hesabın var mı? giriş yap

  • doğalgaz faturası az gelsin diyorsan hp al evde kalorifer petekleri benim hp loptopum kadar sıcak olmuyor. ben yandım siz yanmayım hp falan da almayım.

  • 2-3 yabancı arkadaş edinir ve facebook'ta twitter'da ingilizce iletiler anında başlar. bununla da kalmaz, geri kalan 2819329 türk arkadaşının türkçe iletilerine bile ingilizce karşılıklar vermeye başlar. amaç: yabancı arkadaşlarım var + sadece 1 haftada ingilizce öğrendim + ingilizce benim için bir sınıf atlama aracı.

    devamında ise kafalar ortaya yuvarlak biçiminde getirilmiş* erasmus pozu...

    ek olarak da, okudukları taşra üniversitesindeki yaşamlarına geri dönünce, "ayy polonya'yı / letonya'yı / bilmem nereyi çok özlüyorum. artık türkiye'de yaşamak boğuyo abi yaaa" nidaları... ve tabi ki feysbukunda, mezun olduğu taşra üniversitesi yerine akademizia polska bilmemne hrvstsyjayka falan. amaç: avrupa' da okudum ben.

    eyvah eyvah! nasıl da unutmuşum. bir de ota boka lol, awesome tabi ki!

    not: bu tanımı yalnızca kezbanlara değil, erasmus abazanı mal erkeklere de armağan ediyorum.

  • biri bana soruyor "onun yazımı böyle değil miydi?" diye. tdk'nın doğru kabul ettiği yazıma link vericem. link sadece tek kullanımlık. biriyle paylaşınca arama sayfasına geri dönüyor. o yüzden insanları kelimelerin doğru yazımları konusunda bilgilendiremiyorum.

    açıkçası tdk'nın "aman kelimelere direkt link verilmesin" diye üstüne titrediği bu konuyla hedeflediği şey ne acayip merak ediyorum. çok uzun zamandır da böyle bu arada. hatta ekşi sözlük'ün araştır kısmında tdk olmamasının sebebi de bu. şimdi iyice geliştirmişler sistemi.

    uygulanan tedbirin "gelsin herkes efendi gibi baştan aramasını yapsın, biraz eli klavyeye değsin" diye bir çaba dışında makul bir gerekçesi de yok. hatta kimbilir belki "online'a çok alışmasınlar biraz sözlük satın alsınlar" gibi bir zihniyet bile olabilir. bu iki zihniyet arasında çok mesafe yok çünkü.

    bu konuyu yöneticilerden birine ileteyim diye siteye baktım. yöneticilerin isim ve fotoğrafları var ama e-mail adresleri yok. yani ankara'da etrafa bir sürü "bu adamı gördünüz mü?" diye ilan yapıştırıp o fotoğrafları mı kullanıcaz? adamların tipinin neye benzediğinden bana ne? iletişim konusundaki tek imkan bilgi edinme hakkı kanunu çerçevesinde onda da belli kriterler kıstaslar var.

    resmen tdk'dan faydalanmaya çalışmaktan yoruldum.

    hani birileri çıkıp "yeaa dilimiz çok yozlaştı" falan derse sebepleri konusunda kayıt mahiyetinde dursun diye buraya yazıyorum.

    edit: birden fazla kişi tdk'nın tanımlarına erişim için url şablonu iletti. bir yolu varmış. biri konuyu "joomla kullanıyorlar, konudan anlamadıklarındandır muhtemelen" dedi. doğru olabilir. ama bu araştırma ve geliştirme kurumunuın teknik yetersizliği, yol açtığı sıkıntılara bir bahane olur mu? olmaz.

  • az önce "topraklarını terör örgütüne açan kim?, esad. işıd'e silah desteği veren kim? esad" dedi. cidden dedi bunu.

    hani çıkıp "son mallar tohumluydu ama dünkü maçta finlandiya'da kar yağdığı için kobe bryant'la morgan freeman öpüştü" filan dese yine alkışlayacaklar.

  • 4224 olan atm şifremi ne zaman girsem oraya polis gelmesi.

    edit: vatandaşın teki atm şifresini tersten girersek oraya polis, çevik kuvvet ve bordo berelilerin akın edeceği ve bizi kurtaracağı şeklinde hayati bir bilgi paylaşmıştı. ben de yıllardır ne zaman atm'den para çeksem oraya küçük çaplı bir ordunun doluşmasını bir türlü anlayamayan biri olarak aydınlamıştım ve ufkum iki katına çıkmıştı. neden sildi entry'i anlamadım.

