8 entry daha
  • türkiye'de, niteliği biraz yanlış dile getirilmiş olan bu yönetim biçiminin yerleşeceğine dair bir endişe var. bu endişenin karşısında da paranoya suçlamaları bulunuyor. her durumda, önümüzdeki referandum ve genel olarak ak parti'nin anayasa çalışmaları bu konu ile ilgili.

    referandum'dan "evet" sonucu çıkarsa türkiye "şeriatçı" olur mu bilmiyorum. fakat diktatörlüğe doğru yol alacağı açıktır.

    18. ve 19. yüzyıllarda bir meclis ne kadar geniş yetkilere sahip olursa, o kadar "ilerici" bir rejimin işareti sayılabilirdi. ne olsa o meclis ya bir monarşiyi yıkarak ya da bir monarşiye eklemlenerek ortaya çıkmıştı. bunun doğal neticesi olarak, daha önce esas iktidar olan monarşinin yetkilerini ortadan kaldırmış veya sınırlamıştı.

    fakat aradan, hazine teorisinin ve ardından hukuk devletinin ortaya çıkışını da içeren bir süreç geçti. siyasi anayasal denetim mekanizması oluştu. bunun yetersiz olduğu görüldüğünden anayasal denetimin siyasi değil, yargısal olması gerektiği düşünüldü. yargı bağımsızlığı ile bu güvence sürdürülebilir hâle getirildi.

    fakat dünyada yeniden bir otoriterleşme eğiliminin görüldüğü bir çağda, türkiye'deki iktidar sahipleri de bu fazlasıyla kısıtlanmış iktidar anlayışından rahatsız olmaya ve bu rahatsızlığını dile getirmeye başladı. liberalizmin özgürlük kavramını istediği yöne çekebilmekteki muhteşem başarısı, sosyalistlerin kandırılmaya meyyal karakteri ile birleşince iktidardaki kapitalist-islamcı kesim, sınırlamaları kırmak için önemli bir fırsat bulmuş oldu.

    bütün bu tartışmaların arasında unutulan şey, demokrasinin nasıl ortaya çıktığı ve nasıl yerleştiğidir.

    bunu milyonlarca kez tekrar etmek gerek: demokrasi, ancak ve ancak iktidarın sınırlandırılması ile mümkün olabilir. demokrasi demek, iktidarın sınırlandırılması demektir. magna carta libertatum da budur, bill of rights da budur, habeas corpus act da budur, amerikan anayasası da budur, fransız anayasası da budur, kanun-ı esasi de budur. anayasa mahkemelerinin kurulmasının sebebi, elbette, budur.

    ak parti, çok açık bir şekilde, kendi iktidarının önündeki engelleri kaldırmak istiyor. her iktidar bunu ister, burada şaşkınlık verici bir şey yok. şaşkınlık verici olan, iktidarın karşısında bulunup onu engellemeye çalışması gereken kitlelerin, aksine iktidarı destekliyor oluşudur.

    bu destekçilerin kendi vicdanlarını rahatlatmak için kullandığı "türkiye'de esas iktidar kemalist bürokrasi ve ordudur." bahanesi, diyelim ki gerçek olsun. şu hâlde dahi, gereğinden fazla kuvvetli olan fakat anayasal yetkileri dolayısıyla ancak ikincil ve yönlendirici/engelleyici bir iktidar olan kemalist iktidarın yıkılması amacıyla, birincil ve etkin iktidarın önündeki sınırları kaldırmanın neticesi ne olacaktır diye düşünmek gerekir.

    neticede fark edilmesi gereken gerçek, şeriat tartışmaları ile gizlenen bir gerçektir. o gerçek de iktidar üzerindeki sınırlandırmaların kaldırılmasının sadece türkiye'de değil, dünyanın her yerinde diktatörlüğe doğru atılacak bir adım olduğudur.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap