hesabın var mı? giriş yap

  • allah'tan belediye başkanı dedirtmiştir. mazallah bu zihniyet cumhurbaşkanı falan olsa kendine kaçak saray yaptırır.

  • bu şehirde doğup büyüyen insanlar vardır. soruyorum size ey gomunistler floransada doğup büyüyen çocukla yozgatta doğup büyüyen çocuğu nasıl eşit yapacaksınız?

  • bu boku yiyen birini bizzat tanıyan, kazandığı paralara şahit olan hatta laf arasında yatırımcı olarak bu işe girmesi teklif edilmiş biri olarak nedenini, nasılını anlatmaya çalışacağım.

    öncelikle, galericiler bu kadar sıfır arabayı nasıl alıyorlar?

    her otomobil bayisinin ay sonlarında ve yıl sonunda doldurması gereken kota mevcuttur. bu kotalar her zaman doldurulamaz. bu durumda devreye nakit para sahibi galericiler girer ve kotadaki eksikleri tek kalemde satın alırlar.

    bunu yaparken de bayileri birbirine kırdırırlar. şöyle ki;

    x marka y model bir araç düşünelim. piyasada sıfır satış fiyatı 500 bin tl olsun. bayi karının da 100 bin tl olduğunu düşünelim. a bayisinin kotasında 50 adet, b bayisinin elinde yine 50 adet bu araçtan eksik olduğunu düşünelim.

    para sahibi galericimiz (pek tabii bayi ile uzun süreli ilişkileri vardır, bayi çalışanlarına, müdürüne avantalar da verilir) a bayisine gider ve üst üste 50 araç için teklif alır. bu teklif tabii ki daha düşük kârlı olacaktır. a bayisi 50 araç için 22.5 milyon tl ister.

    galericimiz yine ilişkilerinin sağlam olduğu b bayisine gider ve 50 araç için teklif alır. bu teklif 22.5 milyon tl ve üstü ise diğer bayinin daha uyguna verdiğini söyler ve fiyatı kırar. bu, bu şekilde devam eder ve uyduruyorum 2 bayinin de 21 milyon tl'ye düştüğü seviyeye gelir ve galericimiz toplamda 100 adet aracı 42 milyon tl ödeyerek alır.

    bunların genelde para konusunda arka çıkan arkacıları olur. bu kişiler araba alım satın ile alakasız kişilerdir. otel sahibi olur, atadan dededen zengin olur, inşaatçı olur.

    bayi bu işte kotayı doldurduğu için kârlı çıkar. çalışanlar avantalarını alır. bayı kanalında herkes mutlu olur.

    bugün bu işlerin işleyişi için minik bir parantez açmak gerekir: piyasada sıfır araç yokken, bayiler bu kotayı kolayca doldurabilecekken neden halen galericilere satış yapar?

    bunun sebebi yarın öbür gün araç piyasası hız kestiğinde yine bu galerilere muhtaç kalacaklarını bilmek, çalışanların cebine giren avanta ve zahmetsiz stok eritme getirisidir.

    devam edelim...

    bu araçlar eskiden bu şekilde alındıktan hemen sonra sıfır satış fiyatının 15-20 bin tl altına listelenir ve ışık hızında tükenirdi. piyasada sıfır araç olmaması ve bu araçların onlardan kısmen daha ucuz olması ve yine garanti kapsamında olması tercih sebebi olur. galerici 475.000 tl ortalama ile sattı dersek bu araçları 5.5 milyon tl kâr eder. allah bereket versin der geçer. 1 ayda tüketeceği araçlardan %13-15 kâr sağlar. arka çıkan biri varsa parayı yarı yarıya kırışır yine de güzel para kaldırır.

    buraya bir parantez daha açıyoruz. son 1-2 yıldır bayiler müşterilerin ayaklanması, konunun sosyal medya ve haber kanallarında çok gündeme gelmesinden dolayı yeni bir kural getirmişlerdi bu uygulamaya. o kural şudur:

    bu yöntemle satılan araçlar galericiler tarafından 6 ay boyunca satılmayacaktır.

    bunun galericiye parasını daha uzun süre bağlı tutmasından başka zararı yoktur ancak bu da zarar değil kâr getirir. nasıl mı?

    şöyle; galerici satın aldığı 100 aracı satamayacağı için 6 ay boyunca kiraya veriri. genelde 6 aylık kontratlar ile bazen de aylık olarak kiraya verir. araçlar çalışır, para kazandırır.

    ülke ekonomisi bombok olduğu için bu araçlar kullanılırken değer kaybetmez, aksine değer kazanır. sıfır fiyatı ile beraber ikinci eli de yükselir. kontratı biten araçlar yine en az 475 bin tl'den satışa çıkar ve ikinci el haliyle bile bu paraya satılır.

    paranın bağlı kalmasının getirisi araçlardan gelen kira bedelidir. örnekleri ve sayıları çok yüzeysel verdim. 500 bin bandındaki bir aracın aylık kirası nedir, ne değildir hesaplama gereği görmüyorum. ancak işleyiş bu şekilde oluyor. o nedenle araç sayısı ve fiyatlarına pek takılmaya gerek yoktur.

    hızlıca araçları eritmek isteyen fiyatı daha da düşük tutar. daha çok kâr etmek isteyen parasının bağlı kalmasını umursamayanlar daha yüksek fiyat daha yüksek tutar. yine paranın bağlı kalmasını umursamayan bir başkası aracı kiraya vermez sıfır kilometre olarak bekletir.

    sonuçta kaybeden hep halk olur. bayiler kazanır, galeriler kazanır. müşteriler eskiden biraz daha uyguna sıfır araç alırken bugün kaybeder.

    bu sistemin bir ayağı da devlettir. onun bu olaya pek bir şikayeti olmaz. bayinin satamadığı araçlar üst üste galeri tarafından alınınca devlet normal düzeninde vergilerini toplar.

    bu araçlar satılana kadar motorlu taşıtlar vergisini işletir. kiraya verilirse kira bedelinden vergisini alır. araçlar tekrar el değiştirirken tekrar satış sırasındaki vergi ve harçlarını toplar. bu nedenle de devlet bu işe hiç karışmadan kazanan tek taraf olur.

    bu işlerin hiçbiri bence etik değildir ancak tamamen yasaldır. sonucunda da türkiye'deki gibi ucube bir ikinci el otomobil piyasası oluşur. sıfır araç bulunmaz, ikinci el araçlar sıfırından daha pahalıya satılır...

  • bir "utanç" haberini alıp, daha sonra bunu "belli bir kesimi aşağılamak" amacıyla açık açık şehir ismi vererek ve de "modernler guya" altyapısıyla servis etmeye çalışmak, en az o utanç haberine konu olan kişinin yaptığı kadar büyük bir ahlaksızlıktır.

    türkiye'nin en muhafazakar illerinden biri olan erzurum'da öz kızına tecavüz eden,

    yine muhafazakarlığın kitabının yazıldığı konya'da öz kızına tecavüz edip hamile bırakan ve doğan çocuğu dereye atarak öldüren,

    delikanlılığıyla meşhur adana'da kızlarına tecavüz eden,

    ülkenin başkenti ankara'da iki kızına yıllarca tecavüz eden,

    kocaeli'de yıllar boyu kendi kızına tecavüz eden,

    amasya'da çocuğuna tecavüz edip hamile bırakan, doğan çocuğu da öldürüp gömen babalar gibi, her yerde olabilecek ve olan bu tür olayları şehir bazında "bok atma" amaçlı kullanmanın nasıl bir cibiliyetsizlik örneği olduğu sanırım herkesin malumu...

    ancak ahmaklık ve geri zekalılık, muhafazakarlıkla birlikte üçlü bir paket halinde doğuştan geliyor bazı insanlarda. üzerine ahlaksızlık sosuyla servis edildiğinde ise tadından yenmiyor...

  • sempati duyduğum mütevazi ses sanatçısı

    gelelim sempati duymama ve mütevazilik sebebine;

    2001 ya da 2002 yılında yapılacak rumeli hisarı konserine (hani şimdi sahne yerinde cami olan yer) hazırlık yapılmakta ve rahmetli abim o dönem rumeli hisarı konserlerinin ses-görüntü işlerini yapan firmada ışıkçı olarak çalışmakta (abim: ilker - firma: staras). sabah erkenden çalışma başlamış ve öğleden sonra ertesi gün yapılacak konserin son düzeni kurulmuş. derken tarkan prova için rumeli hisarına gelmiş. provanın sonunda herkes iyice acıkmış. catering firması tüm çalışanlara her zamanki gibi soğuk sandviç ve meyveden oluşan yiyecek servisine başlamış. fakat o sırada tarkan'ın kulisine koca bir tepsi yemek servisi çıkmış; içinde yok yok. abim "gözümüz kaldı tepside" diye anlatırdı ki rahmetli çok güzel yerlerde yemek yemiştir; belirteyim. neyse tepsi kulise girmiş ve birkaç dakika içinde aynı şekilde çıkıp diğer çalışanların (abimlerin) önüne gelmiş. hemen ardından da tarkan gelmiş. herkesin içinde da soğuk sandviç ve meyve istemiş ve "bu tepsideki yemekleri de hepberaber yiyelim" diyerek tüm çalışanlarla birlikte yemek yemiş ve tüm ekibi kalbinden vurmuş.

    not: ne bir tarkan konserine gitmişimdir, ne de bir kasetini / albümünü almışımdır. vefatının üzerinden 14 yıl sonra abimi anarken bu hatırası aklıma geldi. paylaşayım istedim.

  • isviçre'li bilim adamları sabah öten kuşların cıvıltılarını yavaşlatıp dinlemişler ve kuşlar seri bi şekilde "allah-u ekber" diyorlarmış desem bütün akp'liler inanır..ama yüzlerce ses kaydı bulunan hırsızların delillerle,kanıtlarla ülkeyi soyduklarına inandıramazsın..

  • başlık tuttu madem, son zamanlarda doların neden yükseldiğine ilişkin bir şeyler yazayım şöyle anneye anlatır gibi:

    şimdi bu dolar dediğimiz amerikan parası, abd merkez bankası (fed) tarafından basılan bir ödeme aracı. dünyada ne kadar dolar olacağına fed karar verir. nasıl bizim merkez bankamızın belirli hedefleri ve misyonları varsa (fiyat istikrarı en önceliklisi) fed'in de kendi öncelikleri ve tutturmak istedikleri hedefler var.

    şimdi bu fed, kriz zamanlarında piyasayı canlandırmak için, işsizliği azaltmak ve büyümeyi sağlamak için bir karar aldı. dedi ki, alın size dolar, ama faize de koymayın, faizleri de düşürdüm dedi (0 ila 0.25), gidin bu parayı harcayın, yatırım yapın, paradan para kazanın dedi. bunları yaparken de hem büyürüz hem de yatırımlarda o kadar insan çalışacak işsizlik azalacak gibi bir plan yaptı. dolayısıyla, yıllarca piyasaya ucuzdan dolar saldı.

    peki bu dolarlar nerelere gitti? altına gitti, kendi iç piyasasına gitti, başka ülkelere gitti, başka ülkelerin borsalarına girdi. bu başka ülkeler kimlerdi? yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyan ülkeler, gelişmekte olan ülkeler. türkiye gibi ülkeler. bu para yağdı türkiyeye. ucuzdan dolar oh mis. yabancı elinde dolarla geldi türkiyeye, bozdurdu dolarını, tl ile borsaya girdi, tlden faize koydu falan fistan.

    peki yıllarca süren bu dolar sağanağında bizim ne yapmamız gerekiyordu ve ne yaptık?

    biz bu likiditeyi bulduğumuzda yapmamız gereken şey yapısal bir takım iyileştirmeler ve uzun vadede bize para kazandıracak teknolojik gelişmeler ve know-how barındıran yatırımlar yapmalıydık. boylece piyasada para kalmayınca da ürettiğimiz katma değerli ürünleri satabilir, ülkeyi büyütebilir ve orta gelir tuzağından sıyrılabilirdik. eğitime bilime teknolojiye yatırım yapsa idik, bir güney kore gibi teknoloji üreten firmalarımız, ne bileyim hindistan gibi uzay araştırmaları gerçekleştirecek bilimsel altyapımız falan olabilirdi.

    ne yaptık bunları yapmadık da? ev yaptık. gökdelen diktik. harcadık. dolarları gömdük inşaata gömdük lüks araçlara gömdük iphone 6 lara. lan bu ucuz likiditenin bir sonu olabilir diye düşünmedik hiç..

    yıllar geçti ve 2013'e geldik.. fed yeni bir açıklama yaptı. dedi ki, artık ucuz para devri bitti. iyi kötü yıllarca saçtığım paralarla ekonomi biraz düzeldi. artık daha fazla para saçarsam bu sefer balonlar oluşur. doları hakettiği seviyeye yükselteceğim, faizleri artıracağım dolayısıyla yine tasarruf oranı artsın istedi. bu kararı neden aldı? çünkü 1) balonlar oluşabilirdi engellemek istiyor, 2) tasarruf oranları artmalı sermaye toparlanmalı. 3) fedin bütçesi trilyonlarca dolar oldu bunun bir sonu olmalı.

    sonuçta gezi eylemlerinden hemen öncesinde, tahvil alım programı adı verilen ucuz para saçma politikasını durduracağını açıkladı. bu bizim için ilk şok oldu. insanlar bu karara hemen tepki verdiler ve dolar yükselmeye başladı. bu duruma hemen müdahale edemediler bizim merkez bankamız. sonrasındaki süreçte siyasi gerginliklerle beraber beklentiler o kadar değişti ki dolar 2 liranın üzerini gördü. bizim merkez bankası da el mahkum doları düşürmek için faizleri 4-5 puan artırmak zorunda kaldı.

    faiz neden kötüdür? aslında faiz kötü değildir, ayarında faiz, enflasyona uyumlu faiz iyidir. çünkü sermaye toplanır. toplanan sermaye ile yatırım yapılabilir. faiz bu açıdan iyidir. ama olmaması gereken ve el mahkum istemeden yaptığın faiz artırımı kötü bir durumdur çünkü faiz yüksek olursa insanlar borç almak istemezler. borç almayınca da yatırım yapmazlar. yatırım yapmazlarsa her sene işgücüne katılan insanlar işsiz kalır. ya da mesela ev mev satın almamaya başlarlar. eldeki evler falan elde patlar. tayyibin şu an faiz indir diye yırtınmasının sebebi budur. amma kazın ayağı öyle değil işte. tayyibin dediği gibi kolay olaydı bütün dünya faizleri kaldıralım mis gibi yaşayalım küresel ekonomi coşsun di mi ne güzel lan hayat? tayyip rüya görüyor. gösteriyorlar.

    sonuç olarak, fed en sonunda bu faizleri, yukarda anlattığım sebeplerden ötürü artıracağını ifade etti. bu durumda neler oluyor bak:

    - yıllarca ucuz dolara alışmış ekonomiden yabancı elini çekmeye başlıyor. yani yabancı diyor ki, benim güvenilir merkez bankam da artık bana faiz vermeye başlayacak. dandik türkiyede ne işim var lan artık benim diyor. giderken dolarlarını alıyor ve içeride dolar azalıyor.

    - senin dolar türünde bir ton borcun var. o iphoneları alırken o range roverları alırken hayat çok güzeldi di mi? ucuz ucuz nasıl olsa öderim diye aldın doları bastın yine yabancı şirketlere. sahip olmadığın bir zenginliği öne aldın, önceden yaşadın. bu borç ödenecek illa ki. ve dolar da azaldı piyasada. ne yapacan? daha fazla tl vereceksin ki az olan dolardan elde edebilesin.

    - eğer teknolojik gelişmeler yapmış olsan, know-how değeri olan ürünlerin olsaydı onları satar yine dolar bulurdun ama parayla yaptığın betonları kimse almak istemiyor. güney kore gibi cep telefonu tablet gibi bişey üretebilseydin satar yolunu bulurdun şimdi ne yapacan?

