• ethan hawke'un yazdigi ilk kitap
  • ethan hawke'ın kendi romanından uyarlayarak yönettiği film. 26. uluslararası istanbul film festivali "uluslararası yarışma" kategorisinde gösterime girecek. ethan hawke, 15 nisan 2007 günü emek sineması'nda düzenlenecek olan geceye katılmak için istanbul'a gelecekmiş.
  • filmde dikkat çeken unsurlardan biride ethan hawke daha önce ki filmlerde oynadığı karakter isimlerini filme yansıtmış. before sunrise ve before sunset jesse, tape filminde ki vince.
  • tüm zamanların en iyi ethan hawke filmi. çılgın bişey. ama benim babam senelerce beni hiç aramadı diye skim hareketler yapmak nedir william? babam benle ilgilenmedi ondan böle siker kaçar oldum, mal oldum tavrı niye? ben babası çok güzel ilgilenen insan da tanıyorum, onlar da senin gibi moloz çoğu? biraz içine dönmeni tavsiye ediyorum william. lütfen.
  • filmden ilk çıktığım anda üstüne düşünmedim... ama sonrasında düşündüğümde, birine delicesine tutkuyla aşık, karşısındaki tarafından da ısrarla gitmesi istenen bir insanın oldukça sağlam anlatıldığını düşünmekteyim...
    ilginçtir; william karakteriyle empati kurmama rağmen sarah karakterini çözemedim bir türlü...
  • aşkın sonunun ne kadar iki taraflı ve ne kadar birbirinden farklı olabileceğini anlatan film. bir taraf terkederken, terkedilenin düştüğü haller. terkedilene daha yakın, ama terkedenin de korkularını biraz da olsa göstermiş film. terkedildiyseniz william'ı, terkedilip çok yara aldıysanız ve bunun sonunda kendinize bir daha incinmemek için çok şeyler yapabileceğinizin sözünü verdiyseniz sarah'ı anlayacağınız film.
  • babanın* aşk acısı çeken oğluna*, 'aşktan ümidini kesenler,aşkı haketmezler' dediği filmdir.ha bir de; kalbim altından olsa karşılığında ne verirdin?
  • böyle filmleri izlete izlete, insanı aşkın ve hayatın çok temel bir felsefesi olduğuna inandırmaya çalışan insanlardan birisiymiş gibi davrandı ethan hawke bu senaryoda.

    --- spoiler ---
    aşık olduğum insanın, kesinlikle değişmeyecek bir fikri varsa ve bu benim mutluluğuma engel oluyorsa, onu sevmeye devam edebilir miyim? william ediyor ve de sanırım iki çeşit seyirci profili ortaya çıkıyor tam bu noktada:

    sarah'ı can sıkıcı ve aptal bulan ve de william'a kızan ya da bu filmi "aşkın felsefesi" tadında ele alan.
    --- spoiler ---
  • kitabını da okumuştum ve yayınevleri neden bu kitabı türkçeye çevirtip yayınlamıyorlar diye düşünmüştüm. london'dan sonra izlediğim ve bittiğinde nefes alamadığım filmlerden bir tanesi. ethan hawke iyi bir iş çıkarmış.
  • karakterlerin çok kolay kategorize edilebildiği bir film. ve ne yazık ki bu filmin vasatın altında olmasının tek sebebi de bu değil.hadi şu bahsettiğim kategorizasyonu bir irdeyelim:

    --- spoiler ---

    william: sürekli rol yapıyor,teatral konuşmalarla etkileyici olmaya çalışıyor. kendisinin de söylediği gibi bir başkası olmaya çalışarak kendini bulmaya çalışıyor. herşeyin bir anlamı olduğuna inanmak istiyor,çünkü ilgisiz ve babasız geçen bir çocukluğun ardından hayatının oldukça anlamsız olduğunu düşünüyor. bu yüzden ancak-herşeye gereğinden fazla da olsa- anlam yüklediği zaman,hayatının özel olmaya başlayacağını düşünüyor.

