*

  • dört ayak üstüne düşebilme özelliklerinden dolayı genellikle kediler için kullanılan deyim
    fps veya yakartop gibi oyunlarda 9 canı bulunan
  • muhammedin hirkasinda uyuklayan kediyi kalkarken uyandirmamak icin hirkasini kestigi soylenir. kedicik, uyandiginda muhammede tesekkur eder gibi surunmus, peygamber de kediyi oksayip sevmis. soylenceye gore, bu oksayislar kediye yalnizca atladiginda dort ayak ustune dusme yetenegini degil, ayni zamanda 3x3 canlı olma ozelligini vermis.
  • kedilere has bir kabiliyet.
  • evrende turlu cesit canli var
    dokuzunu yazardim da yerim dar*..
  • dokuz farklı vaziyet hazırlayabilme lüksüne sahip olmayı beraberinde getirir.
  • bundan yarım yüzyıl önce, iskoçya'da, aberdeen üniversitesi'nde doğa tarihi profesörü sir arthur thompson "bilim bulmacaları" adında bir kitap yazdı. thompson bu kitabın bir bölümünü kedinin dokuz canlı oluşuna ayırmıştı. sir arthur, kedinin canlarından her birinin onun yaşam kurtarıcı özelliklerinden birinden kaynaklandığı tezini savunuyordu.

    örneğin, birinci canının kedinin hep dört ayak üzerine düşmesinden geldiğine, bunun da onlara atalarından kalan bir tırmanma yeteneğinin sonucu olduğuna inanıyordu. ikinci canı, karanlıkta hareket etme özelliğinin esası olan bıyıklarındaydı. ve bu o kadar önemliydi ki, onları kesmek kediyi bir süre için bile olsa güçsüz bırakmak anlamına gelebilirdi.

    üçüncü canın kedinin uzun mesafelerden olağanüstü iyi koku alabilme özelliğinden geldiğini söyleyerek sürdürüyordu sir arthur. dördüncü canı da yine aynı ölçüde olağanüstü görme yeteneğinden geliyordu. profesörün dediğine göre, kulaklarının küçüklüğüne karşı, kedi, sesin geldiği yöne, en iyi bekçi köpeğinden iki kat daha hızlı dönebilirdi.

    sir arthur, kedinin beşinci canını onun şaşırtıcı görme yeteneğine bağlıyordu. dilleri destan olan karanlıkta görme yeteneğinin yanı sıra, bedenine oranla, en büyük gözlere sahip olan hayvan yine kediydi. öte yandan, sir arthur kedinin altıncı canını (çok uzaklara götürüldüğünde bile evinin yerini şaşırmadan bulabilme yeteneğini) onun şaşırtıcı fiziki özelliklerinden birine değil, hayvanın yön bulma duygusuna bağlıyordu. profesöre göre bu içgüdü, kedinin doğada yaşadığı zamanlarda hayatta kalabilmesi ve hem kendi güvenliği, hem de yuvada yalnız bırakılmış yavruların güvenliği için çok önemliydi.

    sir arthur kedinin yedinci canına geldiğinde, heralde kedi değil kendisi dokuz doğuruyordu. her neyse, bunu kedinin bedenine oranla bir gorilinkinden çok daha fazla olan tüylerini havaya dikip kabararak karşısındaki düşmana daha heybetli ve korkutucu görünebilme yeteneğine bağladı.

    sir arthur yedinci canı bulurken bu kadar güçlük çektikten sonra, sekizinci ve dokuzuncu can için geriye pek bir şey kalmamıştı. hatta bunların olup olmadığı belli değildi. her ne kadar bilimsel eserlerin başında, kedi dokuz canlıdır dese de, şimdi bizi dokuz canla baş başa bırakmıştı.

    bazı kedi uzmanları, mistik sayının doğuda dokuz, batıda yedi olduğuna parmak basarak kitapta bu yüzden, kasıtlı olarak yedi canda kalınmış olabileceğini belirtirler. ancak mistik olmayan bir kedi araştırmacısı olarak ben kendimi aldatılmış hissederim.
  • (bkz: kedidir kedi)
  • (bkz: beatrix kiddo)
  • bizim kediler dokuz canlı olmakla beraber, ingiliz-amerikan kediler 7 canlıdır. hatta kedilerin canlarına ilişkin bir de tüyler ürperten çocuk şarkıları vardır. bu şarkı, çatıya tünemiş kendisine bir hanımefendi tarafından yazılan aşk mektubunu okurken sevinçten düşen ve kaburgalarını kıran don gato'yu anlatır. doktorlar gelse de ülkenin dört bir yanından, naçar kalırlar don gato adlı bu beyfendiyi hayata bağlamaktan. cenaze alayı geçerken pazar yerinden, balık kokusunu alan don gato fırlar kefeninden. işte o yüzden derler kediler yedi canlıdır diye.

    o senor don gato was a cat.
    on a high red roof don gato sat.
    he was there to read a letter,
    meow, meow, meow!
    where the reading light was better,
    meow, meow, meow!
    ‘twas a love-note for don gato!
    “i adore you,” wrote the lady cat,
    who was fluffy white, and nice and fat.
    there was not a sweeter kitty,
    meow, meow, meow!
    in the country or the city
    meow, meow, meow!
    and she said she’d wed don gato!
    o senor don gato jumped with glee!
    he fell off the roof and broke his knee,
    broke his ribs and all his whiskers,
    meow, meow, meow!
    and his little solar plexus
    meow, meow, meow!
    “ay caramba! ” cried don gato.
    all the doctors they came on the run,
    just to see if something could be done.
    and they held a consultation,
    meow, meow, meow!
    about how to save their patient,
    meow, meow, meow!
    how to save senor don gato.
    but in spite of everything they tried,
    poor senor don gato up and died.
    no, it wasn’t very merry,
    meow, meow, meow!
    going to the cemetery,
    meow, meow, meow!
    for the ending of don gato.
    but as the funeral passed the market square,
    such a smell of fish was in the air,
    though the burial was slated,
    meow, meow, meow!
    he became reanimated,
    meow, meow, meow!
    he came back to life, don gato!
hesabın var mı? giriş yap