• artık hiçbir koşuşun bizi birbirimize yetiştiremeyeceği o hadiseden sonra, en kırılgan anımızın şiddetle yüzümüze çarptığı o yerde biz tüm bu zamanların üstünden geçecek o çok suların ilk damlalarını gözlerimizden akıtıyorduk. göz göze gelirsek merhamet edeceğim diye korkmuş bu yüzden panoda yazan tüm yazıları harf harf ezberlemiştim. ama ıslandıkça yeşillenen gözlerinle bir anlığına denk gelmeye engel olamamış olacağım ki yüzüne bıraktığım acının benim kalbimdeki yansımasına az sonra şahit olacaktık.

    seni düşürdüğüm yere kapaklanan bendim. elini uzatıp beraber kalkmak için çaba gösteren de sen. tüm bağları en inceldiği yerden koparmaya çalışan ellerimden tutup, benim bir daha kapısından bile geçmem dediğim yere gururla girişinden ben utanıp kızarmış olsam da sen aşkın en utanılmaz halinin temsili oluyordun. daha fazla koparamam dediğim her noktaya kördüğümler ekiyordun.

    sana bir terk aşkeyleyen avucuma hayat öpücüğü müdür bıraktığın? sen böyle yaşayamazsın diye ben ölürüm usulca.

    dur!

    durmadığını anlamam için kalbinin üzerine bırakırsın elimi. “dinle!” dersin, “dinle, adını sayıklayarak atan kalbimi. anla, nasıl da sen doluyorsun içime nefes gibi…”

    her hücreme sızdığın anın bu an olduğunu sorarsan söylerim.
  • iki gecedir rüyama giriyorsun. gerçekte söylediğin beni kızdıran sözlerini tekrar ediyorsun. bu kabustan uyanıyorum; aynı saatlerde son iki gecedir...

    daha önce böyle bir tesadüf yaşamadım. sana yazıp anlatamıyorum. sana karşı sorumluluğumun bilincinde çetin bir hayat mücadelesinin içindeyim.
    boş durmuyorum ama sen de kabusum olarak boş durmuyorsun.
  • biliyorum aramayacaksın. gece yarısına kadar bekleyecektim, ama fark ettim ki, bu saate kadar aramadıysan zaten hiç aramayacaktın.

    *

    bazen filmlerde izlerdim, büyük bir üzüntü yahut kayıp sonucu akıl sağlığını yitiren insanları... bazen de duyardım sağdan soldan. her seferinde empati kurmaya çalışıp kendi üzüntülerimi düşünürdüm, acaba ben çok üzülmedim mi aklım hâlâ yerinde diye sorgulardım. kendi üzüntümü küçümserdim.

    şu an o kadar üzgünüm ki, evet "ben" o kadar üzgünüm ki, aklım nasıl yerinde ya da nasıl oldu da kalp krizi geçirmiyorum diye kendimi hırpalıyorum. inat ettim, 1 aydır yakmadığım sigarayı bugün de yakmayacağım; ama keşke yakabiliyor olsaydım. keşke önce bir sigara yaksam, sonra aklımı yitirsem sonra da kalp krizi geçirip bu dünyadaki hükmümü tamamlasam.

    şu an istediğim şey bu.

    benimle öyle konuştuğun ve konuşmaya devam ettiğin için sana gelen tüm yollarımı bile isteye kapattın. eğer kardeşlerimden bir farkın var sanıyorsan, yok. ben sana söyleyeyim, hiçbir farkın yok onlardan. onlar da aramamıştı o zaman. bugün de sen aramıyorsun. ya da o üniversitede tanıştığım çocuktan bir farkın var sanıyorsan, yok. o da sadece kendini düşünürdü, önceliğinde hep kendi vardı.

    dilerim kalbine şefkat gelir.

    seni sevdiğimi, çok sevdiğimi lütfen unutma. sana iyi gelecek olan buysa, öyle olsun.

    öyle olsun.

    ekleme: bir sevgiliye seslenmiyorum entry'de.
  • eveet geldik o malum zamana, yeni bir gidiş yine söylenmekten ar duyulan şeyler ve birbaşınalığın dengesiz açılışları.

    to my beloved unexpected twinflame

    ne yaptığına ne düşündüğüne dair en ufak bir fikrim yok i beraber planladığımız o uzun yolculuklara yine de çıkacak mısın ya da yeni bir yolculuk mu başlatırsın bilmiyorum. sen mutlu olabilecek birisin senin adına şüphem yok aksi gibi ben belki bensiz mutlu olma ihtimallerine çok sinirleniyor olurum bir süre daha yer yer egolu kıskançlıklar alır enerjimi. sonrası sinirim geçince ben de yoluma bakarım yüküm biraz fazla hatalarım da keza umarım gündoğumu çok uzakta değildir.

    daha iyi günlerde karşılaşmamız dileğimle.
  • harekete geç artık ya da sal
  • bir kış günü çöllerde nilüferler açarsa
    denizde kuşlar yüzer, gökte balık uçarsa
    menekşelerin boyu sarmaşığı aşarsa
    kutuplarda topraklar susuz kalır çatlarsa
    okyanuslar kurur da sahrayı sel basarsa
    güneş batıdan doğar doğudan da batarsa
    belki o zaman seni sevmekten vazgeçerim.
  • birbirimizle haberimiz olmadan karşılaşıp konuşsak ve sonrada birbirimizi daha önceden tanıdığımızı anlayıp o şaşkınlıkla kahkaha atsak ne güzel olurdu :) tesadüflere olan inancımız ikimizide hayata daha çok bağlardı ve hayatımızın pusunu bir nebzede olsa dağıtabilirdi.
  • senin güttüğün koyun kadar benim siktiğim çoban var.
    bana bunu yapmaya kalkışırken, sonunu hiç mi düşünmedin?
  • papatyaların büyüdü

    inan yanımda olsan kıskanırdın papatyalarına olan sevgimi, merhametimi, şarkılar söylediğimi.
  • neler yapacağız diye konuşuyoruz ya aslında en önemlisini söylemiyorum. bir gün masamızdan kaldırmayacağımız bir resim çekeceğiz.
hesabın var mı? giriş yap