış, 4 sac ayağının hepsi gırtlağına kadar borçlanmış, borçlarının faizi ilk kez ana paranı geçmiş, gelir adaletsizliği arşa çıkmış, sağlık sistemi pert olmuş, üniversitelerin tabela üniversitelerine dönmüş, halkın mutsuzluğu, umutsuzluğu, depresyonu, antidepresanlarla ayakta durması..

    bunun gibi 100 tane şey yazarım buraya. liyakatın bitirilmesinden tut, eğitimin ve toplum ahlâkının içler acısı hale gelmesine kadar.

    yaşananları sadece ekonomik kriz olarak nitelendirmek en hafif tabirle dangalaklık olur.

    debe editi: şunu da şuraya bırakalım. 2023 seçimlerinde ilk kez oy kullanacak genç dimağlar aydınlansın.

    " bu kur filan, bunların hiçbirisi bizim geleceğimizi belirleyen şeyler değil. bizim geleceğimizi, biz belirleyeceğiz. 24'ünde siz bu kardeşinize yetkiyi verin, ondan sonra bu faizle şunla bunla nasıl uğraşılır göreceksiniz. " - recep tayyip erdoğan. 19.06.2018 - dolar kuru: 4.75 tl - tüfe: yıllık %11.49

  • kurtarmasını, kurmasını, yenileştirmesini falan geçtim.

    1927 yılında %8.5 ekonomik büyüme ile time dergisine çıkmıştı.

    bu büyüme hâlâ geçilemedi.

    duydun mu?

    bunlarıda geçtim dayı iyi dinle bak.

    bak size demiyorum dünya tarihinde hiçbir lider, kemâl atatürk kadar hezârfen ve sosyal bilim insanı değildi. batı’dan daha batıcıydı mesela. pelerinle gezer, bir fabrikayı tek başına kültür hâline getirirdi.

    bak bak bu adam,

    fakir ve yetim bir piyade olarak çıkmıştı. senle benle aynı imkânlarla yani.

    şimdi onun dünyada eşi benzeri yok.

    atatürk, türkiye’den kat be kat büyüktür.

    siz kimsiniz amk?

    düzenleme: ulan bir de dakika başı bilim, fen, yenilikçilik, eğitim diyordu manevi mirası bile bu yöndeydi… tapmak istemiyorum ama çok zorluyor.

  • hala islam ülkesi olduğunu düşünen garip ve boş bir topluluk var burda. kafanıza cidden yazık oğlum bu kadar boş yaşanır mı lan

  • çok çok önemli ultra önemli edit : bu uygulama baya baya uzun zamandır yapılıyormuş. bir türk olarak kendi toprağında ki otellere gelmeni kimse istemiyor. antalyada ki en güzel sahilleri parselleyip bizi kendi vatanımızda öksüz bırakmak bu otelciler ve işbirlikçileri için hiç sorun değilmiş.

    sorsan hepsi milli ve yerli olan bir otelin daha uygulamasını belgesi ile ekliyorum.

    https://twitter.com/…?t=i-nj4fxzchdzpjahkmtv-a&s=19

    noktasına virgülüne dokunmadan aşağıda paylaştım.

    haberi okuyunca şaka sanıyorsun ama adam belgesine kadar paylaşmış. çok merak ediyorum da bir millet daha fazla nasıl aşağılanabilir ?
    sözde en milliyetçiler tarafından düşürüldüğümüz durum içler acısı. zaten dışarda 10. sınıf insan muamelesi gören türkler, kendi topraklarında bile aşağlanmaya devam ediyor. ama sorsan milli ve yerliyiz.

    edit : arkadaşlar şöyle bi açıklama geldi (bkz: #163893973)

    edit2 : limak bir açıklama yayınlamış. https://www.instagram.com/…gsh=mw9lm3hsd3zkogxiyq==

    edit 3 : doğtaş her zamanki gibi. hiç bir şikayeti ciddiye almamaya devam. tekrar uyarıyorum arkadaşlar. doğtaş pişmanlıktır.

    edit4: kültür bakanlığı açıklama yapmış. https://twitter.com/…?t=eu9nb5iddjxxrhkecn8qsg&s=19

    bir “kendi öz yurdumda ben miyim garip?” hikayesi…

    antalya’daki limak lara hotel’e daha ucuz olduğu için ingiliz web sitesi üzerinden rezervasyon yapan bir vatandaş, otele gittiğinde büyük bir şok yaşadı.

    şahsın türk olduğu görülünce ek 120 euro istendi ve itiraz etmesi üzerine otelden kovuldu.

    o an başka otel bulamayacağı için ücreti ödemek zorunda kalan vatandaşa verilen fişte yazan, “milliyet farkından dolayı tahsil edilmiştir” ibaresi dikkat çekti.

    https://twitter.com/…?t=h_7tszud_-73tvuwtp2wwa&s=19
    görsel

    görsel

    edit : canlar şu başlığa bir el atsanıza yüzümüz gülsün
    (bkz: #163681181)