• 'yürüme' konusunda o kadar iddialı ve istikrarlıyım ki hayatta hakkını vererek yaptığım nadide şeylerden birisidir. ahmet uluçay sinema hakkında o kadar iddialıdır ki "lumiére kardeşler sinemayı icat etmeselerdi, bunu tavşanlı’da ismail (mutlu) ile biz yapacaktık." der.
    (bkz: ahmet uluçay)
    benim de 'yürüme' konusunda iddiam buna benzerdir.

    başını alıp gitme, planlı yürüme, aylak yürüme sarhoş yürüme, başıboş yürüme, flanör yürüme, orman yürüyüşü, yağmurda fantezi yürüyüşü, sonbahar yürüyüşü, çıplak ayakla okyanus kenarında yürüme, ağaç yapraklarına basarak hışırtı sesleri eşliğinde yürüme, yağmur ormanlarında yürüme, karadeniz dağlarında, ege koylarında, karda yürüme, kayalıklarda yürüme gibi çok çeşitli tipleri ve nitelikleri vardır. hepsini çok şükür deneyimledim elbette deneyimleyemediklerim de var. mesela çölde yürüme gibi. bir mesele varsa, çözmek istiyorsam, çözemiyorsam, sıkıntım varsa, sıkıntılarım çoksa ilk method, çok uzun mesafeleri yürümeye başvururum. bir gün dahi yürüyemezsem ciddi manada asabım bozulur. hortum, kasırga, fırtına, tipi dahi beni yürümekten alıkoyamaz. izmir'de bir bölge var sürekli yürüdüğüm, bazen bu rotayı o kadar sık yürürüm ki birkaç esnaf, sivil polis olduğumdan çok emindi. sivil polis olmadığıma halen ikna edemedim.

    ezginin günlüğü-mapushane düşünceleri

    "hani bir dışar'da olsam
    hep yürürüm, durmam
    hani bir dışar'da olsam
    hep yürürüm, durmam
    hani bir dışar'da olsam
    benimle beraber yürür
    gökyüzü, toprak
    özgürlük benimle beraber."

    (bkz: yürümeye övgü)
    (bkz: yürümenin felsefesi)
  • ''hızlı yürümek istiyorsan yalnız yürü, uzun yürümek istiyorsan yanına birisini al'' der, bir afrika atasözü.

    son zamanlarda okuduklarım arasında en beğendiğim sözlerden biri oldu bu. ne kadar da doğru..
  • david le breton'un yürümeye övgü kitabından bir alıntı,

    “yürüyüşçünün kırılganlığı fetih ya da küçümsemeden çok temkinli olmaya ya da ötekine açılmaya iter. kesin olan şu ki yürüyen insan genellikle otomobil kullanan ya da trene veya uçağa binen biri gibi kibirli olmaz çünkü attığı her adımda dünyanın acımasızlığını ve yolda rastladığı insanlarla dostça uzlaşma gerekliliğini hissederek asla insan olduğunu unutmaz. yürümek benmerkezcilikten uzaklaştırır ve insanı kırılganlığına ve gücüne götüren sınırlar içinde dünyayı yeniler. olağanüstü bir antropolojik etkinliktir çünkü insanda sürekli anlama, dünyanın yapısı içinde yerini bulma, başkalarıyla olan bağını sorgulama kaygısı uyandırır”
  • tuvaletten sonraki en iyi dusunme sekli.
  • cep telefonuma kurduğum alarmın dahi çalmaya cüret edemediği bir vakitte, sabahın altısında beni arayan fiil.
    önce alarm sandım. gözüme henüz girmeyen güneş teorimden hareketle, ''saati erkene kurmuşuz, kesin önemli bir iş vardı mınakoyim'' diye olanca terbiyemle gözümü açmaya çalışırken, çalanın alarm değil, bizzat telefonun kendisi olduğunu fark ettim. dünya ahret bacım yapacak kadar sevmediğim bu aktivite, sabahın körü kaba sıfatını hak eden bir saatte beni arıyor, ilk icat edilenlerden model cep telefonumda ''yürümek calling'' diye bir ışık yakıp söndürüyordu.
    - ''efendim?'' dedim ancak bir efendi'nin beni bu saatte arayabileceği fikrinden hareketle.
    - ''yapsana beni.'' dedi.
    - ''c’monnn!!'' deyip ağır cıvımamak için kendimi tutabildiğim ve muhabbeti, ''hell yeah beybi'' rezilliği yerine ''ne???'' diye bitirdiğim için kendime bir oda dolusu şükran yemeği hindisi armağan ettim.
    - ''biz fiiller'' dedi, ''hani mek mak diye gıdaklayıp, yeri geldiğinde mekilmek makılmak diye pasif davranan, yeri geldiğinde, mektiren yeri geldiğinde maktıttıran, acayip şeyler hani, genelde yüklemler..'' dedi duygusal bir tonlamayla.
    - ''uzatma tamam.'' dedim.
    burası istanbul olduğu için değil, baya giymekten renk ve yırtıklık tarzı kazanmış olan kotumu ve siyah tişörtümü giyip çıktım. alkol almadığım zamanlarda daha sarhoş olduğumu düşünen anlayışlı, sessiz ve bu nedenle sabahın köründe aramasına katlanabilen fiile yaklaşıp,
    - ''hadi yapalım seni.'' dedim.
    - ''düşünmek de eşlik etsin miyy?'' dedi.
    - ''skicem mastarınızı artık yeter.'' dedim.
    - ''kızma ama her lafın sonuna dedimdi dediydi yazmasan daha iyi'' dediler iki ağızdan.
    ama yine de sinirlendim.
    ağızlarını burunlarını kırmak suretiyle tenhada suç işledim. omuzlarıma çıkmaya çalışan düşünmek fiiline, kafa üstü yere çakmak suretiyle, kasten fiil yaralama suçunda davacı sıfatını kazandırıp, yapsana beni diyen yürümek fiiline taciz davasında davalı sıfatını bahşettim. hayal etmek yanaşamadı bile. yaklaşsaydı, çok ağır laflar edecektim.
  • sonbaharda ayri bi güzel olan aktivite. gerekenler; tek başina olmak, hafif rüzgar, gri mavi bi gökyüzü... hafif hafif ürpererek düşüncelerle beraber yol almak.
  • sokağın ortasında öyle hiçbir şey yapmadan durulmaz azizim. omuzlar çarpar, gözler süzer, dudaklar söylenir. hani öylece durmak diyorum ya, çöpçüler bile bir anlık dalgınlığından faydalanıp süpürüverirler adamı. bir bakmışsın yoksun. yürümeli azizim yürümeli. bir işin varmış gibi, bir yere yetişmen gerekiyormuş gibi yürümeli. duranları ayıplamalı, devam etsene kardeşim diye söylenmeli.
  • sevgi soysal bu romanı için şöyle demiş;
    "hiçbir ananın oğluna almayacağı, hiçbir kendini bilen hanfendinin ahbaplık etmeyeceği, hiçbir ciddi ve güvenilir kurumun iş vermeyeceği, hiçbir bankanın kredi vermeyeceği, hiçbir bonosunun kırılmayacağı, hiç bir nikâha şahit olamayacak, hiçbir senede kefil olamayacak biri kılacaktı romanım beni. adını "yürümek" kor musun; ilerlemenin kurallarından söz eder misin? al sana akıl almaz bir deli koşturması!" sırf bunun için bile bütün kadınların okuması gereken romandır.
  • en güzeli sevdiğin insanın elini tutup ona sokularak yapılandır.
    havanın nasıl olduğu kimin umrundadır ki? ne üşüdüğünü hissedersin, ne de sıcağı. yağmur yağsa saklanacak yer aramaz gözlerin. çok kar yağar belki, adım atmaya izin vermeyecek kadar. o bile güzeldir, daha sıkı tutarsın o zaman sevdiğinin elini. kilometrelerce yürüsen bile her yol kısadır, hemencecik biter. her biri ömür kadar değerli o güzel anlar, her adımda nakış gibi işlenir o şehrin caddelerine sokaklarına.

    bir ihtimal daha var; eğer beraber yürüyecek bir sevdicek yoksa, müzik yardıma yetişir o zaman. yine attığın adımların farkına varmazsın, dinledikçe yürürsün. yürüdükçe daha çok dinlersin. ne hissetmek istiyorsan onu hisseder, yürür gidersin.

    bazen yollar hiç bitmese diyorum...
  • sevgi soysal'ın 1970'de kadın-erkek ilişkisidir, toplumun cinsellikle ilgili dayatmalarıdır, konularını ince ince işlediği romanı.

    neresinden bakarsan orasından görürsün anlayışı içerisinde vermek istediği toplumsal mesajlara çok da bakmadan, içine düşürdü beni kitap.

    romanda saplantılı bir şekilde "dural" kelimesi kullanılıyor tiksintiyle. o da benim işte. duran herşeye bozuk atıyor yazar burada.

    bazen sadece "yürümek" gerekir diyor. iyi de olsak, kötü de olsak.

    --- spoiler ---

    kitabın sonunda ela vestiyerden ceketini almadan mı çıktı tam hatırlamıyorum, ben o ceketi giymeden koyulamadım yürümeye.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap