• zizek'e göre vicdan mastürbasyonundan başka bir şey değil. dediğinde mantıklı bir kısım var: bu kampanyalarla çözülen münferit problem genelin bu problemleri tekrar yaşamasına, aynı problemin tekrarına hiçbir şekilde fayda sağlamıyor. hatta tam tersine daha kökten bir çözüm arayışı konusunda da iradeyi yumuşattığını, rehavet sağladığından bütünsel bir çözüme gidişatı da yavaşlattığını düşünüyor.

    yani bir şey değişecekse o tümden toplumsal ve ekonomik yapının baştan revizyonuyla, bunun sonsuza dek durmasına yönelik şekilde küresel olarak toptan değişmeli, aksi halde o değişimden uzaklaşıp olayların tekrarlamasını garantilemekten başka bir şey yapmıyoruz. dilencilere para vermenin dilencilik sisteminin devam etmesinin tek sebebi olması ve kimse vermese aslında dilencilik diye bir şeyin kalmayacak olması gibi.

    zizek'in gözardı ettiği şeyler var. birincisi: bir çözümü sadece kökten olmadığı için reddedip çözümsüzlüğü yeğ tutmak. tamam yardım kampanyası vicdan mastürbasyonu oluyor ama öbür seçenek de tümden vicdansızlık olmuyor mu? "vicdanımı yalama yapmiyim" diye önerilen seçeneğin vicdansızlık olması daha büyük problemlere gebe. en başta bireylerin içine ends justify the means algısını perçinliyorsun. bu başlı başına dünyadaki pek çok kötülüğün temel gerekçesi olarak çok tehlikeli yönlere açılabiliyor. zizek insani değerleri kenara atmayı öngörmüyor ama toplumsal dinamiklerin ortasına attığında kolayca unufak edilebileceği, bunların bireyden çıkıp daha küresel boyutlarda çığrından çıkabileceğini hesaba katmıyor.

    diğer bir mesele de en büyük küresel problemlerden birinin aktörü ve suçlusu olarak doğrudan bireyi sorumlu tutup bunu çözmüyor olmasından dolayı bireyi cezalandırıyor olman. dünyada doğadan sonra en büyük sistem olan küresel ekonominin düzelmesinin sadece ve sadece "sistemin yanlışlığı"nın en geçer doğru olarak kabul edilmesiyle çözüleceğini düşünmek, ya da öyle düşünmesek bile ilk adımı, hatta adımlardan biri olduğunu düşünmek bile hayalci kaçıyor.

    yani zizek'in dediği şuna geliyor: depremlerin olmasını tümden engellemedikçe kurtarma ekipleri göndermek yanlıştır. biz her afette yardım yolladıkça depremler olmaya devam edecek. ürettiği argümanın saflığı da burada bence. fakirin tüm imkansızlığıyla ve tüm eğitimsizliğiyle ekonomik ve toplumsal yapının değişmesinde aktör olabileceği sanrısı.

    bu açıdan bakınca aslında fakirlik ve cehalet, toplumun aydınlanma ve değişme sürecindeki en büyük engel gibi duruyor. yani tavukların evcilleştirilip uçamayacak hale gelecek kadar seleksiyona uğratılması gibi, işçi sınıfını da eğitimsiz ve cahil tutuyor olmak tüm bu sınıf ayrımcılığının kaymağını yiyen tabakanın var olabilmesinin en can alıcı unsuru. yani "gelir uçurumundan mağdur olan olmak zorunda yoksa gelir uçurumunun kaymağını yiyenler olamaz". oha kendi kendime sağcılığı baştan keşfettim.

    haliyle toplumun büyük gücü kaymağı yiyenlerin elindeyken de ellerindeki kaynaklar bu skalanın boklu ucunda olanların bırak geçmesini, tam tersine geçmelerini engellemek için harcanacak. en azından bu kaymağı yemeye devam etmek, bu kaymağı yiyor olmaktan dolayı mutlu olanlar tarafından.

    o yüzden de küresel bir toplumsal dönüşümün yakın zamanda hayata geçmesi, bir ön sürümünün bile çıkması hayal gibi duruyor. öte yandan bazı sıradışı girişimler var. mesela khan academy gibi yapılar nitelikli eğitimi toplumun tamamına olmasa da oldukça geniş bir sosyal yelpazeye sunabiliyor. birey sosyal itelenmişliğinin yol açtığı eğitim ve bilgi birikimi eksiğini bu kurumlarda tamamlıyor, haliyle bir sosyal dönüşümün ajanı olmasının yolu açılıyor.

    neticede zizek'in yardım etmekten gocunmayacağı, elini cebine atmak zorunda kalacağı yapılar yavaş yavaş ortaya çıkıyor: açlara balık dağıtan değil, balık tutmayı öğreten kurumlar. bunun yol açacağı toplumsal dönüşümlerin bizim görebileceğimiz kadar yakın zamanda olmasını umuyorum.

    (bkz: biz görmeyiz)
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap