• 14 yaşımdayken babam bana araba kullanmayı öğretecekti. ilk sürüş denememizde el frenini çekip dönen arabadan atlamaya çalıştığı için bende bir travma oluştu maalesef. babamın gözlerimin önünde cehennem silahı'ndaki mel gibson'a, zor ölüm'deki bruce willis'e dönüşmesine tanık olmuştum. her ne kadar kendisi, eğer müdahale etmeseydi denize uçacağımızı söylese de ona bir türlü inanamadım. inanamadım ve arabalardan soğudum. yıllar yılı arabası olan arkadaşların yanında yancılık yaptım. kah kasetlerini, kah cd'lerini değiştirdim. yan koltukta otururken dikkatsiz sürücülere şöför dostumdan daha fevri çıkışlar yaptım. arabayı park ederken "aman erkancığım dikkat, çarpmayalım" dedim, yol gösterdim. arabanın park edileceği yerleri buldum. arabanın çiziği falan olduğunda bebeksi parmaklarımı çiziğin üstünde gezdirip "cık cık cık... servet düşmanı pezevenkler" dedim. büyüklerimden hep öyle duymuştum çünkü.

    işte tüm bu süreçte kendimi yolların sarışın dostları olan taksilere verdim. kah o taksiye biniyor, kah bu taksiye biniyordum. otobüsle gidilecek mesafelere yürüyor, taksi için para biriktiyordum. taksici muhabbetine bağlanmıştım. ne dolmuşta, ne otobüste taksici muhabbetini bulabildim. dolmuşcu dostla, otobüsçü dostla konuşmak zor oluyordu, yapamıyordum. bir kaç kere ankaray ve metro süren şöför dostlarla, makinist canlarla konuşayım dedim. kabine almadıkları gibi güvenliğe haber verdiler. "kafayı mı oynattın yeğenim?" diye diye vurdular ağzıma gözüme.

    taksici muhabbetinde öyle bir eşik oluyor ki insan her şeyi onaylamaya başlıyor. "havalar bozdu be abi?" doğru. "melih alır bence bu seçimi". doğru. "bu yaz iyi sıcak yapacak" doğru. "beşiktaş o başkanla şampiyon olamaz" doğru haklısın. "kriz herkesi vurdu." haklısın taksici dost, çok haklısın. "ben yoruldum, biraz da sen kullanır mısın?" bittabi. diyormuydum bunu işte, allah kahretsin, diyemiyordum. yine bir gün bir taksi seyahatim esnasında taksici dost az önce bahsettiğim sohbetleri açtı ve ben de delice bir tutkuyla onaylamaya başladım onu. şimdi yalan olmasın o emek taraflarında bir yerde bir kadın sürücü küçük bir yanlış yaptı. taksici dost delirmişti. öfkeyle o korkunç sözleri söyleviyerdi: "abi aslında bunları arabaya bindirmeyeceksin, sen bunlara bineceksin"... iğrenç bir laftı. normal şartlarda bu adama haddini bildirirdim dostlarım ama müptela olmuştum. taksici muhabbetinin müptelasıydım. beynimden çok önce dilim girdi devreye ve "haklısın" dedim.

    dört hafta kadar sonra, sevdiğim bir kız arkadaşım olan biricit fonda'dan bir telefon aldım. tabii ki kızın adı biricit fonda değil ama gerçek kimliğini korumak zorunda olduğum için ismini değiştiriyorum. panik ve korku dolu bir ses tonuyla beni tunalı hilmi tarafına çağırıyor, benden yardım istiyordu. sözlerinden sadece "taksici, binmek, kalabalık, kurtar" gibi şeyleri anlayabildim. ve o panikle emek'ten tunalı hilmi cadddesi'ne doğru koşmaya başladım. koşuyor, koşuyor, koşuyordum. adeta kanatlardan bindirme yapan pini balili gibiydim. yolda bir kaç kişi bana "balili iddiada ne oynayalım, yener misiniz bu hafta balili?" diye bağırdı, oralı olmadım. emek'ten tunalı'ya on bir dakika 56 saniyede koşmuşum. yalan olmasın, on iki dakika da olabilir, şimdi emin değilim. bir de ne göreyim?

    o'ydu...

    o taksiciydi...

    binicilik konusunu açan taksiciydi...

    o'ydu...

    benimle göz göze gelince gülümseyecek gibi oldu. ama kalabalığın arasında biricit ile göz göze gelmiştim ve safımı belli etmiştim. izin verseydim belki "abi tıpkı konuştuğumuz gibi... hani sen de hak vermiştin ya" falan diyecek gibiydi. anladım ki taksici muhabetinde her şeyi onaylamak ölümmüş dostlar. kendi ellerimle sevdiğim bir insanın korkunç bir zulme uğramasına neden olacaktım. o gün insanın bütün karakterini değiştiren bu illetten kurtulmaya yemin ettim. ama kurtulamadım. az önce yine bir taksideydim. adam bana "sen gofret beyin misin?" dedi. "evet" dedim. "geçen haftanın en beğenilen entry'leri'ne girmeyi hiç haketmiyorsun ve bence bokum gibi yazıyorsun" dedi. "peki ben ölsem üzülür müsün?" dedim. "üzülürüm tabii" dedi. "o zaman beni üzme" dedim. ağlamaklı oldu, "tamam" dedi. bu eski bir anne taktiğidir dostlarım. sizi eleştirenlere, üzenlere bu soruyu sorduğunuzda taş olsa erir.
  • mustafa hakkında her şey'de farklı açılardan ele alınmıştır.
  • kısa mesafe yolculuklarda tadını tam alamayız taksici muhabbetinin. sırf muhabbet bitsin diye ineceğim yerden ileride inmişliğim vardır.

    bu akşam maçtan dönüyorum. götüm donuyor. bindim taksiye. araç hareket etti. derken telsizden anons geçti.

    -3567 merkez, çamlıca yokuşunda arabalar kayıyor. kar lastikleri yok, kayıyorlar çok fena.
    -3478 merkez, kim kime kayıyor olum (gülüşmeler)
    -3567 merkez, abi yol çok fena benim kar lastiğim var, bende sıkıntı yoktu ama millette kar lastiği yok ya, bana da arkadan kaydılar, arkada hasar yok şükür.
    -3478 merkez, sana da mı kaydılar (kahkahalar) dikkat et olum, bu gece kayan kayana. karda kışta millet ne yapacak. arkana dikkat et. (gülüşmeler)
    -merkez durakta taksi kalmadı (bu herhalde merkezden gelen "ciddiyete davet" uyarısıydı)

    benim taksici de gülüyor muhabbette. ne cesaretse böyle alenen bilemedim ama komik geldi gece gece.
hesabın var mı? giriş yap