10 entry daha
  • şahane bir tribün önünde dar kadrolu " ayağa düşme" temalı kısa süreli bir oyunun sergilenmiş olduğu maçtır.

    ilgili sahne güruhunun ayrı bir "iş" ilişkili bağı olan istanbuldaki daha geniş versiyonu, vaktiyle gene saklanmalı girişler yapıp, siyaha karşılık beyaz diye bağırıp beşiktaş tezahuratı yapmış, sonra üstünü çıkarıp " kendini belli etmiş"ti ki, tribün kültürünün darbe yediği noktalardan birisiydi.benzer versiyon birkaç km. doğuya, ya da "çakma batı" ya gidince böyle oldu işte:

    oda sıcaklığında saklanıp, iyice sızdırıldıktan sonra, asla gergin ortam yaşama düşüncesi bile olamayacak insanlara kirli,usturupsuz,karaktersiz, haysiyetsiz şekil yapıp, sonra da sığıntılık yapma,ve de herşeyi " arkada bırakıp" hızla terk-i diyar etme noktası, istanbul örneğinin daha da ayağa düşmüş versiyonudur işte...yönetimlerin seçilmeci ve lobici-ayakçı gazlarını bir tarafa bıraksan bile, artık bu sahneler, bu kültür adına kalan üç-beş kırıntının bile ne kadar anlamlı olduğunun göstergesidir.
    piyasa kültürü için en tatlı malzemeler hiç bitmiyor yani, yeni versiyonlarla da çıkacaktır. masa başlarında haber sallayanlar için ucuz görüntü fırsatlarının bitmeyeceğinin habercisi olan sahnelerdir. içe dönük, ama dıştan benzinli tüm gazlamaların varacağı sahneler en fazla bu kadar ucuz olacak, sonuçta birileri avuçlarını ovuşturup, "gir oğlum haberi, at oğlum manşeti, yaz oğlum şu kadar oy" diyeceklerdir...birileri de sızdırılmaya ve zavallı sahnelerin figuranı olmaya devam edecektir...

