• mensuplari kendilerinden zayiflara aslan, guclulere kedi olurlar.

    ıran haric turkiye'nin komsulari arasinda kendine denk bir ulke yok. bu arkadaslara bakin neredeyse gucsuz olan hepsine bir sebepten atar yapmislardir ama iran'a fazla ses etmezler. halbuki guney azerbaycan meselesi hala ortadadir.

    son yillarda turk milliyetciliginde orta asya damari guclenmekte. yakin zamandan guncel sayilabilecek iki ornek verebiliriz buradan hareketle. birkac hafta once uygurlar cin elciligi onunde eylem yaptilar, on kisi civari. buradan cine baska ulke aktarmali yollanan uygurlar da var malum. orada baslarina cok kotu seyler geldigi iddialari var. cin'den beklerim acikcasi.

    nadira kadirova isimli buradaki bircok kisiden daha orta asyali bir kadin hayatini kaybetmisti, supheli bicimde. ailesi size emanet, sesimizi duyurun vs demisti.

    ilkine hain hdp ve gergerlioglu "bile" destek verdi. hatta daha onceki senelerde yine hdp destegi vardi meydanda, konusmaci belirtmisti, hatırlayan vardir belki.

    ıkinci meselede ise milliyetcilerin yeri gelince dunyanin lafini ettigi solcular kadin hakki savunuculari ve stk'lar olayin pesine dusmustu imkanlari yettigince.

    hani biz "mezopotamya esekleriyle", "kilic artiklariyla" degil orta asyalilarla kardesiz kandasiz soydasiz deniyor ya her firsatta. kardeslerinize sahip cikmissiniz hakikaten helal olsun.

    su ulkede cikip milliyetci misiniz diye sorsan uc kisiden ikisi evet der ama su iki olayda bile meydanlara cikamadilar. memleketteki milliyetciyim diyenlerin ceyregi duzenli ciksa cok ciddi bir kamuoyu olusurdu ama yapilmadi.

    cunku karsilarinda kafalarini rahatlikla ezebilecekleri sahipsiz kurtler suriyeliler, bir avuc kalmis ermeniler rumlar, gucsuz solcular olmayacakti. devlet olacakti en basitinden (ya da sen iktidar de sorun degil ikisi de guc senin icin).

    arabaya, sosyal medyaya runik harfle turk yazip saga sola gider yapmak kin kusmak daha rahat tabii. karisan yok eden yok, aksine alkis aliyorsun sirtin sivazlaniyor.
  • basit bir gerçeğin altını çizelim: türk milliyetçiliğinin kökeni osmanlı imparatorluğu'nun yıkılış sürecinde yatar. osmanlı imparatorluğu'nda 19. yüzyılın son çeyreğinde tekevvün eden (genesis; doğuş) milliyetçilik, avrupa imparatorluklarının/hanedanlıklarının milli devlete dönüşme yöneliminin gecikmiş bir tekrarı sayılabilir ve balkan savaşları'nda alınan ağır yenilgilerden rus tehdidine, imparatorlukta yaşanan ayrılıkçı hareketlerden yeni bir aydın-bürokrat sınıfının ortaya çıkışına uzanan bir düzlemde farklı nedensellikler tarafından ''icat edilmiş'' bir ideoloji olarak değerlendirilebilir.

    devletin, toplumun ve bireyin topyekün dönüştürülmesi amacını hedeflemiş ve bürokratik teknolojilerin gelişimi ile atbaşı gitmiş olan türk uluslaşma sürecinin bu ''yeni'' ideolojisi ''biz kimiz?'' sorusuna cavap vermeye çalışan hummalı bir entelektüel mesaiden de istifade etmiştir. bu çerçevede, türk ulusçuluğunun ortaya çıkmasında avrupalı aydınların da rolü vardır. arthur lumley davids'in 1832'de yayımlanan ''türk dilinin grameri''(grammar of turkish language), fransız oryantalist leon cahun'un 1896'da yayımlanan ''asya tarihine giriş''(introduction to the history of asia) gibi eserlerinin yanısıra m.celaleddin paşa'nın 1869'da yayımlanan ''eski ve yeni türkler'' (les turcs anciens et modernes) çalışması, süleyman paşa'nın ''evrensel tarih'' (1877), ahmet mithat'ın ''modern zamanların tarihi''(1877) ve özellikle necip asım'ın ''türklerin tarihi''(1900) gibi çalışmalarının da türk ulus kimliğinin inşası sürecinde gözardı edilemeyecek etkileri olmuştur .

    türk ulusçuluğu için dönüm noktası, yukarda saydığımız kaynakların düşünsel repertuara alındığı ve ulus-devletin tevarüs edip inkişaf ettireceği sayısız uygulama ve fikrin ortaya çıktığı bir dönem olan, ittihat ve terakki cemiyeti'nin (itc) muktedir olduğu yıllara rastlamaktadır. bu dönemde itc'nin meşrutiyet rejiminin ve vatanın selameti için toplumu seferber etmeye ve toplumun bütün birimlerinin ''terakki''yi gerçekleştirmek için birleşmesi gerektiğini vazetmeye dönük politikaları, ulusçuluk dozu giderek yükselen bir biçimde hayata geçirilmiştir. itc, özellikle list'in fikirlerinden yararlanarak oluşturmaya çalıştığı milli burjuvaziye dönük politikalarının yanısıra, ademi merkeziyet düşüncesini de içine alan milli ve seküler bir siyaset izlemiştir. bu politikalara pekçok örnek verilebilir, ancak burada kadınların boşanma haklarının genişletilmesini ve ilköğretimin 1913'teki düzenleme ile kızlar için zorunlu hale getirilmesi ile ulemanın konumunun sınırlandırılmasını zikretmekle yetinelim .

    cumhuriyet ile birlikte kemalist iktidarın kurmaya çalıştığı ulus-devlet ekseninde ulusçuluk, itc döneminden farklı olarak, kurucu bir ideoloji rolünü üstlenmiştir. bu ideoloji ile birlikte kemalist iktidarın ulus-devlet hayali gerçeğe dönerken ulusal habitus da biçimlenmeye başlamıştır. artık halk, osmanlı'da olduğu gibi sadece denetlenmemekte aynı zamanda da büyük bir değişime tabi tutulmaktadır .

    az önce değindiğim değişim ve denetleme süreci aynı zamanda bir batılılaşma ve uygarlaşma projesidir . kemalist ulus-devlet tahayyülü meşruiyetinin zeminini ingilizce ve fransızca'daki ''uygarlık'', almanca'daki ''kültür'' nosyonundan alır. bu nosyon öylesine önemlidir ki, anderson'ın da vurguladığı üzere, bu dönemde kurulan devlet bankalarına etibank, sümerbank gibi isimler verilmiştir . eğitimden adalete ve gündelik hayatın farklı veçhelerine uzanan bir çizgide kemalist iktidar ulus-devletin homojenleştirici projesini hukuksal düzenlemelerle gerçekleştirmiş ve bir dizi ''inkılap kanunu''nu hayata geçirmiştir . hayata geçirilen kanunlar ulus-devletin yeni yurttaşlarının paylaştığı ortak habitusu etkileyen, dönüştüren bir dizi yönetsel tutum alışın da genel çerçevesini oluşturmuştur. nihayetinde türk milliyetçiliğin öyküsü bize; türkiye'deki ulus-devlet formasyonun zuhur edişinin türk modernleşmesinin yapısal niteliklerinden bağımsız olmamadığını bir kez daha gösterir.

    konuyla ilgilinenler için burada yararlandığım kaynaklar:

    kerem ünüvar, ''ihya'dan inşa'ya'', tanzimat ve meşrutiyet'in birikimi içinde, s.135, istanbul:iletişim, 2001

    ahmet insel, türkiye toplumunun bunalımı, s.19-20, istanbul.birikim, 1995

    a.d.smith, milli kimlik, s.164, istanbul.iletişim, 1999

    norbert elias, uygarlık süreci, c.1, s. 74, istanbul:iletişim, 2000

    benedict anderson, hayali cemaatler, s.26, istanbul:metis, 1995

    e.k.trimberger, ''e.p.thompson: tarihin sürecini ayarlamak'', s.200-243, tarihsel sosyoloji (ed.t:skocpol) içinde, istanbul:tarih vakfı yurt yayınları, 1999.

    e.p.thompson, ''preface'', s.9-15,the making of the working class içinde, ty

    e.j.zürcher, modernleşen türkiye'nin tarihi, s.228-256, çev.y.s.gönen, istanbul:iletişim,2001

    david miller, ''nationalism'', the blackwell encyclopedia of political thought, s.352, oxford: blacwell.

    mark hagopian, ''ideology'', encyclopedia of nationalism vol.1, s.393, california: california academic press, 2001

    tanıl bora, türk sağının üç hali, s.15, istanbul:birikim, 1999

    fethi açıkel, ''devletin manevi şahsiyeti ve ulusun pedagojisi'', s. 118, modern türkiye'de siyasi düşünce:milliyetçilik, c.4 içinde (ed.t.bora), istanbul:iletişim, 2002

    david kushner, türk milliyetçiliğinin doğuşu, s. 12-14, istanbul:kervan, 1979

    a.d.smith, myths and memories of the nation, s. 77, new york:oxford press, 1999
  • bugun artik irkci ve lumpen bir cizgiye evrilmi$ olsa da, koken olarak asimilasyoncu bir karakter sergileyen milliyetcilik.

