• 92'den beri blues'la punk'la kavrulan, cinselliğin, aşkın ve inancın karanlık odalarından ses veren müzisyen. bugün nick cave'le dost olsa da zamanında epey ateşli bir aşk ilişkileri vardı. nick cave'in “the boatman's call” albümü çıktığında ilişkilerinin en ıstıraplı, en acılı günlerini yaşamaktaydılar. birbirleriyle iletişim kuramaz hale gelmişlerdi. pj harvey, nick cave'i çok derinden sevmiştir, söylediğine göre hâlâ da sever; bu duygunun karşılıklı olduğunu da düşünür. ilişkilerinin kopması çok ıstıraplı, korkunç sancılı olmuştur. pj harvey ve nick cave'in bu ilişki konusunda şarkılar yazması şaşırtıcı değildir. “the boatman's call” ilişkinin izlerini taşıması açısından çok değerlidir. nick cave'in bu albümünde, pj harvey ile ilgili 9 şarkı vardır. bir dönem ayrıldıktan sonra kopar gibi olsalar da yeniden konuşabilir hale gelip aralarında geçenlere neredeyse nostaljik bir tebessüm kıvamında gülebilmeleri değerlidir. ikisi de dizginleri boşalmış birer romantiktirler. sanat olmasaydı, ne durumda olurlardı, muhayyilelerini nereye, nasıl kanalize ederlerdi hiç bilinmez.
  • basitçe anlatayım; bazı müzik insanları, müziği yönlendirmek ve yeni janrlar yaratabilmek için deneysel çalışmalara imza atar. radiohead, pixies, nirvana gibi grupların yaptığı müziklerin (alternative rock/indie rock) bugünkü müzisyenleri nasıl etkilediğini biliyorsak; 2000'lerde de, pj harvey'nin 90'larda çıkardığı dry ve rid of me (noise vokal ve ağır gitar soundları) albümlerinin alternatif müziğe yarattığı etkiyi kabul etmemiz gerekir. basitinden, günümüzdeki alternatif müziği elektronik soundlarla karıştırma fikrini, pj harvey 98'de is this desire? albümüyle gerçekleştirmişti bile.

    yeni albümünde de daha sözlere vurgulanmış sakin bir albüm fikrini ortaya koydu. ki günümüz müziğinde folk'un ne kadar öne çıktığını tartışamayız. lykke li ve türevleri gibi.

    sonuç olarak thom yorke, nick cave, jack white gibi çığır açıcı sanatçılardan biridir pj harvey. bu yüzden bu kadar saygı duyulur ve müzik tarihinin hall of fame'inde yerini alır.
  • ntv'ye verdiği röportajdan:

    - kendimi ve dünyayı yazarak anlıyorum, her yerde yazabilirim, meselâ dün istanbul'da bile yazdım

    (bkz: ne diyosun)
  • yeni albümüne geçmeden önce eski albümlerinin teker teker bir kez daha tadına bakmak istediğim muhteşem kadın...

    ben bu kadının ne istediğini avaz avaz bağırabilen hallerine hastayım. güçsüz anını sergilemekten de çekinmeyen, ama güçlü olmaktan da korkmayan, saf ve temiz gözükmeye kasmayan, küçük kız çocuğu şarkıları yapmayan haline hastayım. basit duygusal şarkılar yapıp bunu alan bir kitle oluşturmak yerine, derinlikli sözler yazıp nitelikli bir müzik yapışına hastayım. feminist duruşuna, bunu gerçekten hazmetmiş olmasına hastayım. yeni tarzlar denemeye korkmamasına, saçma sapan tipler gibi her albümde aynı şeyleri tekrarlamamasına hastayım. her yaptığında da, bu kadar iyi yapabilmesine hastayım.

    dry ve rid of me'deki ürkütücü boyuttaki bağımsızlığına hastayım.
    to bring you my love'daki aşık ve ama yıkılmayan haline hastayım.
    is this desire?'daki hüzünlü, çocuksulaşmayan naifliğine hastayım.
    stories from the city, stories from the sea'deki her şeyine ayrı ayrı hastayım, güçlü duruşu, dünyaya meydan okuyan neşesi, ayrıca soundu ve ah o rock star muhteşemliği...
    uh huh her'de kırılganlığını sergileyişine, bundan utanmayışına, ama asla ağlak olmayışına hastayım.
    white chalk'taki sakinliğine, kendini ifade edişindeki becerisine hastayım.

    tüm bunları yaparken doğru düzgün bir sound kullanışına, insanı araştırmaya sevkedecek denli göndermelerle dolu sağlam sözler yazışına, envai çeşit enstrümani bizzat icra edişine, albümlerinin prodüktörlüğünü yapacak denli çok yönlü olmasına hastayım.

    her albümünde hayranlığıma hayranlık katıyor, bakalım günü gelince let england shake'den ağzımızda ne gibi güzel tatlar kalacak?

    dinlemeye doyulamayan, şarkılarına değil kendisine "muhteşem" dediğim tek müzisyen...

