hesabın var mı? giriş yap

  • turk futboluna efendilik ve centilmenlikleriyle damgasini vurmus uc efsane baskana bir yaklasik sonuc.

    edit: baslik ustume kalmis isbu entry bu basliktaki "turk futboluna efendilik ve centilmenlikleriyle damgasini vurmus uc efsane baskan" seklindeki entry'e cevap amacli yazilmistir.

  • repetition compulsion örneği olarak ilişkiler de verilir. "alkolik/dayakçı babanın kızının alkolik/dayakçı koca bulması" örneği mesela. (bkz: #4996740)
    eğer hep aynı biçimde ilişkiler yaşıyorsanız "hep manyaklara denk geliyorum", "hep aynı şey oluyor", "bak yine oldu", "x de böyle yapmıştı y de böyle yaptı" vb. cümleler kuruyorsanız repetitive compulsive bir döngüdesiniz demektir. -"yineleme zorlantılı bir döngü", hahah çevirisi garip geldi kusura bakmayın-

    özetle zihin -bilinçdışı diyelim- aslında travmanın olduğu yere gidip o travmayı çözmek ister. o travmayı çözebilmek için farklı yöntemler denemek gerekir. zihin bu sayede travma sonucunda yaşadığınız nihai duyguyu -hatta öğrenmeyi- değiştirmeyi hedefler. ancak davranış paternlerini -bu paternin de bir türkçesi vardı, "örüntü"ydü sanırım- değiştiremediği için aynı olaylar tekrarlanır. bu noktada travma halen çözülemediğinden aynı durumların ve duyguların tekrar tekrarı gerçekleşir.

    travmayı aşabilmenin yolu önce o travmayı yaratan koşullara benzer koşulları yaratmak sonra da kendi davranış patternini değiştirerek sonuca etki etmektir. ancak bu böyle sözcüklere döküldüğü kadar kolay diildir. zihin -bilinçdışı-, sürekli olarak ilk aşama olan "travmayı yaratan koşullara benzer koşullar yaratma" işinin hakkını verir ancak ikinci kısım yani "davranışı değiştirmek" kısmı işte o kolay diildir. dolayısıyla sonuç değişmez. tekrar ve tekrar aynı olayların, ilişki biçimlerinin, hislerin ve çaresizliğin içinde bulur kendini kişi.

    biraz aşı gibi, aşı da diil de yan etkisi kuvvetli bir ilaç gibi düşünmekte fayda var. zihniniz -bilinçdışınız- sizin gerisini de getireceğinizi ve bu kez makus talihinizi yeneceğinizi umarak size aynı koşulları yarattırır. ya işte diğer seçeneği seçeceksiniz ya da ilelebet aynı seçimleri, paternleri tekrarlayarak travmanıza gömüleceksiniz.
    aynı şeylerin yaşanmasını sağlayan sizsiniz. çünkü aslında -farkında olmasanız da- değişmek ve değiştirmek istiyorsunuz. bunun için de değişik bir şey yapmanız gerekiyor. bu da cesaret istiyor. çünkü acı bağımlılığını yenme ve yüzleşme cesareti gösterildiğinde aynı başlayan şeyin sonu değişebilir ve böylelikle ders alınmış olacağından travma atlatılıp bir sonraki adım düşünülebilir.

    pratik yapan bir piyano öğrencisi gibi düşünün. takıldığı yeri aşmak için defalarca en başından başlar. siz aynı parçayı dinlemekten cinnet geçirirsiniz ancak takıldığı yeri geçmesi için giriş kısmını da defalarca tekrar etmesi gerekecektir. nihayet doğru çalarsa bir sonraki takılacağı yere kadar ilerler. yeniden takılırsa da parçanın başka bir kısmından yineleyerek devam eder.

    zihin aslında sizi istemsizce gelişime doğru zorlamaktadır. ama işte parçanın aynı yerinde ne kadar takılacağınız size bağlıdır. (komşuların cinneti de.)

    repetition compulsion özetle, bir iyileşme isteğidir. ancak gerisi getirilemezse daha da ağır bir travma yaratır -bunu da bilerek yapar bir yandan, çünkü acının şiddeti arttıkça değişime yönelme mecburiyeti ya da olasılığı da artacaktır-, bu daha ağır travmanın size değişim için itici güç sağlamasını umar, yeniden aynı koşulları oluşturursunuz kendinize, bu sefer de olmazsa daha ağır olur travmanız, daha da sertini oluşturur benzer koşulların -dolayısıyla ilişki örneğinden gidiyorsak eğer, davranışınızı değiştiremiyorsanız varacağınız son manyağın diğerlerine kıyasla en manyağı olması olasılığı hayli yüksektir-. e hala davranışınızı değiştirmiyorsanız repetition compulsion'la uslanmayanın hakkı kötektir -demiyoruz tabi bunu-

    bilinçdışınız sizi iyileştirmenin bir yolunu bulur. ama işte bir iki el atsanız da bunca yıpranmasanız iyi olur.

  • yazarların dürüst davranmadıkları başlık.

    entrylere girip baktım. herkes merhamet, zeka, samimiyet vs. gibi kişilik özelliklerinden bahsetmiş. fakat ben hiç böyle bir kıza deli gibi aşık olan bağlanan birini görmedim.

    o yazdığınız entrydeki kızları siz üzdünüz beyler.

    mesela bir kız kaprissiz, tripsiz, anlayışlı, sevecen, merhametli ise o kız sizin kankanızdır. o kız çok iyi kız aşkımdır.

    yok her fırsatta trip atan, carlak ve de bencil ise o kız çok havalıdır. biraz da güzel ise herkes onun peşinden koşar. tam bir dişidir. herkesin gözü ondadır.

    güzel gülen, iyi kalpli, sevimli, anaç bir kıza kimse ilk görüşte aşık olmaz. ancak tanıdıkça sever. kız da severse, yüz verirse zaten erkek elde ettiğini düşünür ve bağımlılık falan kalmaz. yok kız sevmezse zaten peşinden koşturup eğlenecek kadar samimiyetsiz değildir. yine bağımlılık falan olmaz.

    sırf sevdiğinden ilişkiye başlayan ve erkeği uğraştırmayan hangi kızın değerini bildiniz? o kadar kolay elde ettiniz ki değer bilme gereği bile duymadınız. o kız zaten affediciydi. affedeceğini bildiğinizden bilerek ya da bilmeyerek kaç kere üzdünüz o kızı?

    yani siz bu listeleri yazıyorsunuz ama samimi değilsiniz beyler. göğüsleri, kalçaları, bacakları, güzelliği, dişiliği yazanlara gönülden tebrik!

    debedit: bu entry ile debeye girmeyi hiç beklemiyordum ama teşekkürler sözlük :) bari bir işe yarasın; (bkz: leyladansonra.com)

  • ingiltere federasyonu 5 yillik bir ceza alirken liverpool da 7 yil avrupa organizasyonlarindan men edilmistir. ayrica italya ve belcika da para cezasi almistir. olen 39 kisinin 31'i italyan, 7'si belcikali biri de fransizdir.
    bu olaydan sonra uefa'nin o meshur stadyum kriterleri sikilistarilmistir. cunku faciadan sonra stadin boyle bi finale hazir olmadigi tespit edilmistir. cokmus olan duvarin zaten catlaklar icinde oldugu, italyan taraftarlarin oldugu yerde aslinda tarafsiz seyircilerin bulunmasi gerektigi ve orda karmasa sirasinda hic polisin bulunmadigi ortaya cikmistir. zaten o stadyumda bir daha mac oynanmamis, yikilip yerine baska bir stad yapilmistir. su goruntulerle hatirlanir:

    http://www.youtube.com/watch?v=wh5ku_qytt0

  • ben buna fena halde uyuz oluyorum hacı. bakın başta vurguluyorum "kadına öncelik vermeye değil, kadının öncelik hakkını kendinde sorgusuz sualsiz görüp 'ben bayanım' diyerek öne geçmesidir" uyuz olduğum kısım. yoksa her zaman hanımlara veririm sorun yok bunda. hatta vermezsem kendimi kötü hissederim. burada ben olayın örtülü anayasasından söz ediyorum (ayrıca kadınlar aşağı kadınlar yukarı diye başlık açmayı da hiç sevmem. ben iki cinsin de hakkaniyetli şekilde eleştirilmesinden yanayım).

    örneğin asansöre binmek için kalabalık bir sırada bekliyorsundur ve hemen arkandaki kadın "doğal öncelik reflesiyle" löp diye dalar. yahu bir dakika da sıra benim sıram. yani öncelik hakkı benim. o hakkı ben uygun görürsem "buyrun lütfen" derim zaten ama hanımefendi kişisi "nasılsa ben tırnak içinde bayanım verilecektir zaten o yüzden bakmaya gerek bile yok" diye düşünmesi beni deli ediyor. belki acele işim var? belki vermek istemiyorum? belki o kadar centilmen birisi değilim? olmaya da mecbur muyum? belki odunum?

    bu yalnızca bir örnek. çarşıda pazarda, bir kapıdan girip çıkarken, toplu taşımaya binerken her şart ve her koşulda karşımıza çıkabiliyor.

    ha arkada bekleyip "buyurun lütfen" diye teklif edilince teşekkür ederek öne geçen kadın yok mu? olmaz olur mu var ama ciddi anlamda az sayıda.

    tekrar ediyorum ayar olduğum nokta öncelik vermek değil, öncelik verilmesini beklemeyip o doğal hakkı kendinde görüyor olmasıdır.

  • bu iş sadece burgerda değil malesef bir çok restoranda böyle.şöyleki geçen yaz şu tavukçulardan birinde yemek yiyorum, yol kenarında bi masadayım.bir tane çocuk yanaştı abi bir lira vercilerden, daha küçük belli.dedim abisi para vermem ama yemek yersen gel alayım ne istiyosan.çağırdım geldi, masaya oturdu, bu tepsi üstüne konan menüden baktık işte, bu acılı dedim, bu kemikli neyse seçti bi tanesini.sen otur burda dedim ben alıp geliyorum.gittim işte söyledim kasadakilere, hani o arada böyle sağa sola bakınırsınız ya bi baktım servis elemanı çocuğu çekeliyor kolundan.çıktım dışarı ve diyalog şöyle gelişti g:garson b:ben

    b:ne çekeliyon lan çocuğu bıraksana
    g:abi sen bunları bilmiyosun bikbikbik
    b:olum neyi bilcem ben oturttum masaya, bana yok sıkıntısı.
    g:abi hergün böyle yapıyolar bunlar bikbikbik
    b:parayla değilmi olum aldım bende yiycek çocuk bırak.
    g:abi müşteriler rahatsız oluyo bikbik

    neyse döndüm ben rahatsız olan varmı dedim, herkes sorun yok gibi kafa salladı.verdim çocuğa yedi bi güzel saol abi dedi gitti.sığır garson ya sanki dük soyundan geliyoruz hepimiz, sinirlendim yine akşam akşam.

  • uc berkeley tarafindan bir araştırma ile de kanitlandigini gördüğüm onermedir .

    bunun nedenlerine bakacak olursak;

    1) ateistler dogru olduguna inandıkları bir şeyi yapmak için kendilerini dogmalarda sınırlamazlar, onların bir şeyi yapmak için aradıkları tek kıstas akıl ve vcdanlaridir. sorgulama alışkanlığı olan bir insan nerede ne yapması gerektiğini daha iyi bilir.

    2) ümmetci bir yaklaşım benimsemedikleri için her kesimden insana yardım edebilirler. bugun dindar türkiye her yıl ramazan ayında yardım yapmak için özenle fakir bir müslüman ülke seçip, aynı ya da daha fazla oranda ihtiyacı olabilen haiti gibi ülkeleri önemsemezken, ateistler doğal felaketler yasayan musluman pakistan'a da katolik haiti'ye de yardım etmektedirler.

    3) bilimsel gelişmeler yapıp insanlığın daha da ileriye gitmesini sağlayanlar çoğunlukla ateisttirler. bunu yaparken etik olmak dışında bir sebepleri yoktur. -burada bilimadamından kastım, bir grup, cemaat desteğiyle dünyada ilk 5000'e girmeyen bir üniversiteden kadro almışlar değil,zaten onların bilime bir katkıları olmuyor, her şey kuran'da yazılı-

    4) bugun uluslararası alanda, bütçesine oranla en fazla yardımı yapan ülkeler olan iskandinav ülkeleri yogun oranda ateisttirler.

    5) ateistlerin yaptıkları katkılar cennet/huri gibi beklentiler olmadan yapıldığı için etik olarak daha fazla degerlidirler.

  • son hali sayesinde farkettim ki sozlukte ciddi oranda bir entry'yi once turkce harflerle yazip sonra turkce harfleri cikaran bir kesim mevcut. gozlerime inanamadim.

    soyle mesela: entry "şebekliğin lüzumu yok" iken "$ebekligin luzumu yok" olarak editleniyor. birden fazla yazarin bunu yaptigini gordum.

    tamamen program yazma aliskanliklari ve hitnet gibi faktorlerden dolayi ingilizce klavyeye asina olmus haliyle turkce klavyede yazmakta zorlanan bunyemin ciktisindan ibaret, sozlukte de yerini uluslararasi karakter setlerinin oturmadigi donemde bulmus olan bu tercih 10 yilda oldu mu sana turkce harflerin uncool olduguna dair sosyal bir gudum? vay be demek ki toplumlar boyle sekilleniyomus, ideolojiler alttan alttan boyle yavas yavas empoze ediliyormus. vay bana vaylar bana.

    hayir millet sozlukte basliklarda turkce harf kullanilmamasini ve ilk kusak yazarlarin ingilizce karakter setiyle entry girmesini boyle yorumladiysa, yonetimin yazar ucurmasini, caylaklik maylaklik, moderasyon gibi uygulamalari nasil yorumladi allah bilir.

    sosyal sorumluluk da boyle bir seymis tanismis oldum.