    turk milliyetciligi, turkiye yurtta$larinin mensup oldugu diger etnisiteler uzerinde bir ustunluk iddiasinda olmaktan ziyade, diger etnisiteleri yok sayarak butun toplumu turk olarak gormeye yatkindir. devletin in$a ettigi turk kimligi icerisinde turkluk di$inda bir etnik kokene yer verilmez. buna gore, turk halki; imtiyazsiz, sinifsiz ve kayna$mi$ bir topluluk olarak tanimlanir.

    kurtlerin, karda yururken kart kurt sesleri cikaran dag turkleri oldugu iddiasi, turkiye'nin kulturel ce$itliligini mozayige benzetenlere alparslan turke$'in ne mozayigi ulan $eklinde isyan edi$i, ataturk'un ne mutlu turkum diyene vecizesi, bu asimilasyon politikasinin ilk akla gelen ornekleri olarak sayilabilir.

    nitekim turk milliyetciliginin ba$at temsilcisi mhp'nin soylemi de turk kimligi di$inda diger butun kimlikleri inkar eden bir cizgidedir. kendini turk olarak tanimlamak yerine kendi kimligini one cikarmak isteyenlere kar$i tahammulsuzdur ve ya sev ya terket diyerek kapiyi gosterir.
  • "onlar bir düşmanları olmamasından korkuyorlardı en çok."

    sözlük içinde dışında bilmemkaçmilyon kez söylendi ama bir defa daha tekrar etmek gerekiyor herhalde: onun milliyetçiliğiyle, bunun milliyetçiliğiyle aynı çukur seviyesinde olan milliyetçiliktir. hangi akıl kazanmadığın, hak etmediğin, yalnızca içine doğduğun bir konumdan dolayı övünmeni, o konuma doğmayan bir başkasını küçük görmeni haklı kılabilir canım kardeşim? delirme, kendine gel. bi düşün be
  • ah şu milliyetçi!

    yılmaz özdil, son günlerde "milliyetçilik tırmanıyor, aman dikkat" diye panik havası estiren kimi kalemşorlarla ilgili gözlemlerini yazmış. güzel yazmış... diyor ki:
    "her gün tabut geliyor oradan... ne tırmanacaktı yani? sanat mı?
    yunan bankası, türk bankası'nı satın alıyor. şak şak şak şak... alkışlıyorlar. ne tırmanacak bu durumda? budizm mi?
    ama bana sorarsanız "tırmanan nedir?" diye. "milliyetçilik" denemez, tam olarak.
    adını doğru koymak lazım. "yurtseverlik"tir tırmanan.
    sağcısıyla solcusuyla, farklı partilere oy veren insanları içinde barındıran yurtseverlik...
    peki neden "yurtsever" sıfatını değil de, "milliyetçi" sıfatını kullanıyorlar ısrarla?
    kasten...
    çünkü "milliyetçilik" sıfatının içinde hoş olmayan hatıralar var.
    katiller, itler uğursuzlar, mafya bozuntuları hep bu "manevi" sıfatın arkasına sığındı yıllarca.
    hangisi milliyetçi, hangisi "milliyetçi esnafı", birbirine karıştı.
    tahta kafalı olmayan gerçek milliyetçiler, anlıyordur ne demek istediğimi...
    adını doğru koymak lazım bu yüzden.
    yurtseverliktir tırmanan, yurtseverlik.
    yetti çünkü. fino muyuz biz kardeşim, kendi topraklarımızda imf'nin, ab'nin tasmasıyla dolaşacak... kim istiyorsa taksın boynuna, kolye gibi. bizim takmaya niyetimiz yok.

    melih aşik - milliyet gazetesi - 15 nisan 2006

    http://www.milliyet.com.tr/…6/04/15/yazar/asik.html
  • şu şekilde olmalıdır;

    "milliyet için değişik tipte tanımlamalar vardır. örneğin fransızlar, fransız ihtilali'nde ülkesinde yaşayan herkesi fransız olarak görmüş ve bu insanlara fransız milleti demişlerdir. almanlar ise saf ırk ve dili esas almış ve şimdilerde değişmekteyse de ona göre bir alman milleti oluşturmuşlardır. atatürk ise "türk'üm diyen herkes türk'tür." demiştir. günümüz türkiyesi'nde arı bir orta asya kavimi yaşamamaktadır. bugün baktığımız zaman büyük dedeleri,nineleri balkanlar'dan, kafkaslar'dan, mezopotamya'dan, orta asya'dan veya başka yerlerden gelmiş birçok kişi kendisini türk olarak hissetmektedir. bu insanların kimisi sarışın,renkli gözlü, açık tenli, kimisi esmer, kahverengi gözlü, kara tenli, çekik gözlü vsdir. yani bu insanlara ortak bir genetik ırka göre türk demek çelişkili olacaktır. kapsamlı ve çok uzun bir soy ağacı çıkarılsa çoğumuzun başka milletlerden akrabaları çıkacağı bellidir. dolayısıyla türklük bir keskin bir tanımla genetik bir ırk mensupluğu değildir. öyleyse türkiye üzerinde yaşamak mıdır? bu önerme de ilk bakışta gayet uygun gibi gözüksede çok sığ ve kapalı bir tanımdır. bu tanıma göre türklük 1923 yılında oluşmuştur. ama en azından göktürkler'den beri kullanılan bir tanım türk. bu tanım daha çok vatandaşlıktır. genetik ırk değil vatandaşlık değil o zaman nedir bu türklük? bir dil midir? evet ,dil yani türkçe, türklüğün bir parçasıdır. ama türklüğü tamamiyle türkçe'ye dayatmak yanlış olur. türk bir kültürdür. türkçe de bu kültürün önemli bir elemanıdır. türk kültürü tek tip değildir. esnek ve bir karışım havuzudur. statik değil dinamiktir. bu kültüre dahil olmak için ırk, vatan, anadil, inanç gibi şeylerden ziyade kendini bu kültüre ait hissetmek önemlidir.

    bu kültürün yani türklüğün geçmişi de 1923 yılına değil milattan öncesine kadar dayanmaktadır. günümüze gelene kadar olan zaman yolculuğunda bu kültürde zaman zaman ayrışmalar olmuş zaman zaman da birleşmeler olmuştur. bugünkü etnik grupların bazıları ara duraklarda inmiş bazılarıysa ara duraklar bu kültüre dahil olmuştur. örneğin bulgar, yakut ve çuvaşlar bu yolculuğun en başlarında yollarını ayırmışlardır. sadece bu insanlarla kullandığımız dillerde değil kültürlerimizde de farklılıklaşmalar olmuştur. peki bu insanları da türk milletinin içine dahil etmek doğru mudur? bu insanlarla belli bir ortak tarihimiz vardır. ama bu insanlar türk milletinden o kadar uzak kalmıştırki belki kendileri yeni bir millet olmaya başlamıştır, hatta bulgarlar kendi benliklerini kaybedip slavlaşmıştır. bugün çuvaş ve yakutlarla direk aynı milletteniz demek tartışmaya açıktır. ama onlarla bizim kültürümüzün ve kültürümüzün tarihinin de kesiştiğini unutmamak gerekir. yine ileriki yıllarda bir kaynaşma ortamı olduğunda veya örneğin bu insanlardan biri türk ülkesine gelir ve türk kültürü' nü benimserse, onun da türk olmaması için hiçbir sebep yoktur. peki ya yollarımızın daha sonra ayrıldığı özbekler, uygurlar, kazaklar, tatarlar, kırgızlar vs. öncelikle türklüğün genetik bir ırk değil kültür olduğunu tekrar söyliyelim. dolayısıyla bu insanların çekik gözlü, sarı tenli vs. olması veya olmaması hiçbirşeyi değiştirmez. baktığımız zaman bu insanların ve bizim kültürlerimiz birbirine uzak değildir. kullanılan türkçelerde belli farklılıklara sahip olsada aynı iskelete sahiptir. harflerdeki basit değişiklikleri öğrenen kişiler yavaş yavaş bu lehçeleri de anlamaya başlar. kültürel açıdan baktığımızda türkçe'nin dışında örneğin etik ve ahlak değerleri, yemekler ve yemek adetleri, el sanatları, at, bozkurt, gök vs. gibi mitoloji ve semboller ortak özelliktir. bu insanları türk milleti' ne dahil etmek yakut ve çuvaşlara nazaran daha kolaydır. ama yine de özellikle sovyet döneminde ve halen bu insanları bölmek amacıyla bir ayrıştırma yapılmış ve farklı milletler oldukları benimsetilmeye çalışılmıştır. bunun da tabi etkileri olmuştur. yani örneğin bir kazak ben türk değilim kazak milleti' ndenim diyebiliyor kimi zaman. şunu belirtmeliyimki bir millet 10-20 veya 50-100 yılda oluşamaz. ve gelelim türkmen, afşar, kaşgar, azeri ve gagavuzlara. işte bu noktada artık reddedilemeyecek bir kesinlik başlar. dil bakımından çok ufak farklılıklarımız vardır ve birbirimizi anlıyabiliriz. diğer kültür öğeleri açısından bakarsak ise bazı ilginçlikler gözümüze çarpar. örneğin gagavuzlar ortodoks, azeriler, afşarlar,kargarlar şii, türkmenler ise sünni veya şiilerdir. ama bahsettiğim gibi bir milleti millet yapan şey tek başına bir dil, din, genetik benzerlik vs değildir. bu insanların kültürlerine ve geçmişlerine baktığımızda aramızda neredeyse hiçbir fark yoktur. yine orta asya da kalan türkmenler, sovyetlerin ayrıştırma politikasından etkilenmiştirler. ama bu etki türk milleti' nden ayrışacak kadar olmamıştır. rahatlıkla söyleyebilirizki bu insanlar da türk'tür. hatta kendileri bile yapılan onca baskıya, propagandaya rağmen kendileri türk görürler. yanınızda bir alman'la bu insanların ülkelerine gittiğinizde sizin karşılanmanız çok farklı olacaktır. zaten en başta dediğimiz gibi kendini türk hisseden yani türk kültürü'ne bağlı herkes türk'tür.

    gelelim en sıcak olan noktaya. peki ya türkiye'de yaşayan kürtler, lazlar, çerkezler, boşnaklar vs de türk milleti' ne dahiller midir? bu insanlar yüzlerce yıl boyunca türk milleti ile beraber yaşamışlardır. dolayısıyla kültürel açıdan çok büyük bir farklılık yoktur. başlarda da belirttiğim gibi tek tip ideal bir türk de yoktur. dolayısıyla bu insanlardan kendileri türk kültürene bağlı hissedenler, kendilerini türk olarak kabul edenler de türk milleti' ne dahildirler. kimse onlara sen türk değilsin çünkü senin deden kürt'tü yada sen müslüman değilsin oydu buydu diyemez. ama ya ben türk değilim diyenleri? onlar hangi millettendirler? örneğin kürt milleti diye bir şey var mıdır? yoksa bu bir etnik köken midir? açıkçası bu konu çok tartışılabilir. ama şu da varki eğer kürt bir millet olsaydı bu milletin "kültürü"nün, uzun yıllar yönettiği en azından bir ülkesi olması gerekirdi. tarihe baktığımıza böyle bir şey görmüyoruz. hiçbir zaman böyle bir kültür ile baskınlaşamamışlardır.her zaman bulundukları ülkenin baskın kültürü ile kaynaşmışlardır. dolayısıyla kürtlere millet demek çok da doğru değildir. aynı şeyler türkiye'deki çerkez, laz vs.ler içinde geçerlidir. peki ya türkiye'de eskiden beri yaşayan yaşayan rumlar, ermeniler ve araplar? işte burası da kırılma noktalarından biridir. bu noktada kendileri için iki seçenek vardır. kendilerini bu kültüre ait görenleri, entegre olmuşları eğer ben türk'üm ve bu kültüre aitim diyorlarsa tabiki onlar da türk milleti' ne dahil olabilirler. ama aynı zamanda rum,ermeni ve arap'ların da kendi milletleri vardır ve ülkemizdekiler de ben bu milletlere dahilim diyebilirler.

    son olarak ülkemize sonradan gelen yabancı insanlar, örneğin ingiltere, etiyopya, japonya vs.den gelip türkiye'de yaşamına devam edenler. onların da türk kültürüyle zamanla kaynaşmasında hiçbir engel yoktur. bu kaynaşma ya da entegrasyon bazen hiç olmayabilirde bazen birkaç nesilde olabilir. eğer ben de türk milleti' ndenim diyorslara buna kimsenin itirazı olamaz.

    buna göre türk milliyetçiliği, almanlar ve yahudiler'deki gibi genetik ve kapalı bir ırkçılık, arap,afgan,pakistanlı ve farslardaki gibi ümmetçilik veya sade bir vatanseverlik vs ile karıştırılmamalıdır. türk milliyetçiliği, türk kültürü' ne dayanır ve gücünü bu kültürün geçmişinden alır. bu tarih ne kadar köklü ve gurur verici olursa türk milleti'ne bağlı insanlar arasındaki bağda o kadar güçlü olacaktır. türk kültürüne bağlı olanlar ve onların yetiştireceği nesiller türklüğün ilelebet varolmasını sağlıyacaklardır."
  • (bkz: marjinalize et yönet) diye özetleyebileceğimiz bir tavrın kurbanı olmuş güzelim ideoloji.

    efendim milliyetçilikler çeşit çeşittir. evvela, milletlere hastır. bundan ne anlamalıyız? her milletin millet olma süreci farklı gerçekleştiği için, milliyetçilik anlayışı da farklıdır.

    sonra, devlet ile milliyetçilik arasında inkar edilemez bir bağ vardır. her devlet milliyetçiliği işlevselliği açısından önemser ve kullanır. kullanma yöntemi ve içeriği değişebilir.

    türkiye'de milliyetçilik basitçe batılılaşma, modernleşme ve modern anlamda milletleşme ile kolkola gelişmiş ve başlamıştır. bu ihtiyaçların giderilmesini mümkün kılacak bir anlatıdır, bir araçtır son tahlilde. atatürk bu tür bir milliyetçiliğin tipik örneğidir, kalkınma ve paradigma sıçraması hamlesinde milliyetçiliği bir yakıt olarak kullanmıştır, iyi de yapmıştır.

    fakat soğuk savaş döneminde milliyetçiliğin dizginlenmesi ve indirgenmesi gerekiyordu. nedir bu? islamcılık batı bloku için her zaman daha tercih edilen bir ideoloji oldu. milliyetçiliklerin ehilleştirilmesi gerekiyordu. milliyetçilik faydalı olabiliyordu, ancak sürekli özerkleşme temayülü vardı.

    ülkücü hareketin mazisi böyle. sürekli ehilleştirilen, türkeş eliyle hiç değilse görece "özerk" bir çizgide tutulmaya çalışılan bir camia. ama etkili de bir camia: 80 ihtilalinden hemen önce ülkücü hareketin iktidara gelme ihtimali konuşuluyordu. 39 yıl sonra bugüne bakın: bütün partiler ülkücülere dair konuşmak zorunda hissediyorlar.

    fakat türkeş'in de, ehilleştirmeye çalışan dizaynın da öngöremediği şey, özerkleşme eğilimiydi. türkeş'e karşı özerkleşme eğiliminin islamcı olması sağlandı, bu sayede o kanat milliyetçiliğin tehdit olma ihtimali ortadan kaldırıldı. ehilleştirmeye karşı gelişen özerklik de, türkeş çizgisinde, zaman zaman onunla kavgalı/çelişkili olsa da, bir şekilde -bir süre- devam etti. türkeş burada abdülhamitvari bir adamdır, denge politikası gözetmiştir. ama abdülhamit'ten farklı olarak, şahsen ben onun çok daha olumlu bir tereke bıraktığını düşünüyorum. açıkça "bizim islam'ı yaymak gibi bir gayemiz yoktur" demesi, sözgelime israil'le olumlu ilişkiler geliştirmesi... yer yer taviz verse de, kendince bir omurga oluşturmaya çalışmış bir adam, fakat ölümüyle o zayıf omurga maalesef dağılmıştır. pozitif ve negatif yönlerini toplarsak, toplam pozitiftir, milletin hayrınadır, ancak tartışmalı bir figür olmaya devam edecek.

    bugünkü manzarada, türk milliyetçiliğinin havzasının büyük bir kısmını çok önceden doldurduğu için onsuz bir milliyetçilik analizi/konuşması yapmanın imkansız olduğu ülkücü hareket, tam anlamıyla ehilleşti. onun içindeki özerkleşme temayülleri de marjinalliğe yönlendirildi.

    sosyal medya türkçülüğü de, irili ufaklı birçok diğer akımlar da, bunun bir sonucu. akıllı, gerçekçi, ifrada ve tefride kaçmayan bir milliyetçilik insanların zihinlerinde mayalansa da, kendisini asla manifesto edemedi, örgütlü bir şekilde yayılamadı. bugün gelinen manzarada, "ülkücü" çizgi tam anlamıyla alt bir zihin düzleminde, güvenlik alanıyla sınırlı bir işlevsellikte kullanılan, ehilleşmiş ve kendi ajandası olmayan, edilgen, hizmet sağlayıcı bir yapıdan öte değil. islamcı sapmalar da, çok öncesinin özerklik karşıtı operasyonlarının sonucu olduğu için, aynı amaca hizmet eden yan enstrümanlardan ibaret.

    aklı başında, insancıl milliyetçiliğinse ideolojileştirme ve doktrinizasyon, bir de pratik tecrübe eksikliği var. insanlar bir şeylerden rahatsızlar, bir şekilde tarif etmeye de çalışıyorlar. ancak tarif homojen değil, çözüm önerileriyse marjinal. bu marjinalliğe de kasten hapsediliyorlar. çünkü milliyetçiliğin kullanılması lazım. operasyonel bir araç olması lazım. sivilleşmesi, demokratikleşmesi ve nihayet gerçek bir "fikir" olması istenmiyor. sembolleri satın alınarak, milliyetçi kitlenin, milliyetçi fikirle rabıtası koparılıyor, bir markaya indirgenerek, satın alana hizmet eden bir "isim"den ibaret kalması sağlanıyor.

    burada şunu sormak lazım: milliyetçilik hala bir ihtiyaç mı? bence bir ihtiyaç, özellikle türkiye'de bir ihtiyaç. "türk ve müslüman olmak"ın bir gereği olarak onca ahlaksızlığın yapıldığı bir coğrafyada, ancak milliyetçiliği kullanarak ahlaki ve zihinsel bir düzelmenin mücadelesini yapabilirsiniz. bunun yanında, zamandan ve mekandan münezzeh olarak, bu bağlam dışında da, "millet olmak" bir gerekliliktir, insanoğlunun evriminin faydalı bir çıktısıdır. millet olmaya karşı çıkarak ve milliyetçilik yapmayarak düzelmek ve huzurlu, hukukun üstünlüğüne dayalı, beşeri ve sosyal sermayesi gelişen/düzelen bir ülke tesis etmek mümkün görünmüyor.

    o halde türk milliyetçiliğinin reçetesi marjinallikten kurtulmaktır. marjinallik de, yalnızca "ötekiler"in bizi dışlaması, yaftalaması sebebiyle gerçekleşmiyor. biz (ben öyle olmasam da, evet biz) marjinal fikirlere kapılıyoruz, hakikatle, ahlakla, adaletle rabıtamızı kaybediyoruz. kaybettikçe de, kaybetmeye mahkumuz.
  • keşke dediğimiz ama pek te olmayan milliyetçiliktir.
    türkler asla ama asla milliyetçi bir millet değildir maalesef, belki biraz vatanseverlerdir o kadar.
    gururla söyleyebiliriz ki hele dünyada en az ırkçılık yapan millettir.
    neden milliyetçi değildir, tarihi, sosyolojik,psikolojik ve dini nedenleri vardır.
    ilk olarak türkler göçer, yerleşik hayata çok sonradan geçmiş topluluklardır.
    yerleşik düzenli bir hayatı olmayan, sürekli hareket ettikleri için diğer milletlerle fazlaca gen değişimi yapan bir milletin çok fazla milliyetçi olmaması gayet normaldir.
    osmanlı imparatorluğu döneminde türkler, osmanlı'nın en itin götüne sokulmuş, dışlanmış etnik unsuruydu.
    devşirmeler yönetim kademelerinde kendilerine yer bulurken, museviler ve levantlar ticareti elinde bulundururken, ermeniler tüm karlı zanaatları ellerinde bulunduruken, ukraynalı kızlar padişahlarla zikişirken, bizim garip türklere kala kala asker ölüp savaşlarda ölmek ya da tarlada eşek gibi çalışmak kaldı.

    nitekim osmanlılar, türk unsurunun yoğun olduğu bölgelere hiç bir imar ya da medeniyet götürmemiştir. nitekim anadoludaki tarihi eserlerin büyük kısmı kadim medeniyetlerden veya selçuklulardan kalmıştır.
    bu kadar zulme rağmen türkler biraz celali isyanları dışında hiç bir zaman otoriteye baş kaldırmamıştır. türkler'deki huyu batasıca otoriteye saygı ve biat kültürü maalesef bu etnik unsurun yüzyıllarca koyun gibi yaşamasına vesile olmuştur. artı islam ile hemhal olmaya başlayan türkler, islamiyeti benimsedikten sonra biraz da ümmetçiliğe kayınca türk milliyetçiliğinden hepten uzaklaşmıştır.

    avrupa'da rekabetçi devletçikler en sonunda köklü milli imparatorluklara dönüşürken, osmanlı imparatorluğu türk unsuru hariç milliyetçi ayaklanmalarla dağılıyordu. yani 1850'lere kadar türkler belki de türk olduklarının böyle bir milliyet olduğunun veya milliyetçilik diye bir şey olduğunun farkında değildi.

    kurtuluş savaşı ile bir milli hassasiyet oluşturulmak istense de genlerinde millilik olmayan bu millet ne kadar milliyetçi olabilirdi. kurtuluş savaşı aslında milliyetçilikle değil vatanseverlikle kazanılmıştır.
    türkiye cumhuriyeti kurulduktan sonra bile milliyetçilik fikrini taşıyan kişiler ve partiler hiç bir zaman toplum tarafından benimsenmemiştir.

    bir kereye mahsus %19'luk bir oranla iktidar ortağı olmayı başaran mhp'nin o dönemki konjonktür nedeniyle bu kadar oy aldığı aşikardır. milliyetçilik içinde ırkçılık barındırmadığı sürece yararlı bir akımdır. ancak ben türk halkının milliyetçiliği çok kolay anlayabileceğini düşünmüyorum.

    kesinlikle yanlış anlaşılmasın milliyetçilik mhp'ye oy vermek filan değil. misal marksist bir fransız profesör yurt dışına çıktığında emin olun her hareketinde fransız milliyetçiliği yapar, fransız olmaktan gurur duyar. bizim yurt dışına giden ırkdaşlarımız gibi milliyetini aşağılamaz.

    milliyetçilik aslında o ülke içinde yaşayan tüm etnik unsurların müreffeh bir şekilde birarada yaşamasının garantisidir. işinin, emeğinin, ekmeğinin teminatıdır. türk ırkına mensup hiç kimse bir insan kürt kökenli diye ona karşı bir eylemde bulunmaz. dahası 80'ler hatta 90'lara kadar kimse kürt-türk diye iki ayrı ırk olduğunu bile bilmezdi sorgulamazdı benim çocukluğumda en azından bu nevi ayrımlar yoktu.

    yani türk milleti'nden kimse o benim milleyetime sövdü diye kimseyle kavga etmez ancak iş ekmeğine, dükkanına, çoluğuna, çocuğuna gelirse şiddetli tepki koyar. yani tepkisellik ekonomik ve duygusaldır. türk insanında kesinlikle profesyonel milliyetçilik yoktur. böyle bir eğitimi, sosyolojik tabanı ya da entelektüel birikimi ve tarihi de yoktur.

    ama son günlerde ortaya çıkan vandal pkk'lıların iyi yanı, türkler'in ve terörizme destek vermeyen kürtlerin daha fazla türk milliyetçiliğine yaklaşmasına neden oluyor. bu olaylarda pek çok kişi hayatını kaybetse de allah rahmet eylesin (ölen pkk'lı o. çocuklarını tenzih ederim) türk milletinin biraz daha uyanmasına vesile olmuştur.

    (bkz: bir musibet bin nasihatten evladır)
  • milliyetciligin genel anlamda fransiz ihtilali ile baslandigi soylenir hep. bunun osmanli'ya ilk vuran dalgasi sirp isyani'dir. once "sirbistan sirplarindir" sonra da "yunanistan yunanlarindir" diye baslayan iki ayaklanma, bize gore isyan, diger tarafa gore de ozgurluk mucadelesi olan bu olaylarin ardindan, "e o zaman buralar da bizimdir. biz kimiz? turkuz" dalgasi vurdu osmanli kiyilarina.

    osmanli imparatorluguna karsi kendi tebaasinin verdigi mucadele ve akabinde osmanli emperyalizminin sallanmasi buyuk bir vakum etkisi yaratinca daha da genis bir alan buldu turk milliyetciligi. etkileri halen devam eden pan-turkizm / turancilik ile kendini tartip sinirlarini zorladi. bakti ki o kadar kolay degil.

    osmanli emperyalizmi catisinin uzerinde durdugu buyuk kolonlardan biri olan ummetcilik de sallanan bu ideolojiden nasibini alinca, aldi yurudu turk milliyetciligi.

    kim turk irkindan kim degil, ayrimi bile yapilmasi neredeyse imkansizken saflar alinmaya baslandi. hata miydi? degil. gunun kosullari geregi, elde kalan son varliklarin da kendilerini "baskasi" ilan edenler tarafindan kapisilmamasi icin cekilen cizgi milliyetcilik oldu. atilgan degil, defansif bir olgu bu nitekim. "once onlar baslatti" etkisinin sonucu.

    kendini turk diye ifade edenler bu cemberin icinde yer kalirken, baska bir kimligi on plana cikaranlar ilk olarak hedef oldu: ermeniler (soykirimdi katliamdi tartismasi degil bu. ermeniler ruslarin tarafini tuttular onun icin oldu tartismasi da degil. ne olduysa oldu. kim hakliysa haksiz meselesi degil. sonuc, turk-ermeni catismalari)

    akabinde ummetcilik, arap isyanlariyla buyuk bir darbe yedi. ayni din semsiyesi altinda toplanmis olanlar da milliyetcilik kasirgasinin onunde duramayinca, kendi tanimina yeni bir ozellik kazanmis oldu turk milliyetciligi: araplar da bizden degildir.

    sonrasinda bir diger ana parca: yunan tebaasi. kurtulus savasi'nda yapilan savas ve akabinde mubadele. 6-7 eylul olaylari, kibris vs.

    tabi 1934 trakya olaylari'yla yahudiler de bu akimdan nasiplerini almis ve zarar gormuslerdir.

    kendi kendisini belirleyen bir kavram bence turk milliyetciligi. once din ile kendini sinirlandirdi ama bununla da kalmiyor tabi.

    son dalgasi 20 yildan fazladir suren kurt sorunu var simdi. cerkez, gagavuz, arnavut kimlikleri hep biliniyorlardi, kurt kimligi ile birlikte. ama kurt kimligi sonralari sorun olmaya basladi. seyh sait isyani falan da var tabi. ne idugu biraz muallakta bence. dinci mi yoksa milliyetci bir ayaklanma mi?

    turk milliyetciligi, kendini ayri tanimlamak isteyenler karsisinda sekillenen bir olgu, buraya kadar anlatmaya calistigim uzere. dolayisiyla da degisken bir yapisi var. yarin obur gun, "bana ne kardesim biz cerkeziz, kendi hakkimizi istiyoruz." sesleri daha da yukselirse, bu sefer onu da disinda sayacak turk milliyetciligi.

    anlamamakta israrci olanlar icin tekrar etme ihtiyaci hissediyorum. bu bir elestiri degil tespit yazisi. tanim yazildi, ornek verildi.

    ne diyorduk: turk milliyetciligi. ilginc bir sekilde dalgalar halinde ilerleyen olgu.
hesabın var mı? giriş yap