  • benim merak ettiğim; kamu personeli böyle sorularla seçiliyorsa bizim devlet dairelerinde muhattap olduğumuz organizmalar ne ayak lan?

  • şayet ingilizce'de hangi taşıtlar için hangi edatı ("on" veya "in") kullanmanız gerektiğinden emin değilseniz şu kural her zaman geçerlidir:

    eğer koltuğunuza yürümenizi gerektiren, kompartımanları olan bir taşıttaysanız "on" kullanmalısınız (on the ship, on the bus, on the plane)

    eğer koltuğunuza yürümeniz gerekmiyorsa "in" kullanmalısınız (in the car, in the canoe, in the speedboat)

    debe editi: motorsiklet, bisiklet ve kaykay gibi koltuğu olmayan taşıtlar bariz şekilde zaten üstüne binilen taşıtlar oldukları için “on” kullanılır.

  • ülkeyi yöneten mevcut cumhurbaşkanının 85 milyon vatandaş kendisinden haber beklerken deprem bölgesinin uzağında açıklama yaparkenki yüz ifadesi görsel

    yıllardır neredeyse terörist ilan ettiği, halka düşman gösterdiği muhalefet lideri kemal kılıçdaroğlu deprem bölgesindeykenki hali görsel

    istanbul'u yöneten, sürekli devlet tarafından önü kesilmeye çalışılan, neredeyse terörist ilan edilmeye çalışılan ekrem imamoğlu da bölgede halka destek oluyor görsel

    şimdi akitler, aktroll'ler gelin açıklayın muhalefet lideri koşarak deprem bölgesine tüm belediye başkanlarıyla birlikte gidiyorken sizin neredeyse taptığınız cumhurbaşkanı neden 2 gündür bölgeye adım atmadı? bir şeyleri organize ediyor demeyin, depremle ilgili ne biliyor ki organize edecek?
    cumhurun en tepesi cumhurdan çok uzakta. yarın deprem bölgesine gideceği konuşuluyor, gerçek halk belki yanına bile yaklaştırılmayacak, yüzlerce korumasıyla gidecek. peki kimden korkuyor?
    akitler üzgün. akitler yalnız. akitler yargılanacak!

    debe edit: (bkz: #148889420)

  • sözlükte bol bol övülen ülke, bana sorarsanız tam bir tekel distopyası. tüm dünyanın kapitalist tekelleşmeyle yol aldığı şirket feodalizminin en uç örneği. patolojik seviyede rekabetçi, gösterişçi ve mekanik bir toplum. dört tekelleşmiş holding**** ve bir tarikat* tarafından kontrol edilen bir ülke. günde 21,5 saate kadar işçi çalıştırmaya izin veren ve aslında pek de var olmayan çalışma hakları. mesai süresi ne kadar uzun olursa olsun günün sonunda en yeni model telefonu alabilmek için sorgusuzca çalışan ve tüm yaşamını amerikalı olabilmek üzerine kuran, hatta çocuklarına ingilizce isimler verip korece-ingilizce karması bir dil konuşan, üstüne asyalı gibi gözükmemek için deli gibi estetik yaptıran, tüketim çılgınlığı, gösteriş merakı ve rekabet bağımlılığı sebebiyle akli melekelerini yitirmiş bir orta sınıf. birkaç metrekarelik bir yerde uyuyabilmek için tüm zamanını patronlara teslim eden, sık sık işleri yetiştiremediği için maaşı kesintiye uğrayan ve hatta aşırı çalışmadan dolayı hayatını yitiren bir işçi sınıfı. adamlar bildiğin günde 17 saat çalıştıkları, sonra da depodan bozma birkaç metrekarelik yerde uyudukları hayat düzeninde yorgunluktan düşüp ölüyor. özel okullarda öğretmenler kelimenin tam anlamıyla 7/24 izleniyor. iş yerlerinde kadın çalışanlara yönelik taciz olayları çok yüksek seviyede. hastalıklı bir rekabet kültürü var değil eğitim sisteminden ta anne kucağından başlayan, 5 yaşındaki her beş çocuktan dördü okul sonrası ek dersler alıyor mesela. okullarda sabah 7'den akşam 10'a kadar çocukların ders çalıştığı kayıtlara geçmiş, saat 10'dan sonra kurumların eğitim vermesi ise çocukların neredeyse doğru düzgün uyumadan ders çalıştırıldığı için yasaklanmış. çocuklar sadece çalışıyor ve uyuyor. işin garibi istatistiklere göre üniversite sınavı için günde 16 saat çalışan öğrenciler ise eğer üniversiteye kabul edilip diplomayla mezun olurlarsa, diplomasızlardan daha yüksek işsizlik oranına sahip olacak. bu gerçek ise rekabeti daha da artıracak, kısıtlı pozisyonlar için daha fazla insanın rekabete girmesiyle hastalıklı kültür daha da hasta olacak. bu rekabet kültürü o kadar sorunlu ki abd'de bile güney koreli ebeveynlerin yarış atı gibi yetiştirdikleri ve sadece başarılı olduğu sürece sevdikleri çocukları tarafından öldürüldüğü olaylar var. çalışma kültürünü yok saysanız bile zaten güney kore'nin dünyaya ihraç ettiği kültürel ürünlere bakarsanız orada pek de normal bir sosyal yapı olmadığını göreceksiniz. zaten intihar oranları da buna arka çıkıyor, ya da tüm dünyadaki en düşük doğum oranları. ya da normal bir korelinin günlük yaşamının bir parçası haline gelen estetik çılgınlığı. tüm bunlar ülkenin süregelen kültürü, travmaları ve kapitalist sisteminin bir sonucudur. kapitalizmin ve tekellerin insan sömürüsü önüne hiçbir set çekilmemiş, üstüne devlet bizzat bunu teşvik ediyor. intihar oranlarının aynı çalışma saatleri gibi dünyanın en yüksek seviyelerinde seyretmesine şaşmamalı, artık bunlar toplumca kanıksanmış zaten. özellikle intihar vakaları lise yönetimleri için rutin bir durum. aslında ailevi değerlere ve kolektif yapıya sıkı sıkıya bağlı bir kültürel temele sahip olmasına rağmen eşsiz bir patolojik bireyselleşme görmekteyiz bu ülkede. bir yazar (bkz: cyberpunk 2077) benzetmesi yapmış, bence tam isabet. çeşitli kültürel farklılıklarla ve aşırılıklarla sadece dünyada değil coğrafyasında bile diğer toplumlardan ayrışmasıyla birlikte ben, belki çalışma kültürüyle değil ama özellikle aşırı bireyselleşme, tüketim çılgınlığı ve intihar oranları ile güney kore'yi özellikle 2020'den sonra içine girdiğimiz küresel tekel çağının küçük bir fragmanı olarak görüyorum. attığım videolarda okuduğum yorumlar insanı dehşete düşürüyor ve dünyanın kalanındaki sosyal sorunların yalnızca radikalleşmiş bir halini görüyorum. yılda 5 bin kişinin çoğunlukla intihar sebebiyle stüdyo odalarda yapayalnız öldüğü, öldükten aylar sonra alacaklılar tarafından bulunduğu bir sosyal yapıdan bahsediyorum. ailesi yok, arkadaşı yok, bunlar olsa bile statüsünü kaybettiği an herkes gidiyor. öldükten sonra cenazeyi ailesi almıyor. öleni birkaç ay sonra herkes gerçek anlamda unutuyor, sanki hiç yaşamamış gibi yok olup gidiyor. tüm sistemi birkaç tekelin kontrol ettiği, piyasayı istediği gibi manipüle ettiği bir ekonomik sistemden ve tüm bunlara izin veren bir siyasi sistemden bahsediyorum. tekel krallığı ve yarattığı patolojik bireyci, rekabetçi, gösterişçi, sorunlu ve intihara meyilli köksüz/mülksüz toplum budur işte. ve bu, kapitalizm kaçınılmaz şekilde tekelleştiği müddetçe tüm dünyaya yayılacak. güney kore sadece hızlandırılmış bir örnekti.
    edit: biri demiş ki, kore'de çalışmayana ekmek yok. mesailerin 21,5 saate vardığı, patron ne kadar isterse o kadar mesai yapan hatta bu uğurda can veren bir toplum hakkında bu yorumda bulunmasının hadsizliğini ve vicdansızlığını geçersek; o çok çalışan insanların hiçbirinin seul'de ev alamadığı için kiracı olduğunu, dahası önemli kısmının birkaç metrekarelik alanlarda yaşamak zorunda kaldığını belirterek küresel tekel çağının tüm çabaya rağmen sizi mülksüzleştirdiğine dair güzel bir örnek vermiş oluruz. güzel bir orta kesmiş.