hesabın var mı? giriş yap

  • afrika'da köleliğin başlamasının en büyük sebeplerinden birinin aslında istilacı beyazların, zencileri zorla kaçırması değil de, birbirleriyle husumet ve savaş halinde olan kabilelerden güçlü olanların, zayıf olanları istilacılara satmaları olduğunu öğrenmek.

    insan çok şerefsiz bir varlık.

  • tık

    "moskova’da sokak köpekleri sabahın erken saatlerinde yaşadıkları varoşlardan yola çıkıyorlar… metroya binip, kolaylıkla yiyecek buldukları şehir merkezine geliyorlar…
    sokak köpeklerinin geceyi geçirdikleri varoş bölgelerine gitmek için metro kullandıklarını farkeden uzmanlar onları incelemiş.
    bu incelemenin sonunda elde ettikleri bulgular onları daha da şaşırtmış. dr. andrei poiarkov gözlemlerini şöyle anlatıyor: 'farkettik ki, köpekler doğru metro durağında inmek için alıştırma yapıyorlar. birbirlerine metroda ne kadar kalmaları gerektiğini öğretiyorlar. bu köpekler için en iyi yiyecek kaynağı şehir merkezinde… o yüzden de yaşadıkları bölge olan varoşlardan şehir merkezine gitmeyi öğrenmeleri gerekiyordu. sabah erken saatlerde metroya binip şehir merkezine gidiyorlar, akşam mesai bitiminde de tekrar metroya binip varoşlara dönüyorlar. insanlardan hiçbir farkları yok.bazen trende uyuyakalıyorlar ve inmeleri gereken durağı kaçırıyorlar… incelememiz sırasında sokak köpeklerinin trafik lambalarına da uygun hareket ettiklerini gördük.'

    tabii, bu arada moskova halkının da bu köpekleri, itip kakmak, şikayet etmek, görevlileri çağırıp barınaklara attırmak yerine, beraberce seyahat etmeleri ciddi bir alkış gerektiriyor."

    haber linki de buldum.
    tık
    edit. linkler yenilendi.

  • basketbolun oynandığı ilk zamanlar her yerden atılan basketler 2 sayı olduğundan basketbol tamamen uzunların hegemonyasında bir oyunmuş. daha sonraları kısalarda basketbol oynayabilsin ve kısalarıda teşvik edebilmek amacıyla 3 sayı kuralı getirilmiş.

    hey gidi günler hey. bizim zamanımızda basketbol topu mu vardı lan. kutu kolayı ezip potaya atardık. sektirip gibi yapmazsan steps oluyordu. bazen top pardon kutu, kalırdı potada direği sallardık. içeri düşerse yine sayı olurdu. o dönem zaten onunla 3 sayı atabilen direkt darüşşafaka da idmanlara çıkıyordu. blok yaptığım bi arkadaşın kafası yarılmıştı, sonra o arkadaş ailesi tarafından draft edildi. basketbol topu almışlardı.
    sitrıtbol havası yakalamak için arkadaşın biri teyip getirmişti. küçük ibo eşliğinde az pota altı mücadelesi vermedik.

    şuan elimde kutu kolam enbiyey finalinin tekrarını izliyorumda çoh duygulandım lan. lebran ceyms söyle bakalım şimdi sen mi büyüksün ben mi...

    ay lav tis geym.

  • hayatını kaybetmiştir.

    şimdi yukarıdan bize bakıp "en çok bana fatiha okuyacaksınız!" diye kızacak. nur içinde yatsın. tebessümle anılacak bende hep.

    edit: "ben saksı değilim! ekme o çiçeği mezarıma!!"

    :)

  • ulan ben katıksız arabım (cidden ha, babaannemle arada tercüman olmadan konuşamazdım, o derece yani) ; ne mutlu türküm diyorum, cumhuriyet diyorum, atatürk diyorum, özgürlük diyorum, hukuk diyorum, devrimler diyorum...

    siz türk olmakla övünüyorsunuz; halife diyorsunuz, ümmet diyorsunuz, himmet diyorsunuz, külliye diyorsunuz, arapça harfler diyorsunuz, türk değil türkiyeli diyorsunuz...

    arapça harfler kalktı diye feveran ediyorsunuz, latin harfleriyle türkçe olimpiyatı düzenleyen imamın peşinden yine siz koşuyorsunuz... derdiniz latinmiş arapmış değil hacı sizin!

    keşfedildiklerinden yüzyıllarca önce, ilk emri "oku" olan kutsal kitabında bilimsel gerçeklerin yer aldığı bir dine mensupsunuz, "hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir" diyen adamı dinsiz olduğu gerekçesiyle yerden yere vurabiliyorsunuz.

    18 mart 1915 çanakkale deniz zaferi için hutbe okutuyorsunuz, asıl 18 mart'tan sonra 10 ağustos 1915'e kadar süren arıburnu, kabatepe, conkbayırı, seddülbahir çıkarmalarını püskürten osmanlı ordusu'nun inisiyatif almış en cesur komutanı 33 yaşındaki miralay mustafa kemal için bir rahmet dilemeyi çok görüyorsunuz... telef olmuş anzak kuvvetlerinin torunları sizden daha çok seviyor lan bu adamı!

    "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" denince, "yalan! egemenlik allah'ındır" diye din bezirganlığı yapıyorsunuz, din taciri cemaat darbe yapınca "milli irade", "hakimiyet milletindir!" şeklinde masallara başlıyorsunuz...

    dünya tarihinin emperyalizme karşı yürütülmüş örnek bir savaşı sonrasında kurtarılmış bağımsız topraklarda yaşıyorsunuz, cumhuriyet düşmanı olduğunu bile bile cehaletinizden prim verip etkili hale getirdiğiniz sahtekar imamın emperyalist güçlerle birlikte iş yapmasına hayret, emperyalizme lanet ediyorsunuz...

    bu işte bir terslik yok mu arkadaş? bilen varsa anlatsın bir zahmet.

    debe editi: çocuklar istismarcıyla evlendirilecek kararı yürürlüğe girmesin!

  • bir dağ gezisi sırasında bulduğum fosillerin hangi canlıya ait ve kaç yaşında olduğunu öğrenmek için görselleri istanbul'daki bütün yeraltı bilimleri enstitülerine mail attım. hiç biri dönmedi. bir şansımı deneyeyim diye, bu adama mail attım. 2 gün sonra dönüş yaptı. teşekkürler hocam.
    --
    görsel1
    görsel2
    görsel3
    görsel4
    görsel5

    hocamın cevabı;

    sevgili cmades,

    çok güzel deniz kestaneleri (ekinodermler) ve ostrea kalıntıları bulmuşsun. deniz kestaneleri malum deniz yıldızlarının yakın akrabalarıdır. ostrealar dev midyelerdi. yaşları takribi 150 ile 510 milyon yıl arasında değişiyor.
    --
    zamanında girdiğim ama evrim halkasi adlı yazar dışında sözlük'ten de dönüş olmayan entry:
    (bkz: #68062898)

  • alex turner'ın solo olarak çıkarması gerekirken arctic monkeys adı ile yayınladığı yeni albümü. 6 albümlük geçmişlerinde sound olarak buna yakın bir albümleri yok. bu da en dış halkadaki dinleyiciyi biraz ters köşe yapacaktır. fakat duygu durum ve atmosfer olarak humbug karamsarlığına benzettim ben biraz.

    şarkı sözleri turner'ın teknik terim kafiyeleri ile tanıdık bir ahenk yaratırken, modern hayat eleştirisi yanında teknolojiden ve gelecekten bahsederek fütürizm analizi de yapıyor. katil pembe flamingolar, arama motorları, panoramik pencereler, uçan ayakkabılar, canavar kamyonlar, piç kurusu latinler, makinelerin yükselişi, niceliksel gevşeme gibi tespitler alexciğimin karı kızı bırakıp bilim kurgu romanlarına merak salan sakin bir dönemden geçtiğinin ip uçlarını veriyor.

    telli melodiler yerine tuşlu ezgilere abanan turner ancak 6. dinlemede haz veren gizli synth detayları serpiştirmiş şarkı arkalarına. davul tonları hem nostaljik hem modern, yalnız davulda matt helders'ın aşırı bira içmiş holigan ataklarını duymak isterdim. fazlı gitarlar, reverblü piyanolar, falset back vokaller am sonrası 5 yıllık hasreti gidermeye yeter mi bilemiyorum fakat albümün gamsız atmosferi dinledikçe genişleyecek türden.

