ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
panini
-
yanilmiyorsam panini'nin her dunya kupasi ve buyuk turnuvada piyasaya surdugu cikartma kitabi turkiye piyasasina ilk olarak euro 96 ile girmisti (edit: mesajla uyarildim, turkiye pazarina 1984'te ben daha yeni dogmusken girmisler). halbuki sirketin bu turnuvadan once ve sonra piyasaya surdugu bir cok cikartma kitabi vardi. bugunlerde yeni bir hobi edindim ve eskilerden kalma panini cikartma albumlerini bulup toplamaya calisiyorum. bu konuda ufak da olsa bir arastirma yapma firsatim oldu.
simdi biraz gecmise gidiyorum. panini tarafindan piyasaya ilk surulen dunya kupasi cikartma albumu meksika'da duzenlenen 1970 dunya kupasina aitmis (1966'ya ait soyle bir album buldum ama panini'ye ait degil gibi gozukuyor). o zamanlar kupaya katilan toplam 16 ulke oldugu icin album cok buyuk bir boyutta degilmis. bu album ingilizce ve ispanyolca gibi belli basli dillerde yayinlanmis. ilginctir ki bu albumde sadece mevcut 1970 dunya kupasi degil ayni zamanda onceki nostaljik kupalara ait futbolcularin da cikartmalari bulunmaktaymis.
http://www.whoateallthepies.tv/…-world-cup-1970.jpg
http://www.myfootballfacts.com/2739.jpg
https://www.cardzreview.com/…ria-del-campeonato.jpg
almanya'da duzenlenen 1974 dunya kupasinda yeniden panini cikartma albumu piyasaya surulmus ama sadece almanya ve birkac avrupa ulkesinde satisa cikmis. gunumuzde albumun tam doldurulmus versiyonu 300 euro gibi yuksek fiyatlara satilirken albumun pdf versiyonunu bedavaya bulup indirmek mumkun.
https://www.stickerpoint.net/…te-world-cup-1974.jpg
https://www.stickerpoint.net/…-info08-australia.jpg
1978 yilinda iki farkli album cikmis. biri world cup 78 isimli dunya kupasi albumu, digeri de football 78 isimli 1978 yilinin futbol dunyasiyla ilgili albumu. ilk albumde milli takimlara, ikinci albumde klup takimlarina (ozellikle ingiliz premier ligine) odaklanilmis.
https://image.isu.pub/…2/jpg/page_1_thumb_large.jpg
https://i.ytimg.com/…/3arj04vhzts/maxresdefault.jpg
http://2.bp.blogspot.com/…/s1600/01-front-cover.jpg
sonraki yillarda dunya kupalariyla kalinmayip diger turnuvalara da cikartma albumleri basilmaya baslanmis. mesela 1980 avrupa sampiyonasi bunlardan biri.
https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…svwlswkuczmcfll
1981 yilinda "futbol" adi altinda bir cok avrupa ligi ve avrupa'daki sampiyon klupler kupasina ait albumler cikmis. bu sene cikan bir yunanistan ligi cikartma albumu bile mevcut. o yillarda turkiye'de uzerinde futbolcu resimleri olan ve takas edilen oyun kartlari yaygindi ama henuz cikartma albumlerine asina olundugu soylenemez.
https://i.pinimg.com/…d762a557ce260b69439678328.jpg
http://1.bp.blogspot.com/…1600/pf81-front-cover.jpg
https://thumbs.worthpoint.com/…4afaee948e82458f.jpg
1982 yilinda ispanya'da duzenlenen dunya kupasi tabi ki bos gecilmeyecekti.
https://image.isu.pub/…4/jpg/page_1_thumb_large.jpg
https://i.ytimg.com/vi/tg3vximjkue/hqdefault.jpg
1983 yilinda futbol disindaki sporlara dogru bir kayma basladi. herhangi bir dunya veya avrupa sampiyonasi olmayan bu yilda yine cesitli liglerin cikartma albumleri cikartildi ama en cok satan albumlerden biri kriket albumu oldu (ayni yil star wars, barbie gibi cesitli album kitaplari da cikti ama sporla alakasi olmadigi icin onlari atliyoruz).
https://i.pinimg.com/…a89e80df3edf3609fa6ea01f1.jpg
1984 yilinin en cok satan cikartma albumu tabi ki euro 84 oldu.
https://i.pinimg.com/…pean-championships-panini.jpg
1985 yilinda platini'li "football 85" albumu cok tuttu. avrupa'da cikartma albumleri ayni her sene ea sports tarafindan piyasaya surulen fifa serisi gibi bir gelenek haline gelmisti.
https://s-media-cache-ak0.pinimg.com/…3d0542832.jpg
https://i.pinimg.com/…c9d5ffff44563c2984d9e140c.jpg
1986 bir baska dunya kupasina ev sahipligi yaptigi icin o yilin en cok satan albumu meksika 86 albumu oldu. bu albumun en buyuk ozelligi artik sadece ilk 11'lere degil tum milli kadroya odaklanilmasi oldu. artik takim basina 16 futbolcunun cikartmasi olacakti.
https://cloud10.todocoleccion.online/…/52872241.jpg
http://www.whoateallthepies.tv/…n-ireland-1986a.png
1987 yilinda uzun zamandir beklenen buz hokeyi cikartma albumu cikti. bu albumde amerikan buz hokeyi ligi olan nhl takimlari ve oyunculari yer alacakti.
https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…_nhcqzbrakgprv1
bir sonraki yil euro 88 albumu piyasaya cikti. takimlardaki oyuncu sayisi dusurulmustu ve bunun yerine toplu bir takim fotografi eklenmisti. ayrica cikartmalarin boyutu biraz daha arttirilmisti. bununla beraber buz hokeyi albumu da 1988 kadrolariyla yenilendi. buna bir de sadece abd'de piyasa surulen amerikan futbolu albumu eklendi.
https://2.bp.blogspot.com/…panini+euro+88+cover.jpg
https://assets.catawiki.nl/…2-9706-fa651f00283d.jpg
http://puckjunk.com/…uploads/2008/04/cover_zoom.jpg
https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…4zod9oagmmix9oc
1989 yilinda buyuk bir turnuva olmamasina ragmen panini icin oldukca bereketli bir yil oldu cunku avrupa'daki futbol ligleri, amerikan futbolu, beyzbol ve hokey derken 10'dan fazla panini albumu cikti.
1990 yilinda italya 90 dunya kupasi icin cikartilan album oldukca elestirildi cunku ingiltere, almanya, italya gibi ana takimlara 2 tam sayfa ayrilmisken asya ve afrika ulkelerine birer sayfa ayrilmisti. ulkelere ayrilan futbolcu sayisi ayniydi ama buyuk takimlara ayrilan sayfalarda daha fazla bosluk vardi ve daha cok ozen gosterilmisti. bu arada 1990 kupasinda kullanilan stadyum ve maskotlara da ayri bir sayfa ayrilmisti. o yil spordan bagimsiz olarak piyasaya surulen ninja kaplumbagalar albumu de oldukca populer oldu.
https://cornerstoreglory.files.wordpress.com/…0.jpg
https://www.cardzreview.com/…anini-italian-team.jpg
https://i.ytimg.com/…/oi91yhlsfai/maxresdefault.jpg
https://i.ytimg.com/…/zr__dziimwi/maxresdefault.jpg
yalniz 1990 albumunde tum takimlar formayla poz verirken almanlar esofmanla poz vermis. adamlar alman tabi.
https://image.slidesharecdn.com/….jpg?cb=1353932312
1991 yilinda piyasaya cikan buz hokeyi albumunde 350 kadar cikartma vardi. ayrica hulk hogan ve arkadaslarina ev sahipligi yapan bir amerikan guresi albumu piyasaya surulmustu. ayrica ilk kez nba konulu bir basketbol albumu cikmisti.
http://www.nhlhockeystickersets.com/…nialbum914.jpg
http://wrestlecrap.com/…uperstars-sticker-album.gif
https://images-na.ssl-images-amazon.com/…sx342_.jpg
1992 yilinda euro 92 cikartmalari piyasaya suruldu. bu cikartmalar turkiye'de cok sinirli sayida satildigi icin pek bilinmiyor. o donemde kadikoy'de akmar pasajinin altinda frp kartlari satilan dukkanlarda (o pasaj hala duruyor mu? en son 2002'de gitmistim) bu cikartma albumunu bulmak mumkundu ama dedigim gibi cok sinirli sayidaydi ve bulabilmek icin gercekten ariyor olmaniz gerekiyordu. ayni yil sadece abd'de ve birkac avrupa ulkesinde piyasaya cikan michael jordan'li nba cikartma kitabi satisa suruldu. bununla birlikte tenis meraklilari icin de bir 1992 atp turu albumu cikti.
https://image.isu.pub/…d/jpg/page_1_thumb_large.jpg
https://encrypted-tbn0.gstatic.com/…bi77ysli4xc5uxw
https://cdn.globalauctionplatform.com/…/540x360.jpg
1993 yilinda cesitli avrupa ligleriyle (ingiltere, almanya) amerikan spor liglerinin (nba, nfl, nhl) albumleri yayinlanmaya devam edildi.
https://3.bp.blogspot.com/…gclcb/s1600/img_0037.jpg
http://www.nhlhockeystickersets.com/…nialbum931.jpg
1994 yilinda dunya kupasi abd'ye gelirken cikartma kitabi da bastan asagi yeniden dizayn edildi. artik renk kalitesi ve cozunurluk tamamen arttirilmisti ve album kuse kagida basilmisti. abd'de wal-mart magazalarinda bile satisa cikan 1994 dunya kupasi albumu tum zamanlarin en cok satan albumlerinden biri haline gelecekti. ayni yil "world cup story" adi verilen ve kupa tarihindeki onemli oyuncularin anildigi baska bir album da cikmisti.
https://www.cardzreview.com/…sticker-album-book.jpg
https://i.pinimg.com/…b1bfbaf5e7068467d83c23963.jpg
https://i.ytimg.com/…/c4j-x-vis3o/maxresdefault.jpg
https://1.bp.blogspot.com/…ld+cup+story+-album1.jpg
1995 yilinda ingiltere liginin cikartma haklari merlins sirketine satilmisti ama panini yine bir cok farkli spor turnuvasi ve ligin cikartma kitaplarini basmaya devam etti. bu yil nba'in dunya'da en cok izlendigi yillardan biriydi ve nba cikartma kitabi oldukca populerdi. ayni yil duzenlenen rugby dunya kupasi icin de bir album cikartildi.
https://i.pinimg.com/…686891523ad822d718d7df8bb.jpg
https://i.ytimg.com/…/asspvanwcyy/maxresdefault.jpg
1996 yilinda cogumuzun da bildigi ve panini'nin gercek anlamda turkiye piyasasina girdigi euro 96 cikartma kitabi cikti. 1996 yilinin yaz aylarinda ulkedeki cocuklarin gundemini kasip kavuran bu albumden ayrintili bir sekilde bahsetmeye gerek yok herhalde. bu ayni zamanda turk milli takiminin icinde oldugu ilk albumdu.
https://image.isu.pub/…b/jpg/page_1_thumb_large.jpg
https://assets.catawiki.nl/…6-8589-e227d71b0b70.jpg
1997 yilinda klasik nba, nfl, nhl, avrupa ligleriyle ilgili cikartma kitaplari cikmaya devam ederken 1998 yilinda dunya kupasina ozel bir album cikti. 1998'deki album son yillarin en civil civil ve renkli albumlerinden biriydi. bu album kitabi turkiye'de piyasaya cikmisti ve az cok satmisti ama nedense euro 96'daki coskuyu hicbir zaman tutturamamisti. belki de turkiye'nin kupada olmamasi bunda rol oynamisti.
https://image.isu.pub/…c934a838aa433/jpg/page_1.jpg
https://i.pinimg.com/…b1c72acf4fcb717040760b026.jpg
gerci 2 yil sonraki euro 2000 ve japonya-kore 2002'de turkiye vardi ama bu iki turnuvada da panini albumleri euro96'daki kadar coskulu degildi. euro96'da tum mahalle halki olarak cikartma alisverisi yapiyorduk ama 2000-2002'deki cikartma kitaplarini hatirlamiyorum bile.
sonraki yillarda piyasaya bir cok farkli album cikti. mesela ingiltere'deki secimleri ele alan ve parti parti adaylari tanitan bir album 2014 yilinin matrak olaylarindan biriydi.
https://s-i.huffpost.com/…eneral-election-900.jpg?6
https://s-i.huffpost.com/…m-conservatives-900.jpg?6
2015'de kadinlar dunya kupasi icin bir album cikmisti ve nedense pek tutmamisti.
https://harjournalist.files.wordpress.com/…rica.png
2000'li yillarda 101 dalmacyalidan toy story'e kadar bir cok disney filminin cikartma albumu cikmisti. hatta bundan yillar once henuz 1982'de piyasaya cikan bir sirinler cikartma albumu vardi.
https://c1.staticflickr.com/…44615_3cfffa65dc_b.jpg
https://i.ebayimg.com/…/uwcaaoswy~baqe~f/s-l300.jpg
bunlar disinda bazi secme albumler:
sampiyonlar ligi: http://2.bp.blogspot.com/…j8aqhk/s1600/img_5477.jpg
turkiye ligi: http://3.bp.blogspot.com/…jr660po/s640/img_8085.jpg
dinozorlar albumu: https://lh6.googleusercontent.com/…c6e8p37olxa=s0-d
iskocya ligi albumu: http://4.bp.blogspot.com/…jwxzx4/s1600/dsc_0019.jpg
futbol 79 albumu: http://www.gotgotneedgot.com/…0/09/001-panini-2.jpg
a-takimi (the a-team): http://digitalspyuk.cdnds.net/…9/gallery_a-team.jpg
star wars: https://sites.create-cdn.net/…5/3165286/359x400.jpg
1987 pop sanatcilari: http://www.imisstheoldschool.com/…sticker-books.jpg
harry potter: https://cloud10.todocoleccion.online/…/46748519.jpg
aklima yeni bir fikir geldi. oregon cikartma albumu!
https://s2.eksiup.com/c0ee4255d84.jpg
panini'nin telefon numarasi kacti?
oğluma recep tayyip adını vermiştim pişmanım
-
haber
fırıldak bir akp'linin demeci. bu utanç ömür boyu senin peşini bırakmayacak işte. beter olursun inşallah.
--- spoiler ---
oğluma “recep tayyip” adını koymuştum. o zaman ak partiliydim. şimdi pişmanım. oğlumun adını değiştirmek istiyorum ama memurlar, “biz bu ismi değiştirsek tayinimizi çıkarırlar, o nedenle değiştiremeyiz” diyorlar. oğlumun adını bile bu dönemde değiştiremiyorum.
--- spoiler ---
başıma bir şey gelirse mossad sorumludur
-
bu aralar canı sıkılan melih gökçek beyanatı.
çünkü israil'in de tek derdi sendin.
bir de adres göstermiş başıma bi iş gelirse diye. ulan memleketin yarısı sana gıcık zaten. mossad'a sıra gelene kadar...
gökçek : mossad beni öldürecek
stephen hawking'in eğri oturup doğru konuşması
-
simdi dogruya dogru bir olay.
24 temmuz 2013 ispanya tren kazası
-
kendisine dair şöyle bir gözlemim var. bugün sabah ofise gelen gazeteleri okurken hürriyet gazetesi çılgın makinist faciası diye bir başlık atıp olayı doğrudan makiniste bağlamıştır. wall street journal ise demiryolu müfettişleri ile röportaj yapıp olasılıkları sıralamış ve sorumlunun trendeki karakutunun incelenmesinden sonra belirleneceğini söylemiştir. görünen o ki türk medyasındaki sorumluyu atama mekanizması yurtiçi, yurtdışı ayırt etmiyor. buradan kendilerine sesleniyorum ispanyadaki haberi bari tarafsız, infazsız verin de gazeteye benzeyin.
beşiktaş'ın bu sezon renklilere koyacağı gerçeği
-
her sene özellikle eylül aylarında meydana çıkan gerçek. sonra aylardan mayıs oluyor tinerciler ''şerefliyiz biz yeaaa'' muhabbetlerine giriyor.
(bkz: beşiktaş taraftarı lig fikstürü)
5 eylül 2015 italya türkiye basketbol maçı
-
hanımın gallinari'ye;
"aaa ne güzel yüzlü çocukmuş, türk mü bu?"
demesinden sonra evde küçük çaplı bir kriz yaşandığını söyleyebilirim.
tribimi yaptım hemen, şeftali soymuş getirmiş, yemiyorum.
öyle bir maç.
atiye (dizi)
-
türkiye'de yeni platformların kurulmasıyla farklı farklı diziler üretilmeye başlansa da türler pek genişlemedi. şimdiye kadar iyisiyle kötüsüyle polisiye diziler izledik genelde. netflix ise ilginç bir şekilde fantastik türde işler üretmeyi tercih etti. bu hayli cesur bir girişim bence. çünkü fantastik bir hikaye yazıp bunu mantık sınırları içinde tutmak yazarlar için hayli zor bir iştir. türkiye'de ise bilindiği üzere fantastik edebiyat üzerine çalışan pek fazla yazar yok maalesef. bu yüzden hakan ve atiye'nin yazımı hayli riskliydi. hakan, bildiğiniz üzere bu alanda başarısız oldu zaten. atiye'nin nasıl olduğu ise benim için bir merak konusuydu.
incelemeye başlamadan önce şunu söyleyeyim: bu diziyi yurt dışında yapılan fantastik ya da bilim kurgu diziler ile karşılaştırmak biraz haksızlık olur. çünkü örnek vermek gerekirse westworld dizisinin bir bölümü 9 milyon dolara mal ediliyordu. bir sezonu ise 100 milyon dolar civarı olduğu açıklanmıştı daha önce. evet, para her şey demek değil ama sağlam bir dizi yapmak istiyorsanız bütçenin olmaması elinizden çok şey alır.
ikinci olarak da şunu söyleyeyim: diziler ya da filmler aslında bir kültürün son örnekleridir. yani önce edebiyatın, müziğin, tiyatronun ve resim sanatının gelişmesi gerekir ki bunların bir araya geldiği sinema belli bir kalitenin üzerinde olsun. mesela yurt dışında çok iyi bilim kurgu filmleri yapabiliyorlar çünkü kolektif kültürlerinin içinde jules verne, arthur c. clarke, isaac asimov gibi pek çok başarılı yazar var. ya da fantastik türde çok iyi işler yapabiliyorlar çünkü j.r.r. tolkien, robert jordan, ursula k. le guin gibi yazarlar var. film müziği konusunda mesela çok başarılılar çünkü j.s. bach, beethoven gibi insanlar var kültürlerinde. görsel kompozisyon kurmak da aynı şekilde. başarılılar çünkü ışığı ve kompozisyonu caravaggio'dan öğreniyorlar. ayrıca mesele sadece bu insanların isimlerini bilmek ve yaptıkları işleri tanımak değil. bunları uygulayabilecek pratiğe de sahipler.
bu iki nedenden ötürü atiye dizisini farklı şekilde değerlendirmeye karar verdim ve kafamda dört kriter belirledim. çünkü bunları yapılabilir ve yapılması gerekli olan şeyler olarak düşündüm. peki nedir bu kriterler? hikayenin temelleri (lore), akıcılık, diyaloglar ve oyunculuk. şimdi bu kriterler ile diziyi değerlendirmeye başlayalım.
--- spoiler ---
öncelikle lore ile başlayalım. çünkü bence fantastik bir dizide olması gereken en önemli şey başarılı bir lore yazımıdır. lore nedir? lore, hikayenin geçmişini oluşturan, olaylar ilk başladığında yaşanan anlatılar bütünüdür. örneğin yüzüklerin efendisi kitapları için (bütün evreni kast etmiyorum sadece üç kitap olarak düşünün) isildur'un, sauron'dan yüzüğü alması bir lore örneğidir. geçmişte olmuştur, bir takım olayları açıklar ve şimdiyi etkiler.
lore yazarken eğer çalıştığınız evren bu dizideki gibi gerçek dünyaya yakınsıyorsa işiniz biraz daha kolaylaşır. çünkü gerçeği alıp yorumlama şansınız olur. ancak bu yorumlama işini öyle tutarlı yapmalısınız ki izleyici ya da okuyucu önlerine koyduğunuz spekülatif hikayeye inansın. mesela her ne kadar edebi yönü çok kuvvetli olmasa da dan brown, the da vinci code kitabında bunu hakkıyla yapmıştır. kutsal kase, son akşam yemeği, isaac newton'un hayatı gibi şeyleri alıp bir takım tartışmalı tezler ile bir araya getirmiş ve kitaptaki leigh teabing'in anlatımıyla öyle bir mantık kurmuş ki zamanında insanlar louvre'a gidip meryem'in mezarını görmeye çalışmışlar.
bu dizide de bunu anadolu'daki şifacılar, şahmeran hikayesi, süryanice, sirius yıldızı gibi şeyler üzerinden kurmuşlar. aslında bu kadar malzeme iyi bir lore yazmanız için yeterli ancak dizide böyle bir şeye hiç kalkışmamışlar. bir yığın konu var ancak bunların hiçbirinin bağını öğrenemedik şimdiye kadar. burada yazım olarak farklı bir teknik denediler sanırım. çünkü daha önce hakan muhafız'da ölümsüzler, hançerler gibi şeyleri açıklamaya çalışıp başarısız olmuşlardı. bu dizide ise ögeleri verip her şeyi gizem perdesi arkasında tuttukları için bir açıklama yapmalarına gerek de kalmamış şimdilik. yani ortada mantıklı bir lore olmasa da dizi tıkanmıyor burada. ancak tabi bu daha birinci sezon. dizi bittiğinde lore bir yere bağlanamazsa yazım anlamında büyük başarısızlığa uğrar.
dizi akıyor dedik. peki nasıl akıyor? atiye'de merak duygusunu canlı tutacak bir sürü konu yazmışlar. sürekli bir şeyleri merak ediyorsunuz ve karakterler sürekli bir şeyleri araştırıyor. daha öncesinde henüz 45 dakika dizi yazmaya alışamadı senaristler demiştim ama atiye'de o 45 dakika içinde tempoyu düzgün bir şekilde ayarlamışlar. nefes alınması gereken yerde aile içinde geçen diyaloglar ve atiye-erhan anları koymuşlar. geri kalan kısımda ise dediğim gibi sürekli ilginizi çekecek bir soru var ekranda.
bu konuya bir örnek verelim. mesela ilk bölüme bakabiliriz bunun için. burada tek bir bölüm içinde senaryo size ardı ardına üç tane soru sordurmayı başarmış. atiye nasıl kendi cenazesine gidiyor? atiye'nin çizdiği sembol nasıl göbeklitepe'de çıkıyor? o yaşlı kadın kimdir ve neden atiye'yi takip ediyor? ki bunlar izleyicinin diziye devam etmesi için yeterli sorular.
daha sonra bölümler ilerledikçe bazı soruların yanıtları bulunurken yeni sorular ortaya çıkıyor. bazı cevaplar da karakterlerin neden böyle yazıldığını açıklayıp hikayeye derinlik katıyor. örneğin dizideki anne karakteri gördüğünüz üzere tam bir ruh emici. bütün enerjinizi çekiyor göründüğü her anda. ancak daha sonra kendi annesi nedeniyle kız kardeşini ve babasını kaybettiğini öğreniyoruz. bu onun itici bir karakter olduğu gerçeğini değiştirmiyor ancak en azından sırf gerilim olsun diye yazılmamış bir karakter olduğunu anlıyoruz.
anne karakteri demişken dizideki diyaloglardan da bahsedelim. öncelikle diyalog ve karakter yaratma kısmında atiye ve cansu karakterleri için başarılı diyebilirim diziye. mesela cansu'nun özel bir üniversitenin moda tasarım bölümünde okuduğunu, atiye'nin de türkiye'de okuduktan sonra başarısız olacağını anlayınca yurt dışına gidip orada 2 - 3 aylık bir atölyeye katıldığını ve ardından istanbul'a dönerek post-modern ressamcılık oynamaya başladığını tavırlarından ve diyaloglarından anlayabiliyorsunuz. yani yazım, uygulama, konuşma tarzı ve karakterler tam bir uyum içerisinde.
ancak bu başarı sadece günlük hayat hakkında yapılan konuşmalarda geçerli. fantastik herhangi bir konunun konuşulduğu her an sahneden yapaylık akıyor maalesef. çünkü bunu yazmak "hadi kalk sana yiyecek bir şeyler hazırladım." yazmak kadar kolay bir iş değil. öncelikle detaylı çalışmalısınız ve söylediğiniz her şeyin klişeden uzak olması lazım. mesela atiye'ye ilk bölümde erhan'a "bilmiyorum burada olmam gerektiğini hissediyorum." dedirtirseniz yapacak bir açıklama bulamadılar ama iki karakteri de tanıştırmaları gerekiyordu o yüzden bu şekilde geçiştirdiler diye düşünür izleyici. bu alanda bir tek meral çetinkaya inandırıcı ki o da tamamen oyuncunun ve üzerindeki auranın başarısı, yoksa atiye'ye sembolün anlamı sorulunca "sanki hepimizin bildiği şeylerin ötesinde saklı bir bilgiyi temsil ediyor." dediği kısımda hakan'da olduğu gibi ingilizce yazıp türkçe'ye mi çevrilmiş bu diyalog diye şüphelendim yine.
diyaloglar tabi ki kendi kendilerine gelmiyorlar. onları hayata geçiren bir de oyuncular var. meral çetinkaya'dan daha önce bahsettiğime göre dizide dikkat çeken diğer üç oyuncudan bahsedebiliriz. bunlardan ilki tabi ki beren saat. kendisi bir çok izleyici tarafından eleştirildi. ancak ben oyunculuğunu kötü buldum diyemem. ki normalde bir oyuncunun gerçek olmadığını bildiği bir şeyi oynaması çok zordur. mesela mağara sahnesinde gerçekten geçmişiyle karşılaşıyor gibi görünmesi gerekir. ki ben oyunculuğunu burada ikna edici buldum. daha iyisi olabilir miydi? tabi ki. ancak dizinin anlatımına zarar veren bir durum da yok burada.
üzerine konuşacağımız ikinci oyuncu da metin akdülger. ben kendisiyle yine bir internet dizisi olan şahsiyet ile tanışmıştım. bu dizide de yer almasından kariyerinde farklı işler arayan bir insan olduğunu anlayabiliyoruz. burada zengin ancak babasının gölgesinde kalan, histerik ve kendi içinde zaafları olan ozan'ı da başarıyla canlandırdığına inanıyorum.
karakter olarak benim için en dikkat çekici olan ise tim seyfi'nin canlandırdığı serdar oldu. çünkü dediğim gibi dizi pek günlük yaşamın içinde değil, farklı bir dünyada geçiyor sanki. sergiler, tokyo'dan gelen insanlar, düğünün planlandığı o devasa mekan falan. ki görselleştirebiliyorlarsa eğer dizinin evrenini bu şekilde tercih edebilirler problem yok. bu gerçek olmayan dünyaya ise en uygun karakter serdar. konuşma tarzındaki ahenk, bahsettiği konulardaki zenginlik algısı ve çok kendine has oluşuyla dikkat çekici bir karakter olmuş. buradan oyuncuyu da tebrik ediyorum. çünkü bir oyuncunun o cızırdayan ekran karşısında ciddi kalabilmesi zor bir iş. tim seyfi ise bu işin altından kalkmış. hatta biraz da matrix'deki merovingian havası aldım kendisinden. bu yüzden umarım ikinci sezonda kendisini daha fazla görürüz.
--- spoiler ---
sonuç olarak dizi elindeki malzemeyi çok düzgün işleyemedi belki, diyaloglar da başarısız diyebiliriz. ancak bunlar daha çok erken adımlar. o yüzden dizinin merak duygusunu izleyiciye aktarabilmesi ve hakan muhafız kadar tıkanmaması benim için yeterli oldu diyebilirim. ki birinci sezon yine çok merak uyandıran bir yerde bitti. her ne kadar dizinin senaryosu dağınık görünse de finalde buraya ulaşmaları da teknik anlamda bir başarı sayılır bence. o yüzden beklentiyi hollywood seviyesine çıkarmazsak eğer keyifli vakit geçirmelik bir dizi olmuş diyebilirim.
bir de son notum var. normalde yaratıcı işler yapan yazarlar, yönetmenler, oyuncular sonunda bir şeyleri feda edeceklerini, gerekirse akıl sağlıklarını riske atacaklarını bilirler. ve geneli de bunu bilerek çalışır. mesela hemingway, zweig, dostoyevski, woolf gibi pek çok yazar, zihinsel durumlarını bilmelerine rağmen üretmeye devam etmiştir. aynı şekilde oyuncular da metot oyunculuğunun zararlarını bilmelerine rağmen üst seviye performansa ulaşmak için bu teknikleri kullanmıştır. ancak sinemada yapılan iş çok geniştir ve sette bulunan herkesten aynı fedakarlığı bekleyemezsiniz. çünkü orada bulunan kimi insanlar gerçekten emekçidir ve işini düzgün bir şekilde yapma peşindedir. bu dizinin setinde yaşadığı kaza nedeniyle hayatını kaybeden hasan karatay da bu emekçilere örnek gösterilebilir. bu yüzden yaratıcı insanların risk almasına müsaade etsek de setlerde hasan karatay'ın başına gelen gibi kazaların yaşanma riskini en aza indirmeye çalışmak gerekir. bu da ancak iş güvenliği, eğitim ve denetim ile sağlanabilir. üretilen diziler dünya çapında yayınlanırken çalışma şartlarının da bütün set çalışanları için dünya standartlarına getirilmesi gerekir. umarım setlerde herkesin güvenle çalıştığı, dünya standardında dizileri izlediğimiz günler de gelir.
karizmatik cevaplar
-
"yeri gelirse, ben müdahale ederim."
evet, cümle bu şekliyle hiç karizmatik değil, amma velakin buyrun söylendiği yere bakalım:
bundan 8 yıl evvel, hava harp okulu sınavlarına girilmeye hak kazanılmış ve toplu mülakat aşamasına kadar gelinmiştir. 20 kişilik aday grubu bir odaya alınır, saçma sapan bir konu verilir ve 10lık 2 grup halinde konunun tartışılması istenir. grubun biri konunun bir kısmını ikna etmeye çalışırken, diğer grupda diğer kısmını ikna etmeye çalışır. bu grubuda izleyen binbaşılar, pilot (rütbeleri hatırlayamıyorum) vs. vardır.
tartışma başlamış ve 10-15dk geçmiştir ama zatı muhterem ben, henüz tek bir kelime bile etmemişim.
ordan komutanlardan biri bana sorar, delikanlı sen hiç konuşmayacak mısın ?
ben: "yeri gelirse, ben müdahale ederim."
sonuç: 19 kişi o mülakatta elendi, ben geçtim. buda ömrü hayatımda verdiğim en karizmatik cevap olarak tarihe geçti.
edit: gelen bir çok mesajdan dolayı, not düşeyim, hikaye 2002'de yaşanmıştır . ayrıca subay olup olmadığım soruluyor, hayır değilim, bu olayların olduğu son hafta check-up'ta elendim, hikaye sona erdi, bir daha askeriye ile işim olmadı, askerlikte yapmadım, bedelliden yararlandım.
ak-saray
-
devletin kaynaklarının temelini ne oluşturuyor biliyor musunuz? ülkede fakir zengin tüm vatandaşlardan, hemen hemen her vesileyle (telefon konuşması, ekmek almak vb.) toplanan vergiler.
ne diyordu bu hükümet? kaynaklarımız kısıtlı, devletin malını çarçur edemeyiz, tasarruf etmemiz gerekli demiyor muydu? bu sebeple bir çok kamu kurumunda insanların maaşları donduruldu. hükümet kaynak sağlayabilmek için bir çok önemli kamu kurumunu, kit'leri satışa çıkardı. hatta satmaması gereken şeyleri bile (telekom gibi). gerekçe ne? kaynaklarımız kısıtlı.
bu ülkede hastaların hatta kanser hastalarının bile ilaç masraflarının devlet tarafından karşılanmadığının haberlerini izledik tv'lerde. devlet kendisine düzenli prim ödeyen vergi mükelleflerine üç kuruşluk ilacı bile alırken kurban pazarlığına girmiyor mu? sebebi ne? devletin kaynakları kısıtlı.
ülkemiz gelişmekte olan bir ülke, yani tam anlamıyla müreffeh değil. tam olarak batılı toplumların ulaştığı refah seviyesine ulaşamadık. batılı bir ülkede öğrenciye, hastaya, muhtaç durumda olanlara harcanan para miktarı ülkemizde harcanamıyor. bunun sebebi ne? ülkemizin yeterince zengin olmaması. arkadaşlar ülkenin kaynakları çok kısıtlı.
hükümet zaten kaynak kısıtlılığından bir çok tedbir almadı mı? belli kesimlerden (özellikle ücretlilerden) alması gerekenin çok üzerinde vergi almıyor mu (gelir vergisi + dolaylı vergiler) ? bunun sebebi kaynakların kısıtlı olması.
şimdi tüm bu kısıtlar altında iken ve ülke olarak maddi durumumuz kötü iken hiç de ihtiyaç olmayan böyle şaşaalı bir yapının inşa edilmesi hükümetin ve rte'nin samimiyetine gölge düşürmez mi?
ak-saray'ın yapımı bana aylık geliri 3000 bin tl olan 5 çocuklu orta halli bir ailenin babasının sırf keyif için altındaki kendisine her halükarda yetecek olan arabasını (örneğin linea) satıp yerine yığınla kredi borcuna girerek yepyeni üst orta sınıf bir araba (audi a4 veya passat gibi) almasına benziyor. şimdi babaya böyle bir harcamayı neden yaptığını sorduklarında "aileyi daha iyi temsil etmem lazım, ben bu arabaya binerek ailenin itibarını koruyacağım" derse ne kadar aptalca ve bencilce bir açıklama olduğu anlaşılır. bu adama aklı başında her insan "yahu arkadaş senin daha küçücük bir sürü çocuğun (genç nüfus) var. sen halihazırda bunların eğitim, beslenme gibi temel ihtiyaçlarını sağlayamıyorsun. bu arabayı alarak onlara harcayabileceğin ve onların hakkı olan büyük bir miktar parayı kendi keyfin dışında hiçbir anlam ifade etmeyen bir şeye yatırmaya hakkın yok". diye sormaz mı?
aklım almıyor vallahi aklım almıyor. bencilliklerini, kıroca-çocukça heveslerini bile ülkeye hizmet diye yutturmaya çalışıyorlar ya bir şey diyemiyorum.
allah aşkına çankaya'nın ne problemi vardı da milyar dolarlık yeri yapma ihtiyacı hissettiler.
bu ülkede kanuna, hukuka, mahkeme kararlarına en çok uyması gereken hükümet değil mi? neden mahkemenin durdurma kararına rağmen hukuk sistemini ayaklar altına alırcasına, göstere göstere mahkeme kararlarına uymadı? başbakanın, hükümetin mahkeme kararlarını uygulamama gibi bir hakkı var mı? yok kesinlikle ama kesinlikle yok. burası bir hukuk ülkesi olsa adamı öttürürlerdi. inşaatın sahibi olan şahıs da çıkıp tv'den çatır çatır özür dilerdi. ama maalsef ne ülkemiz ülke ne de halkımız halk.
not: belki anlatım basitçe ve örnekler biraz aptala anlatır gibi oldu ama kusura bakmayın. aklıma geldiği gibi hışımla yazdım.
edit: muaviye yeni yaptırdığı sarayı nasıl bulduğunu ebu zerr'e sormuş. ebu zerr: eğer kendi paranla yaptırdıysan israf, devletin parasını kullandıysan haramdır demiş. rte çok dindar ya, hep dinden referans alıyor ya burada da muaviyeyi örnek almış anlaşılan.
edit2: imla
yaran diyaloglar
-
izmit'ten sakarya'ya giden minibüse ilk kez binen öğretmenimiz bu şoförlerin sürekli birbirini solladıklarından ve karasu'nun virajlı yollarında hız kesmeden akrobasi yaptıklarından habersizdir.
tam gaz yoluna devam eden şoför: tırsan var mı?
her şeyden habersiz öğretmenimiz: bennn!!
p.s:tırsan karasu yolundaki kamyon fabrikasıdır