    oysa kişi önce akıllı, sonra da" içten yiğit" olacak ki, sonrası gelsin, anlamı olsun...
  • 96ya kadar istanbul tribünlerinde bir savaş vardı. 96da barış ilan edilmedi, kurallar kondu. ve bugün derbi adıyla andığımız maçlar 96 senesinden sonra sadece iki tarafın sırayla mastürbasyon yapması halini aldı. fener cimboma gider, ezilir; kartal fenere gider, küfrü yer; cimbom kartal'a gelir, kartal beyninin etini yer vesaire vesaire.. ve hepsi de sırayla!
    96ya kadar bu savaşın içinde her takım vardı ancak bazıları delikanlı gibi davranır, büyük taraftar olduğunu gösterir, ve futbolun sadece futbol olmadığını ispatlardı. bu nedenle ki bugün eskişehirspor'un, göztepe'nin olmayışı üzücüdür, 96 öncesine dair saygıdan dolayı...
    96 miladdır, endüstriyel futbola geçiş yılıdır, mastürbasyonun başlangıcıdır.
    peki ya evvelinde?
    caymaz'ın kulağı neden inönü kapalısında kaldı? beşiktaş taraftarının eskişehirde ne işi vardı, gözgözlüler memleketin her yerinde ne arıyorlardı?
    sezon boyu 2 maç oynamakla ne taraftar olunur, ne de tribün kurulur! sezon boyu 2 maç oynamakla sadece şebek olunur! hayattan yediği kazığı başka insanlardan çıkarmak sağlam bir taraftar kitlesi olmak değil, toplum içerisinde ezilmişliğin ve bunun yansımasını psikopatlıkla göstermenin işaretidir. bu yüzden ankaragücü taraftarı ve bursaspor taraftarını satar gider herkes ama bir eses, bir göztepe görünce saygı duyar insanlar! delikanlılık pazarda satılmaz çünkü!
    96 öncesini bilmek gerekir evvela! ne kavgalar döndüğünü, biber gazının revaçta olmadığı çağlarda polisle nasıl savaşlar yapıldığını, sabahlamaların ne manaya geldiğini... anlamaz çoğu insan, tribün lideri olarak anılan insanlara bütün tribünün saygıda kusur etmemesini ancak o insanların birer amigo olmayışını, hatta zaman zaman eline çekirdek alıp maçı seyredişini! bunları anlamaz çoğu insan.
    en son 2004 senesinde çarşı grubunun kadıköye vapurla geçişi var tribün savaşları benzeri, ne öncesinde ne sonrasında savaşı andıran olay mevcut değil.
    ne demiştik? şayet seni denklerin saygıyla anmıyorsa ve kaale almıyorsa, büyüklerinin elinde şebek oluyorsun demektir. ancak büyüklerinin saygıyla andığı denklerin varsa, onlara erişmenin yolu kalleşlik yapmak değildir, delikanlılık sergilemektir.
    o zamana kadar; kalleşçe eylemler ve çocuklara, masumlara verdiği zararlar nedeniyle, bursaspor; 3 büyükler haricindeki diğer bütün takım taraftarları tarafınca "şebekler" olarak anılacaktır. bu maç da bursaspor taraftarının korkaklığının ve şebek oluşunun delili olarak kalacaktır.
  • bursasporlu oyuncuların "arkadaşlar her sene olduğu gibi bu senede sıçtık biraz beşiktaşlılara dalalım pankart falan hazırlayalım yalakalık yapalım bir nevi, bu sene kimse farketmez son anda kümede kaldığımızı. taraftar zaten halen hayallerle beşiktaşı şikeci görüyor ikide beşiktaşlı futbolcu sakatlar hatda tokatlarsak (egemen) haftaya tribüne bile çağırırlar bunlar" söylemiyle maça çıkmış beşiktaşımın ise kaybettiği fener maçı dolayısı ile kazandığı galibiyetin sadece bursasporlu bazı hayalci taraftarlara kapak olması neticesi nedeni bir işe yaramayacağı bir üç puan oldu iyi oyunmu derseniz rakip zaten sadece nasıl kavga çıkarırım psikolojisi ile çıkan bir takım olduğu için değerlendirme yapmak anlamsız.
  • bir bayan olarak hayatımda canlı olarak izlediğim ilk futbol müsabakası idi. çok sevdiğim takımım şehrime geliyordu ve bu çok büyük bir şanstı.
    maçtan önce aman gitme, kız seni yerler yerler, adana burası be diyenler oldu, takmadım. nitekim adanalı beşiktaşlılar beni yanıltmadı, çok mutlu oldum.
    sadece 5 ocak stadına kadar olan mesafeyi beşiktaş formamla yürürken, yanımda bir de bonus olarak ebatları 2.00x90 olan abim varken, birkaç kendini bilmez "çarşı çarşı, liverpoola yolcu kalmasın haydiii" dedi. güldük, geçtik, takmadık.
    stadın dışı mahşer yeri gibiydi. yer yaştan, her cinsten, hatta ve hatta her dilden insan vardı. çünkü yabancı oldukları konuştukları ingilizceden belli olan (tam ülke tespiti yapamadım ama) 3 sarışın kafadar arkasında holosko yazan formalarını çekmiş, şen kahkahalar atarak ilerliyordu stada doğru. sonra 4 kişilik bir aile. anne, baba ve iki küçük çocuk. 3 yaşında arkasında "3 adil" yazan şipşirin bir oğlan çocuğu, babasının kucağında "bejiktazımm oyeyy" diye şen çığlıklar atıyordu.
    girerken bayan polis üstümü aradı, bir de formamı kaldırıp altına baktı. bir anlama veremedim. ne bileyim ben içimde bursaspor'a ait bir şey var mı diye baktığına. gereksiz işlerle uğraşıyorlar diye düşündüm, hiç bir bursalı cesaret eder mi yasak olan bir yere bu kadar sinsice girmeye dedima, ne bileyim maç başladıktan 10 dakika sonra karşılaşacağım manzarayı.
    7'de başlayacak maç için stada 4'te girdik ve bir dakika sıkılmadık. yanımızdaki yönümüzdekilerle sıcak dostluklar kurduk. bol bol fotoğraf çektirdik, bir anı kalsın beşiktaşımızdan mahiyetinde.
    futbolcular ısınmaya çıktıklarında hepsini çağırdık, alkışladık. canlı görmek bambaşka bir şeymiş bunu anladım.
    bursalılar "inadına teksas teksas" pankartıyla çıktıkları zaman, en az bursalılar çarşı'nın arasına karışıp olay çıkarttıklarındaki kadar ayıpladık, kınadık. ama üzülmedik, çünkü onlar sadece 5 dakika ilgiyi o kavgaya çektiler, sonra güzel manzarayı bozamadılar, güçleri yetmedi.
    maç başlamadan önce adanademir spor'un küçük amigosu rafet beşiktaş'a da üçlü çektirdi. delgado şaşkınlıkla ve alkışlarla izledi küçük afacanı, afacanı şurdan izleyebiliriz:

    http://www.ligtv.com.tr/…eohaber/?c=1&r=1&hid=37578

    maçtan sonra bize yadigar kapalı olarak, maratona bağırmaktan, siyah-beyaz demekten, her golden sonra çılgınca sevinmekten mütevellit bir ses kısıklığı kaldı.

    değdi mi? kesinlikle. yüzonbin kere daha gelsinler, yüzonbin kere daha giderim bu maça.
  • maç bir tarafta dursun, bursaspor camiası ve futbolcuları hakkında söylemek istediğim iki çift kelamım olacak.

    90 dakika sonunda şunu gördüm, şayet bu bursasporlu oyuncular kazanmak için ya da en azından beşiktaş dışındaki karşılaşmalarında olduğu gibi adamakıllı mücadele etmek için çıkmış olsalardı, belki yine kazanamazlardı ama böyle bir fark da yemezlerdi. şimdi diyeceksiniz peki bu adamlar sahaya ne için çıktılar? söyliyim efendim, tribünlerine yalaklık etmeye, taraftarının egosunu sıvazlamaya çıktılar, tablo bu kadar netti.

    nitekim holoskonun golu de bursasporun bu anlayışından geldi (futbol anlayışı diyemiyorum, ne anlayışı olduğunu da niteleyemiyorum zira lügatım yetersiz kalıyor). tello, nobre ve bursalı oyuncular arasında sıkışıp kalan top en sonunda tellonun önüne düştü. tello topa doğru hamle yapar yapmaz ayağını hızla çekti. zira bursalı oyuncular deli dana gibi, toptan ve oyundan çok rakiple alakadarlar. tellonun attığı topa nobre hareketlendi ve telloya olduğu gibi kendisine yönelen başka bir bursalı oyuncu öncekinden daha körlemesine bir harekette bulundu ama neyseki nobre tellodan daha cüretkardı. nobre de ayağında topu daha fazla bekletmeden hemen sağında bulunan holoskoya pasını çıkardı. holoskoyu marke eden bursalı cengaverin (sanırım ismail güldürendi) çifte dalışı ve holoskonun ne yaptığını ve nasıl kurtulduğunu anlayamadığım ince hareketiyle göt üstü kapaklanaması artık bursa camiasını rezil eden mentalitenin zirve yaptığı bir andı.

    takım, yönetim, taraftar triosu belkide dünyanın hiçbir coğrafyasında birbirini bursasporda olduğu kadar tamamlayamaz. dünkü şekilde çıkıp oynadığı beşiktaş dışında iki veya üç takım daha olsa böyle bir takım bu ligde katiyen duramaz. beşiktaş taraftarı beşiktaş isminin geçtiği bir cümle içinde bursaspor adının geçmesini yadırgıyor. bense futbol kelimesinin olduğu bir cümle içinde kullanamıyorum kendilerini. tebrikler, bir takım ancak bu kadar yakışamaz bir lige.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap