• oncelikle askerligini yeni bitirmis hurgenerallerin kendi askerliklerini 1993 yilinda pkk'nin en yogun oldugu donemlerden biriyle karsilastirarak "yok oyle bisey" dedikleri filmdir. akabinde kendi yorumlarima gecmeden once bu filmle ilgili olarak yapilacak olan yorumlardan bir kac kuple buraya eklemek istiyorum; zira bunlar yazilacak ;

    - "kürt sorunu kürt sorunu kürt sorunu !"
    - "militarizm milliyetcilik vur kır parcala adam öldür !"
    - "yok oyle bisey, oyle askerlik olmaz !"
    - "türk - kürt kardestir, boyle film olmaz !"
    - "en iyi yeri basindaki kanalizasyon fragmaniydi ehuehuehueheu!"

    ve turlu turlu filmi itin gotune sokmaya calisan yorumlar.

    film baslangicindan bitisine kadar insani yerine oturtup, cikista 1000 kisilik dolu sinemadan çıt çıkartmayan bir filmdi. ben bunu bugun gordum. yeri geldi gozlerim doldu, yeri geldi kahkaha attim. belki az bisey gururuma yedirsem hungur hungur aglardim bile. oyle sahneler vardi. filme gidecek olanlara iki nacizane tavsiyem, sinebonus'larda gitmeyin, 45 dakika reklam izlersiniz; askerliginizi yapmadiysaniz gitmeyin, hayattan sogursunuz. ama tabii ki 2009 yili ile 1993 yilinin arasinda buyuk farlar oldugunu unutmamak gerek. ama psikolojisi cok agir.

    konusu, hikayesi, anlatilisi, cekimleri, diyaloglari ve oyunculuklari ile benim acimdan su gune kadar izledigim en iyi turk filmlerinden biriydi diyebilirim. ve bunu derken tum millyetci duygularimi ceketimle birlikte portmantoda biraktigimi da belirtmek isterim. eger biz boyle full metal jacket tarzi adamin agzina sican filmler yapabiliyosak neden yillar yili recep ivedik gise yapiyo bana onu dusundurdu film. akabinde kanalizasyon adli filmin ona isik tutacagi aklima geldi, kafam daha fazla yormamaya karar verdim. kaldigim yere doneyim. ozellikle askerler arasi diyaloglar, komutanlarin askere yaklasimi ve gerek rutbelilerin arasindaki gerek askerlerle arasindaki diyaloglar, hudutta askerlik yapmaya gelmis 20 21 yasinda genclerin psikolojisi ve orada vatan savunmak ugruna yillarini vermis bir yuzbasi ve kendi hayatindan soguyup daglara asik olmasi o kadar guzel islenmis ki; yan hikaye olarak usulcana anlatilan doktorun hipokrat yemini ve doguda bir catismanin ortasinda sıhhiye olmak hikayesine de bir sekilde hayran kalmamak elde degil.

    --- spoiler ---

    filmin ozellikle ilk 25 dakikasi cok agir, adami yerine mihlayan cinsten. pusunun ne oldugunu bize anlatip, ölümü hem ölenin, hem kurtulanin gozunden bize sadece bir islik ve bir bicagin metale vurulunca cikarttigi ses ile tasvir eden bir saldiri sahnesi var ki, o an koltugun kollarini biraz daha sıkı kavrayip kendini geriye dogru germemek elde degil. akabinde gelen bir askerleri uyandirma ve istima sahnesi var ki bir komutanin nasil bir lider oldugunu, nasil motivasyon sagladigini gozumuze vura vura, birlikteki herkesi öldüre öldüre o koca sinemadaki 1000 kişiyi koltuga civiledigini gordum. telsizleri dinleyip araya giren pkk'lilari, duygu ve his yuklu kisimlara deginmek istemiyorum, zira bunlarin hepsinin gidilip izlenmesi lazim ki herkese hissettirecegi farkli seyler kisiye ozel olsun. yanliz deginmeden edemeyecegim, filmin sonu inanilmaz mesaj kaygili olmus. ha cok guzel ve yerinde bir son olmus, ki zaten filmin sonunu aslinda basinda gordugumuz dusunulurse tam tadinda olabilecek bir son bu olurdu zaten. ama yine de o son kareler guzel bir mesaj veriyor olsa da, mesaj kaygisinin cok kisiyi rahatsiz edeceginden adim gibi eminim. ben olmadim o ayri.

    --- spoiler ---

    bir de filmle ilgili olarak bir ac sey soylemek gerekirse, filmin sonunda insanlar alkisliyor istemsizce. her ne kadar bu en son terminator 2'de t-800'ün dirilme sahnesinde yapilmis da olsa insanlar garipsemeden yillar sonra suursuzca alkisliyor. haketmediginden degil, ama hala gari geldiginden not dustum buraya. buna ek olarak yanimda oturan insan ziyaninin "oraya ne sikime karkol kurarsin ki amina koyim, ne gerek var?" cumlesi ile nasil denyolarla ayni havayi soludugumu farkettim ki bir sey diyemiyorum bu konu uzerine.

    kisa bir ozet gecmek gerekirse, gorulmesi gereken, isin icine gereksiz seyleri katmadan olmasi gerektigi gibi olmus, insanin tuylerini urperten, izledikten sonra koskoca salonu terkederken 1000 kisinin tek kelime bile etmeden salonu terketmesine sebep olmus, etkileyici bir filmdir. ha bir de film bittikten akabide cast gecerken, tam insanlar ayaga kalkip da salonu terketmeye baslamadan once "dikkaaaat ! uygun adim ! mars !" tekmilinin verilmesi cok ince ve zekice bir ayrinti olmus ki gulmek ile duygulanmak arasinda kaldim. bu filmi izleyin, "hacim ben yeni geldim askerden, askerlik boyle bisey degil" diyen zatlara aldirmayin, zira kendileri 16 yil once muhtemelen amiga 500'lerinde sensible soccer oynayip, aksam ezanindan once eve donmesi gereken kisilerdi. iste bu film, askerligini yeni yapanlar evlerinde sensible oynarken, o daglarda nobet tutup; o kisilerin huzurlu uyumasini saglayan bir grup askerin hikayesini anlatmakta. etkisi muhtemelen birkac gun surebilir, en azindan ben de surecek gibi; ama bunu yapabilmesi apayri bir guzellik. eger ki bu entryler okunarak film hakkinda bir fikir edinmek ve gidilip gidilmeyecegine karar verilmek isteniyorsa bu yazinin anafikri "gidilmeli ve hatta dvd'si cikinca alinmali" 'dir.

    ek bilgi : filmi fragmani ile degerlendirip yaftalayanlara kafam girsin.
  • kürt milliyetçisi sitelerin bile incelediği film. ama sanırım kafalarını biraz karıştırmış.

    eleştiri sahibi şahıs filmin, "kürdistan'ın eşsiz manzarası" ile başladığını söylüyor.

    orası antalya şovenist bey. film antalya'da tahtalı dağı'nda çekildi. allah kimseyi kürt şovenisti yapmasın. heryeri kürdistan sanıyor garibim.

    gülmek isteyenler için.
  • hepi topu 50 kisiyle ki 40 tanesi oyuncu idi, 3 ay askeri egitim, ve 21 ay 2350 metre irtifada, 2800 kutu filme cekilmis bir filmdir. soyle soyleyeyim bu isin ortalamasi, mesela o donem cekilen "beyaz melek" filmi 300 kutu civarinda cekilmisti. yani turk sinemasi icin iyi kabul edilen herhangi bir filmin ortalama 10 kati kadar film harcanmistir (bir kutu film = 4 dakika).

    mete horozoğlu
    ilker kızmaz
    hakan bulut
    doğukan polat
    barış bağcı

    hatta

    birce akalay gibi isimleri zaten biliyorsunuz. bunlarin disinda o ekip icinden altin portakalli yonetmenler*, reklam yonetmenleri***, ajans sahipleri hatta dijital platform tepe yoneticileri cikti*. oyle bir isti nefes.

    kimisi dag filmini begenir, kimisi nefes'i. buna bir sey diyemem sonucta begeni subjektif bir olgu. bunu degistirmek haddime degil, hele bu is ozelinde hic degil. bu sebeple soylemiyorum yani, gercek oldugu icin soyluyorum. bir daha boyle bir film cekilebilecegini sanmiyorum. hatta bence imkansiz. simdi bir oyuncuya "hadi kalk iki sene set var" desen hem de bir dagin tepesinde, sana guler. hicbir yonetmen falan da ugrasmaz.

    simdi her sey sadece para ve nefes gibi dehset fedakarlik isteyen bir ise kimse donup bakmaz.

    bu film hakkinda sayfalarca yazabilirim ama pek de gerek olmadigini goruyorum. ne mutlu. yalniz bitirirken sunu soylemek isterim eminim ceken ekip hala arada bu basliga gelip bu kadar buyuk bir emegin bosa gitmedigini goruyor ve izleyicilerine tesekkur ediyordur. sinemaci icin en buyuk tatmin budur herhalde.

    son bir not birakayim. bu filmin ekibi toplandi ve bir karar aldi. bu filmin hicbir zaman galasi olmadi. kimsenin boyle bir konuda galalar, magazinler vs. isteyecek hali yoktu. yalnizca cesitli illerde gazi ve sehit yakinlari ile bolgede gorev almis askerlere ozel gosterimler yapildi ekibin katildigi ve bunun haber-reklam olmamasi icin de azami caba gosterildi. muhtemelen katilanlar disinda kimsenin hala haberi yoktur bu kapali gosterimlerden. bunu cok asil buluyorum ve turk sinemasinda bu kadar reklamdan, showdan uzak durularak ilerlemis bir is oldugu icin gurur duyuyorum.

    bir not daha: o donemlerde "cinsiyetci" bulunan islere verilen "altin bamya" odulune katilip bu odulu sanhede alan tek ekip/kisi de bu filmin ekibiydi.

    debe ile yagan soru yagmuruna cesitli aleni cevaplar:

    1) kar uzerinde kar kamuflaji istense elbette kullanilirdi. filmin askeri danismanlari, o sahne cekilirken o donemde genellikle haki kamuflaj kullanildigini soyleyince kar kamuflajlari cikarildi. yoksa tabi ki vardi, bu bir film hatasi degil o donenin kosullarina bir vurguydu.

    2) film evet gercekten o kadar uzun surdu. oyle ki filmin oyunculari duze indiklerinde facebook ve ugg gibi (o dönem için fenomen olan) iki kelimenin anlamini bile bilmiyordu.

    3) filmin 3 senaristi ; mehmet ilker altınay acilis sahnesindeki helikopter pilotu (ses olarak), levent semerci (vurulan) orhan astsubay, hakan evrensel ise orhan astsubayin cenazesini alan helikopterin teknisyen astsubayi olarak filmde gorunmektedir.

    4) oyuncular icin kemer'de otel bulunmasina ragmen, bir kismi hemen hemen dagdan hic inmemis hatta efsane euro 2008 karsilasmalarini tencere, folyo vb. malzeme ile anten yaptiklari o dagda izlemislerdir.

    5) film çekilmeye başlandığında "çözüm süreci" adı konmamış, çok inceden başlayan bir şeydi. film bunun için çekilmedi.

    6) film çeklimeye başlandığında büyük terör saldırıları artık gerçekleşmişyor, bu sorun halkın gündeminde en az yer işgal ettiği dönemi yaşıyordu. (o dönem bölgede askerlik yapan bir kardeşimiz "hayır o zaman da vardı" dedi. bu yüzden bu parantez içine bunu bir şerh olarak düşme gereği hasıl oldu)

    7) yani film ne bir ideolojik motivasyonla çekildi ne de şehit edebiyatı yapmak için. edebiyat ifadesini kullandım çünkü o dönemde bir gazetede "şehit kanı üzerinden para kazanıyorlar" ifadesini okumuştum ve seneler geçse de bunu unutamadım. filme başlandığında bu işler asla gündemde yoktu.

    8)aşk-ı memnu dizisinde türkiye'nin en zengin ailelerinden birinin oğlu olan nihat önal karakterini canlandıran ilker kızmaz'ın 3 numara asker traşıyla bu rolü oynaması aynı dönemde nefes filmde de oynaması sebebiyledir. yapımcı kerem çatay hem filme hem oyuncuya saygısı sebebiyle bu durumu kabul etmiş, ilker kızmaz pazartesi günü boğazda tekneyle çırağan'a yanaşırken, salı günü dağda 10 kilometre intikale katılmıştır

    9) hiçbir fiziksel durum rol değildi. örneğin oyuncuların çantaları intikal sahnelerinde tartılmış, standart ağırlık olan 35 kilo altında çıkan çantalar taşlarla eşit ağırlığa kavuşturulmuştur. uykudan uyandırılma sahnesi (filmin başlarında "kalk kalk kalk" komutuyla dolaplara vurularak) bile gerçekti. kameralar koğuşa konulmuş ve oyuncular ağır fiziksel çalışma yaptıkları bir gün o şekilde koğuşta uyumaya gönderilmişti. bir daha izlerseniz ve tanıyabilirseniz özellikle hakan bulut'a bakınız, ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. buna bir başka örnek de askerlerin soba başında ısınmaya çalıştığı sahnedir. o sahnede dışarda kar fırtınası vardı ve oyuncular pançoları ıslatılarak dışarda yürüyüp içeri geldiler ve o sahne öyle çekildi.

    10) gün başına ortalama yürüyüş / intikal mesafesi 5 kilometredir. bu yürüyüş yapılmadan hemen hiçbir sahne çekilmemiştir.

    11) çekilen ama 12.000 dakikalık görüntülerden kimileri hakan evrensel'in kanalında (aktif bir kanal değil), yandaki linkte bulunmaktadır. link

    12) filmin büyük bir kısmı kameranın aslında ışık kaçağı olduğu için yanmıştır. bu yanan sahneler tekrar çekilmiştir. bir şekilde yanmayan sahneler; mete yzb. içtima sahnesi ile dindar asker resul'un dua ettiği, yasin öğrendiği sahnelerdir ki böyle bir şey olması sette bir kaç kişiyi dine döndürmüştür (abartı tabi ama ilginc bir tesaduftu).

    13) filmin bir sahnesinde, seyircinin farkedip edemeyeceğini test etmek için daha doğrusu a. bazin'in fotoğraf teorisini sınamak için devasa bir crane (vinç) ortada gösterilmiştir. ben bu zamana kadar görene denk gelmedim. söylemeyeceğim, artık bu easter egg'i kendiniz bulursunuz bulursanız.

    14) filmin ardindan filmin yonetmeni levent semerci 200 kusur roportaj teklifinden yalniz birini kabul etmis (o da genc bir muhabire yardim etmek icin) bunun disinda hicbir yerde gorunmemistir. annesine adadigi ayhan hanımfilmi disinda da film cekmemistir. koydugu citadan asagi dusmek istememistir zaten agir kalite takintisi olan bir insandir. su anda almanya'da hayatina devam etmektedir.

    15) film ekibinin yakinlari disinda yukarida bahsettigim ozel gosterimlere katilan tek kisi kanije hablemitoğlu ve beren saat'tir.

    16) filmde gercek ismiyle oynamayan iki oyuncu barış aydın (türkçü asker cemil) ve özgür eren koç'tur (dindar asker resul).

    17) filmin set fotograflarini dunyaca taninan turk fotografci şenol altun çekmis, bu fotograflar daha sonra kitaplastirilmistir. bu kitap da cesitli oduller almistir. kendisi filmde gökçe özyol'un oynadığı savcının katibi olarak gözükmektedir.

    18) mete horozoglu bu filmdeki roluyle hicbir yerde ödül alamamis, butun en iyi aktor odulleri bir allah emri olarak o sene de engelli ya da escinsel karakterleri oynayan oyunculara verilmistir. **

    19) filmin muziklerini yapmasi istenen bir kadin sarkicimiz filmi izlemeden "bu film militarist bir film ben dunya gorusum geregi yapamam" demis, filmi izleyince de aglayarak (gercek anlamda aglayarak, filmi izleyip salondan ciktiktan sonra) "boyle oldugunu bilmiyordum keske ben yapsaydim" diyerek pismanligini dile getirmistir.

    20) catisma sahnesinin cekildigi iki gece boyunca patlama sesleri ve isiklari civar yerlesim birimlerinden takip edilmis, ilgili guvenlik birimlerine onlarca "ucak kazasi" ve "terorist ayaklanmasi" ihbari yapilmistir.

    21) film setine haber yapmaya gelen bir haber ekibi, karakolla mevziler arasindaki keci yolunun sag tarafinda kalan 75 derece egimli, 800 metre derinligindeki yari gordugunde korkudan bayilmis, o yardan ucmaktan son anda kurtarilmistir. bahsedilen keci yolunun genisligi 50 cm. civari idi. (sol tarafta ise 55 derece egimli 1000 metre derinlikli bir baska yar bulunmaktaydi)

    22) filmdeki silah seslerinin kaydi icin tsk isbirligi ile yurtdisindan gelen ozel bir ekip 10 gun kadar atis ses kaydi almis, filmin ses miksaji ise londra'da hollywood filmlerine de hizmet veren bir studyoda gerceklestirilmistir. bu sebeple iyi bir ses sistemiyle bir kere daha izlemenizi tavsiye ederim oyle bir firsatiniz olursa.

    23) mete yuzbasi'nin ya da herhangi bir sahnesinin mete yarar ile uzaktan yakindan ilgisi yoktur. mete yuzbasi'nin adi mete horozoglu. zaten kendisini "ben mete horozoglu" diye tanitiyor.

    24) filmin bel kemiği hakan evrensel komutanımızın güneydoğu'dan öyküler ve yer eksi iki kitapları bu filmi beğenen insanların ilgisini çekecektir, şiddetle tavsiye ederim.

    25) doktor kod isimli pkk'lıyı rıza sönmez canlandırmıştır. filmde yalnızca gölge ve ses olarak bulunmaktadır.

    başka aklınıza takılan bir şey olursa yanıtlamak isterim. şimdi ilgisiz bir konuya geçiyorum.

    (bkz: binbir feet masalları) , nasıl tanımlayayım bilmiyorum, hepinizin okumasını istediğim bir kitap. bu zamana kadar hiçbir geri dönüşte "sıkıcı" ya da "boş" bir kitap olduğu söylenmedi. hem eğleneceğinize, hem havacılık hakkında (şu hostes / pilot muhabbetleri, bunlar ne iş yaparlar, nasıl yaşarlar vb.) daha önce okumadığınız şeyler okuyacağınızı, hem de bu torpil deryasında bir almanak olarak saklayacağınıza inanıyorum. bununla beraber yazarına kalan telifler sma hastası çocuklar için kullanılacak. bu kitap bir tepki olarak yazıldı ve yazarı hikayesini okumanızı çok istiyor çünkü bu aslında hepinizin hikayesi. fiyatı internette 10 ila 16 tl. arasında değişiyor. (durumu olmayan ama okumak arkadaşlar olursa ben kendilerine hediye etmek isterim çünkü söylediğim gibi mühim olan yazarına para kazandırması değil okunması ve sma hastası çocuklar için farkındalığı arttırabilmek)
  • bugünlerde tekrar hatırlanan, replikleri tekrar dönmeye başlayan, kanımca, teması askerlik olan, çekilmiş en gerçekçi film.

    bizde yani genelde türk ordusu kahramandır tabi ama insanlara moral vermek için, "bakın biz ölmüyoruz, ayakta kalıyoruz, teröristler ölüyor" motivasyonunu sağlamak için ölmediğinden, neredeyse hiç kusur göstermediğinden ötürü kahramandır. birisi çıkıp çünkü "askerimizi öldü olarak gösteriyorlar, bunlar hain" diyebilir. der de yani, her türlü sirk gösterisi bedava bizim ülkede. ama bu film gerçekçi. korkan, şoka giren, ileri atılmak isteyen, zaaf gösteren, vuran, vurulan, ölen, öldürülen askerler var bu filmde.

    her sahnesi gerçekçi. askerlik yapmayanın kolay kolay anlayabileceği şeyler değil gerçekten. sevdiğin kızı bakkalın oğlu ister, basıp gidemezsin. baban, evde ananı döver, gidip engelleyemezsin. can taşıdığın için ölüm korkusu yaşarsın, çekip gidemezsin. senin adını kimse hatırlamaz, bilmez, ne şartta yaşadığın, yaşattığın bilinmez ama evinde sıcacık oturan insanlar, götünü gösteren popçunun, biraz kaslı oyuncunun kulu köpeği olabilir. hepsi işlenmiş filmde.

    askerler yine kahraman ama öldükleri için değil. korktukları için de kahramanlar. panikledikleri için de kahramanlar. o cehennemlerden sağ çıktıkları için de kahramanlar. kahramanlık yalnızca ölünce ya da vurulunca yüklenen bir sıfat değil çünkü.

    ailenden kilometrelerce uzakta, düşmanla burun buruna yaşarken, şafak sıkıştırıyorken ve günler hiç geçmiyorken düşünürsün. bizim karakol en ileri uçtaki karakoldu vr olası bir saldırıda tamamen bölüğün kendini toplaması, alarm haline geçmesi için feda edilmiş bir karakoldu. yatınca düşünürdüm olası bir çatışmayı. karanlıkta, koşuşturmaca, silah sesleri, çığlıklar, vurulanlar, ölenler, kan, telsiz sesleri, sokulan düşman, hepsini düşünürdüm. 1 saniye önce her yer sessizken, bir saniye sonra silahların ölüm kustuğunu düşüne düşüne uykuya daldığım çok günüm oldu. o yüzden o sahneleri çok hissedebildim her izlediğimde.

    hakikaten de "karakol saldırısında 10 mehmetçik şehit oldu" deyip geçerler ama gırtlak gırtlağa boğuşmayı, karanlığı yırtan sesleri, sadece yaşamak için çarpışmayı, korkuyu, paniği kimse düşünmez. ıssız dağlarda askerlik yapan herkes bunu çok iyi anlar.

    biliyorum, biraz düşününce, okuyunca samimi olarak endişelenir bizim insanımız. merak eden, soran olur; ben bir çatışmaya girmedim. bana ateş açılmadı. ama zihnimde çok oynattım. çünkü gece olduğu zaman titrek bir ışığı olur karakolların. düşman seni görmesin diyedir bu çözüm ama öyle kasvetli bir hale getirir ki ortamı, o melankolik psikoloji sana bunları düşündürür. ortalık karanlıktır ve gün ayıncaya kadar sen, belki de bir daha geri dönemeyeceğini düşünürsün. biz döndük ama o çocuklar, onlardan öncekiler, bu gidişle de daha niceleri dönemeyecek. bu filmde bunu bulursunuz.

    döneminin en iyi işlerindendi kesinlikle. en iyiler arasında yer almayı hep hak etti.
  • her şeyin sorumlusu asker ya bu memlekette... darbenin tek sorumlusu askerdir örneğin, kesinlikle çözüm üretemeyen siyaset değildir, kesinlikle demokrasiye sahip çıkması için haklarının peşinde koşması gereken, verdiğin oyun hesabını sorması gereken vatandaş değildir. terörün sorumlusu da askerdir örneğin, terörü askere havale eden siyasetçi değildir haşa, keza aynı siyaset kurumu terör için salt güvenlikçi yaklaşım gösterdiğinde ya da karşı görüşteki siyaset grubu teröristle kucaklaşacak kadar terörün içindeyken suçlu değildir. e, haliyle, bu siyasetçileri takım tutar gibi başında tutan vatandaş da haksız değildir.

    zira, ne siyasetçi ne de vatandaş o askeri oraya yollayandır. asker kendi faşik dürtüleri ile durumdan vazife çıkarmaktadır. atatürk'ü putlaştıran vatandaş ve siyasetçi hayatta en hakiki mürşit bilimi bırakıp "ilime" sarıldığında da asker suçludur. o dağlarda kendi kardeşi, çocuğu gibi gördüğü her mehmet vurulduğunda kendi de vurulan ve vurula vurula insanlığını kaybeden subayı, astsubayı faşiğin önde gideni olduğu için vatandaş ve siyasetçi suçlanamaz; çok ayıptır.

    hem nedir ki subay astsubay dediğin. görevi değil midir yıllarca o dağların tepesinde insanların ölüm sorumluluğunu üzerine alarak bir devlet memuru gibi yaşamak. bir devlet memuru gibi yaşadığı için, bu dağlar bizimdir sloganıyla coşan siyasetçisi ve vatandaşın günlük işini, diğer bir deyişle peynir teknesini yürüttüğü memlekette, o dağları ipotek gösterip bir araba alamaz.

    keza, memleketin bir tarafında kan gövdeyi götürürken, kredi ile aldığı arabanın borçları karısına kalmış şehit(!) astsubaylar, subaylar varken, ülkenin diğer tarafı vur patlasın çal oynasın güzellik yarışması da düzenleyebilir, zira siyasetçi ve vatandaş hiç ama hiç suçlu değildir, böyle şeyler en temel haklarıdır.

    ah o asker yok mu, o türk silahlı kuvvetleri yok mu, o subaylar, o astsubaylar yok mu...

    bunlar zaten hep türban, çember sakal, köylülere bok yedirme, köy yakma, faili meçhul falan. yoksa solundan sağına, siyasal islamcısından marksist leninistine hepsi münferit olaylar.

    tüm suç askerde...

    bsg.

    nefes, güneydoğu gazisi bir subayın çok sevdiği milletine ve memleketine sitemidir, samimiyetsizliğe isyanıdır. değeri kendinden menkul, çok bir şey bildiğini zannedip hiç bir halt bilmeyen yurdum yarı aydınının kör parmağım gözüne misali bir subayın bu memlekete ve milletine sitemini göremediği filmdir de...

    ekleme : bankanın değer olarak görmediği dağlar sahnesi
  • filmden çıktıktan sonra hakkında tek kelime bile etmek istemediğim filmdir. boşuna konuşuyoruz çünkü. o çatışmayı şimdiye kadar kim bilir kaç kişi yaşadı ve kaç kişi daha yaşıycak. belki de o çatışmayı yaşıyacak olanlardan biri ben biri de sen olacaksın.

    --- spoiler ---

    ama şunu söylemeden yapamayacağım.
    film esnasında en çok sinirlendiğim şey telefonda sevgilisine evet senin sayende geceleri rahat uyuyorum triplerine girip bıdıbıdı yapıp ayrılan kaşar karıdır aq senin vicdansız karı adamın illede ölmesi gerekiyordu dimi inanman için? bgn bile bu şekilde olan kaşarlar vardır aq sizin.

    --- spoiler ---

    edit: bu entry bahsettiğim kaşarlar tarafından zamanın ötesine gönderilmiştir.
    edit 2: 2014 temmuz ayında bu kaşarlardan biriyle 2 sene geçirdiğimi acı bir şekilde öğrendim.
  • en az full metal jacket kadar anti militarist bir film. filme farklı bir açıdan bakarsanız, film boyunca türk devleti yerden yere vurulmuş, eleştiriden öte tahkir edilmiş. bunun ötesinde ayrıca karakterlerin sözlü olarak, genelkurmay'ı, hükümetleri eleştirmemesinin sebebi ise bence filmin yasaklanmasının önüne geçmek.

    bir devlet düşünün ki, 1000 yıldır konumlu olduğu topraklarda sayısız terörist geziniyor. film boyunca adı bir kez geçen tugay komutanı(muhtemelen tuğgeneral) dağda terörist var diye askerlerini bir kayanın tepesine yollamış, askerler kumdan kale yapar gibi kiremit dizmiş ve sözde bir karakol yapmış. teröristler gelsin de bizi vursun diye bekliyor.

    bu delilik ortamında devlet öylesine ortada yok ki; genelkurmay'ı temsil eden tugay komutanı, bu askerlere yedek mühimmat dahi yollamıyor. ki ona da muhtemelen genel kurmay'dan veya bir üst birliğinden mühimmat gelmediği için teslimat yapamıyor.

    devlet utanmasa zorunlu olarak askere aldığı kişilere ''kendi merminizi kendiniz getirin'' diyecekmiş ama utandığı için az da olsa mermi yollamış gibi duruyor filmde anlatılanlara göre. zaten dikkat ederseniz, yüzünü göremediğimiz terörist doktor ''mühimmat bitti'' repliğinden sonra içeri girip ancak o şekilde yüzbaşı'yı öldürebildi.

    (ilker başbuğ'un ifadesine göre; bu karakollar zaten teröre karşı değil çok eski yıllarda kaçakçılığa karşı yapılmış gözetleme yerleri. yani zannetmeyin ki filmde anlatılanlar hayali olaylar. devlet, bütün koşulları bilerek, anlayarak bu ölümlere sebebiyet verdi.)

    tsk'nın bu kadar ağır şekilde eleştirildiği bir filmin de bizzat tsk tarafından desteklenmesi şaşırtıcı. muhtemelen eleştirilerin filmin alt tonlarında olmasından dolayı bu ağır aşağılamayı görmek istemediler veya bu hataları dönemin hükümetlerinin yaptığını düşündüler.

    film bizzat kamerasını çevirip göstermiyor ama;

    o meşhur golf oynayan generaller...
    (helikopteri baskına yardım için göndermeyin bizim golf turnuvamız var diyen generaller)

    baskını genelkurmay'da otururken heron'larla izledik diyen generaller...

    hepsi tek tek oynamışlar. hepsi gözüküyor.

    yok artık bu kadar da olmaz. bizim generallerimiz bu kadar yapmaz canım diyenler afyon'da yaşanan patlamayı inceleyebilir:

    (bkz: 5 eylül 2012 afyonkarahisar'daki patlama)
  • 2 sene evvel pkk'nın nerdeyse her hafta bir karakol bastığı nerdeyse her gün şehit haberlerinin geldiği dönemde doğuda asteğmenlik yapmış, komutanı tarafından ibret olsun diye baskın yiyen bir birliğin telsiz konuşmaları dinletilmiş, kendi birliği de baskın ihbarı almış ve o baskını beklerken ki psikolojiyi ("tellerden içeri bi girerlerse ağzımıza sıçarlar") yaşamış, birliğe taciz ateşi açılan bir gecede amm'de komutanlık yapmış ve o gecenin nasıl da bitmek bilmediğini ilk elden tecrübe etmiş, tim'le beraber operasyona giden doktor asteğmen arkadaşının sağsalim dönmesini endişeyle beklemiş bir izleyici olarak insanı oturduğu koltuğa mıhlayacak ve (biliyorum garip ama) zaman zaman da özlemle ağlatacak kadar gerçek bir film olduğuna gönül rahatlığıyla şahitlik edebileceğim bir film olmuş nefes.

    her şey, herkes o kadar gerçek ki bir süre sonra o askerlerin aslında birer oyuncu olduklarını, oranın bir set olduğunu, perdede oynayanın bir film olduğunu tamamen unuttum da bir belgeseli izler gibi izledim perdeyi. bütün diyaloglar, karakterler, "doğrudur" diye biten bütün telsiz konuşmaları, aileyle yapılan telefon konuşmaları ("ha evet duydum haberleri. yok orası buraya uzak anne, burada bir tehlike yok merak etmeyin."), birlik komutanı muvazzaf subaylarla asteğmenler arasında bir klasik haline gelmiş "hayat dersleri verme", "maaşını sorup kendininkiyle karşılaştırma" ve "mesleği üzerinden laf sokma" ritüelleri, askerde terk edilip psikopata bağlayanlar ve nerdeyse diğer tüm ayrıntılar, herşey kusursuzca yazılmış ve bir o kadar kusursuzca oynanmış. görüntülerin güzelliğini ve hollywood'da bile çok ender rastlanan bir ustalıkla çekilmiş sondaki karakol baskını sahnesini ise ayrıca belirtmeye gerek yok, zaten izleyen herkes o konuda yeterince takdir etmiş filmi.

    filmin aksayan yerleri bana kalırsa biraz da yönetmenin ya da senaristin iradesi dışında gerçekleşen kurgudaki bazı kopukluklardan ve yüzbaşının zaman zaman baygınlık veren, şiirsel iç monologlarından ibaret. baskın yapan pkk grubunun hikayesi, karakola gelen timin hikayesi ya da askerlerin eğitim süreciyle ilgili bir şeyler anlatılıyor ama yeterince işlenmemiş, eksik kalmış sanki o hikayeler. oysa fragmanlarda bu saydığım bölümlerle ilgili sahneler de görmüştük ama her nedense filme girmemiş o sahneler. belki o şekilde çok uzun oluyordu da ticari kaygılarla çıkarıldılar filmden, belki de birileri çıkmasını istedi, bilemiyorum.

    sonuç olarak haddini fazla aşmamaya dikkat ederek anlatacağı öyküye yoğunlaşan çok başarılı bir asker filmi olmuş nefes. ne evrensel barış ya da antimilitarizm mesajları vermeye çalışıyor, ne de kahraman türk askeri korkmaz, attığını vurur, adamınamınakor tarzı milliyetçilik zırvalarına giriyor. ilginçtir ben filme yönelik idelojik eleştirilerin de genelde türk askerini alıştığımız biçimde yüceltmeye çalışmadığı, nöbette uyuyan, baskında şoka giren, çatışma sırasında acizleşen taraflarını da gösterdiği için milliyetçi cepheden geleceğini sanıyordum, zira bu tarz bir kafasızlık en çok o kesime yakışıyordu ama onun yerine daha çok sol ya da liberal diyebileceğim kesimlerden aynı kafasızlıkta kaleme alınmış eleştirilere rastladım. bir kaç yorumda filmdeki pkk'lıların kimliksiz, sadece öldürmeye gelen, tek amacı yıkım olan alien vari bir varlık gibi gösterdiği için eleştirildiğini, yakılan köylerden, yargısız infaz edilen sivillerden bahsedilmediğini okudum. iyi de abicim az evvel de söylediğim gibi filmin zaten öyle bir iddiası yok ki. film sadece orada bir karakolda görevli bir grup askerin hikayesini anlatmaya çalışıyor ve inanın bana oradaki asker için pkk'lı da aynen öyle bir şey: teskeresi gelmeden onu öldürmeye çalışan bir grup yüzü olmayan şerefsiz.

    pkk'nın varoluş gerekçesini sosyal ve siyasi açıdan irdelemek ya da bu hikayeye bir de pkk ya da bölge halkı tarafından bakmak gibi bir derdi yok filmin. o yüzden yapmaya hiç çalışmadığı, yapma iddiasında olmadığı şeyleri yapmadığı ya da yapamadığı için bir filmi suçlamak çok salakça, umarım en azından bu kadarının farkındasınızdır. zira nefes o kadar iyi kotarılmış, sinema sanatı açısından o kadar başarılı bir iş olmuş ki sırf sizin görmeyi istediğiniz mesajları vermedi diye küçültmeye, aşağılamaya çalışmak filmin değerinden bir şey götürmeyecek sadece sizin eleştirlerinizi bir filme bile olduğu ya da olmaya çalışıtığı şey olarak bakmaktan aciz, her baktığı yerde hoşuna giden mesajları görmek isteyen çocukların hezeyanları durumuna düşürecektir.

    (not: elbette gönül hikayeye başka açılardan da bakan, şimdilik hala tehlikeli görünen başka sulara da cesurca giren ve mümkünse nefes kadar iyi çekilmiş filmler de izlemek istiyor ama durun bi hele. türkiye daha bu savaşın ufak bir cephesine kendi askeri açısından bu kadar dürüstçe bakabilen bir filmi çekmeyi bile yeni başardı. o hikayelere de sıra gelecektir bir gün)
  • film 1993 yılında geçiyor ama maalesef sınır karakolları aynı şekilde. 2006 yılı itibariyle yüksekova'ya yakın bir çok karakolun hali içler acısı. operasyonel faaliyete katılmadığım için birebir görmedim ama giden arkadaşların anlattıklarına göre askerliği o çocuklar yapıyor, biz sadece askercilik oynuyoruz. aklımda kalan bir kaç anektod;

    -abi adamların kamujlajını görmen lazım, artık rengi mengi kalmamış, her tarafı yırtık pırtık.

    -biri elinde bir tabldotla kapının önüne çıktı, içinde yemek artığını andıran bir şey var, dedim heralde köpeğe falan verecek, sonra bir kovanın içinden bir kaşık buldu, onu bezle sildi, bir köşeye çöktü yemeğe başladı.

    -askerin birinin botu delinmiş, onunla kara basıyor.

    -nöbet mi? adamlar durmadan nöbet tutuyor başka bir şey yapmıyor ki. 1 gün boyunca kulede kalıyor, kule 2 katlı aşağıda ranza var, biri yukarıda dönüşümlü nöbet tutuyor, diğerleri aşağıda onu bekliyor.

    -bizim kumanyaları (ton balığı, yaprak sarma, pilaki vs.) verdik, çocuk gibi sevindiler.

    -bir tanesi 1 aydır banyo yapmıyorum diyordu.

    -gazinoda bir tane televizyon var, 3-5 sandalye, içerisi buz gibi.

    film olarak herhangi bir değerlendirme yapabilecek kapasitede biri değilim ama filmden çok belgesel tadı verdi bana. kesin emin olduğum bir şey var biz burda uyuyabiliyorsak, başka insanlar uyumadığı için. özlediğim şeyleri de hatırlattı bana, o botun kara değdiği an çıkardığı sesi, g3'ün sırtımda çıkardığı sesi, nöbette düşündüğüm şeyleri anımsattı bana. acılarımı da hatırlattı bana.

    siz hiç birisini şehit eden fişeğin boş kovanını elinize aldınız mı?
    siz hiç 1 gün önce yanınızda duran adamın mayına bastığını öğrendiniz mi?
    siz hiç mayına basan aracın parçalanmış halini gördünüz mü?
    siz hiç 1.evlilik yıldönümünde şehit olan birini gördünüz mü?

    ben gördüm, inşallah başka hiç kimse görmez. yanıbaşında can veren arkadaşının acısını tahmin bile edemiyorum.

    -komando vurulunca değil, unutulunca ölür.
  • orduya gıcık olanların, pkk'ya özgürlük savaşçısı kılıfı uydurmaya çalışanların yeni toplanma yeri aha bu filmin çıkışı olmuş. aynı filmden çıktık, sohbetinize kulak misafiri oldum, ben de bir şeyler söylemek istiyorum.

    ben filmin konusunu, dünyada bir yerlerde hep var olduklarından emin olduğum sınırsız sevgi insanları ve/veya şeref yoksunları için tekrar özetleyeyim.

    türkiye cumhuriyeti'ni ve onun sürdürdüğü politikayı beğenmeyen, ülke içinde yerini yadırgayan bir grup ayrılıkçı kürt; pkk diye bir örgüt kurup dağa çıkmış. sonra paralanıp silahlanmışlar; açlık derecesindeki yoksullar, ne yaptığını dahi bilmeyen kara cahiller, über idealist tıp öğrencileri gibi yüzlerce çeşit insanın katılımıyla büyümüşler. ara ara yerleşim bölgelerine inip çoluk çocuk öldürmüşler. yol kesmişler, pusu kurmuşlar; silahın, mazotun, uyuşturucunun kaçakçılığına göz kulak olmuşlar. sonra da türkiye cumhuriyeti subaylardan ve zorunlu askerlik hizmetini yerine getiren askerlerden oluşan ordusunu bu örgüte karşı koymak amacıyla dağa göndermiş, bu iki taraf arasında sürekli sürtüşme ve çatışmalar oluyor.

    benim bildiğim böyle... ama siz "yok işin aslı öyle değil ya pkk'lılar şehrin boğucu temposundan biraz olsun sıyrılıp dağ havası alırken asker geldi oyunlarını bozdu, silahlı mevzu da ordan çıktı" diyorsanız bir süre ona da uyarım. bu ara her şey barış için.

    neyse şimdi iğneci, alaycı, çok yüksek zevklere ve eşsiz bir eleştirel bakışa sahip özgürlük/sevgi/barış tomurcuklarının eleştirilerine bir göz atalım;

    - bayrağın rüzgardan yırtıldığını anlamak için 50 ayku yetermiş ama yine de komutana "neden yırtık o bayrak" diye sordurup askere açıklama yaptırmışlar. seyircinin kör gözüne parmak, göz kapağına kızgın demir değmiş.
    + adam gibi izlemeden bok atmanın bu kadarı... her şeyden önce komutan o sahnede "neden yırtık ulan o bayrak" demiyor, "bu bayrağın hali ne" diyor. "bu bayrağın hali ne" demek "allah allah neden yırtık acaba" demek değil ki arkadaş, "bu ne ulan, böyle olmaz" demek. peşinden de asker mazeretini bildiriyor: "burada rüzgar sert, bayraklar sürekli yırtılıyor."
    nerede parmak, nerede göz?

    - filmde bütün askerler kahramanmış, bütün rütbeliler vatansevermiş.
    + benim izlediğim filmde bütün askerler bildiğin askerdi. önce askerler pusuya çıkıp teröristleri vurdu, sonra da teröristler baskına geldi. baskın sırasında komutanı duvara çivilenmiş gördük. tombul arkadaş yerinden bile kıpırdayamadan paramparça oldu, bir başkası elinde fenerle uzun uzun dolaşıp açık hedef oldu. teröristler karakolu yıktılar, neredeyse bütün askerleri öldürdüler. bu arada evet ya, rütbelilerin vatansever oluşu çok saçma. oysa "askerlik garanti iş hacı, imkanları çok güzel gerisi yalan" deyip duran bir yüzbaşı ve "er olup sürüneceğime kral gibi yedek subay olurum dedim ama dağın soğuğu götümde patladı yeaaa" diye zırlayan asteğmen karakterleri olmadan bu film geçerli sayılmasın.

    - teröristler kana susamış vampirler gibiymiş, teröristlerin neden dağa çıktığı hiç irdelenmemişmiş.
    + evet filmdeki teröristler kötü insanlara benziyordu. yüzbaşı "neden dağa çıktın, okulunu okusaydın" diye sorunca üniversite terk terörist "türkiye cumhuriyeti'nin üniversitesinde okuyacağıma dağda ölür giderim, buralar bizim" diyordu; "yoksuluz, çaresiziz, bizi buna siz ittiniz" diye kendi sebeplerini sıralıyordu. komutan da "her yoksul senin gibi dağa mı çıkıyor" diye ona karşılık veriyordu. ama bu kadarı size yetmediyse bir film daha yapsınlar, onda da doktor kendi halinde bir üniversite öğrencisiyken asker ona bok yedirsin, polis durup dururken darp etsin, genç ve ateşli tıbbiyeli de karakoldan çıkıp "bu böyle olmayacak" dedikten sonra sevgilisini son kez öpüp hırsından ağlaya ağlaya kuzey ırak yollarına düşsün.
    adamın neyi irdeleyip neyi irdelemeyeceğine de siz karar verin amına koyayım. oldu olacak güneydoğu dağlarında geçen bütün filmler pkk'yı aklayarak bitsin.

    - yüzbaşının kuşunun ötmediğini anlattığı sahneler, o ergen bunalımları o kadar uzatılmış ki baygınlık geçiriyormuşlar, alttan da veriyorlarmış kemanı gıygıy da gıygıy...
    + ergenlik bunalımlı mahzun kuşa tamam da, gıygıy kısmına takıldım. kemana en son kaç yıl önce gıygıy dendi? adam "ölüme gidiyorum" diyor, alttan gıygıy kullanımı ne zamandır suç? cümbüş mü olacaktı, zurna mı?

    - son sahnede sakat ayakla atatürk büstünün yerden kaldırılması iyice batırdı
    + kemalist, postal yalayıcı, statükocu ve faşist bir yılmaz özdil okuru da olsam bu kısma katılıyorum. o harabenin içinden çıkan hiç kimse gidip de atatürk büstünü kaldırmaz. neyse en azından alıp tepeye koymadı, kucağına alıp oturdu.

    + bu filmden salya sümük vatan millet sakarya diye çıktıysak lütfen kalan hayatında kendileriyle görüşmeyelimmiş...
    - salya sümük olmadım ama vatan millet hep aklımda. zaten bu ara pek görüşemiyoruz, bundan sonra da görüşmeyelim diyorsan görüşmeyelim. kib, bye.

    ha, nerdeyse unutuyordum;

    --- spoiler ---

    http://sozluk.sourtimes.org/…nın eylemleri&kw=çocuk

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap