ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
1968 yılında bakırköy'de çekilen fotoğraf
-
bu fotoğraf eğer gerçekten 1968 yılında bakırköy'de çekildiyse ilk gösterdiği şey beslenme alışkanlığımızın kötünün ötesinde bir yöne gittiğidir. fotoğrafta kilo problemi olan insan yok.
sonradan edit: kilo problemi olan 1 kişi bile yok.
işler güçler
-
trafik dubasını işaret edip "al o vlc player'ı ordan" repliğiyle yaran, yardıran dizi.
yiğit özgür
-
-evet sayin seyirciler, simdi de televizyonunu yeni acanlar icin haber bultenini tekrar sunuyoruz.
- a-aa!
- saka lan saka. sokayim televizyonunu yeni acanlara..
- oha
- hele televizyonu hala kapali olanlara iyice kafam girsin!
- yuha!
müge anlı ile tatlı sert
-
programda evlatlık verdiği kızını arayan adam diyor ki; "eşlerimden ayrılma sebebim yemekleri yavaş hazırlamalarıydı. ben yemek yemeden duramıyorum. çok yiyorum."
bunun üzerine müge'nin çözümü: "aşçı bir kadınla evlenin siz o zaman."
şevki sözen hocanın çözümü: "ee o zaman yemek yapmayı öğrenin, istediğiniz gibi hazırlayın, yiyin."
aradaki zihniyet farkının net özeti bence. :)
debe editi: teşekkürler. :)
devrimcilerin dia-sa'yı kamulaştırması
-
gençliğinde ankaralı bir devrimci olarak istanbul da kurumun genel merkezinde aktif rol almak için gittim
istanbul daki devrimci çeşitliliği ilk başta beni şoka uğrattı aslında
herkes devrimciliği kendi dünyasına göre yorumluyor ve ona göre davranıyordu
evrensel literatürmüş
devrimciliğin etik anlayışı ve hoşgörüsüymüş
nerdeeeee
ev tutmamız gerekiyodu
bende beşiktaşta bi teras katı buldum
şahane bi manzara
binanın sahibi ve sülaleside o binada oturduğu için biraz sorun yaşıyacağımızı düşünerek işe giriştim
ne devrimciliğimizden nede solculuğumuzdan bahsettim
eğer devrimciyiz veya solcuyuz deseydim o manzara, o teras yalan olucaktı
3 kuzeniz hikayesiyle girdim, kurumdan bir arkadaşın anneside geldi kefil oldu
devrimciyiz deseydik evi vermiceklerdi , çünkü hacı amca devrimcileri sevmezdi diye değil
devrimcilerin kira borcu takmadığı tek bir yer yok
hesap ödediği nadir yerler var
devrimcilik bu değildir çok konuştum kurumda ama anlatamadık açgözlü pinti materyalistlere
daha da rezaletini yaşadım,
bi sabah evden çıktık
beni güç bela uyandırdılar ve yarı uykulu yola düştük kuruma gitmek için
yolumuzun üstünde bir süpermarket var ve ordan kahvaltılık bişeyler alıncak
girdik içeri bi ton gezdik aldık falan kasaya geldik ben cebimdeki 20 liği arkadaşa uzattım
gerek yok ya aslı ödüyo dediler neyse ben hala uyuklama modundayım
kuruma geldik ve kızlar kahvaltı hazırlarlarken, süpermarketin sahibinin bizim kuruma ne kadar çok yardım yaptığını falan da öğrenmiş oldum
eski devrimcilerdenmiş o da, zamanın hızlılarından...