    - bir de o kadar safsın ki, bu sahte zenginliği kendinden bildin. benim süper yeteneklerim ekonomiyi uçurdu zannediyorsun. ve halkımız da 90% embesil olduğu için büyük çoğunluk buna inanıyor. tayyip sayesinde oldu zannediyor yaşadığı sahte zenginliği. şimdi işler değişince de apışıp kaldı öyle. saçmalamaya başladın. kalan bir avuç yabancı vardı, onları da ürkütüyorsun. adamlar kuyruklarını kıçlarına alarak kaçıyorlar ülkeden lan ne işimiz var bizim bu sirkte diyerek.

    sonuç olarak, doların şu sıralar değerlenmesinin temel sebebi bunlar. eklemeler yapılabilir ya da bir hata yanlış varsa uyarın düzelteyim.

    ekleme: @sia belirtti; petrolün yükselişiyle türkiyeye giren ve düşüşüyle türkiyeden çıkan bir arap sermayesi mevcut. ve bir de yolsuzluğun yarattığı etki var, yolsuzluk iddiaları bile güveni sarsıp doların yükselmesine yol açıyor. bunlara şeffaflığımız, ekonomik özgürlüklerde geldiğimiz nokta vs gibi sosyal / siyasal riskleri de ekleyebiliriz. hepsinde de daha kötü yerlere gidiyoruz.

    edit: çok fazla soru geliyor 1) kriz çıkar mı, 2) euro'da da aynı durum geçerli mi diye. bu yazıda ele alınan dolar idi, euro'nun da ayrı bir hikayesi var elbette. krizin çıkıp çıkmayacağı da kriz lafından ne anladığınıza bağlı. şöyle bir şey yazmıştım geçen hafta: #49447815

    edit2: bu yazı birgün gazetesinin 6 mart sayısı manşeti dahil birçok yerde kopyalandı, yayınlandı, araklandı vs vs. onedio haricinde kimse ne izin istedi ne de referans gösterdi. bu hırsızlık kültürü ile bu ülke gelişmez beyler. fırsatınız varsa çekin gidin bu ülkeden.

  • şimdi;

    - dün akşam prestijini kurtarmak için varını yoğunu ortaya koymasına rağmen bir premier lig takımının 18 yaş ortalamasına sahip rezerv kadrosundan kendi sahasında 4 yiyen bir takımı tutsam;

    - bugün ise başka bir türk kulübü benim karşılaştığım takımla neredeyse aynı puana sahip başka bir premier lig takımını 5 oyuncusu eksikken olmayan stadında evire çevire yense;

    - benim "avrupa fatihi" takımım bu sezon avrupada mücadele eden 80 takım arasında 79. sırayı alsa;

    - büyük takım bile görmediğim rakibim ise kendi avrupa ligi grubunu namağlup lider tamamlasa;

    - şampiyonlar liginde gol yeme rekoru kırdığımdan "ama biz şampiyonlar ligindeyiz" demeye bile yüzüm kalmamış olsa;

    ben de anca gidip o rakibin 20 yaşındaki oyuncusuna "patates" diyerek kendimi tatmin edebilirim. şaka la şaka, onu yapmak için insanın galatasaraylı kafasına sahip olması lazım.

  • belki defalarca yazılmıştır fakat tekrar hatırlatmakta fayda var. en azından ben hep şu demeciyle hatırlayacağım kendisini.

    bir röportaj esnasında kendisine, en basit hazırlık maçında bile neden bu kadar çok koştuğunu, son ana kadar terlediğini soruyorlar.

    verdiği yanıt: ben fakir bir balıkçının oğluyum. babam bir kaç balık için bütün gününü harcardı. benim kazandığım paranın çok daha azı için insanlar çok ağır işlerde ve çok ağır şartlarda çalışıyor. ben 90 dakika koşmuşum çok mu?

    bu adamı en net özetleyen cümlesi budur arkadaş. helal olsun aldığın her kuruş. özleyeceğiz sarı reyiz.