15 entry daha
  • chuck palahniuk'ın 2005 mayıs'ında çıkmış şimdilik son romanı. diary'yi okuduktan sonra içerik olarak olmasa da tarz olarak chuck'ın kendini fazlasıyla tekrar ettiğini düşünmeye başlamış ve belki de bir süre yazmaya ara vermesinin kendisi için daha iyi olacağını düşünmeye başlamıştım. bu tekrarları örneklemek gerekirse choke'ta elemanın her duyduğu anonsu bir şeye benzetmesi, lullaby'da her renge bir şey bulması... gibi betimleme benzerliklerinden bahsedilebilir.

    bu kitapta chuck palahniuk bu kendini tekrarlama olayını tamamen bir kenara bırakıp yepyeni bir anlatım tarzı keşfetmiş. biri bizi gözetliyor tarzı bir eve kapanan bir grup yazar adayının başından geçenleri anlatıyor. kitapta evde kalan her kişi için en az bir şiir ve her kişinin ağzından en az bir hikaye var. altının çizilmesi gereken önemli bir nokta şu ki bu kitap bir roman, bir kısa hikaye kitabı değil. her hikaye bu evdeki insanların (writer's retreat) kim olduklarına dair ipuçları veriyor. chuck palahniuk bu ilginç formla hikaye türünü romanın içine katıp ilginç bir sentez yapmış ve bence bu formda çok başarılı olmuş.

    kitap survivor'a benzer olarak günümüz medyasına ve fight club'dakine benzer olarak insanların ün arayışlarına dair çok sert ve belki de şimdiye kadar olmadığı kadar rahatsız edici derecede cüretkar eleştirilerde bulunuyor. öncekilerden farklı olarak bu kitapta chuck palahniuk insanların ün ve para için yapacakları şeylerin sınırlarını (ya da sınırsızlığını) deyim yerindeyse insanın suratına sert bir tokat gibi (ama aslında ondan ötesi testislerine binlerce tekme ve ağzının içinden soktuğu koluyla mideyi çıkartma suretiyle) çarpıyor.

    kitap son derece sürükleyici olmasına rağmen hikayelerin bazılarının neden ne amaçla kitabın içine konulduğunu merak etmemek mümkün değil. örneğin kitabın ilk hikayesi olan saint guts-free'nin guts isimli hikayesi bunun en güzel örneği. bu hikayeyi okuduktan sonra ben kendime uzun süre böyle bir hikayeyi neden yazar niçin buraya koyarsın diye sordum ve ardından uzun süre kitabı yakmayı düşündüm. ancak kitabı yakmadıktan ve okumaya devam ettikten sonra hikayenin tek amacının kitaba son derece sert ve vurucu bir açılış yapmak olduğu kararına vardım. okudukça kitabı yakmadığımın iyi olduğunu da fark ettim açıkçası. yukarıda türkçe çevirisi yapılmış lady baglady'nin hikayesi de dahil olmak üzere içinde bir çok güzel ve vurucu hikaye var. chuck kanımca kitabın en başarılı hikayesini sona saklamış. fakat spoiler'a girmemesi için hikayeler hakkında bir bilgi vermektense okuyucunun kendi tadına ve midesine bırakacağım. diyebileceğim tek şey rahatsız edici oldukları. ancak rahatsız edici olmaları kötü oldukları anlamına gelmiyor. bence büyük bir kısmının gerçekten rahatsız edici olmalarının sebebi inandırıcı olmaları. özellikle hikaye dışında kalan ev içinde gelişen olayların insana inandırıcı gelebilmesi haunted'ı başarılı ve bir o kadar da rahatsız edici kılıyor.

    kısaca özetlemek gerekirse bu kitabı okumadan önce derin bir nefes alın. yeteri kadar derin olduğuna emin olun çünkü kitap bitene kadar bırakamayabilirsiniz. ve ardından etrafınızda gördüğünüz her hangi bir şey, bir havuç, bir çöp kutusu, bir bez bebek... size bu kitabı hatırlatabilir. o yüzden okumadan önce iyi düşünün, masumsanız okumayın. kendinize güveniyorsanız risk sizin çünkü chuck hiç bu kadar sert, rahatsız edici ve açık olmamıştı. ve inanın siz de o tadı, kokuyu ve kasılmayı hissedeceksiniz...
84 entry daha
hesabın var mı? giriş yap