hesabın var mı? giriş yap

  • dunyada ates sadece olimpos'un tepesinde yanmaktadir. insanlar soguktan ve vebadan kirilirken tanrilar atesi sadece kendilerine saklamaktadirlar. kendiside tanri olan prometheus'un gonlu buna razi gelmez ve atesi bir gece olimpostan calip insanlara verir. cezasi cok buyuk olur. zeus tarafindan kayalara baglanip cigerlerinin kargalar tarafindan yenmesine mahkum edilir. olumsuz oldugundan bu iskence sonsuza kadar hep tekrarlanicaktir.
    ates hirsizi olarakta bilinir. eger bir tanriya inanacak olsaydim o tanri kesinlikle prometheus olurdu.

  • tarihi roma dönemi yerleşkesi olan londonium'a dek uzanan ve anglosaksonların ve normanların roma döneminden gelen hakları kutsal görüp koruduğu ve bir şekilde kendi yönetimlerinden özerk kıldığı şehir, ki william the conqueror tarafından hazırlatılan doomsday book tüm ingiltereyi kapsamasına rağmen the city dışarıda bırakılmıştır. nedense bu haklar şehir büyüdükçe duvarlarla çevrili the city'den taşarak gelişen diğer görece yeni londra semtleri için gerekli görülmemiş; böylece the city of london ve london diye iki ayrı şehir ortaya çıkmıştır.

    the city of london'ı kuran yasal bir kayıt mevcut değildir, ilk kayıt william the conqueror zamanından kalan ve şehrin anglosakson krallarından kalan hak ve imtiyazlarını teyit eden kayıtlardır.

  • kasım celbine kadar netleşmesini beklediğim, ona göre karar vereceğim askerlik çeşidi.

    vatanseverlikten, milliyetçilikten falan bahseden bazı insanlar var. çıksa da yine askerliğe gideceğini beyan eden insanlar, elinde olsa tekrar gidecek gözleme sever cahiller. eşimin babası asker olduğu için soğuk bakıyorlar ailecek bu olaya, hatta eşimin de istemeden etkilendiğinin farkındayım bu fikirlerle, kendi ağzından bedelli lafı çıkmıyor bile çünkü. bunu, bu konunun hiçbir zaman açılmamasından ve açıldığında hemen kapanmasından anlıyorum, genelde istenmeyen şeylerde öyle oluyor. neyse ne amk.

    şöyle bir durum söz konusu, 27 yaşında ve evli bir insanım. o insanların çok şaşırarak anlattıkları kötü yemek, koğuş hayatı vb. tarzı olaylara liseden az biraz alışığım. sorun şu ki, bu yaşa kadar kaçmış bir insan, artık ne lisedeki durumu ne de onun daha travmatik üst düzey versiyonlarını sergileyebilecek askerlik anılarını kaldırmak zorunda değil.

    - 40 kişinin yaşadığı ve bunların çoğunun cahil olduğu, evet düpedüz cahil olduğu bir koğuşta, cüzdanını boynuna asarak uyumanın,

    - osuruk, ayak, ter kokusu eşliğinde uyuyup uyanmanın,

    - senden daha önce sadece o kapıdan giriş yaptığı için, üst devren olduğu için, türlü türlü işkencelere (mecazi anlamda), anlamsız diyaloglara ve emirlere maruz kalmanın,

    - sabahın köründe kalkıp kendi içmediğin izmaritleri toplamanın, yaprakları falan süpürmenin,

    - bir tane embesil yüzünden izninizin iptal olup karınızın ve belki de çocuğunuzun yüzünü görmenizin engellenmesinin,

    - birlikteki kendini bilmez egosu tavan yapmış komutanın, dışarıda görsen yüzüne bile bakmayacağın yüzbaşıların, kendilerinde seni azarlayıp aşağılayabilecek hakkı bulmasının,

    - leş gibi kokup duş alamamanın,

    - oradan döndüğünüzde artık bambaşka bir insan olma ihtimalinizin mantığını bana kimse açıklayamaz.

    askerde delirip karıncalarla konuşmaya başlayan adamlar var lan. kendi arkadaşı tarafından atış taliminde veya silah temizlerken vurulup sakat kalan adamlar var. sadece orada size attırdıkları 5 tane kurşunla vatansever olunmuyor küçük türkeşler, madem vatana millete hayırlı adam olmak istiyordun diplomat olsaydın, askeriyeye girseydin lisede amk.

    adam nöbet tutmayı milliyetçilik sanıyor ve bunu burada gözü kapalı savunabiliyor.

    2014 senin neyine!

  • empati yoksunu geri kalmış 3. dünya ülkesi vatanımda bunun bir aşama olduğunu dahi anlamayanları açıkça gösteren karardır.

    kocasının soyadına kıl feministler o kullandığınız babanızın soyadı diyen zavallı cahiller;

    ben 1980 yılında doğdum. benim adım okumak için geldim. bu benim adım. hadi kolaylaştırmak için çok rastlanan bir isim seçelim. benim adım ayşe yılmaz. bu benim adım! babamın soyadı, yok kocamın soyadı diye sıfat tamlaması kurmuyorum. bu b e n i m a d ı m (caps lock on)

    diyorsunuz ki sen şimdiye kadar ayşe yılmaz'dın ama bundan sonra ya ayşe kocasıgil olacaksın ya da ayşe yılmaz kocasıgil. diyorum ki, arkadaşım ben bu ülkenin vatandaşı değil miyim? anayasada kadın erkek eşittir yazmıyor mu. benim adımı, kütüğümü, nufus cüzdanımı neden değiştiriyorsun? kusura bakma bu iş böyle, bundan böyle senin adın ayşe yılmaz kocasıgil.

    ben bireyim, bu ülkenin vatandaşıyım, sadece kadın değilim. benim cinsiyetim üzerinden kimlik oluşturamazsınız! hayır, hayır, hayır. sen bundan sonra ayşe yılmaz kocasıgil sin.

    sonra bir kadın avukat dava açıyor avrupa insan hakları mahkemesine, kazanıyor. aihm diyor ki medeni kanununuz anayasanıza aykırı. türkiyeyi hatırladığım kadarıla 3.000 euro tazminata mahkum ediyor. ama medeni kanun değiştirilmiyor. sonra bir başka kadın daha dava açıyor bu haberdeki gibi, kazanıyor ama kanun değişmiyor.

    düşünün ki ben bu ülkede kendi ismimi korumak, kendime ait olan ismi kullanabilmek için dava açmalıyım. bu bana verilmiş bir hak değil.

    altı yaşında çocuğa anlatır gibi anlattım ama anlayabiliyor musunuz emin değilim.

    bir de zaten bu kafadaki femenist evde kalır diyenlere de iki çift lafım var.

    evde kalmak ne demek? bu nasıl bir hitap!? siz bu ülkede yaşayan tüm kadınların koca delisi olduğunu mu düşüyorsunuz. bu ülke benim haklarımı, birey olarak varlığımı kabul etmiyor diye 13 sene direndim evliliğe. beraber yaşadık ve evlenmedik. nihayetinde eş olarak kanun önünde sahip olacağımız haklar yüzünden evlenmek durumunda kaldık. bunu da memurun odasında imza atarak gerçekleştirdik. o günden beri de takip ediyorum aihm kararının medeni kanuna yansıtılıp yansıtılmayacağını. ama benim ülkem hala bana diyor ki sahip olduğun ismi geri alman için dava açman gerekiyor.

    bu ülkede kadınlar için hiçbir şey kolay değil. bunu anlamalısınız önce. birey olduğunu bilen kadınlar içinse bu ülke bir işkence. yönetici arıyor, görüşmemiz lazım diyor, gidiyorum, ben eşinizle görüşecektim diyor! evin reisi benim bana anlatın diyorum bakakalıyor. güvenlikle konuşuyorum, malik olarak bir talebim var, olmuyor, olmuyor, araya eşimi sokup oldurtmam gerekiyor. iş yerinde, yolda, dışarda, orada, burada daima ve daima önce kadın olarak kabul ediliyorum. hep kendimi anlatmam, kendimi ispatlamam gerekiyor.

    ben bir insanım. önce bunu kabul edin. sonra konuşalım.

    edit: (bkz: 28 şubat 2016 ekşisözlük direnişi)

  • teknoloji, asker sayısını falan geçtim. diyelim ki bu askerler sınırı geçti ve bu adamlar esenyurt'a geldi. esenyurtta ne yapabilir bu garibanlar. kırmızı ışıkta arabanın jantlarıni çalıyorlar lan burada.