kızlar kahvaltıya çağırdığında gözlerime inanamadım
masada ne arasan var, yuuuhhh naptınız dedim
pis pis gülüşleriyle aslında sadece ekmek ve peynir parası verdiklerini öğrendim
vay amk dedim ya
adam o kadar yardım etsin siz gidin onun marketini soyun
şakamısınız lan
bendenizde yüksek tansiyon olması nedeniyle sinirlendiğimden başıma giren ağrıyla balgamlı bi tükrük salladım masaya
bi kaç gün sonrada 18 saatle doğu ekspresle geldiğim ankaradan
uçakla 50 dakikada döndüm
devrimcilik hikayesine de o günlerden beridir girmiyorum
çünkü bu ülkede gerçekten sosyalizmin ne olduğunu bilmeyen devrimciler
hayatında nutuk adlı eseri okumamış kemalistler
kuran açmamış müslümanlar var
36 saat nöbet çıkışı direksiyonda uyuyan doktor
-
üst edit: rahmetli arkadaşın ismi rümeysa berin şen, mesajla uyaran arkadaşlara teşekkürler.
çalıştığı kurum ankara şehir hastanesi’nin konuyla ilgili baş sağlığı mesajı
tweet
geçirdiği kaza sonucu vefat etmiştir. kanı ona 36 saat nöbet tutturanların ellerindedir.
link
edit: (bkz: tamponsuz kamyon kalmasın kampanyası)
her ne kadar bu tip kazalarda kusurlu genelde arkadan çarpanlar olsa da kamyonlarda arka tamponun önemi de ortada bence.
edit2: olayın kamera kaydı: link
edit3: türk tabipler birliği’nin konuyla ilgili açıklaması
link
erkek istemek
-
halil diye bir arkadas var, kulaklari cinlasin, doksanli yillarin sonunda universite ogrencisi. kiz arkadasi da punk bir kiz arkadas, ki hayattaki alternatif durusunun duru duragi yok, oylesi ki alternatifi kavram olarak yikip yikip tekrar yogurup hamurundan fak yu heykeli yapar. neyse, erkek istemek kismina gelirsek, kiz bir aksam artik ne derecede bir icmekse, aliyor efendi gibi iki yuz elli gram baklavasini kolunun altina, halil'in ailesiyle kaldigi katin kapisi calip "hayirli bir is icin geldim" diyor. buyur ediyorlar, iceride halil'i istiyor "oglunuza talibim" diye. yuzunu yikayip kahve icirip yatirmislar o gece. hala hatirlayinca guleriz, de halil benim oglum olsa, canim gelinim diye bagrima basardim yeminler ediyorum.
charles bonnet sendromu
-
üzerinden acayip korku filmi senaryosu çıkarılabilecek sendrom. kolay kolay teşhis edilemiyor olması ve tedavisinin antipsikotiklerle yapılabiliyor olması ise garip.
ilk kez 1769 yılında isveçli biliminsanı charles bonnet tarafından tarif edilmiş. sendromda halüsinasyonlar olmasına rağmen hasta bunların ne olduğunun farkındadır ve içgörü korunur, hezayan oluşmaz. görme sorunu olan hastalardaki sıklığı %10-15 arasında değişir.
laphroaig
-
tam bir optimum single malt. herşeyi ile kusursuz ve dengeli. ne is kokusu fazla, ne fazla tatlı ne de çok pahalı.
limonumsu narenciye tatları yanı sıra tuz ve toprak tadı baskın geldi bana. is kokusu ve tadı damakta yeterince uzun süre kalıyor.
kutu içerisinden çıkan not ile kendisini ayrıca sevdiriyor. hemen dostlar kulübüne üye olup o güzel islay bölgesinde sizinde bir parça toprağınız olsun. gidip yerinde görmek ve içmek de kısmet olur umarım.
slàinte
edit: diğer viski yorumlarım için (bkz: #60703155)
karabasan geldiğinde paniklemeyen insan
-
süper insandır. bende hiç öyle olmuyor, hemen zaten halihazırda dört gram kalan aklımı kaçırıyorum bonkörce. uyku felci falan olaylarını da bildiğim halde bende çalışmıyor, keriz gibi kanıyorum valla.
bakınız, şu örnekte nasıl da keriz gibi kanmışım;
http://sketchtoy.com/68539805