• elektrik süpürgesinin iç içe geçebilen uzatma borusunu iç içe geçirdikten sonra, bir sonraki kullanımdan itibaren bir ay boyunca tüm evde diğer parçayı aramak, "yer yarıldı yerin dibine" girdi nidalarında söylene söylene, kambur bir şekilde temizlik yapmak ve "bari ben bu merete bir ek alayım" diye harekete geçtiğinde de bir düğme keşfederek, ışın kılıcı gibi uzayıveren boruya uzun uzun, şaşkın şaşkın, mal mal, dalgın dalgın bakakalmak !
  • "gün geçmiyor ki bir dalgınlık daha yaşamayayım" dedirten olaydır.

    efendim, doktor-hastane-tahlil bunlar beni strese sokan şeyler. fakat maalesef zaman zaman bunlarla yüzleşmek zorunda kalıyor insan, hele de tek başına ise görmeyedurun siz şenliği.
    bugün de kan tahlili, ekg falan derken sıra geldi akciğer filmine. ilgili yere gittim. görevli erkek memur, kabinde sütyenimi çıkarabileceğimi söyledi. buraya kadar güzel. ben de çıkardım. tamam içimde askılı bluzum var zaten o kalıyor. kabinde hasta önlüğü gördüm. şeytan bir dürttü. acaba ben bunu da mı giymeliyim derken kapıyı hafif araladım. dışardaki kadın onu giymiş. ben de giyeyim dedim. buraya kadar da normal, anacım hiç mi görmemişim. hadi görmedim, film de mi izlemedim. o gömlek öyle mi giyilir böyle giyilir. ben bluzun üstüne o hasta önlüğünü bir güzel giydim fakat önüme bir de güzel fiyonk yaptım. açık olan taraf toto tarafı olacakken, ters giymişim. dışarı çıktım diğer hasta ve görevli bana bakıyor, o öyle giyilmeyecekti, onu giymene gerek yok zaten bluzun var gibi yorumlar yaptılar. ben de bu seferlik böyle olsun artık dedim. hala o kendimi paketlediğim fiyonklu halimi düşündükçe gülüyorum ya. hastane ortamı bana iyi gelmiyor ya bi salaklık çöküyor üzerime.
  • trafik kazasına neden olan dalgınlıktır.
  • mevzu dalgınlık olunca o ben oluyorum sanırım....

    -asansöre binip sohbete dalmak ve yarım saat boyunca çıkılacak kata basmayı unutmak, kapı açılınca korkmak ve çığlık atmak...

    -sürpriz doğum günü davetine karşılık doğum günü insanını bizzat arayıp akşamki partiye gelemiyorum demek...

    -beni sinir eden arkadaşıma popomu yee !!! diye yazdığım mesajı, 80 yaşındaki erkek olan terzime atmak....

    -çok açken alınmış ve fazla gelip yiyemeyerek çantaya atılan muz ve onun çantada geçirdiği üç günlük süre zarfında pembeleşerek pelteye dönüşmüş halini düşünün. sunum yapmak için toplantı salonundayız,üstümde beyaz bir tshirt var.çizimlere bakalım deniyor ,gözüm ekranda çantaya bakmadan dosyayı çıkarıyorum ve kuçağında tutuyorum. çizimlere gerek kalmıyor. sigara arası veriliyor ayağa kalktığımda göbek bölgemde oluşan kırmızı pembemsi lekeyi aynada görünce çığlık figan bağırıyorum ; eyvahhh karnım patladı kanıyorummmm !!!!! derken odaya giren sekreter sorar ; burda muz mu kokuyooo ? :))) :)))

    -anadolu yakasından kavacığa gidecekken kendini levent iş kulelerinin önünde bulmak, ilk fırsatta dönecekken , birinci köprü gişelerde hasiiiktirrr diye aymak !!!
  • balkonu yıkamak üzere içerideki çeşmeye hortumu taktım. hortumun diğer ucunu balkona koydum. içeriye çeşmeyi açmak için girdim, açtım. derken çok sıkışmamdan mütevellit tuvalete koştum. birkaç dakika sonra balkona döndüm. evet, göl olan balkon değil salondu. hortumun ucu salonda kalmış.
  • yerin dibine girip, oracıkta börtü, böcek, karınca, yılan vs. lerle bir ömür geçirmek isteyip, bir daha da günyüzü görmek istemeyişe neden olan durumdur... kendi kendime söz vermişim, o şahsın doğum gününü kutlamayacağım, şişirmeyeceğim egosunu, belli etmeyeceğim hislerimi, kendi kendime yaşarım diye... sonra, feyste bu durumu kız arkadaşına anlatırken (bu aradada malum kişinin duvarını kontrol ediyorsun kimler doğum gününü kutlamış diye) yazdığın mesajı, git sen yanlışlıkla o adamın mesaj kutusuna gönder. ve farketmenle başından kaynar sular dökülsün.. allahım ne günah işledim ben....
  • oluyor baya, iş yerinde para lazım oldu, ara tara cüzdanım yok. eve telefon et, oraya bak, buraya bak, iyice panikledim. kredi kartını, nakit parayı falan çokluk öyle cumburlop çantaya atıverdiğimden ne zaman kaybolduğunu da bilmiyorum. ben böyle ahlanıp vahlanırken bir haftadır serviste olan arabamın geldiğini haber verdiler, içinde de cüzdanım varmış. bunca zaman cüzdanın yokluğunu fark etmemek her ne kadar salaklıksa da üzerinde durmadım, “hohoyt iyi ki de şu ana dek fark etmemişim boşuna o kadar kartı kimliği iptal ettirmiş olacaktım” diye kendi kendimin saçını okşayıp aferimledim.

    bu arada gün içinde cüzdanı arayıp bir türlü bulamayınca, müdürüme eft yapmıştım, “cüzdanı bulamıyorum ben sana şimdi göndereyim, sen de akşam çıkışta atm’den çeker bana verirsin olur mu” diyerek. cüzdan bulununca geri aradım, ya benim cüzdan bulundu, o parayı çekmene gerek kalmadı, bana geri eft yapabilir misin onu? yaptı.

    akşam oldu, çıktım, cüzdanda para yokmuş, “iyi, çekerim”. şirketin yakınındaki atm’nin önüne geldim, ama cüzdanda atm kartı yok. cüzdanda mıydı, düştü mü kaçtı mı bilmiyorum ki... müdürü geri aradım cepten, “ya böyle böyle kart cüzdanımda yok, sen gelip bana para çeker misin, ben sana yarın eft yapayım bunu?" geldi çekti verdi sağolsun. bu arada ne olur ne olmaz diye de hemen arayıp kayıp atm kartımı iptal ettirdim. yenisini 10 gün içinde göndericez dediler, peki dedim. o 10 gün uzadıkça uzadı. o arada bu bi dünya kafayla müdürüme defalarca kez para çektirdim, eft yapıp, geri eft istedim:

    (10 am) - sana 300 tl eft yaptım, akşama bana çeker misin?
    (2 pm) - ya bugün fatura son günüymüş hesapta para kalmadı sen onun 200’ünü bana geri gönderebilir misin, akşam da 100 çekersin?
    (4 pm) - ya çok özür dilerim o faturayı ödemişim ben ya, ben sana geri gönderiyorum şimdi 200’ü, gene 300 çeker misin?

    müdürüm artık bana kurtun kırmızı başlıklı kıza baktığı gibi bakmaya başlamıştı ki, kartım geldi. her sabah işe “masama gider girmez ilk iş kartı zarfından çıkarıp cüzdana koycam” diye mantralaya mantralaya gitmeme rağmen bir hafta boyunca iş yerinde çekmecede unuttum.

    neyse bir ayın sonunda, kartım cüzdanımda, cüzdanımda çantamda, çantam omzumda para çekmeye gidebildim. şifreyi iki kere yanlış girdim. zuhahah şimdi şurda yutturuyormuşum hahah yok canım diyerek 3. seferde doğru basmayı başardım, bir salak olmamanın iç bayıltıcı kendine güveniyle paramı çekip kırıta kırıta bir kafeye oturdum. birkaç saat sonra cep telefonuma bir mesaj geldi : “12345 numaralı atm’de unuttuğunuz banka kartınız güvenlik gereği alıkonulmuştur. kartınızı almak için şu şu şubeye başvurabilirsiniz” ...:((((

    o şubeye gündüz gidemeyeceğimi, kartımı iptal edip bana sıfırdan yenisini çıkarmalarını istediğimi arayıp söyleyebilmem de unuta unuta 1 hafta aldı. bunun üstüne yeni kartın gelmesini de bir o kadar bekledim. gelen yeni kartla vukuatsız şekilde 1 kez para çekebildim. salak değilim lan, değilim allahtan huff diye rahatlarken ikinci çekişte onu da bauhaus’taki atm’de unuttum. hala da o kartı bekliyorum zaten.

    müdürüm bir kez daha eft dersem beni zopalayarak kovacağı için artık ondan para isteyemiyorum. şirkette o kadar samimiyetim olan başka kimse de yok. 50 kuruşuna kadar tüm nakitimi bitireli günler oldu. selpaktan sakıza her şeyi kredi kartı ile alıyorum. 3,5 tl için kredi kartı uzattığım küçük esnaftan “aa pos makinemiz arızalı ama bozuğunuz yok muydu” lafını duyanda, omuzlarımı titrete titrete hıçkırarak oradan uzaklaşıyorum. geçen süper marketler kapandıktan sonra sigaram bitti, a4’e earl grey sarıp içtim:( beter olayım!
  • babaya denk gelmesi halinde 3,5 atmaya vesile olan dalgınlıklardır. arkadaşlarla buluşacaktık, belki 1 yıl oluyor bu dediğim. içlerinden bir tanesi beni yolda, böyle köşede bir yerde bekliyor. ben de biraz yakınlaştıktan sonra seslendim '' naber lan zındıkların efendisi'' deyu.

    evden çıkarken de, annem az sonra babamın beni arayacağını söylemişti. telefonun sesini titreşimini de kısmışım, babam aramış, ben de o dalgınlıkla açmışım telefonu. buna dalgınlık değil hıyarlık denir aslında. adam karşıdan ''alo'' diyor, ben buradan '' naber lan zındıkların efendisi''.

    '' ne diyosun oğlum sen'' deyişini hala hatırladığımda böyle bir garip olurum. tabi açıklamaya çalıştık kekeleye kekeleye ama, o çamı devirdik bir kere.
  • çok sıcak bir yaz akşamında uykudan uyanıp evin fertlerini tek tek yoklamam ve birinin yanında kendime yer açmaya çalışmam ile başladı olaylar. hem çok bunaltıcı bir sıcak olması hem de dişlerimi çok gıcırdattığım için hiç kimse beni kabul etmedi. en son çare babamın yanına gidip boynuna sarıldım, o da beni kibarca kovdu:

    "hadi babacım yatağına git, hava çok sıcak uykun kaçmasın."

    bütün bir sinir ve istenmemiş olmanın vermiş olduğu üzüntü ile odama dalmam, yatağa yalnızca 1 saniye gibi kısa süreli bir bakış atıp balıklama atlamam... balıklama daldığımın yatak değil bildiğin karo zemin olması, çenemin altına 5 tane inci gibi dikişle süslemem.

    (evet yatağa atlamalı triplere 7 yaşında başlamıştım.)
hesabın var mı? giriş yap