• ordu yöresinde oynanan bir tür halk oyunudur.

    http://p2x.org/…rdu-yoresel-video-gurcu-horonu.html
  • memleketimden insan manzaraları eki niyetine de okunabilecek biri erkek biri kadın iki gürcü insanı:

    mikayl ufakken horon oyunlarına çok meraklıymış. oyuna araya gireyim dediğinde köy ihtiyarlar korosunun da büyüğü olacak bir adam onu enik gibi tet edivermiş. oyun büyüklerin işi, ayak altında dolanmasın. bu onun kanına dokunmuş, çok hırslanmış. "ben bu oyunu çok iyi oynamayı öğreneceğim, çıkıp oynayacağım, amcaya benden özür dilettireceğim."

    oyuna zaten oldum olası hevesli. kanı deli. her fırsatta oynuyor. daha da yoğunlaştırmış. bir düzene sisteme bindirmiş: ne zaman mısır değirmenine gitse un öğününceye kadar değirmeni kapatıyor, değirmenin taşının ritmini çalgı gibi kullanarak oynuyor da oynuyor. yer tepiyor. değirmen taşı çok kendine özgü bir sesle, müzikle dönermiş. bedeni eğiliyor, öğreniyor. sonunda yaşıtlarının en iyi horoncularından olacak. en kritik olanı üç ayakmış. üç ayağı beceren her oyunu rahatça öğrenirmiş. tabii hallediyor.

    köylüsüyle yüzleşmesi güzel oluyor. o iteklemeyi ne mikayl unutmuş, ne yaşlı olan. gerçekten adam özür diliyor. mikayl artık pişmiş, olmuş. amca, diyor, artık özür dileme. ben gençtim, sana karşı o zaman triplendim. ama sen beni öyle tepmesen ben oyunun bu kadar peşine düşmez, bu kadar iyi horoncu olmazdım. mikayl'da öykü bol, içi coşkun, kıpır kıprayık.

    bir de altun hanım/ana var. o klaskur'lu. yaşına, vücuduna, hastalıklarına bakmıyor. sohbette kamburunu da unutuyor, geçmiş yıllarının kural ve ağırlıklarını da. kimseye verecek hesabı kalmamış, saklayacağı da kalmamış. soruyorum hiç kocanı aldattın, bir şey yapmasan da için birine aktı mı diye. hafifçe bulanıyor, yok yapmamış. sonunda ben ömrümü boşa geçirdim, kimseyi sevmedim diyecek. kocan seni aldattı mı peki? hiç öyle adam değildi, kesin yapmamıştır. zaten çok erken evlenmiş. aslında bu bile rayı değiştirme nedeni olabilirdi. kaç yılında geldine karşılık 31'de geldim diyor ben onun doğum yılı olduğunu anlamıyorum. göç başlangıcı sanıyorum, öncesini soruyorum. öncesi? "öncesi babamın torbasındaydım." aha! oysa yıllar yılı insanları şaşırtmak için ben de belli bir eskiliğe taştıklarında o zaman babamın belinde geziyorum derdim. ettiklerimin hepsini bir kerede toptan ödüyorum.

    sevmedim diyor ama sevgisi eksik bakmıyor. sohbeti çok tatlı. gözünün altından altından bakıyor. onu yoklarken hah şimdi bütün öfkesi beynine zıplayacak, elinin tersiyle şamarı yapıştıracak. yok, yapmıyor; ilgiyle ona daha ne yumurtlayacağım bakalım diye soru bekliyor, anlatıyor. aslında bakışlarında hem ışık var hem oynaşma. gel kalede ben varım güveni. cesaretini gördükçe daha da ısınıyorum. kocasına ve çocuklarına kök söktürmüş olabilir, sevilmesi zor biri olabilir. yadsımıyorum. bizim kanımız anlık olarak kaynadı. boynuna boynuna sokuluyorum. sırtını sıvazlayasım geliyor. kutlamayı sözsüz yapmalıyım. ondan yaşlı olsam belki aferin de der, öğüt de verirdim. ama onun hali büyüğün küçükten takdir alma açıklığı. suları dolduran ve akıtan. ben mısırı, darıyı pek severim diyorum, hemen bir gelin hızıyla mısır hazırlama telaşına düşüyor. sözün gelişi diyorum, oğlu şimdi yapamayız deyince oğluna sessizce köpürüyor, hışımlanıyor. oğlu çaça sunmayı bilirse o da illa gönle girecek elindeki mısırını akıtacaktı. o kadar has halis flörtteyiz ki, ertesi günkü hafif hasta keyifsizliğimi el oğlunun nazı, göt atması saysa fazla görmeyeceğim.

    sonradan fark ettim; ekşi sözlük profil fotoğrafımdaki siyah beyaz ikili, bakışlar, mayalar, tarihöncesi kitabının yazılarından "gürcü horonu"nun kahramanı altun teyze ve ben oluyoruz.

    (bkz: mehmet ibiş)
    (bkz: bakışlar mayalar tarihöncesi)
hesabın var mı? giriş yap