    şimdilik favorilerim batphone, four out of five, science fiction

  • abd'deki sosyal, orgutsel ve uygulamali psikolojinin modern onculerinden biri olan alman psikolog kurt lewin, kulturler arasi iletisimin zor olmasinin sebebi olan insanlarin digerlerine yaklasimindaki farkliliklari 'peach vs. coconut cultures' teorisi ile aciklar. bu teoriye gore amerikalilar, japonlar ve iskandinavlar seftalidir. rus, alman, brezilyali, fransiz, cinli, portekizli, yunan, italyan ve ispanyollar hindistan cevizidir. ingilizler ise avrupa'da seftali, amerika'da hindistan cevizidir.

    yani, amerikalilar seftali gibi disaridan yumusak, arkadas canlisi, yardimsever, yabancilara gulumseyen ve onlarla small talk'i seven, yeni tanistiklariyla kolayca iliski kuran tipler gibi gozukur, icini acinca ise icsel varliklarini koruyan cukur ve sert bir tas vardir. onlarla samimi olmak, onlari iyice tanimak ve gercek bir dostluk kurmak cok zordur. buna karsilik hindistan cevizi kulturleri kirmasi zordur, disaridan dost canlisi gozukmezler, gulumsemezler, small talk zordur ve soguk dururlar ancak bir kez kirdiginizda sicak ve dost canlisi olurlar, dostluk iliskisinin temeli yavas atilir ama hayat boyu devam etme egiliminde olur.
    seftali kulturleri arkadas kelimesini tanidiklari ve/veya birkac kez takildiklari insanlar icin kullanirken, hindistan cevizi kulturleri bir seye ihtiyaclari oldugunda kostuklari, aradiklari, birlikte vakit gecirmekten keyif aldiklari, derin iliskileri olan insanlar icin kullanirlar.

    amerikalilarin "merhaba" yerine kullandiklari ve aslinda cevabini merak etmedikleri "nasilsin?" sorusu, cok sik kullandiklari ama bunu gercekten istedikleri icin soylemedikleri "we should hang out some time" kalibi, sonrasinda hicbir zaman aramayacak/mesaj atmayacak olsalar da karsi taraftan telefon numarasi istemeleri gibi seyler de bu seftali kulturunden kaynaklanir.

    ozetle, bir 'stranger' iseniz amerikalilarla gercek bir arkadaslik iliskisi kurmak zordur.
    20'li yaslarin basinda college'de dostluk kurmak daha kolay, ilerleyen yaslarda ve is hayatinda daha zor dense de, bugun de dahil yillardir baska ulkelerden gelmis binlerce ogrenci kulture ve sisteme entegre olmalarina, amerikan aksani ile konusmalarina ragmen amerikalilarla olan arkadaslik iliskilerinin cok yuzeysel olusundan, kendi ulkelerindeki iliskilere benzemediginden sikayet ederler. bu sikayetler zaman zaman major medya gazetelerine/int.sitelerine de haber olur.

    peki neden zordur?

    1. her insanin sadece kendisinden sorumlu, sadece kendi yasamina odaklı oldugu bireysel kulture sahip olmalari. bu kulturun getirmis oldugu 'seninkilerden once benim ihtiyaclarim' ilkesi

    2. kisisel dunyalari icindeki gunluk rutinleri, isleri, faturalari, aile hayati, kitap kulupleri, yoga/tenis dersleri vb. ile fazlasiyla mesgul olmalari

    3. mevcut cevreleri/klikleri ile yetindiklerinden yeni arkadaslar edinmek icin istekli olmamalari

    4. uzun calisma saatlerinden sonra disarida arkadaslariyla degil de evde kendileri/aileleri ile vakit gecirmek istemeleri

    5. protestan is ahlaki

    6. low-context kultur

    7. cok fazla hareket ettikleri icin hizli bir sekilde baglanti kurup, aynı hizla bu baglantilari birakmalari gerekliligi

    yillar once yapilan sosyolojik bir arastirmaya gore ortalama bir amerikalinin sadece 1 yakin arkadasi varmis.

  • cumhurbaşkanının bağış yapmadığı yayına, 1 aylık alın terini bağışlamıştır.