13 entry daha
  • gel sevgili okur, yanaş yanacıma da sana ananın babanın anlatmayacağı, istese dahi anlatamayacağı bir trajediden bahsedeyim. gel lan. oğlum gelsene. sen neden çağırdığımda gelmiyosun lan? ben burda senin iyiliğin için uğraşıyorum. hayret bi şey.

    ben feci rol keserim ayna karşısında, özellikle gergin geçeceğini tahmin ettiğim buluşmalardan önce o olursa ne yaparım, bunu derse ne söylerim şeklinde ki sakata gelmeyeyim. çok da meziyetsiz, normal addedilen, alelade bir düz insan olduğumdan da karşımdakinin tepkileri benim vereceğim tepkiyle neredeyse birebir tutar. çok götü kurtarmışımdır. ayna karşısında mimkileri de taklit ederim ayrıca, çünkü biliyorum ki kendimi etkileybilirsem karşımdakinin amına bile korum. prensip bu. lakin, gel gör ki bazen olmuyor. isteyen o şekil giyiniyor, isteyen bu şekil giyiniyor.

    aga yıllar süren mücadelenin ardından 20 gün kadar önce gavur ellerden memlekete temelli dönüş yaptım. dönünce dedim benim hatunla durumu da artık netleştireyim. resmi nikahsa resmi nikah, imam nikahıysa imam nikahı. o şekil. yalnız bazı sıkıntılar var. mesela ben "evlenmiyor musun?" lafından tiksindiğimden annem -o da sadece annem- kız arkadaşım olduğunu biliyor ama niyetim ne bilmiyor. benim hatun da anasına babsına söylememiş beni. şimdi yazınca farkettim de biz herhalde birbirimizle gönül eğlendiriyomuşuz lan. vicdansız ya, 8 senemi yedi :( bir de aksilik benim pederin 50 küsür yaşından sonra azan yurtdışı sevdası yüzünden -ki gitti ve ne zaman döneceği muallak- 1 hafta gibi bir sürede beni hiç tanımayan müstakbel kayınpederle tanışmam, adama "ya aga, ben senin kızla 8 senedir. annatabiliyo muyım?" demem, adamı aileler birbirini tanısın safhasını geçmeye ikna etmem lazım. çelincing bir iş fakat ben zoru severim, impossible is nating. imkansız zaman alır manasında. kusura bakmıyorsun değil mi sevgili okur, ben kendimi en güzel ingilizce ifade edebildiğimde dolayı. ingilizce benim için bir yabancı dil değil, adeta bir penc.. hehe, tamam lan tamam. sana da şaka yapmaya gelmiyor.

    geçtim aga aynanın karşısına, selçuk söylüyor, kız babası cevaplıyor atmosferine girdim. yani en azından girmeye çalıştım. çünkü 8 senelik sevgilim demek çok zor lan. "işte, ben de kızınızla 8 senedir birlikteyim" dese biri gelse bana "amın feryadı, 8 senelik nişanlı olur, evli olur, sözlü bile olur, sevgili olur mu lan sikik?" derim. başka şey deneyelim;

    -efendim ben kızınızla, ee, 8 senedir konuşuyorum?
    +8 senedir ne konuşuyorsunuz?
    -ne olacak bu memleketin hali olsun, işte avrupa birliği ilerleme raporu olsun.

    -kızınızla 8 senedir birbirimizi tanımya çalışıyoruz.
    +tanımak?
    -yani insan emin olmak istiyo.
    +senin ağzını yüzünü sikerim.
    -ama :(

    -efendim, 8..
    +hanım tüfek.
    -ama bi saniye, yanlış anladınız.
    +?
    -..sene desem?
    +tüfek.
    -o zaman sonra şeyaparız.

    pek başarılı gitmedi pratik. yalnızca adamın içkiyle pek arası olmadığını biliyorum, içki filan soracak olursa tek yanaktan çekmeli bruce willis gülümsemesiyle "tadını bilmiyor değilim" diyeceğim, ki hoşuma giden tek cevabım bu. diğer tüm cevaplar facia. üstelik kendimi rolüme fazla kaptırıp, çok ağır konuştum. vay efendim "sen kim oluyorsun da benim kızıma talip oluyorsun" da, "sendeki burun istanbul trafiğini çözer, melaike gibi kıza talibim demeye utanmıyorsun" da filan derken iyiden iyiye tiksindim kendimden. araya girmesem ağzımı yüzümü kırıcam, o derece hiddetlendim.

    gel gör ki bu denli etkili oyunculuğa rağmen kazın diğer ayağı öyle olmadı. uzun uzadıya anlatacak değilim detayları ama bildiğin dut yemiş bülbüle döndüm lan. öyle melül melül halıya baktım. beklediğim yerden soru çıkmadı mı? çıktı tabii.

    -içki?
    +efendim, benim dedem müftü.

    ki gerçekten müftü. "istiareye yatın da dedeme sorun diyorum" manası çıktığı gibi saksıya fesleğen gibi oturturum manası da çıkar. gerçi dedem benim hakkımda pek iyi konuşmaz. o da onun ayıbı. ben daha ne yapayım di mi?

    bereket, karşıdaki insanlar da geçim ehli olunca bir şekilde orta yol buluyorsun, "ailenle gel" iznini kaptım, döndüm eve. aileme anlattım durumu, kız istemeye gideceğiz. isteme dedim söylenen ilk şey tuzlu kahve. tuzlu kahve içirecekmiş bana kız evi. adetmiş. anasını sikeyim nasıl adetse bunlar artık. çok düşündüm ama kaçar bir yol bulamadım, bari dedim mümkün mertebe yırtalım. hem de öyle bir yırtalım ki 40 sene beni konuşsunlar. çalıştık yine aynayla, kahvem geldiği zaman şöyle diyorum;

    -efendim, ben kızınıza bugünden itibaren talibim. bundan sonra benim olan onundur da. benim kısmetim neyse, onun kısmeti de odur. bunu göstermek adına, eğer siz de müsade ederseniz, bugünkü kısmetim bu fincan kahveyi kızınızla paylaşayım.

    oğlum karizmayı kes. buna hayır diyecek insan olduğuna inanmıyorum.

    kız istemeye çekirdek aile olarak gidiyoruz ki görece rahatım. hesabıma göre hepsini müdahele edebileceğim yerlere oturtuyorum ki biri bi şey diyecek olsalar hemen müdahil olayım da kendimle taşak geçtirmeyeyim. bizimkiler çok fena taşak geçerler adamla. hem belki malumun sevgili okur, bizim memlekette -karadeniz- evlenmenin bir anlamı da damatla acımasızca taşak geçmek. maksat adet yerini bulsun. fakat işte o gönül koyar, bu mesafe koyar filan derken benim amıma koyuldu, 5 kişiyken olduk mu 15 kişi. sanırsın kız almaya değil de nahiyeyi zaptetmeye gidiyoruz. ki karadeniz ailesiyiz, ekipte çok potansiyelli insanlar var. elden bir şey gelmeyince paşa paşa düştük yollara, vardık kız evine.

    selamün aleyküm, aleyküm selam. buyrun çikolata, çiçek derken bizi buyur ettiler salona. beni köşeye, kalorifer yanına oturttular. yanıma benim hatunun doktor bir kuzeni var, o çöktü. millet kendi arasında sohbet etmeye çalışıyor ama yani o kadar zor ki tanışmamış insanların sohbet etmesi. kuzenim yolda gelirken rüzgar santralleri görmüş, onun mevzusun açtı ve "rüzgar santallerinin nahiyeye sosyokültürel etkileri nasıl oldu?" diye sordu. sosyokültürel etkisi neymiş. nasıl bir cevap bekliyor bilemiyorum. ben olsam "yani domates filan ucuzladı", ya da "çok afedersin ebenin amı oldu" derim herhalde. ne bileyim amına koyim nasıl etkisi oldu. hayret bi şey. bir taraftan millete bakıp gülmemeye gayret ederken, diğer taraftan da hatunun kuzeninin bana sorduğu sorulara cevap veriyorum.

    -100 metreyi kaç saniyede koşuyorsun?
    +3.
    -güzel.

    -böbrekler filan iyi mi?
    +iyi. -aslında hakettiği "iyi, sarayım mı gazateye?" de diyemiyosun. çünkü çok çirkin-
    -güzel.

    -ciğerle ne durumda?
    +bir ciğer ancak bu kadar ciğer olabilir.
    -güzel.

    adam gün boyu sordu, paşa paşa cevapladım tüm sorularını. derken bizim tarafın en büyüğü amcam olduğundan söze girdi, hiç anlamadığım bir takım kelimeler sonunda "kızınıza talibiz" dedi.

    -efendim şimdi malumunuz, ilk ziyaretiniz. kızım da tek çocuğum, birkaç ay aileler birbirini tanısın.
    +haklısınız. ben olsam ben de ilk ziyarette vermem. sonuçta biz de kız babasıyız.*

    haydaa, lan ne oluyor anlamıyorum. içimde fırtınalar kopuyor, "adiler, hani veriyodunuz la kızı? dayım amcam taa anasının amından geldiler:(" filan diyorum ama sesimi çıkaramıyorum ki. amcam desen ayrı bir cins. arkadaş kalorifer de yanındayım, boncuk boncuk terledim böyle. bi 10 dakika daha devam etti bu muhabbet, sonra herkes bana bakıp kahkaha attı. ben damatla taşak geçmeyi bizim oranın adeti sanıyordum, meğer tüm memlekette varmış. millet benle taşak geçiyormuş. kızı verdiler, 2 aya evleniyorum.

    bu arada, geçen gün benim hatunu yüzüğünü kıymetlimiss diye öperken yakaladım ki bu bambaşka bir hikayemizin konusu, bakınızı vereyim;

    (bkz: gül gibi manitanın yüzük yüzük diye gollum olması)

    ha bak, birkaç da tavsiye sevgili okur;

    "neden bu kadar çabuk yapıyorsunuz düğünü?" diye soracak olursa annen, "ya hatun hamile. karnı belli olmasın diye" deme. kadın bayılıyor. insan üzülüyor.

    kız istemeye, aile ziyaretine arabayla değil uçakla git. izmir istanbul, istanbul samsun yolunda ne kadar radar varsa girdim. feriştahım sikildi.

    yeri gelmişken emlakçıların da vicdanını sikeyim. adama diyorum ki "2+1 ev bakıyorum. evleniyorum." adam diyo ki tam sana göre bi evim var diyo, kirası 2864278452874278 bin lira 3 aylık peşin, depozitosu da 3286472868472684 milyon yuro diyo. ben de diyemiyorum amın oğlu, ben o paraya mençıstır'da ev tutarım lan diye. çünkü küfür zayıf bireylerin sığındığı bir liman olduğundan dolayı. üstelik metroya yürüyerek sadece 3 dakika.

    şimdi sen kesin merak etmişindir; tuzlu kahve var ya iğrenç bi şey. içtim, ordan biliyorum. telvesini bile yedirdi allahsızlar. ha yanlış olmasın, içtiysem yediysem ayıp olmasın diye. yoksa var ya, ohoo, hayatta içmem. bi de utanmadan kameraya çektiler. ben orda ayıp olmasın, şeyolmasın diye uğraşayım, karşılığında gördüğüm muameleye bak. teknoloji yanlış ellere geçmesin diyolar ya, aha böyle oluyor yanlış elde teknoloji kullanımı. ibneler.

    ekleme: birçok genç kızdan, ":(" gibi, "fakat kolay mı benden, bizden böyle vazgeçmek :(" gibi, "ama kızımız olacaktı :(" gibi mesajlar alıyorum. kızlar, lütfen. inanın benim için de çok zor. çünkü benim bağlanma problemim olduğundan dolayı. tabii bir de edebiyat aşığı olmam, çok sert görünmem ama içten içe çok düşünceli olmam, şarap içmem, ay ışığında yalınayak yürüyüşler yapmam filandan da dolayı olabilir.

    ekleme-2: şimdi isim verip rencide etmek istemediğim kimi densizler de "kayınpederini niye istiareye yatırıyosun lan at siki, hangi çağda yaşıyoruz? ver telefonu konuşsunlar" gibi çirkin mi çirkin ve yakışık almaz kimi söylemlerde bulundular. dedem rahmete göçtü lan vicdansızlar. bi akıllı siz varsınız amına koyim. hem istiare değil istihare. daha kelimeyi doğru yazamadan bi havalar bi şeyler. sonra söyleyince kaynana söyledi oluyo.**
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap