17 entry daha
  • korunaklı(denizin ortasında bir gemi) bir dünyada dışarının ve ihtiyaçlarının farkına vardıkça büyüyen gittikçe bir arzu nesnesine dönüşen kızla, ona belirli bir zamana kadar ertelenmiş bir arzu duyan ihtiyar üzerinden sadakatın, mutluluğun, aşkın, huzurun, gençliğin, ihtiyarlığın sorgulandığı bir film.
    bu korunaklı dünyaya dışarıdan gelen en kolay defedilen tehlike, hali vakti yerinde balıkçılar ki filmin baş kahramanı adam tarafından savrulan oklarla bertaraf ediliyor. yani insanoğlunun ilk komplike silahı ile... "ok" un üzerinden girdiğimiz metafor dünyasında yönetmen kim ki duk, oku; korunağı sağlayan denize atılan bir nesne, dışarıdan gelen düşmanları bertaraf eden bir silaha, geleceği görmek üzere bir ikonun üzerine atılan bir fal nesnesine ve en nihayetinde göksel düzenin bir parçası olarak beyaz kanatlı eros’un insanları birbirine aşık eden okuna, yine gökselle yersel arasında bağ kuran bir ritüel olarak müziği çıkaran yayın tamamlayıcı parçasına dönüştürüyor.

    her şeyin yerli yerinde olduğu bu dünyayı tehdit eden en büyük şey, gittikçe bir arzu nesnesi haline dönüşen kız. üstelik bu arzu nesnesi, suya işemek gibi sıradan insanı faaliyetlerden de azade değil. aslında tam olarak korunağın delindiği yer de burası. kız, bunuel’ci anlamda bir arzu nesnesi değil, bir uzak doğu masalının neredeyse dilsiz ama bakışlarıyla konuşan, saflığı, pir-ü paklığı özenle korunan, ihtiyaçları giderilen, zamanı gelince halvet olunacak masum bir uzakdoğu lolitası olarak kurgulanmış. ertelenmiş arzu nesnesi olarak kızın elde edilebilirlik imkanı, bir mp3 çalar ya da bir çift kırmızı ayakkabı sayesinde oluyor gibi gözükse de, gerçek anlamda kızın elde edilebirliği bir özne olarak kendisine gerçek arzuyu duyan ihtiyara başkaldırdığı, bir kadına dönüşmeye başladığı, kendi ihtiyaçlarının farkına vardığı ve bunu gidermek için genç çocuğun yatağına gizlice girmesiyle oluyor. yani iktidara minnet duysa bile ona karşı çıkan bir çocuksuluktan ihtiyaçlarını karşılama yolunda mesafe kateden bir arzu nesnesine doğru yol alış sözkonusu. burada kızı küçüklüğünden bu yana yetiştirmiş ihtiyarın gerçek anlamda arzuya sahip olduğunu, genç çocuğun ise daha insani bir düzlem içerisinde ele alındığını, onun tek çabasının tensel, cinsel bir istekten daha ziyade kızın daha iyi bir gelecek için bu korunaklı dünyadan kurtarılması gibi gayet insani bir amaca sahip olduğunu görüyoruz. üstelik bu insani düzlem o kadar alışıldık ki, genç çocuğun en büyük özlemi, kızı buradan kurtarmak ve onunla evlenmek. üstelik bu evlenme "eğer mümkünse" durumu içerisinde ele alınmış. yönetmen gençlik ihtiyarlık durumunu ters yüz etmiş, arzuyu besleyen ihtiyarı gerçek genç olarak karşımıza çıkarmış. kızın gerçekten arzulayana(ihtiyara) nihai dönüşü genç çocuğun bu ihtirastan(gençlikten) yoksun hali olabilir mi?
    üstelik gerçekten arzulanana ciddi emek sarf edilmişse bu dönüş daha anlamlı hale gelmez mi? ihtiyarın, ihtiyarlığından dolayı kaybolmakta olan her anlamdaki iktidarı, göğe savurduğu okun bir erkeklik aleti olarak geri dönüşü üzerinden tali bir ayrıntıya dönüşmüyor mu? ve en nihayetinde ihtiyarın kendi varlığından vazgeçişi onu nihai kazanan yapmıyor mu?

    filmin izlemek, bakmak, gözlemek gibi kavramlarla olan ilişkisi de foucalt’ın cinsellik üzerine yaptığı çalışmalarda vardığı sonuca yani erotizmin doğuda bir sanat(ars erotica) olduğuna dair düşünceleri akla getirtmiyor değil. o kısıtlı mekan da bile yakalanan görsellik ile kızın o masum ama her an sınırı aşabilecek, büyümenin getirdiği talepkar olma halini yansıtan, güzel, erotik, huzursuzluk verici bakışlara böyle bir anlam yüklersek "aşırı yorum" mu yapmış olurum, bilmiyorum. ancak uzakdoğu filmlerinin ve yönetmenimizin görsellik anlayışında tıpkı yönetmenin bir başka filmi olan "spring summer fall winter and spring" de olduğu gibi haz verici bir yan var. hazza bu kadar yaslanan bir görsellik erotizm demektir. üstelik erotizmin sadece görüntülerle ve imgelerle oluşturabileceğini biliyorsak böyle bir bağlam içinden özelde bu filmin genelde de sarhoş edici görselliklere sahip uzakdoğu filmlerini okumak mümkündür diye düşünüyorum.

    şimdi şunu soralım, filmden sonra üzerimizde kalan o epikürist etkinin nedeni "mutluluğun teknik tabiri hazdır" aforizmasının doğruluğu olabilir mi?
49 entry daha
hesabın var mı? giriş yap