• new order'in guvercin tokatlayani.
  • one love festival 10'da bana göre en çok eğlendiren gruptur. bu da böyle biline. üstelik hava kararmadan çıkmalarına rağmen. yo sözlük yo, diğer gruplara haksızlık etmiyorum. sadece gönlümde happy mondays'in yeri çok ayrı. her şey bundan ibaret.
  • isminde buyuk bir celiski barindiran grup. (bkz: pazartesi)
  • insana butun eksiklikler ve negatifliklerine ragmen yasama sevgisi asilayan bir muzik icra ederler. ziplayarak cildirmaya, yuksek sesle gulmeye hatta ata binmeye sebep olur zaman zaman; bir de cok sehirli bir sey bu.
  • bir keresinde bir tv programı solistleri shaun ryder'ı alıp bir uzaylı kilisesi (raelian movement) ayinine götürdü. hani zamanında ufo görmüş, hem de bir kereden fazla görmüş ya. ayin sırasında bir köşeye çekilip ses çıkarmadan insanları izledi, ben de onu izledim. böyle ıkına sıkına, titreye titreye uydurma bir dilde uzaylılarla iletişim kurmaya çalışan yüzünde korku ve heyecan arası aptal bir ifade olan komik giyimli insanların arasında gözleri ardına kadar açık ve ciddi bir ifadeyle duruyordu. hah, dedim. sonunda bu adam da bir ortamdaki tek normal insan olmayı başardı! sonunda bu herif de kendinden daha tuhaf bir şeylere dışarıdan bakıyor, bakalım ne diyecek tepkisi ne olacak diye merakla bekledim. ayin bitti, ve ne dedi ? 'ı actually quite like it u'kno.' ....

    ama gene de kendini hafife alan haline tavrına aldanmamak gerekir, kendisi hakkındaki en açık ve dürüst yorumu yine kendisi yapacak kadar da şuuru yerindedir "happy mondays'in ikinci albümünden sonra söylemek istediğimizi söylediğimizi hissettik ve biraz eğlenmeye karar verdik, beceremedik."

    gerçekten de ilk iki albüm manchester'ın çiğ sounduyla kavrulmuş ve tony wilson'ın shaun ryder'ı william butler yeats ile kıyaslamasının çok da anlamsız olmadığını düşündürecek lirikler ile harmanlanmış şarkıları içerir. joy division'ın rock müziğe nihilizmi kazandıran açılımı, the smiths'in işçi sınıfının kırgınlığını dile getirmesinden sonra ne umudu, ne umutsuzluğu, ne herhangi bir aidiyet ilişkisini, ne rock klişelerini önemsemeyen hırçın, öfkeli ama umursuz bir tavırla pat diye düşerler müzik ortamına. uyuşturucunun, seksin, vandalizmin gazladığı bir alaya takılıp, kendi kendilerini onları hiç içine almayan thatcher dönemi ingilteresi düşlerinin dışına püskürtürler. tony wilson'ın pr dehası sayesinde bütün salaş pejmurde halleriyle hiç imaj geliştirmeden, kendilerini paketlemeden tv progamlarında, gazete sayfalarında en rezil, en pespaye ama en gururlu halleriyle boy gösterirler. bir nevi bat dünya bat türü bir kinizm.

    ardından 90lı yılların başında, üçüncü albümlerinde bu bilindik hiç bir şeye "ilişik" olmama halleri bir adım ileriye gider ve kendi hikayelerini de devirirler. pills 'n' thrills and bellyaches'de prodüktörleri artık bilimum factory records grubunu elden geçiren martin hannett değildir, şarkıları da grup müziğinden çok daha farklı bir şeyi çağrıştırmaktadır. ama hala alaycı, neşeli ve tehlikelidirler. albümün nasıl değerlendirilmesi gerektiği çok tartışılsa da genel olarak beğeniyle karşılanır ve hem listelerde hem de kritiklerde başarı gösterirler.

    sonra iş çığrından çıkar. bu noktadan sonrası en eğlenceli rock hikayeleri ile eroin denen şeyin ciddi ciddi bir insanı nasıl tüketebileceğinin ortak dökümanı gibi: yes please adlı nme tarafından sadece "no, thank you" diye tek cümlelik bir kritik ve sıfır yıldız alabilen vasat bir albüm, sadece grubu batırmakla kalmayan efsanevi haçienda'nın da kapanmasına neden olacak kadar büyük bir finansal başarısızlık, ingiltere'nin kriminal şairi olarak anılmaktan ortamın maymunu seviyesine düşen shaun ryder. her ne kadar happy mondays dağıldıktan bir süre sonra black grape ile durumu (albüm satışlarını) toparlasa bile ne black grape ile ne de 2007'de bir daha kurulan happy mondays ile ilk iki albüme benzer bir şey üretemez, envai çeşit magazin programında ajdar anık'tan hallice yer alır. o hala daha umursamasa da (ya da umursamaz görünse de ) artık bu halinin bir cazibesi de yoktur. kuşağının sözcüsü bir şairden orta yaşlı, bağımlı ve ciddiye alınması güç bir vokaliste dönüşümü tamamlanmış gibidir. ama şarkı sözlerinde arada bir, bir kaç dizenin arasında içinde uyuyan, ya da bir zamanlar öldürdüğü bir şairin kalıntılarını anımsatan dizeler parlar, söner.

    kendisinin four lions ile birlikte bestelediği ingiltere euro 2016 şarkısı we are england'ı dinleyince (ve vasat bulunca) aklımdan bunlar geçti. hayatım boyunca hiç eroin kullanmayı düşünmedim, belki de 90lı yıllarda show tv'de döne döne gösterilen uyuşturucu operasyonlarından etkilenip bir noktadan ilerisine ilgi duymayan tek insan olabilirim. fakat şaka sanacaksınız ama samimiyetle söylüyorum, bence bana eroin denen şeyin ne kadar boktan olduğunu asıl gösteren şey bummed albümündeki shaun ryder'ın celebrity big brother'daki shaun ryder'a dönüşümü oldu.

    insan direnmek için alayının içinde bile gizli bir ciddiyet olmasını arzuluyor, belki de bütün o hengame ona bizim görmediğimiz bir şeyi gösterip shaun'a buna gerek olmadığını öğretti ve özgürleştirdi. belki bizim durduğumuz yerden bakınca yenik bir soytarı kral olarak görünen adam kendi aklında hala kraldır. umarım öyledir.

    söz konusu kıyası kendisi yapmak isteyenler için:

    ilk happy mondays albümü: squirrel and g-man twenty four hour party people
    ve yes please
  • hic sarki yapmamis olsalar dahi bir sekilde efsane olmayi becerebilecek potansiyeldeki yegane grup.
  • one love festival 10'da çok eğlendirdiler. shaun amca iyice dağıtmış. bütün konser 2 şarkıyı falan söyleyebildi, geri kalanında olduğu yerde durup sigara-bira takıldı. yarım metre kare alanın dışına neredeyse hiç çıkmadı. yine de ben ve 2 arkadaşım bez tarzı dansımızla etrafımızdan "hıyar mı bunlar" bakışları aldık ama bez'in yokluğunu bir şekilde doldurmak gerekiyordu.

    yine gelsinler.
  • one love festival 10 kapsamında ülkemizi şenlendirecek ingiliz grup
hesabın var mı? giriş yap