    ps: aynı zamanda heykeltraş ve ressam, sergileri de var, ama bu kadar muhteşemlik bir insana biraz fazla lan!
  • temmuz ayındaki gittiğim ve en önden izlediğim konserinde zıp zıp dansederken, ikinci şarkıda -ayıptır söylemesi- kıç üstü yere düşmüş, hiç bozmadan sırtüstü yattığı yerden şarkı söylemeye ve dansetmeye devam etmiş polly kişi... ertesi gün buradaki bazı gazetelerde aha o pozu yayınlamışlardı. üzerinde mini etek vardı çünkü. (ama düştüğünde ayıptır diye ben o yana bakmadım valla)
  • giden/terk eden ya da gittiği/terk ettiği erkeği ardından haykırmasını, ağlamasını, dibe göçmesini şarkılarında son derece asil bir şekilde dile getirdiğini düşündüğüm hanfendi. asla gurursuzluk değildir onunki. üzerinde bayağı durmayan serzenişler yapar. eninde sonunda ayağa kalkar şarkılardaki kadın, dibe çeken girdap sona ermiştir ve şarkılardaki kadın canını acıtacağını bile bile başka sevgilere hazırdır.
  • nick cave in eski karısı
  • yeni albüm çıkar artık dahiyane kadın diye bağırtır. ayrıca herkes çirkin de çirkin diye tutturmuş bu kadını güzel bulan tek insan benim heralde. ama bunu da sadece şaşırdığımdan ifade ediyorum yoksa efsanevi bir müzisyenden bahsediyoruz, victoria's secret modelinden değil burda.
  • saniyorum ki bu kadinin 90'ki yillardaki haline ayrı, 2000'li yillardaki haline ayri, su andaki haline ayri hayranim.
  • diskografisi, bana göre çok rahatlıkla üç döneme ayrılabilir. aralarına çok belirgin çizgiler çekmek mümkün değil elbette. fakat bu üç dönemde de dinlerken kendi adıma her zaman bir nebze farklı, ama yine her anlamda bekleneni veren bir pj harvey ile karşılaşırım ben.

    dry ile başlayıp, rid of me ile -ne yazık ki- sona eren pj harvey trio dönemi benim için ilk dönemidir; aynı zamanda müzikal anlamda da beni en çok tatmin eden albümlerini barındırır. öyle ki dry da, rid of me de kendi içerisinde diğer pj albümlerinden farklı bir tutarlılığa sahiptir. rid of me'den sonraki albümleri ne kadar iyi olursa olsun grupla yaptığı bu iki albümdeki yalınlığı ve kendinden eminliği bir daha yakalayabildiğini düşünmüyorum. bence o dönemde rob ellis'e de çok şey borçlu, bu çalışmalarından aldığım farklı tatta onun büyük payı olduğuna eminim.

    gelelim ikinci döneme. rid of me'den sonra trio'nun dağılmasının ardından to bring you my love ile karşımıza başka bir pj harvey çıktığına sanıyorum kimsenin itirazı yoktur. değişim evresine giren pj, bu dönemini uh huh her de dahil olmak üzere dört albüm boyunca değişik deneyimlerle de olsa sürdürmüştür. bildiğimiz, tanıdığımız pj'den elbette ki ödün vermeden kendisine farklı bir yol çizmiş, bu süreçte ticari anlamda başarısını da bilerek ya da bilmeyerek yükseltmiştir. is this desire'da işin içine elektroniği bile sokmuştur ki buna rağmen bu kadına laf etmeye gönlüm el vermiyor. yine iyi, yine iyi kadın. fakat sanırım bu dört albüm içerisinde en çok uh huh her'e yakınım.

    uh huh her'den sonra white chalk'la dinleyicilerini en çok şaşırtan üçüncü dönemine girdi sanırım kendisi. en basit tabirle 'olgunlaşma dönemi' diye nitelendirilebilecek bir süreç onun için aslında. karşımıza bu sefer kırgınlıklarını, kızgınlıklarını, kaygılarını hiç olmadığı kadar sakin bir şekilde ifade eden bir kadın olarak çıkması, şaşırtıcı ama kesinlikle vasat ya da hayal kırıklığına uğratıcı değil. alışılmışın dışında bir albüm yapmış olması her dinleyicisinin aynı hevesle karşılayacağı bir durum değil tabi ki, ama işin içine piyanonun girmesi benim adıma iyi karşılanacak bir şey. bu son döneminde kaydettiği en son albüm olan let england shake ise hem dinleyiciler hem de eleştirmenler üzerinde bıraktığı etkiyi hak etmiyor desem yalan olur. iki albüm de favori pj harvey albümlerim olmaya biraz uzak ne yazık ki, yine de müzisyenlerin er ya da geç bir şekilde içine düştüğü olgunlaşma/durulma dönemini kendisinin çok iyi kotardığını da kabul etmeden olmaz. en azından, benzer bir süreçten geçen tori amos'a kıyasla bu konuda daha başarılı olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim. işin içine tori amos sokmasam olmazdı evet.

    öyle ya da böyle bu kadın elini attığı her işten, "yine güzel olmuş" dedirterek çıkmayı çok iyi biliyor. yine de sekiz albüm içerisinde en çok ilgiyi hak edenler ilk iki albümüdür, en azından benim için.
hesabın var mı? giriş yap