hesabın var mı? giriş yap

  • 65 yaş üzeri kullanıcılar için getirmesi bedava ve “getirevlat” kodlu %10 indirim

    sağlık personeli için de aynı şekilde getirmesi bedava ve “minnettar” kodlu %10 indirim

    yapan uygulama. böyle ufak jestlerle mutlu oluyor insan.

  • germanicus ile büyük agrippa’nın üçüncü çocukları olan caligula’nın asıl adı gaius iulius caesar germenicus idi. roma'nın üçüncü imparatoru olan caligula, ms. 37-41 yılları arasında 4 yıl hüküm sürmüştür. caligula’nın bebekliği ve çocukluğu babasıyla birlikte ren bölgesindeki askeri kamplarda veya ordugahlarda geçmişti. bu kamplarda, askerlerin giydiği caligae denilen çizmeleri, henüz 3-4 yaşında bir çocukken ayağına giydiği için kendisine küçük çizme anlamına gelen caligula lakabı takılmıştı. imparator olduktan sonra her zaman resmi adını, yani gaius caesar’ı kullanmıştır. ancak, günümüz tarihçileri de onu halen lakabıyla anmakta ve bu yüzden daha çok lakabıyla yani caligula olarak tanınmaktadır. her ne kadar sevimli gösterilmeye çalışılmışsa da buna rağmen pek öyle kalmayı başaramamıştır.

    önceki imparator tiberius, capri adası’na çekildiğinde caligula ile tiberius gemellus’u ortak varis tayin etmişti. ancak, tiberius öldüğünde gemellus’un 18, caligulanın ise 25 yaşında olması tahta en yakın adayın caligula olduğunun işaretiydi. nitekim, praetor praefectusu macro’nun da desteğiyle caligula, senatus tarafından princeps yani imparator ilan edildi.

    caligula, annesi ve kardeşinin cesedinin küllerini roma’ya getirip augustus mausoleum’una koydurdu. bazı aile dostlarına ve büyükannesi antonia’ya onursal ünvanlar verdirdi. kendisine destek olan praetorları ödüllendirdi. ancak imparator olduktan 6-7 ay kadar sonra ekim ayında caligula ağır bir hastalık geçirdi. onu tanıyanların yazdığına göre iyileştikten sonra farklı bir karaktere bürünmüştü.

    hastalığın zihinsel ve sinirsel bir hasar bıraktığı düşünülüyordu. kendisini sürekli tehlike altında hissediyor, öldürüleceğinden korkuyordu. bu duygu ve düşüncelerle çevresinde tehlike olarak gördüğü kişileri birer birer öldürttü. kardeşi gemellus ve praetor praefectus’u macro da öldürüldüler.

    arenalarda kanlı gladyatör ve vahşi hayvan gösterileri sıkça düzenlenmeye başlandı. caligula, senatus’u ve senatörleri de küçümsüyor, kendisini her şeyin üstünde görüyordu. artık hissedilir bir megalomani tüm benliğini kaplamıştı. yaptığı icraatlarin hiçbir makul tarafı bulunmuyordu. birçok muhalifi oldu. kendisine suikast tertipleyen lepidus ve taraftarları da feci şekilde öldürüldü.

    caligula’ya ait en ilginç öykülerden biri de incitatus yani hızlı adlı yarış atına ilişkin olandı. caligula bu ata o kadar önem veriyordu ki koşum takımlarında en değerli mücevherler ve ipek kumaş kullanılıyordu. imparator, vereceği ziyafet için misafirleri onun adına davet ediyor ve atla beraber yemek yeniyordu. yemi altınd kapta sunuluyor ve hiçbir lüksten kaçınılmıyordu. caligula’nın bu çok sevdiği atını consul yapacağı ve hatta yaptığı bile söyleniyordu. olmaz denilen şeyleri yapmak istiyordu. napoli körfezinde baiae’den puteoli’ye uzanan ve gemilerin yan yana dizilmesiyle oluşturulan bir köprü bile inşa ettirdi ve bir at arabası üzerinde olanca hızıyla bir uçtan öteki uca geçti. israfın sonu gelmiyordu; öyle ki tiberius’un hazinede bıraktığı büyük miktarda paradan eser kalmamıştı.

    bazı yazarlara göre caligula ms. 39’da germenia ve gallia’ya sefer yaptı, hatta biritannia’yı istila etmek istedi. ancak, bu seferine ve özellikle britannia’yı istilasına ilişkin “askerlerine manş kıyısında istiridye kabukları toplamalarını emretmesi” dışında ne ve kesin bilgiler mevcut değildir. (romantik serseri)

    caligula ms. 40 yılı yazında roma’ya döndü. imparatora karşı olanla onu yok etmek için zaman kolluyordu. nitekim ms. 24 ocak 41’de, praetor praefectus’u cassius chaerea’nın başını çektiği bir grup, imparatora suikast düzenledi. bir tören dönüşü, palatinus tepesi’ndeki sarayın altında yer alan bir koridordan geçerken, karısı ve kızıyla birlikte saldırıya uğrayarak korkunç bir şekilde öldürüldü. bu şekilde, halkına yaptığı kötülüklerin bedelini ödemişti.

    üzgünüm caligula ama savunulacak bir yanın yok. üstelik seni eleştirecek tadım bile kalmadı. neyse en azından yol yabdı diyeyim.

  • pek çoklarına göre; iyi ressam, iyi dost, kötü sevgili olarak tanımlanmasının yanında; benim sadece, tutkulu aşık diye tanımlayacağım adam.

    diego’dan frida’ya:

    sevgili frida’m, bir nilüfer açar açmaz başlıyorum seni sevmeye. içimin derin kuyularına kadar çekiyorum kokunu. kucaklaşıyoruz, ülkeden ülkeye geçiyor terimiz. ömrümüz yer değiştiren bir sokak, baştan sona yürüyoruz aşk kalarak. seni düşündüğüm her yerde bir incelik ve güzellik anıtı. yeryüzü çayırları ve dağlar, mavi bir kıpırtıyla uyanıyor her sabah. senin göğüslerindeki süt, gözlerindeki tuz; yeni yeni ağaçlar büyütüyor. sevmek de böyle bir şey frida. bizi bekleyen anılara yürürken, bir kadın da kuşları süpürüyor arkamızdan. ah frida’m! dudağımı dudağınla ıslatıyorum, bir çivi daha düşüyor çarmıhtan…
    senin bu ellerin diyorum, sevimli bir kır çocuğu ve serin çarşaflara sinmiş beyaz uyku. unutmak bir kalp ağrısı değilse eğer, senin ellerin ten bilgisi frida.
    sevgili frida’m, gülümsüyorsun ya, güneş biraz daha yaklaşıyor dünyaya. iki şehir birden seviniyor. hep bekledik, bazı yaralar geç iyileşiyor frida. aşk ki, eski defterleri karıştırma hevesidir ve biz bu gürültüler içinde arıyoruz kişiliğimizi. ahşaba oyulmuş mektup gibi yüzümüzden başlıyor bir uçurumun derinliği. özlüyoruz frida, sesin sesimdeki pası silecek kadar incelikli. nasıl olsa alışıyor insan, masumiyet gizli bir kötülükmüş. yalnızlığın tarihi de böyle bir şey frida. fısıltıyla öpüşür bütün çiçekler ve tam zamanında gelir ölüm. geç kalmamak için hiçbir şeye, haydi bir daha gülümse…
    senin bu ellerin diyorum, esmer bir şarkıya benziyor. sabır, dilenmenin tersten okunuşu değilse eğer, senin ellerin kusursuz deli frida.

  • kara mizah yapıyorsam, yalanım varsa 1 dk yaşamak nasip olmasın ki bildiğin aksaray şehrinin faturası sandım la.

  • "tam sabah-atv'nin önünde durayım da haberci arkadaşlara kolaylık olsun" diye incelikli düşünen başbakan sağolsun. sonraki ışıkta dursaydı bari de haber olsun diye kastığı anlaşılmasaydı.

    kılıçdaroğlu bunu yapsa ezik falan derdi akepeliler. kahveye gitti vatandaşla konuştu da yemediği laf kalmadı adamın. ikiyüzlülük, riyakarlık derken bunu da hatırlayalım, asıl kimin riyakar olduğu çıksın ortaya.

    davutoğlu da ışıkta durmayıp napacak? ofise gidip yukarıdan gelen talimatları dinleyecek garibim. dur da gelen geçeni izleyelim, istanbula gelmişiz, hava da güzel demiştir şoföre heralde.

  • tam olarak ılık bir bahar öğleden sonrasında, buz gibi bir zywiec ve yanında çerezle birlikte izlenesi bir 'colin trevorrow' romantik komedi bilim kurgusudur ..

    yapım yılı olan 2012'yi düşünüyorum da zaman gerçekten hızlı akıyor ..

    (spoiler değil belki ama filmin konusuna atıf içerir)

    filme konu olan ilanın gerçek hikayesi :

    'backwoods home magazine', abd'de üç ayda bir yayınlanan bir dergidir .. dergi genel yaşama, ev dekorasyonuna, mutfak ve yemek kültürüne dair içeriğe sahiptir .. başlangıçta evinin garajında bu dergiyi çıkarmakta olan 'dave duffy', derginin hem editörü, hem sahibi, kısaca herşeyidir .. 'john silviera', 'dave duffy' için part-time çalışan biridir ve dergi reklam almakta sıkıntı çektiği için 'silviera'nın bir görevi de reklam sayfasında boş kalan kısımları gündelik yazılar, komik anekdotlar ve fıkralarla doldurmaktır .. yine boş reklam köşesini doldurması gereken bir sayıda 'silviera', üzerinde çalıştığı, kendi taslak hikayesinde yer alan ve tamamiyle kendisinin uydurduğu şu ilanı basar dergide : görsel ..

    tercüme etmek gerekirse : " eleman aranıyor - özellikler : zamanda geçmişe yapacağım yolculukta bana eşlik edecek. bu bir şaka değildir. posta kutusu 322, oakview, ca 93022. ödeme dönüşte yapılacaktır. kendi silahını kendin getireceksin. emniyet garanti edilemez. bunu daha önce yalnızca bir defa yaptım"

    kimsenin ilanı farketmeyeceğini düşünen 'silveira'nın sonradan anlattığına göre ilana binlerce kişiden yanıt gelir .. ilanın gerçekliğine inananların sayısı patlamıştır .. o sırada hapiste olan kişilerden bile kendisine başvuranlar olmuş ve geçmişe gitmesi halinde o zaman dilimindeki kendi gençlik hallerine suça bulaşmamayı önermesi için ona yalvaranlar çıkmıştır ..

    ve nihayetinde ünlü talk-show üstadı jay leno, bir gece programında ilanı gösterir ve ilan amerika'da fenomen haline dönüşür ..

    filmin senaryosu, bu ilandan esinlenilerek kurgulanmıştır .. görsel

  • dişinizi fırçaladıktan hemen sonra portakal suyu içtiğiniz takdirde (mesela uyandınız, dişinizi fırçaladınız, sonra kahvaltıya oturdunuz), portakal suyunun tuhaf, ekşi/acı bir tat verdiğini farketmişsinizdir. peki hiç "niye ki?" diye düşündünüz mü? düşünmediyseniz, araştırıp bulmadıysanız cevabını ben vereyim: diş macunu "sodyum lauril sülfat" (sls) adı verilen bir kimyasal madde ihtiva eder. dişinizi fırçaladıktan sonra ağzınızda arta kalan sls, portakal suyundaki asitle birleştiginde, ortaya bildiğiniz o ekşi/acı tat çıkar. ama dişinizi fırçaladıktan sonra ağzınızı iyice çalkalarsanız, veya kahvaltıya oturmadan önce biraz sabrederseniz, ağzınızdaki sls tükrüğünüz ile çözüleceğinden, portakal suyu da acı gelmeyecektir.

    "sls" şampuanların da içerdigi bir kimyasal maddedir, o yüzden yıkanırken şampuanınızı içmek gibi bir huyunuz varsa, öncelikle "çok tuhafsınız" demek istiyorum, sonra da duştan çıktıktan sonra portakal suyu içmek isterseniz biraz beklemenizi tavsiye ediyorum. (portakal aromalı bir şampuan kullanıyorsanız, zaten içmeyin o şampuanı, çok acı bir tadı vardır.)

    bu entrymi de izninizle hayatını kimya bilimine adamış - ve bizlere de sevdirmiş - kimyagerlere ve kimya hocalarına adamak istiyorum.

  • + başka firmalarla görüşüyor musunuz?
    - hayır sadece bu firmayla ilgileniyorum.
    + yalan söylemeyin, çantanızdaki cv fotokopilerini gördük.
    - ay nerden gördünüz onları ya?
    + aslında görmemiştik.
    - nası yani?
    + olta attık, siz de yediniz.
    - ama olmadı ki böyle...
    + oldu.
    - hem, yok ki çantamda fotokopi benim!
    + pınar hanım.
    - ay gerçekten yok!
    + daha fazla çirkinleşmeden gidin.
    - üf ama yaaa :(