feraset
-
halk arasında ki kullanımı "ferâset" doğrusu ise "firâset".
arapça "ferase*" fiilinden türetilmiş mastar.
firâset; isabetli bir tahminle bir işin iç yüzünü idrak etmek, görüş, tahmin ve anlamada dikkatli düşünüp isabet etmek manasındadır. [*]
çekimi, ferase- yefrisu - firâseten.
oysa ki ferâset, "feruse*" fiilinden türetilmiştir ve manası sözlükte "at hali ve binicilik işinden anlamak" olarak geçer.
çekimi, feruse- yefrusu - ferâseten. [*]
ebû bekir el-vâsıtî "firaset, kalplerde parlayan ışıkların yükselmesidir. kalpte yerleşen marifettir. bu ışık ve marifet vasıtasıyla gayb âleminin gizli sırları bir gaybdan başka bir gayba iletilir. hatta o marifet sahibi eşyayı hak teâlâ'nın gösterdiği cihetten müşahede eder. bundan dolayı halkın kalbindeki şeylerden konuşur" buyurmuştur.
şöyle anlatılır;
bir genç abdülhâlik gucdüvânî* (k.s.)'na gelerek "mü'minin firâsetinden sakının" hadisinin sırrını sorar. o da :
- sırrı belindeki zünnarı çıkarmandır, der. genç:
- zünnarım yok, ondan allah'a sığınırım, der.
abdülhâlik gucdüvânî (k.s.) "öyleyse çıkar kaftanını" der.
kaftanının altından zünnarı görülen genç mahcup olur.
[*] arapça-türkçe lûgat / el-mevarid
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap