• hasta dilinde kanepe. orn: "ben burda olum dosegindeyim sen internete giriyosun!!1". (sozel yakinmada dahi yazim hatasi yapabiliyor, hastalik baya ilerlemis)
  • sanki yatakla aynı seviyeye gelmiş gibi yatar ihtiyar insan.üzerinde yorgan vardır ama ilk bakışta yorganın altında birinin olduğunu anlamak kolay olmaz.senelerin yorgunluğu heybetli vücudunu erite erite bir yorgan inceliği haline getirmiştir adeta.başı devamlı surette yandaki duvara çevrilidir.bizim gördüğümüzle onun gördüğünün aynı olduğu şüphelidir yalnız.ara sıra,incecik derisinin altından damarları dışarı çıkacak gibi duran ellerini,sanki bir şeye uzanıyor gibi yukarı kaldırmaya çalışır.bir şey sorulmazsa,ağzından kendiliğinden çıkan tek kelime su'dur.birazcık su verin.o kadar uzun yaşayınca insan,acaba bu yatakta geçen günlerinde,hangi an'lara döner,hangi hatıralarını yaşar gözlerinde bilinmez.

    bazen de tam 60 sene önce 25 yaşındayken veremden ölen kızkardeşini görüp ağlar.uyuyup uyumadığı tam anlaşılamadığı için,rüyasında mı yoksa gözleri açıkken mi gördüğünü bilemeyiz.bir insanın gözleri nasıl bu kadar içeri göçer? takma dişleri ağzını acıttığından takılmaz artık.böylece dudakları da tamamen geriye çekilmiş,çenesi iyice sivrilmiştir.yüzüne iyice yaklaşıp seslenince,evet dönüp size bakar ama sizi tanıdığına dair hiçbir belirti yoktur bakışlarında.geçmişte bir dağ gibi görüp korktuğunuz insanı,bir yatakta böyle tam anlamıyla çaresiz yatarken görmek çok garip gelir.altını açmak için mümkün olduğu kadar yavaş davranarak sağa sola kıpırdattığınızda,belli belirsiz sesi çıkar: "allahım kurtar artık".

    odayı ne kadar havalandırsanız da,çok kısa bir süre içinde yine kendine has kokusuyla ağırlaşır hava.şairin "bu benim kendi ölüm,bu benim kendi ölüm/bana geldiği zaman,böyle gelecek ölüm!" dediği gibi,siz de bu benim kendi ihtiyarlığım diye düşünürsünüz ister istemez.tüm ailesinin ve hayatta kendine yakın hissettiği kim varsa,tamamının ölümünü görmüştür küçücük gözleri.yanındayken zaman o kadar ağır akar ki,sessizce oturup kalbinizin sesini dinleyebilirsiniz.hayat dediğimiz şeyin ne kadar farklı şekilleri olduğunu düşünür insan.şimdi bu ihtiyarcık canlı evet nefes alıyor,peki hayatta denilebilir mi?

    ölüm döşeği aslında bir insanın kendisidir tamamen.
  • "ölüm döşeğinde yatanın gözlerine bakamam; utanırım
    yaşamak ayıp birşeymiş gibi gelir, biri yanımda can çekişirken
    ..."

    nâzım hikmet
  • yatıldığında değil de ölündüğünde ölüm döşeğine dönüşen döşek.
  • - buradan hiçbir yere gidecek değilim. bu kadın çeke çeke kulaklarımı uzattı. intikamımı almayacağımı mı sanıyordunuz. herkesin günü gelir efendim böyle bilin bunu.
    - burası yüzdört. hadi gidelim.
    - biraz daha dinlemek istiyorum.
    - ben daha sonra özetini veririm sana. nasıl olsa hep aynı şeyleri söylüyor.
    - yaa böyle işte. getirin bana o kadını. yoksa eee saçımı çekerim. hiç güzel olmam büyükannem de o zaman mahveder sizi.
    - neden bahsediyor bu.
    - boşver. bunlar anormal tipler.
    - evet farkındayım. ne diyor.
    - öğretmeninden bahsediyor. kötü bir kadınmış. ilkokul öğretmeni.
    - yani şimdi bunca kalabalığa anlata analata bunu mu...
    - evet dedim sana anormal işte.
    - yüzbeş nerde.
    - korkma canın sıkılmaz. yüzbeşe uğramayacağız. üst katta o. bayağı bir hareketlilik varmış öyle dediler.
    - neymiş.
    - yeni müdür.
    - olamaz. yine mi açılış yapıyor.
    (gülümseyerek baş sallar.)
    - açacak bir şey bulamayacağı gün ne olacak merak ediyorum. amma gösteriş meraklısı bir adam.
    - o da mı anormal.
    - sayılır.
    - beni neden buraya getirdin anlamıyorum. yani evet bayağı farklı.. eğlenceli hatta. ama neyi görmem gerekiyor.
    - geldik.
    - yüzondört?
    - evet evet, gel içeri (...)burası benim odam. şurada yatan kişi de benim.
    - bayağı yorgun görünüyorsun.
    - evet. yorgunum ve ölmek üzereyim.
    - böyle sözler söyleme. nerden çıktı şimdi bu.
    - gerçek bu tatlım.
    - böyle söyleme!
    - otur şuraya. bak kenarda pizza var yiyebilirsin.
    - bir şey yemek istemiyorum. kâbus mu bu.
    - pek sayılmaz.
    - ne demek pek sayılmaz.
    - şu kitaptan biraz okumanı rica edecektim.
    - ...
    - sonra da biraz dua etmeni.
  • yaşamsal fonksiyonlarının kısa bir süre içinde durmasından emin olunan bireyin, son zamanlarını geçirdigi, genellikle sırt üstü yatış pozisyonunda bulundugu yatak tipi.

    (bkz: ölmek)
  • lars von trier babasının danimarka sosyal işleri bakanlığı başkanı ve bir direniş savaşçısı olan fritz michael hartmann (1909 - 2000) olduğunu yaklaşık 33 yaşında, annesi ölüm döşeğindeyken öğrenmiş.

    [bir çinlinin kitabını okuyorum, adı "hayaletler kitabı", bunu söylüyorum çünkü kitap yalnızca ölümden bahsediyor. ölüm döşeğinde yatan bir adam, ölüme yakın olmanın verdiği rahatlıkla şöyle diyor: "hayatımı zevke karşı mücadele ederek, onu bitirmek için harcadım." sonra öğrencilerinden biri ağzından ölümden başka bir şey çıkmayan öğretmene hınzırlıkla "sürekli ölümden bahsediyorsunuz ama henüz ölmediniz*," diyor. "öleceğim elbette, sadece son şarkımı söylüyorum, bazılarının şarkısı uzundur, bazılarınınki ise kısadır, ama sonuçta her ikisinin arasında sadece birkaç kelimelik fark vardır."] franz kafka - briefe an milena
  • sadece filmlerde olabileceğini sanıyordum; deyimde geçen bir obje gibiydi. oysa gerçekten varmış ve yatabiliyormuş çok sevdiğin biri bunda. bu halde olabiliyormuş, sebepsiz, sadece ölümü bekleyerek.

    tam da tarif edildiği gibi yaşlı bir dede. derisi, bakışları, sesi. ya hissettikleri nedir ki? korkuyor mu acaba, mutlu mu ya da çok merak edilen o aleme geçeceği için, istekli mi yoksa, belki de öleceğini düşünmüyordur bile. bir bebek gibi farkında değildir artık gidişatın.

    bilinci yerinde, onca insanın hepsini tanıyor tek tek, konuşulanları da duyuyor, arada bir iki cümle de o kuruyor zorla. ama eriyor işte, yemeden içmeden hızla eriyor.

    ölümü hep bir sebeple aniden gelen bir şey sanıyordum oysa. "yaşadım ve şu anda ölüyorum" olağan seyrinde hiç düşünememiştim. yaşarkenki sakinlik ve sebepsizlikle gidilebileceği oraya aklımın ucundan geçmemişti. ve sevdiğin biri o haldeyken sadece izlemek zorunda kalmak, insanın en büyük çaresizliğiymiş.
  • bir yatağın ölüm döşeği olup olmadığını anlamanız için yataktaki kişinin ölmesi gerekiyor. ölmeden önce anlaşılacak bir durum değil bu.bir hastaya babacağım beş dakika kalk da ölüm döşeğinin çarşafını değiştirelim denilmez.yahut ölüm döşeğini yan odaya taşıyalım, pencerenin önüne koyalım gibi lakırdılar edilmez. ölüm döşeği ölümden sonra odamızın ortasına güp diye düşüveren çiçekleri solmuş ağır yün minder gibidir.
    ceylan uykusu / ayşegül genç
hesabın var mı? giriş yap