• ersin pertan'ın mekan olarak kendine ödemiş'i seçtiği ve aklınca kasaba ahlakını anlatmak için elverişli bir yer olarak gördüğü 50'lı yılların ödemiş'inde duvara ziya gökalp resimleri astırarak dönem filmi yaptığını zanneden, bozdağlarını ve meşhur gölcük'ü gösterdikten sonra, bir söyleşide fakirin sorduğu soruda geçen ödemiş lafına takıp "orası ödemiş değil" diyen yönetmenin filmi.hayır boğaziçi köprüsünü, sultanahmet'i gösterip burası istanbul değil demek gibi birşey yapılan.filmin içeriğine gelince:
    dekorlar berbad, ışık pek fena, oyunculuk şöyle böyle, senaryo ise aman allahım.karton karakter lafı bu filmden sonra icad edilmeliydi.demokrat partili yobaz kasabalı ağa, demokrat modern çağdaş şehirli sosyal demokrat doktor, işbirlikçi yerel gazete vesaire....
    ilaç için bir tane şöyle derinliğine incelenmiş karakter yok;olmadığı gibi mevcut tiplemeler de kartondan, makasla kesilmiş.bir tek menager rolünde erdinç akbaş var ki o idare eder.zaten şarkıcı vurulunca da "show must go on"un türkçesi olarak müsamere devam etmeli diyor...
  • ne tuhaf adam lan. albüm falan yapıyor. eski sevgiliye iğneleme yapan şarkı sözleri falan yazıyor. hayal kuruyor "bu şarkı tutacak" diye. sonra tutmuyor o şarkı. sonra haydi bir daha baştan. daha sonra ne yapıyor bilemiyorum. hakikaten tuhaf adam vesselam.
  • temcit pilavı durumunu inkar edemediğim ama gerçekten iyi bir sıla albümü. yeni ay ile geçirdiği o değişimde elde ettiği müzik formülünü hala devam ettiriyor . farklılık olarak fonda üflemeli çalgılar ve elektro bağlama eklemesi bu sefer daha fazla dikkatimi çekti. bunun dışında sıla, bildiğimiz sıla. duygu aktarımı iyi, arada erkeksi ses tonu, meyhane havaları ve hafif arabesk-pop şarkılar vs. kemikleşen şarkılarını bilirsiniz zaten kendisinin. kalksın uyuyanlar ve mektup şiddetle dinlenmesini tavsiye ettiğim besteler, onu da belirteyim son olarak.
  • ilk dinlemede yorum yapmaktan kaçınılması gereken bir sıla gençoğlu albümü olmuş. öyle hemen anlaşılacak melodiler değil. yer yer biraz fazla alaturka buldum ve ilk dinlemede de sözler pek geçmedi. şimdilik zayıf buldum.

    yine de erken yorum yapmamak iyidir ama yerimi ayırtmış olayım. dinledikçe ve de sindirdikçe editlerim, çünkü öyle bir albüm olmuş.

    fakat suskun'a ayrı bir parantez açacağa benziyorum. ilk dinleyişte bile ele geçirdi.

    birinci edit: iyi ki temkinli davranmışım. mesela bugün sek beni ele geçirdi ve kendimi sürekli şarkıyı mırıldanırken buldum. arka arkaya bir albüm dinlemeyi özlemişim en çok, bu duyguyu hissetmeyeli uzun zaman olmuş. sıla'ya ilk teşekkürüm bu yüzden... bakalım, daha neler hissettirecek...

    ikinci edit: bu aralar albümü genelde arabada dinliyorum. bugün de mektup'da takılı kaldım. sağa çektim, bir sigara yaktım... hayat çoğalırken, geldi vurdu azlarla...

    üçüncü edit: dinledikçe "ayrılığımız zor... bir o kadar da sahici" olmaya başladı. yılar sonra böyle durmaksızın aynı albümü dinlemeyi ve her dinleyişte yeni bir şeyler keşfetmeyi özlemişim...

    dördüncü edit: neredeyse bir ay olmuş ve ben hala aynı albümdeyim. her defasında da yeni bir şeyler keşfederek... iyi albüm, hem de oldukça iyi... sezen'in ozan ruhunu beklemiyorum tabii ki hiç kimseden ama en azından kıyısına köşesine yaklaşan bir albüm olmuş.
  • sek ve ansızın gibi içinde kült şarkılar barındıran (bkz: sıla) albümü
  • bütün şarkı boyunca vik vik şarkı söyleyip, sonra mesela obua solo olunca bu seferde susup dinliyeceğine hala obuacının solosunu piç etmek sureti ile mır mır mırıldanan anti müzikal insan türü. mırıldanacak bir şey bulamazsa ortaya çıkıp oynamaları da muhtemeldir.
  • bir şekilde 3 dalda altın portakal ödüllü yazısını görüp de izlediğim film.
    ödüller:
    en iyi kadın oyuncu: yeşim salkım
    en iyi görüntü yönetmeni: ertunç şenkay
    en iyi labaratuvar: fono film

    öncelikle filmde karakter diye bir şey göremiyorum. gördüğüm şeyler sadece kişiler. ama onları kişi yapan hiçbir özellik göremiyorum. tamam başroldeki yeşim salkım bir şarkıcı ve film süresince neler çektiğini görüyoruz. ama bu kadının geçmişi hakkında hiçbir şey söylemiyor hikaye izleyiciye. diğer karakterler zaten hep sevda erses * etrafında yaşayabilen karakterler. bununla şunu demek istiyorum: filmden sevda erses karakteri çıkarılsa bu insanları birer hikayesi kalmaz, karakterleri de oyunculuk veya imgelerle anlatılamaz. kendilerini sadece sevda erses ile olan ilişkileriyle, davalarıyla var edebiliyor karakterler.
    bu fikrimce senaryoda bir eksikliktir. karakterler merkezdeki karaktere yaslanıp durmamalı, kendi hayatları içinde merkez karakter ile iletişimde olmalıdır. yoksa öykü de o karakterler üzerine yıkılır.
    ayrıca oyunculuk hakkında ahkam kesecek değilim ancak her ne kadar önyargılı izlemeye başlamasam da bu filmi en iyi kadın oyuncunun sahip olması gereken mimikler, oyunculuk, ses tonu, vücut dili gibi birçok unsur eksikti; sanırım yeşim salkımın tek fazlası altın portakal ödülü olmuş; ha bir de filme yaptığı maddi yardım.

    filmin görüntü yönetmeni ertunç şenkay ise pek çok filmde görüntü yönetmenliği yapmış, başarılı bir görüntü yönetmeni.

    mühendis rolündeki faik ergin yanlış bir oyuncu gibi geldi bana. yeşim salkım'ın seçilmesindeki yanlışlığı da ne örttü orasını bilemeyeceğim, hatta altın portakalı ona ne getirdi hiç bilemeyeceğim.

    gelelim ersin pertan'a: kendisinin yönetmenliğini yaptığı 6 filmi vardır. ve film yönetmenleri derneğinin de başkanı seçilmiştir 2002 yılında. ama beğenmediğim sayılı filmden birini de çekmiş bulunmuş bu filmle.

    berhan şimşek'in oyunculuğunun da gayet güzel olduğunu söylemeden bitirmek istemiyorum.

    neden yeşim salkım? bunu bir söylese biri bana çok mutlu olacağım. ama o günleri görebilecek miyim bilmiyorum.
  • güzel bir iş yapmış sıla eyvallah.

    ama son yıllarda o kadar ıska geçen, anlamsız işler yaptı ki insan bangır bangır, gümbür gümbür bir şey bekliyor sıladan. tıpki eski günlerdeki gibi.

    hazır içindeki kız çocuğuna seslenmiş, inşallah ilk çıktığı yıllardaki sılayı da bulmuştur bir yerlerde. çünkü o sılaya çok ihtiyacımız var bizim. hem de çok.
  • sarki soylemeyi becerip beceremedigi pek bir onem tasimayan, aslinda baskalarini sarki soyleyebildigine inandirma kabiliyeti olan insan evladidir.

    sarkici olmak isteyen sozluk yazarlari olabileceginden kelli bir ablaniz olarak yardimci olmak boynumun borcudur.

    ilk olarak erkek adaylar icin yaziyorum.

    sesinizin rengini anlamak icin bir deneme yapmaniz gerekiyor. ikna edeceginiz cevreden bir hanim arkadasinizla gece disari cikin ve bir ara o fark etmeden saklanip arkadasindan "böh" deyin. kikir kikir guluyorsa tenorsunuzdur, "ay odumu patlattin" diyorsa bariton. cok dusuk bir ihtimal de olsa arkadasiniz dusup bayilabilir, ki o durumda bassinizdir.

    aslinda bu tavsiyem hanimlar icin de ama yeri geldi diye soyluyorum. ne yapin edin 2 saat san dersi alin. lutfen 2 saatle sinirli kalsin. 2 saat san dersi size ziyadesi ile yetecegi gibi, 2 saatten fazla san dersi almaya kalkarsaniz maazallah ozguveniniz kaybolur, sarki soyleyemediginize kanaat getirebilirsiniz. o 2 saatte mumkun oldugunca hocanizi dikkatli dinleyin. size yaptiracagi egzersizleri aciklamak icin yapacagi abartili hareketlerin tamamini kafaniza kaziyin ki ileride sarki soylediginizde bu hareketleri dinleyicilerinize birebir kopya ederek egitimli oldugunuzu gosterebilin. keza mezzo kanalindaki opera saatlerini kacirmayin. en adi pop sarkiyi soylerken bile bir durusunuz olsun. bir eliniz hafifce karniniza degerken diger eliniz hayatin anlamini sorar gibi acik olmali onde ve dahi kafanizi one egip agzinizi dibine kadar acmalisiniz. amacimiz opera sanatcilarinin akillara kazinan bu goruntusunu yankilamak ve bizim de en az onlar kadar sarki soyleyebildigimiz gerceginin altini cizmek.

    ornek:
    http://www.lejphoto.com/…bition/image1/musi_029.jpg

    ses rengimize gore bir sarki secmek var sirada. becerebiliyorsaniz belle isimli sarkiyi soylemenizi tavsiye ederim. nasil bir sarki ise, onu soyleyen her insan evladinin sarki soylemeyi bildigine inanir yurdum insani. iyi soyleyin, kotu soyleyin fark etmez. nasilsa vasat bir dinleyici kitlesinin cogu anlamiyor. bilhassa baritonsaniz bu sarkidan kesin vazgecmeyin. onemli olan vurgularinizdir bir de. bilhassa "belle" sozcugu cok onemli. asla "bel" seklinde okumayin. daha cok "ö-ğğğölll" gibi duyulsun. tabi ki ikinci hecede yokus cikarken gaza basilmis cop kamyonu gibi gurleyin. simdi burada yazmayi beceremedim.

    simdilik bunlari calisin. detaylari daha sonra yine yazacagim.

    hanimlar siz de az bekleyin. size de super onerilerim var.
hesabın var mı? giriş yap