• hacı ali nin taşralı ağzıyla söylenen şekli.
    (bkz: yılanların öcü)
  • büyük, siyah ve fazlasıyla sesli bir böcektir. gürültüsünü duyarsınız sonra da gider sağa sola ya da birinin üstüne yapışır. zararı yoktur ama yine de çok rahatsız edicidir. genelde akşam yemeği saatinde ortaya çıkar ve sofranın tadını tuzunu kaçırır.
  • yavaş yavaş kullanılmaya başlayan ve gün geçtikçe kullanımı daha da yaygınlaşan dostane bir hitap şekli.

    -haceli bugün naapıyoz?
  • çok muhteşem bi karakter ismi.
  • yılanların öcü'nde kötü bir karakter olduğunu gösteren halleri çoktur, bayram'ın kuzusunu çalması ve evine baskın düzenleyip hamile karısını yerde tekmelemek suretiyle bebeğini düşürmesine neden olması sadece iki örnektir.

    her zaman takdir ettiğim erdal özyağcılar'ın inandırıcı rol yeteneği sağolsun, adam tipiyle ve hatta turuncu yeleğiyle (http://youtu.be/cxqwthwezpy?t=18m54s) güven vermeyen bir imaj çizer. ancak satışa çıkarılmış olan kamu malına para yatırmış, dahası inşaat için amelelere ve malzemelere günlük para ödemiş olmasına rağmen, ne yazık ki kara bayram'ın nalet anası yüzünden evini dikememiş, açtığı hendek sıçılmak suretiyle doldurulmuştur.

    ortada ekonomik çıkar çatışmasına dayanan ve demokrat parti'nin borçla kalkınma politikasından beslenen, dahası siyasî rant peşinde koşan muhtarın ("köylü adam gübre kokusundan kaçaa mı?" "kara bayram, saçın gibi dik olma") neden olduğu yapısal bir sorun vardır ve haceli bu sorunun yalnızca bir parçasıdır. genç karısının, evinin inşaatı için açtığı hendekte kara bayram'la sevişmesi ise büyük bir talihsizlik ve bir iş kazasıdır, ne yazık ki bu işin fıtratında vardır. karısı daha sonra kara bayram'a (hem de karısının yanında, yanlış mı hatırlıyorum?) imalı bir şekilde "koymak zevkli mi oluyo?" gibisinden sorular sorarak haceli'ye dönük izleyici öfkesini tırpanlamaz, aksine ko'malı eylemi hendeğin açılmasıyla ilişkilendirmemizi ve bir tür adaleti kendi sağlayan bir derebeylik düzenine refere etmemizi tetikler, bu noktada haceli'nin suç ve ceza denklemindeki konumlandırılışı paradoksal bir hal almış olur.

    beni ilgilendiren bir husus da haceli'nin köşeye sıkıştığında muhtara "hadi be, bir siyaset uyduruver" demek suretiyle siyasetin iş bitirici pragmatizmi bağlamında aristoteles-macciavelli-hobbes çizgisinde bir siyaset okumasını mümkün kılarken (sistem nasıl ayakta kalacaksa o minvalde önlem paketleri hazırlanmalı, "istikrar gelişimdir") bir yandan da kırsal derebeyliklere ait toplumu bir bütün halinde bir "kurum" olarak değerlendirme yaklaşımını anımsatır. muhtarın siyaset uydurması siyaset pratiğinin kendisi olmakla birlikte kırsal alanın kurumsal kimliğinin işleyişini açık eder, buna göre muhtar yürütme organıdır, yasamayı aslen kaymakama niyetle hazırlanan sofraya üşüşen ahalinin mahalle baskısı oluşturur, yargı ise sosyal stratifikasyon gereği büyük ölçüde iktidarı temsilen muhtarın elinde toplanır, nitekim saçı gibi dik olan kara bayram'ı karanlık odaya alıp dövdürmüş ve annan planı misali haceli'yle uzlaşmaya zorlamak istemiştir.

    bütün bu olan biten içinde haceli bu kurumsal kır alanında iktidarın koruma kalkanının arkasında hür teşebbüsü de temsil ediyor olabilir, iş dönüyor, dolaşıyor hendeğe geliyor. hendek teşebbüsünün ardındaki özgüvenin yine iktidarla bir ilgisi var. bu özgüven onu "barbarlık, başvurulabilir standart yokluğudur" diyen ortega y gasset'nin gözünde kurban kılardı, benim gözümde kılmaz, o son hendeği açmayacaktı.
hesabın var mı? giriş yap