• şöyle başlayayım. linkin park'ın şimdiye kadar yaptığı en cesur albüm.
    grubu, başlangıç evresinde ortaya koyduğu işlerle seven değişime soğuk hayranlarını hayal kırıklığına uğratacağı kesin. ki şu ana kadar okuduğum yorumların % 90'ında albümün yerden yere vurulması beni hiç şaşırtmadı.

    chester ve mike shinoda'nın sesine aşina olmayanların rastgele dinlediklerinde linkin park'la muhattap olduklarını asla farkedemeyecekleri yapıda şarkıları barındıran, en büyük özelliği eskiye kıyasla oldukça yumuşak bir albümden bahsediyorum. ancak minutes to midnight'da olduğu gibi grup, birkaç şarkıyla eski hayranlarının karşı koyamayacağı birkaç şarkıyı araya sıkıştırma tercihinden vazgeçmemiş.

    15 şarkıdan oluşması çok uzun bir albüm olduğunu düşündürmesin. sample benzeri kısa süreli parçalar diğer şarkıların giriş kısmı gibi kullanılmış.

    albümden çıkan ilk single the catalyst'i dinlediğimde kafam çok karışmıştı aslında, ne sevdim ne de nefret ettim. albümün geriye kalanını ve grubun böylesine cesur sert değişimini ise çok beğendim. üstelik iyi olan sadece değişim değil burning in the skies, robot boy, blackout, wretches and kings, iridescent ön yargılardan uzak ve değişime takılmayan lp severlerin ve hatta bundan önce gruptan nefret edenlerin bile sevebileceği kalite ve güzellikte şarkılar. waiting for the end ve when they come for me ise şimdilik albümdeki en büyük favorilerim.

    sonuç olarak böylesine bir değişimle birlikte çok garip bir albüm olduğunu da kabul ediyorum. ama ilerleyen zamanlarda lp'nin en iyi albümü olduğunu iddia edecek insanlar da çıkacaktır. bu da iyi bir işaret gözümde.

    not: blackout isimli şarkıda chester'in çığlıkları dikkatinizi çekecektir. bir de şunu dinleyin haha
    http://www.youtube.com/watch?v=oteswuxcuq0
  • herhangi bir yerde çalarken duymuşumdur mutlaka linkin park'ı. ama özellikle bilmem şarkılarını, bir tek what i've done'ı bilirim. o da klipte ayasofya görünüyordu herhalde, denk gelip dikkatimi çekmişti.

    geçen yine arkadaşlarla oturuyoruz küçükparkta, televizyonda mtv açık, bir tane klip yayınlanıyor böyle ağır çekimli falan güzel bir şey. tabii arka fonda şarkı değil de bambaşka bir şey çalıyor. demet akalın bile olabilir bu "bambaşka" şey. neyse, en son klip bitmeye yakın şarkı adı grup falan yazdı. hemen not ettim bir köşeye. linkin park - burning in the skies.

    geldim eve çöktüm bilgisayarın başına. hemen klibi açtım. çok hoşuma gitti sözlük. klip güzel, şarkı güzel. sonra dur lan bir de şu albümü dinleyeyim dedim. tüm şarkıları sırayla dinledim. bence olmuş bir albümdür. hatta çok güzel olmuş. şarkıların geçişleri, sözleri, melodiler falan.

    burning in the skies, sözleri de melodisi de trafiği de güzel şarkı.

    when they come for me ile burning in the skies arasındaki emtpy spaces çok eğreti duruyor. burning in the skies ile güzel bağlanmış ama when they come for me geçişi boyut değiştirme gibi bir şey.

    when they come for me çok çok güzel bir iş. davullar falan. hoplayıp zıplayıp bağırası geliyor insanın.

    robot boy da fena değil.

    waiting for the end baya iyi. çalma listemdeki daimi yerini aldı.

    the catalyst ve the messenger da aynı şekilde.

    sonuç olarak dinlenilesi bir albüm. ama şunu tekrar yazayım, daha önce hadi linkin park dinleyeyim demişliğim yok. bu yüzden çok sevdim herhalde.
  • blackmılk studıo yapımı 6 bölümlük kısa sci-fi film serisi. her biri heyecanlı bir filmin başı gibi adamlar bu işi yapıyorlar.

    https://www.youtube.com/watch?v=vfhh07zixsu
  • kendimce linkin park külliyatının en önemli (en iyi değil) parçası olduğunu düşündüğüm 2010 tarihli modern başyapıt.

    önemlidir, çünkü bu albüm, müzikal olarak olmasa da yaptıkları işe bakış açıları açısından linkin park'ın tam olarak nasıl bir grup olduğunu en iyi şekilde anlatır. elbette ki geldiği hızla giden nu metal ile artık uğraşmayacaklardı, ergen öfkelerinden yavaşça arınıyorlardı, minutes to midnight ile bunu açık etmişlerdi. ancak o albüm bile sonradan gelecekler ile kıyasla gayet orta yolcu kalıyor. nihayetinde given up ile açılan, nispeten risksiz, temiz bir alternative rock albümüydü. a thousand suns ise linkin park'ın "ben istediğimi yaparım" albümüdür, ulaşmak istedikleri şey doğrultusunda hiçbir beklenti ve baskıyı siklemeyen müzisyenlerin çalışmasıdır. kariyerlerinin çok kritik bir noktasında gerçekten hiç beklenilmeyen bir albüm yollamışlardır. isteselerdi hybrid theory ve meteora'nın sırtından geçinip, üstüne güvenli ve amaçsız albümleri peş peşe sıralayarak rahat rahat takılırlardı. işte bu yüzden, direk radyo pop yaptıkları son albümde bile istediklerinin tam olarak o müziği yapmak/denemek olduğunu, herhangi bir piyasalaşma peşinde koşmadıklarını biliyorum.

    yanlış anlaşılmasın, albümün kendisi de öneminin de ötesinde mükemmel bu arada. bunu anlamam uzun sürdü tabii, zira albüm ilk çıktığında ikinci, daha doğrusu üçüncü hybrid theory'i bekleyen bir velettim. "gitar yok lan burda!" falan diyordum. büyüdükçe albüme ısındım, şu an gönül rahatlığıyla en iyi ikinci albümleri olduğunu iddia ediyorum. içe dokunan nakaratıyla burning in the skies, chester'ın çığlık mı attığı rap mi yaptığı belli olmayan efsane performansıyla blackout, titreten bası ve enerjisiyle wretches and kings ve kelimelerle anlatamayacağım güzellikteki the catalyst öne çıksa da, bu albüm baştan sonra harika bestelerle dolu.

    çok seviyorum ya öyle böyle değil.
  • albümdeki the requiem, the radiance ve burning in the skies peşpeşe dinlendiğinde albümün manası daha iyi anlaşılabilir. hiroşima ve nagasaki'ye atılan bombaların vicdan azabıdır duyulan, sözleri şöyledir:

    god save us everyone
    will be burn
    inside the fires of a thousand suns

    for the sins of hand
    sins of our tongue
    sins of our father
    sins of our young

    god save us everyone

    will be burn
    inside the fires of a thousand suns

    for the sins of hand
    sins of our tongue
    sins of our father
    sins of our young

    we knew the world would not be the same. a few people laughed, a few people cried. most people were silent. ı remembered the line from the hindu scripture, the bhagavad-gita; vishnu is trying to persuade the prince that he should do his duty, and to impress him, takes on his multi-armed form and says, 'now ı am become death, the destroyer of worlds.' ı suppose we all thought that, one way or another *

    ı use the dead wood to make the fire rise
    the blood of innocence burning in the skies
    ı filled my cup with the rising of the sea
    and poured it out in an ocean of debris

    ı'm swimming in the smoke
    of bridges ı have burned
    so don't apologize
    ı'm losing what ı don't deserve
    what ı don't deserve

    ı held my breath as clouds began to form
    but you were lost in the beating of the storm
    but in the end we were meant to be apart
    ın separate chambers of the human heart

    ı'm swimming in the smoke
    of bridges ı have burned
    so don't apologize
    ı'm losing what ı don't deserve

    ıt's in the blackened bones
    of bridges ı have burned

    so don't apologize
    ı'm losing what ı don't deserve
    what ı don't deserve

    ı'm swimming in the smoke
    of bridges ı have burned
    so don't apologize
    ı'm losing what ı don't deserve

    the blame is mine alone
    for bridges ı have burned
    so don't apologize
    ı'm losing what ı don't deserve

    what ı don't deserve
    what ı don't deserve
    what ı don't deserve

    here's the dead wood to make the fire rise
    the blood of innocence burning in the skies
  • ...[çaatt!!]
    - linkin park! n'apmışsın sen lan nedir bu ha? nedir?! biz seni böyle mi bilirdik? bizi mi deniyosun lan? bizi mi deniyosun .mına kodumun!
    + durun napıyorsunuz?!
    - ne lan bu yeni albümün hali ha?
    + ne demek ne abi? bu sefer de böyle bişey çıktı işte. içimden geçenleri döktüm kağıda, valla bak.
    - bırak ya, yedirtme bana hissiyatını. ne olm bu, nerde hani böğürmeler?
    + abi o tarzın üstüne bişiler yapıyoruz zaten. hem bu en eklektik albümümüz oldu.
    - ... hmm... şimdi, tabi... eklektik başka bi olay. hem ben böğürmeyi soruyorum.
    + aslında siz eski fanlarımız için o tarzda koymuştuk bikaç şarkı, blackout gibi
    - şey işte pek fırsat olmadı aslında tamamını dinlemeye. araya bissürü bişiy girdi tabi. hem o sinirle... ama yoksa severiz yani ilk günden beri severek takip ederiz seni linkin.
    + doğrudur. kaç yıldır dinliyorum demiştiniz?
    - dört... beş, beş. dört demişim...
    + hmm anlıyorum
    - aslında feynt filan iyiydi. hep onun gibi şarkılar yapsanız süper olur bak
    +hı hıı...

    şeklinde bir diyaloğu hayal ettiren albümdür. yelkenleri suya indirmişim hemen.*kendimin linkin park yavşaklığından utanıyorum. ama ilk değil bu minutes to midnightta da olmuştu. hayır o değil soran olursa linkin park nü metal diyorum sonra ben arada kalıyorum yani.*

    genel olarak bakarsak tepki gösterilmeyecek albüm de değil hani. ilk dinlediğimde "siktir yaa linkin de bitmiş abi" demiştim ama dinledikçe seviyor insan bazı şarkıları (tabi bir de bu s.k çıktı: "abi aslında onu diğer albümlerden bağımsız değerlendireceksin. başlı başına bir albüm olarak düşününce fena değil"**) bir de bazı şarkılarda 8 bitlik melodiler kulağa çalınıyor ki beni alıp çocukluğuma götürüyor. özellikle robot boyda 2.55 civarı çalan kısım. dinlerken ataride adını hatırlayamadığım bir araba yarışı oynuyormuşum gibi oluyor.

    ama insan yadırgamıyor değil. linkin park her seferinde bir önceki albümüyle yarattığı tarzı bozuyor. yine de yaptıkları şeyler hiç de fena olmuyor
  • baya baya dinledikçe güzelleşen albümlerden biri oldu benim için. hakikaten bu adamları seviyorum. hep değişik tarz.
  • yazılışı tamamen çile olan bir linkin park albümüdür.

    "minutes the midnight'daki felsefeyi anlatmaya devam edeceğiz" demişti chester. evet barış-savaş-doğa..aynen devam.

    özellikle chester (yenir ki buuu) sesinin gücünüü bir kez daha kanıtlamış. blackout'da darbuka kullanılmış. chester o kadar bağırıyor ki kayıt sırasında hoparlörlerim tuz,buz oluyordu. mike şöyle diyor sanırsam "beynimi siktin chester" hiç değilse o manaya gelir bi bakış atıyor. ama kesinlikle şöyle diyor "sesi müthiişş.."

    "waiting for the end" çok güzeell. "the catalyst" zaten mükemmel. "the messenger"
    ilginç ama güzel bir albüm. en azından diğer albümlere hiiiçç benzemiyor.
  • linkin park'ın tarz değiştirme merakına kurban gitmiştir, olmamıştır. baştan sona tam üç kez dinledim ama the catalyst dışında dişe dokunur bi' şarkı bulamadım. o değil de grubun şu geldiği noktayı görünce ister istemez üzülüyor insan. nerde hybrid theory, nerde bu...
hesabın var mı? giriş yap