• interpolun turn on the bright lights albumunde yer alan bir parca. surekli ayni notalari tekrar eden enstrumanlar teker teker birbirinin ustune binerek buyuleyici bir gurultu meydana getiriyor. bu derece deneysel bir sarkinin ayni zamanda bu kadar carpici olmasi da interpolun basarisini gosterir bence.

    her ne kadar diger interpol sarkilarinin aksine fazla duyulmasalar da, sozleri soyledir:

    will you put my hands away?
    will you be my man?

    serve it up, don't wait
    let's see about this ham

    oh, what happened?
    oh, what happened?

    home spun desperation's knowing
    inside your cover's always blown
  • radiohead in psikopat eserlerini andıran olağanüstü interpol parçası.
  • ing. kurek sporunda kurekcileri durdurma emirlerinden biri.
  • şarkının hemen başında paul banksin titreyen sesiyle "will you put my hands away" deyişi tüyleri diken diken eder ve geriye kalan 3,5 dakikada nelerle karşılaşacağınıza dair sinyaller verir. turn on the bright lightsta biraz geride kalmış gibi görünse de, aksine bence albümün en dokunaklı şarkısıdır hands away, kişiyi içine alıveren interpol şaheseridir.
  • radiohead benzetmesini kabul etmek istemediğim muhteşem bir interpol parçası.insanı sarsıyor resmen aşağılara çekiyor.birde özellikle sam fogarino'nun performansına akıl sır ermez bu parçada.
  • çok etkileyici bir şarkı, kesinlikle. mecklenburg gibi.

    eliniz ayağınız boşalıyor dinlerken.

    edit: (bkz: farketmeden kendine şukela vermeye çalışmak)
  • bu parcayı, bir yaz akşamı yıldızlar altında, elinizde tombul kahverengiyle bangır bangır bir vaziyette dinleyin. o zamanlar daha iyi anlarsınız müziğin gücünü...
  • dogumda ve olumde* calinacak sarkilar playlist'inde kendileri. hangi ruh haline ceksem oraya geliyor. o kadar gercekci ki, sacma mutluluk veren cilekli-sakiz aromali parcalardan soguyor insan. kaotik.
  • bir de bu sarkiyi ian curtis soyleseydi nasil bir seye donusurdu acaba.
  • bir untitled kadar minimal olan bir interpol parçasıdır bu. vuruşlarından, liriklerine, gitarlarına, bass'larına kadar en az ritim oluşturulmuş, fakat bu azlığın aksine çok fazla duygu uyandıran, sizi bir karın lapa lapa yağdığı, sizden başka kimsenin olmadığı beyazlıktan gözlerinizi açmakta zorlandığınız bir atmosfere de; insanların tıklım tıklım olduğu, neon ışıklarının her köşe başında gözünüze çarptığı, sigaraların ağızdan düşmediği, düştüğü zaman da yere yavaşça çarparak çıkarttığı ateş parçalarını gözlemleyebildiğiniz, havası yağ ile dolu bir atmosfere de bırakabilir sizi. paul banks'in vokallerini sonuna kadar zorlamadığını; hayatından, sevgilisinden, içtiği sigaran, midesine giden alkolden bıkmışçasına söylediğini hissedebiliriz. sonunda söylediği "home spun desperation's knowing, inside your cover's always blown" kısmı ise hepsine içli içli isyan edermişçesine söyler paul.

    paul banks'i -dinleyenlerin çoğunun aksine- asla ian curtis'e benzetmedim. ama bu parçadaki içliliği, derinliği, duyguları haykırırcasına aktarmasını ian curtis ile benzeştirmekten başka bir şey yapamıyorum. leif erikson'da da hissediyoruz belki bunu, ama hands away'deki daha içli, daha umutsuz, daha solgun geliyor bana.
hesabın var mı? giriş yap