• yurdumun üniversitelerinin sözüm ona akademik eğitim alan öğrencileridir. bir tanesini bile ayırmıyorum, tereddüt bile etmeden bütün üniversiteleri aynı kefeye koymaktan çekinmiyorum.

    türkiye’de 1950’li yıllardan sonra kalkınma planlarına dayalı olarak sözde bir eğitim seferberliği başladı. bu seferberliğe göre, devlet anadolu da merkezi yerler belirledi ve bu illerde bulunan açık arazilere iki bina dikti, kurdela kesti ülkenin dört bir yanını üniversiteler ile donattı. şu an ekonomik verilere bakarsak, türkiye’de ekonomi sektöründe istihdam edilebilecek sayı ile her sene mezun veren ekonomi bölümleri arasında çok ciddi bir uçurum var. yani her sene bu ülkenin cefakar devlet üniversiteleri ülkenin ihtiyacından on kat fazla iktisat,işletme, ekonometri mezunu veriyor. bu vahim tablo, şu an bizim ana meselemiz değil ama yeri gelmişken de belirtmekte fayda görüyorum.

    adına üniversite dediğimiz kurumların ilim, bilim yaymanın yanında önemli bir misyonları daha vardır. taşra olarak tabir ettiğimiz yerde ikamet eden genç nüfusu şehir yaşamına, kültürüne empoze etme yuvasıdır üniversiteler. hayat boyu türlü sıkıntılardan dolayı köyünden bile dışarı çıkamayan veyahut kasabalarda, ilçelerde, şark illerinde yaşamak zorunda kalan ve buna mukabil kültürel, sosyal, sanatsal faaliyetlerden uzak kalan memleketimin gençliğinin bu açlıklarını ve eksikliklerini gidermek için kullanabileceği bir yerdir üniversite. faakt gel gör ki, popülist politikalar, iş bilmez siyasetçiler sayesinde ülkemiz taşra üniversitelerinin hüküm sürdüğü köhne bir çöplüğe dönüştü. klişe olacak ama cuk oturuyor belirtmekte fayda var, özal ekonomisinin apolitize ettiği 80 jenerasyonu, bilinçsiz meslek tercihlerinin de kurbanı olarak yanlış bölümleri yanlış yerlerde okuyorlar.

    bir diğer gerçek ise, doğu kültürü, diğer illerden gelen öğrenciyi ne acıdır ki kabullenemedi. farklı bölgelerden gelen, bir çoğu ailesinden ömründe ilk kez kopmuş, üstlerinde farklı kültürlerin adetlerini zenginliğini taşıyan öğrencileri red etti. basit bir örnek vereyim. bugün erzurum ilimizde kendisine bağlanan diğer çevre illerdeki akademik birimleri de sayarsak 50 bin öğrencinin öğrenim gördüğü bir üniversite var. erzurum, yoğun kış şartları yüzünden tarım yapamıyor, hayvan besleyemiyor, sanayi desen yerlerde sürünüyor…peki nasıl geçiniyor bu halk? şehrine gelen öğrencilerin konaklama, alışveriş gelirlerinden faydalanarak. bununla beraber erzurum yapısı itibariyle ülkemizin en muhafazakar ve içine kapanık illerinden birisi. zaman içinde şehri içine kapanıklıktan kurtarması beklenen öğrenci kitlesi, katı toplum kurallarına bir süre sonra kendini empoze etmek zorunda kalıyor. gençlik ateşinin verdiği keyfiyeti ve huzuru yaşayamadan bulunduğu kültürün muhafazakar yapısını içine sindiriyor.

    şimdi bu ağır tablonun yaratmış olduğu yıkımla bahsetmek istediğimiz konuya geçelim. elli yıldır süregelen bu beyinsiz politikalar ve hamleler sonucunun en güzel ürününü ben dün gece abbas güçlü ile genç bakış programını izlerken gördüm. sakarya üniversitesindeydiler bu hafta. programın konsepti gereği, bir hafta evvelinden kampus içinde bir anket yapıyor genç bakış ekibi. soru şu: üniversitenize kimi konuk etmek istersiniz?

    sakarya üniversitesi ülke gündeminin en yoğun olduğu zamanların birinde, kuş gribi almış başını gitmişken, hükümet hakkında gensoru üzerine gensoru verilirken, yök-hükümet krizi halen sıcaklığını sürdürürken, peygamber karikatürü hadisesi dünyayı yıkıp geçmişken kimi görmek istiyorlar biliyor musunuz?

    türkiye nin medar-ı iftiharı, çok gezen boş konuşan, televole muhabiri, iki kelimelik ingilizcesiyle kendini rezil rüsva eden acun ılıcalıyı…

    ve dramatik tablo bu adamı çağırmakla bitmiyor. salonu hınca hınç dolduran üniversite öğrencileri ve en önlerinde biricik rektörleri bu şahsiyet ne zaman ağzını açsa avuçları patlatırcasına alkışlıyor. bilim kurumunda eğitim alan veren bir topluluk, magazinel gündemin sıradan bir üyesini baş tacı ediyor. otu boku alkışlamaktan, tezahürat yapmaktan zerre utanç duymuyorlar.

    cinnet noktası bir soru ile perçinleşiyor. bir soru geliyor acun beye, izleyicinin biri çok merak etmiş acaba acun beyin boyu kaçmış? acun ılıcalı kalkıyor ayağa, boyunu posunu gösteriyor. ve işte tam o anda “şakşakaşkaşaşaşaşaakakakaaaşaşak” bir alkıştır alıp götürüyor salonu.

    ulan neyi alkışlıyorsunuz? neyi takdir ediyorsunuz? acun ılıcalı nın 1.84 boyunda olması sizde hangi duyguları harekete geçirdi?

    otu boku alkışlamaktan çekinmeyen seyirciler, hepiniz seyircisiniz. bu ülkeye, bu hayata, dışarıda akıp giden gerçeklere hepiniz seyircisiniz. seyirci olduğunuz bu filmde ben artık oynamak istemiyorum arkadaş, sikerim filmini de yönetmenini de…
26 entry daha
hesabın var mı? giriş yap