    bu anlam yükleme olayını da en fazla sarah üzerinde uyguluyor. o kadar ki,sarah ona ne kadar basit ve aptal olduğunu defalarca anlatmaya çalışsa dahi,william için onun bu uğurdaki her çabası,ona biraz daha anlam yükleyebilmek,onu süblimleştirmek için bahane oluyor. sarah aptalca şeyler için kavga çıkartıyor,william onun kesinlikle önemli bir sebebi olduğunu düşünüp,bu yüce varlığın(!) canını sıktığı için kendini suçluyor;sarah eski erkek arkadaşına ne kadar bağımlı ve güçsüz olduğu hikayesini anlatıyor,william "oh tanrım,ne kadar da özel. nasıl da kıymetini bilememişler,ne kadar iyi yargılıyor kendini,kesinlikle hayatı çözmüş olmalı benim sevgilim" diye düşünüyor... örnekleri çoğaltmak,filmi izleyen sizlere haksızlık olacağından en iyisi kısa kesmek,sanırım işaret etmek istediğim noktayı gördünüz.

    yine de özetleyecek olursak william'ın,herhangi bir kızdan farklı olmayan sarah'ı önce gözünde kendisinin bile dokunmaya korkacağı bir yüksekliğe koyduğunu,buna karşılık sarah'ta ortalama bir insanın bu kadar ilgiye karşı tavan yapan egosunun verdiği "tamam beni çok seviyor ama biraz kendi başıma kalmalıyım,önemli olan benim mutlu olmam vs. vs." motivasyonlu,aşırı dominasyon sonrası gelen küçümseme ve uzaklaşma/uzaklaştırma güdülerini görüyoruz. en sonunda da bu,tanrılaştırdığı insan tarafından uzaklaştırılan özenti yetim'in,önce giderek kendini küçültüp en alt mertebeye getirmesini,sonra da giderek akıl sağlığını yitirme aşamasına gelmesini izliyoruz.

    sarah:bu tanrılaştırılan kız,kurban rolünü çok güzel oynuyor. ayrılıklar sonrası sağa sola,eski erkek arkadaşının kendisini ne kadar rahatsız ettiğini anlatıp yakınan,ama aynı zamanda bundan sapıkça bir zevk duyan insanlardan. eski kalp kırıklığının,temel olarak sadist ve bağımlı kişilik bozukluğu olan iki bireyin birlikteliği olan eski ilişkisinin,acısını şimdi eline geçirdiği çocuktan,william'dan çıkarıyor. aslında aynı zamanda çok şanslı,bir bar sandalyesinde,dibe vurmuş,bilmediği şehirde ilk gecesini yaşayan ve bir kadeh şarap içen bu kıza birden talih kuşu konuyor. kendine güvenini tazeleyecek,egosu için sıçrama tahtası olacak bir oyuncağı oluyor o bar sandalyesinde oturduğu geceden sonra. hatta belki hikayenin sonunda ünlü oluyor,müzik kariyerinde başarılı dahi oluyor olabilir.(bkz: lisa loeb)

    "bana o kadar değer verseydin,beni anlamaya çalışırdın." ne kadar küstahça! anlaşılmamak için herşeyi yaparken,bir hafta önce evlenmek için ikna etmeye çalıştığı adamı bir hafta sonra herşeyin çok hızlı gittiği,bir birey olmak istediği-bir çiftin parçası değil- bahanesiyle terkederken sarfettiği cümle sarah'ın verilen aşırı değer karşısında kapıldığı tanrı kompleksinin bir kanıtı adeta.

    --- spoiler ---

    filmi çok beğendiğimi söyleyemem. babayla oğulun yarım kalan hikayesinin filmin sonunda tatmin edici birşekilde bağlanmadığı göze batıyor. sonda,baba-oğulun tekrar buluşması oldukça üstünkörü ve özensizken,sarah ve william'ın giderek felakete dönen ilişkileri,wiliam'ın sonu gelmez geri dönme teşebbüsleri ve sarah'ın tutarsızlıkları çok uzatılmış. özellikle mark webber'in oyunculuğu çok abartılı ve teatral. izlerken,birinin hayatını değil de birinin kendi hayatını oynamasını izliyormuş hissine kapılıyor insan. öte yandan catalina sandino moreno'nun ise ağır aksanı kendini çok belli ediyor. hispanik kökenli bir amerikalıyı canlandırması gerekirken aksanı ve karakterinin aitsizliği amerika'yı ziyaret etmeye gelen ispanyol bir turist havası veriyor. sözün özü ethan hawke hayranlığımdan ötürü çok sevmek,benimsemek istedim bu filmi,hatta güzel başladı film ama ne yazık ki film bittiğinde sevmedim,sevemedim...
hesabın var mı? giriş yap