  • bu aralar kafayı taktığım cengaver. hakkında bilinmesi gereken temel özellikler şunlardır:

    yaşam alanı genellikle afrika, güneybatı asya ve hindistan alt kıtasını kapsıyor. bilim çevrelerinde kullanılan adı mellivora capensis (ratel olarak da geçiyor). sansargiller ailesinden geliyorlar. zorlu yaşam koşullarına abartı derecede dayanıklı olmaları alametifarikaları. iyi bakılır ve eceliyle ölürse yaşam süresi 24 yıl kadar. boyu genellikle 23-28 cm arası değişiyor. beslenme türü yılandan, arı larvasına kadar her şeyi yemesinden anlayabileceğiniz üzere hepçil (omnivor). ağırlığı erkekte 9-16 kg arası, dişilerde 5-10 kg arası değişiyor. aslanlara bile kafa tutuyor bunlar. cesaretin insan bilincinden bağımsız olarak da var olabileceğinin kanıtı kendileri.

  • arabanın motorunu çalıştırdıktan sonra klimayı açmanın tehlikesini biliyor musunuz?
    çoğu kişi arabaya oturur oturmaz hiç düşünmeden klimayı çalıştırır. peki ama bunun sizin ve etrafınızdakiler için gerçekten tehlikeli olabileceğini biliyor musunuz?
    bunun nedeni ise arabayı dışarıda bıraktığımız zaman camları kapamamızdır. gölgede bıraktığımız zaman arabanın içinde 400 ila 800 mg benzen birikir.
    örneğin, arabanızı 16 dereceden yüksek bir hava sıcaklığında güneşe koyduysanız, arabada biriken benzen miktarı 2000 ila 4000 miligrama kadar yükselebilir. bu da izin verilen seviyenin neredeyse 40 kat daha fazlası.
    camlar kapalı bir şekilde arabada oturduğunuz zaman benzen solursunuz. bu da karaciğerinize, kemik dokularını ve böbrekleri etkiler. organizmadan benzenin atılması çok uzun sürer.
    arabaların kullanım klavuzlarında klimayı çalıştırmadan önce camları açmalısınız diye yazar ama nedeni yazmaz.
    tıbbi açıklama
    klima, soğuk hava üflemeye başlayana kadar, öncelikle içeride ısınan havayı ve beraberinde benzeni dışarı üfler. benzen kansere yol açan zehirli bir maddedir.
    arabaya oturduğunuzda, garip bir koku almasanız bile, önce 1-2 dakika camları açın sonra klimayı çalıştırın. arabayı çalıştırdıktan sonra da pencereleri bir süre daha açık tutun.

    bu paylaşım mkü araştırma hastanesi göğüs cerrahisi doç dr tülin durgun yetim'in teyididir.

    kaynak : otomobilium

  • şu tweette görülebilecek olan haldir.

    düşünün 12 bin yıllık bir tarihi esersiniz, emevilerden tutun osmanlıya kadar birçok devlet görmüşsünüz, yüzlerce savaşa tanıklık etmişsiniz hiçbiri yıkamamış sizi binlerce yıldır hâlâ ayaktasınız. 2010’lu yıllarda badem bıyıklının biri çıkıp ben burayı yıkıp baraj yapıyorum diyor ve dinamitlerle patlatılıp koca medeniyet olarak sular altında bırakılıyorsunuz.

    binlerce yıllık tarih nasıl yok edilir işte böyle yok edilir.

    doğaya, tarihi eserlere nasıl bu kadar düşman oluyorlar aklım almıyor. ülkenin en güzel ormanları kesiliyor maden firmalarına peşkeş çekiliyor. ülkenin en güzel vadileri 40-50 yıl sonra atıl olup beton çöplüğüne dönüşecek barajlara teslim ediliyor. ülkenin en güzel sahilleri birkaç otel sahibine veriliyor. ülkenin en güzel yayları buraya duble yol yapacağız denilerek katlediliyor. şehirdeki nefes alınacak ender yerler ranta açılıyor...

    bir medeniyet yok oldu onu görebilenler ne şanslı

    debe editi: neden başlık taşındı ki ? * *

  • cok sey bildigini sanan insan sanrisi. bak aci bir gercek soyleyeyim, 2000 yil once yasayan insan temel yasam konusunda senden bilgilidir. modern insan cok sey biliyor ancak kendisini hayatta tutacak, medeniyet olmadan da yasamini surdurecek bilgilerin pek azina sahip.

    200 yil onceye aynen bugunku bilgilerinle gittin mesela, hangi bilgin sana ustunluk saglayacak. hadi muhendis, doktor falan olursan bir nebze. iibf mezunu olup da hangi bilginle ustunluk saglayacaksin?

    modern insanin kendisini bir bok sanmasi beni bitiriyor yani.

  • herkese hayırlı olsun. malum şahıs ve damadının başarısı.

    milyonlarca insanın geleceği nasıl çalınır, çok güzel gösteriyorlar bize.

  • batık olmasının en büyük sebebi 1982 de falkland savaşı ve 2001 krizidir. bir de buna rüşvet yiyip, ülke mallarını özelleştiren yöneticiler eklenince durum kaçınılmaz olmuştur.

    yalnız değinmek istediğim başka bir nokta var,
    bir kaç araştırmam sonucunda çok benzer iki ülke olduğumuzu fark ettim.

    şimdi bakıyoruz, arjantin 9 kere iflas açıklamış bir ülke. merkez bankası rezervinin dış borçlarına oranı %15 ki bu sayının normalde %70'lerde olması gerekir.

    peki türkiye'de bu oran nedir? %18.

    geri dönelim, 2021 yılında dolar karşısında en çok değer kaybeden ikinci para birimi nedir? arjantin pesosu.

    peki en çok değer kaybeden birinci para birimi nedir? evet, türk lirası.

    "yov griz varsa ergeşde araba var" denilen türkiyenin nüfusu 83 milyon 25 milyon araç var, yani nüfusun %30'u, bu avrupa ülkelerinde %50-60, amerika'da %85 civarında.

    gel gelelim arjantin'in nüfusu 45 milyon ve 15 milyon araç var. yani nüfusun %30'u araç sahibi. aa. halbuki ekonomisi iyiymiş arjantin'in.

    bitti mi? bitmedi.

    dış borcun milli gelire oranında arjantin başı çekiyor, hemen ardından şaşmaz takipçisi türkiye geliyor.
    3. güney afrika
    4. meksika
    5. endonezya

    bitti mi? bitmedi. düşük ve orta gelirli ülkeler arasında en çok borcu olan 6. ülke 440 milyar dolar ile türkiye, 279 milyar dolarla arjantin 8. sırada bizi takip ediyor.

    yani kendiniz öyle avrupayla falan kıyaslamayın. bizim kendimizi kıyaslamamız gereken ülkeler arjantin, brezilya, endonezya, güney afrika gibi ülkeler.

    edit: zaten morgan stanley'nin cari açık ve enflasyon oranlarının yüksekliği ve dış yatırımlara duydukları ihtiyaç dolayısıyla bahsettiği kırılgan 5'li de hindistan, brezilya, endonezya, türkiye ve güney afrika.

    o yüzden fransa'da şöyle, almanya'da böyle demeyin. onlar bizim rakiplerimiz değil. endonezya'da nasıl onu anlatın mesela.

  • 16 mart 1920 sabahı ingilizler şehzadebaşı karakolundaki mehmetçikleri uykularında, yataklarında öldürürken canını tehlikede görmeyip ingilizlere sempatisini bildiren

    1922'de kemal'in askerleri anadolu'dan ve trakya'dan yunanları, ingilizleri, fransızları temizleyip istanbul'a girecekken canını tehlikede görüp ingilizlere sığınan lider.

    istanbul henüz türk kontrolüne geçmediği halde türklerden o kadar korkmaktadır ki saray'dan rıhtıma gizlice intikal etmek için ailesiyle birlikte iki kızılhaç aracına binmiştir.

    bu adamı övmek, övenin kaç paralık insan olduğunu gösterir. başka bir işe yaramaz.

    edit:typo

  • fatih altaylı, deprem'in ilk günü deprem esnasında mavi ışıkların ne anlama geldiğini kendisine sordu. 'bilmiyorum' diye cevapladı ! yer altında bazı elektrik olaylarının olduğunu söyledi ama gökyüzü ile alakalı hiç bir okuma yapmadığını ve dolayısıyla bilmediğini söyledi.

    adamın bilgi birikimi ve saygınlığı olağanüstü seviyede olmasına rağmen bil-mi-yo-rum diyor ey dünyalılar. huzur ve güven içinde yaşayabilmemizin tek anahtarı bu ve bunun gibi bilim insanlarını örnek almaktır.