200 entry daha
  • world snooker championship 2010 çeyrek finalinin son raundunda mark selby'ye 13-11 yenilerek şampiyonaya veda eden isim.
    ronnie yine yapacağını yaptı ve basit hatalardan maçı kaybetti.
    ronnie abimiz son rauntta da her zamanki gibi ısrarla kırmızı topları dağıtmaya çalışmış ayrıca konsantrasyon eksikliğinden dolayı kolay topları da sokamamıştır.

    malesef ronnie rakibini ciddiye almamanın bedelini pahalı ödedi. selby de haliyle basit hataları affetmedi ve yarı finale yükseldi.

    ronnie, masters 2010 finalinde de yine mark selby'ye benzer sebeplerden elenmişti.

    ne diyelim sağlık olsun.

    gönlümüz bu dakikadan sonra neil robertsondan yana.
  • ve kendi çapında bir erken final olan karşılaşma sonunda, stratejisinin %40 ı bu adamın sinirini bozacak cinste, oyunu çıkmaza sokarak oynamak olan mark selby tarafından 2010 snooker şampiyonasından çeyrek finalde elenmiştir.

    (bkz: şu an ağlıyorum biliyor musun)
  • yaklaşık 20 yıllık profesyonel kariyeri boyunca sadece snooker turnuvalarından 6 milyon pound'dan fazla para kazanmıştır.
  • artık snookerı sadece ve sadece oyun olarak gördüğünden katıldığı turnuvalarda inanılmaz yeteneğini hırsıyla birleştirip şampiyonluklar yaşayamayan snooker oyuncusu.
  • genelde oyunu pek ciddiye almayan, bitse de gitsek havasında takılan bir oyuncu olduğunu dünki selby maçında yine göstermiştir. bir bıkkınlık, bir usanmışlık vardır üzerinde. ancak yine de mark selby gibi gerçekten çok iyi bir oyuncu bile kendisine karşı aldığı galibiyeti dünya şampiyonu olmuş gibi kutlamaktadır. selby veya herhangi bir oyuncudaki hırsın yarısı ronnie de olsa muhtemelen katıldığı her turnuvayı kazanırdı.
  • günümüzün en popüler oyuncusudur şüphesiz.

    kendisinden çok daha başarılı oyuncular da olmuştur tabi ki. mesela yaşayan efsane steve davis, veyahut 90'lı yılları domine edip bi dünya para kaldıran stephen hendry gibi. gelgelelim, bunların ronnie kadar büyük hayran kitleleri yoktur.

    2000'li yılları müteakiben naklen yayınlarla dünyanın birçok yerine ulaşması sonucunda, doğal olarak snooker oyununun hayran kitlesi de büyümeye başladı. bu dönemde, hafif arıza tipi, mimikleri ve tavrı, her iki elini kullanabilmesi, 5 dakikada 147 yapacak kadar hızlı olması gibi sebeplerden dolayı da en fazla dikkat çeken oyuncu oldu ronnie "the rocket" o'sullivan.

    ama, kendisi üzerinden şöyle bir hata yapılıyor;

    yenildiği her maçtan sonra "rakibi ronnie'nin psikolojisini bozdu", "konsantrasyonunu yıktı, çirkeflik yaptı" gibi eleştiriler sarfediliyor. hayranlarının bu tür bir davranış içinde olması bir dereceye kadar kabul edilebilir. ben de tuttuğum kişi veya takım yenildiğinde istemsiz olarak bu tarz bahaneler arıyorum kimi zaman.

    fakat bu tür eleştirilerin altında yatan sebep, ronnie hayranlığı değil. çoğunlukla snooker mantığını kavrayamamış olmaktan kaynaklanıyor bence.

    bizim spor kültürümüzde niyeyse bir "çirkeflik" hezeyanı var. mesela, snooker gibi bir oyunda rakibin oyununu bozmayı dahi "çirkeflik" olarak görüyoruz. bize göre adam dediğin çıkıp çatır çatır topunu sokacak. mertlikten, yiğitlikten taviz vermeyecek. ne o öyle "snooker bırakmak" falan. sokmak için at, girmezse girmesin. "keşke günlük hayatımıza da kazınsa" dediğim bu mantık, ne yazık ki bu tür sporların doğasına aykırı arkadaşlar. bir yüzücü olsanız, kendi kulvarınızda kimseyi iplemeden ver edersiniz gazı. oradaki değişkenler çok farklıdır.

    genel anlamda snooker oyununda ise "ben topumu sokarım arkadaş, başkası beni alakadar etmez" diyemezsiniz. böyle bir şey yok. çünkü kendinizle değil, bir rakiple mücadele ediyorsunuz. stratejinizi ona göre yapmanız, rakibin özelliklerine göre çözüm yolları bulmanız gerekir. hele ki bu derece üst düzey oyunlarda.

    o çok sevdiğimiz, beğendiğimiz ronnie abimiz bile böyle yapar. "mark selby, peter ebdon farketmez aga, ben topumu sokarım" diyemez. bunu kabullenin artık. o da her üst düzey oyuncu gibi kendisine göre bir oyun planı mutlaka yapar. bu planların içinde rakibi bozmak da vardır tabi ki. çoğu zaman mimikleri, normal yapabileceği bir potta sol elini kullanması, hatta bazen rakibin atışlarını falan taklit etmesi bile hasmının konsantrasyonunu yaralamaya yönelik hamlelerdir. zira rakibin psikolojik durumu bu oyunda çok önem taşır. oyunla ilgili bir sıkıntı yaşadığınızı rakibe hissettirirseniz yanarsınız. karşı taraf bunu işlemeye başlar anında. bu bakımdan poker'le benzerlik gösterdiğinden, duygularını belli etmeme konusunda deneyim kazanmak için poker turnuvalarına katılan snooker oyuncuları mevcuttur.

    rakip ve rakibin psikolojisinin bu kadar önem taşıdığı bir oyunda da, kazanan bir oyuncuyu "rakibinin psikolojisini bozdu" diye eleştirmek, ancak oyunun felsefesini kavrayamamakla açıklanabilir bana göre.

    zaten sporun amacı da, bariz şekilde sizden güçlü, yetenekli ve her yönden üstün olsa bile rakibinize kafa tutmak değil midir? ronnie o'sullivan her oynadığı rakibini yense daha zevkli bir oyun mu olur snooker? ya da barcelona her önüne geleni beşlese, lebron james her maçta 80 sayı atıp takımına maç kazandırsa ne anlamı kalır olayın?

    hülasa, ronnie'yi yendi diye mark selby'ye düşman olmaya lüzüm yok. o da güzel bir kardeşimiz. daha çok maç yaparlar. yenilirler, yenerler. bu böyle. oyunun keyfine bakın siz. izleyin, izlettirin..

    not: galatasaraylıyım (hep yazmak istemiştim bunu, oh bea)
  • "karşılıksız sevdim seni o'sullivan
    burnundaki madenle dolar bir karavan
    yensen de yenilsende
    duygularım olur senle hem taban , hem tavan"

    velhasıl, mark selby maçında tekrar garip davranışlarını bizden esirgemedi sağolsun. disiplinsiz olduğu bir gerçek. ancak bu adamın tökezlemelerle dolu geçmişi, bu disiplinsizliğin göstergesi. -hapse giren çıkan anası, hala hapiste olan babası ve uyuşturucu bağımlılığından olan u dönüşü- . muhtemelen depresyonu yüzünden, aklında bir milyon düşünce oluyor, ve o düşünceden bu düşünceye atlıyor. bu odaklanma sorunu doğuruyor. kimine göre gelen bu yapmacık tavırları muhtemelen onunda sevmediği doğal sonuçlardır.

    dün kaybettiği selby maçını düşünürsek, selby'nin iştahı muhtemelen onun kafasını çok karıştırdı. kendimi onun yerine koymaya çalışıyorum şu anda. "ulan ben zaten defalarca kupayı kaldırdım burda, zaten selby de çok iştahlı, bugüne kadar kazandığım para yedi sülalemi doyurmaya yeter bile, ulan hem neden burdayım ki ben, evimde kahvemi içer, sabah koşumu yaparım, önümüzdeki günlerde bu kıyafetlerin içine girceğime bakarım keyfime, başkalarını mutlu etmeye çalışmaktanda sıkıldım zaten, acaba inter maçı ne oldu lan bu arada?, şimdi peder n'abıyordur?, keşke burda olsaydı, topları onun için soksaydım, bizim hatun acaba hala uyuşturucu kullanıyor mu?" gibi sorular sorar ve düşünürdüm. akabinde de "alsın madem selby, bu kadar istiyor baksana, zaten manitasıda burda, ağladı ağlıcak, delikanlıya yakışmaz şimdi" diyerekten salardım muhtemelen. "çok büyük hata yaparsa da mecburen değerlendiririm ya da öyle görünürüm" derdim.

    yani bu adam çok yetenkli ama evet, süper bir snookercının özelliklerini taşımıyor. buda onun istikrarının daim olmasını engelliyor. yapacak bir şey yok. ama işte bu adamın bu halleri, sevdiriyor kendini.
  • fazlasıyla vurdumduymaz oynuyor. ha bu özelliğini seviyorum ama bazen insanın keyfini de kaçırmıyor değil hani. bazı zamanlarda hiç düşünmeden vuruyor topa. yeterince konsantre olamadığı için de basit hata yapıp maçları kaybediyor. sol siyah cebe attığı uzun pot denemelerinin çoğunu kaçırması da ayrı bir özelliği. gel gelelim bütün bunlara rağmen adama tapıyorum resmen. uzun potlarda inanılmaz vuruşları olan neil değil de ronnie'yi seviyor olmam kendi karakterime çok ters olsa da dayanamıyorum işte.
  • çok uzun süredir bitse de gitsek, karşı pubda pint pint lagerlar devirsek, kızlara baksak havalarındadır. şampiyonalar dışında east londondaki kendi salonunda daha bir eğlenceli maçlar çıkarmaktadır.

    yine de snooker salonlarının gelmiş geçmiş en şeker oyuncusudur. severiz. kızmayız.
1772 entry daha
hesabın var mı? giriş yap