• --- spoiler ---

    o kadar özel bir filmdir ki benim için, saatlerce geyik yapabilirim. onu benim gözümde çok özel kılan şey ise her sahnesinde her diyalogunda müthiş bir özgüven ve kendine inanç olmasıdır.

    örneğin daha başında, komutan logar'ın gemide elemanlara emir verdiği sahnede, çok alakasız bir şekilde dördüncü duvarı yıkarak kuna şöyle der; "dünyalılardan neden bu kadar nefret ediyorsunuz komutan logar?". bu sırada kameraya dönerek göz kırpmaktadır.

    mesela tam burada senaryo bize tıpkı kuna gibi göz kırparak "ya takılma ne olmuş nasıl olmuşa şimdi... bak ne anlatacam daha. bunları hızlı geçelim" demektedir. filmin devamında olacaklara o kadar güveniyor ki, öncesini böyle ustalıkla es geçiyor.

    ya da dekorlar. müthiş detayları ve neredeyse kusursuz düzeniyle sizi gerçekten bir uzay istasyonu olduğuna inandıran dekorlar da bu özgüvene sahip. örneğin 216 ve ceku'nun oryantal dans ettiği sahnenin açılışında görünen 4 ekranın tam ortasına "samsung" reklamı estetik ve göze batmayacak şekilde uyumla oraya kondurulmuştur.

    bir örnekle yönetmene de değinelim. 216'nın hapse düştüğü ilk sahne tam tamına 2 dakika 42 saniyelik tek çekim plan. kamera adeta oyuncuların arasında dans ediyor. arka plan, ışık, odak habire değişiyor. bu değişme sırasında yaşanan odak kaymaları, kameranın sahneyi kaçırmaları gibi şeylere rağmen böyle bir işe girişmiş yönetmen. bu özgüven değilse nedir?

    oyunculuklar? onda da var bir şeyler. ilginçtir ki, cem yılmaz'ın hayatı boyunca oynadığı roller içerisinde arif'e en uzak oynayabildiği rol olan komutan logar yine arif'le aynı filmde yer almaktadır. cem yılmaz bu iki karakteri öylesinde kusursuz icra etmektedir ki, aktörün bizdeki imajını ikiye bölmektedir. sanki gerçek dünyamızda iki farklı cem yılmaz varmış da şans eseri nihayet bu filmde beraber oynamışlar ve güzel bir uyum yakalamışlar gibi.

    film boyunca cem yılmaz'ın serpiştirdiği şakalar da "ya gülmezlerse" kaygısı içermemektedir. "bir cisim yaklaşıyor", "sen kahin misin", "belki x'e programlanmıştır" gibi tekrar eden şakalar fütürsuzca kullanılmasına rağmen hala komiktir.

    oyunculukta figüranlar bile öyle oynamaktadır ki zeytinburnu çocuğu mehmet aldığı 1 dakikalık rolle aklımıza kazınmıştır.

    müziklere değinmeden geçmek olmaz.

    bu film 2002'de çekilmiş, 2 sene uzanlar'ın yer altı kasalarında bekletilmiş ve nihayet 2004'te gösterime girmiştir. türkçe rap'in zirve yaptığı döneme tekabül eden bu zamanlarda türkçe rap'in en güzel şarkılarından biri olan al 1 de burdan yak bu film soundtrackinde adeta ışıldar.

    sagopa'nın böylesine kaliteli bir çalışmayı bir soundtrack albümü için yapmış olması da sanki bize bir arkadaşın pahalı sigarasını ikram etmesi gibi "buyur, buradan yak" demektedir.

    gerçi bütün albüm göz önünde bulundurulunca al 1 de burdan yak sadece hoş bir detay gibi kalıyor. daha bunun yine sagopa'dan marifetname ve ihtiva reçetesi var, özkan uğur'dan olduramadım var, rakı sofrası var, efendime söyleyeyim, açılış var gora'ya iniş var, kaçış var, varoğlu var... öyle diyalogdan kaçmak için yazılmış tırt şarkılar ve müzikler değil. ciddi ciddi, sahneleri ve jeneriği dolduran, atmosferi veren müzikler. yine inanılmaz bir emek, yine kendine güven eseri hepsi.

    kısacası her yönüyle yeni, farklı ve hatta riskli şeyleri denemekten çekinmemiş, "aman batar mıyız çıkar mıyız" kaygısı gütmeyen, cesur ve özgüvenli bir yapımdır gora.

    gora ayrıca 17 senedir her yönde olduğu gibi sinemada da nasıl geriye gittiğimizi gösterir. hasılat ve imaj kaygısından ötürü mümkün olduğunca hızlı ve ucuz çekilen bölümlere sahip günümüzün film serileri gora'yla kıyaslanmayacak kadar yalın kalıyor. ama gora neredeyse yirmi yıl sonra bile hala bir çok kişinin en komik filmler deyince aklına gelen film oluyor.

    olur da emeği geçenlerden biri bu entryi okursa, bilsin ki hepsine böyle bir çalışma için minnettarım. umarım emeklerinin karşılığını aldıklarını düşünüyorlardır.

    --- spoiler ---
  • kilim sahnesinde yaşanılan esnaf ingilizcesinde ki saçmalamanın boyutu, gülerken insanlıktan çıkmaya neden olabilir ;

    - so, you're speaking english !

    - speaking english? i live in english. it's not only language to me. it's totally best way of expressing my own. you know, sometimes i'm dreaming of a world, all people understand each other perfect. yeeeesss, l have a dream. imagine all the people dancing and touching each other. communicate in a joyful harmony. ( hağmıniiiiğ )

    - oğlum çay söyle. bakma sığır gibi.

    - tea ?

    - no thanks.

    - sen söyle, siktir et.
  • film çıktığından sekiz yıl sonra fark etmiş olsam da;

    --- spoiler ---
    komutan logar bir konuşmasında goralıların yüzde altmışı aptaldır diyerek aziz nesin'e selam çakıyor.
    --- spoiler ---

    edit: lan fark edip söyleyende hata.
  • arif japon turistlerden dayak yedikten sonra onlara ithafen:

    - terbiyesiz insanlar.. evinde video yapan adam gelmiş buraya taş toprak geziyor ya.. terbiyesizler.. ondan sonra turizm patlayacak!?? nereye patlıyor ya?

    homemade amateur japon porno videolarına güzel bi gönderme hahaha.. 10 sene sonra anlamasaydım daha iyiydi tabi ama neyse
  • filmin pek de bilinmeyen yapım notlarından bazı şeyler paylaşmak istiyorum;
    - toplamda 3 filmlik sahne çekimleri yapılmış ve tabii ki pek çoğu kırpılmış.
    -antalya'da 8000 m2'lik alanda bir plato kurulmuş ve gezegen çekimleri bu açık platolarda gerçekleştirilmiş.
    -bütçe olarak o güne kadar yapılan en pahalı türk filmi imiş ki o zamanın parasıyla 5 milyon dolara mal olmuş.
    -çekimleri 2001-2002 arasında yapılmış olmasına karşın gösterime girmesi ancak 2004 sonlarını bulmuştu.
  • geçenlerde yeniden izlerken yıllardır fark etmediğim ince bir espri fark ettim.

    sahne şu: https://imgur.com/zasnzdb
    ceku, arif, 216, bob gora'dan kaçtıktan sonra pazar yerinde arif'in telefonu çalıyor, arif satıcıya "bir bağırma dur, ses üst üste biniyor" diyor. burda ettiği laf sesçilerin kullandığı tabirlerden biri, bağıran satıcı da aynı zamanda filmin sesçisi olan levent intepe.

    cem yılmaz'ın ince gördüğü anlardan biri, güldürdü.
  • " alo, muhittin! amerikan baskani da dahil herkesi devreye sokun, uzaylilar tarafindan kacirildim. ney? evet, tarafindan."

    cumlesini 1765. kere seyrettigim de 1765. kere hala yariliyorum, hala yariliyorum arkadas!
  • ilk denememde izleyemedim.

    sanıyorum liseki son senemdeydi zamanı. ilk çıktığı gün gidip izlemek için can atıyorum. ama süper salak ben, benden daha gerizekalı olan dandirik kız arkadaşı da götürmeyi hiç aklıma getirmiyorum. ama ağzımdan kaçırınca da mecbur kalıyorum. bu salaklığımla da yetinmeyip biletleri kıza aldırıyorum evine yakın diye. sabah saat 8 olmadan kalkıp bilet alıyor. ben sikseler o saatte kalkıp gitmem işe.

    neyse giriyoruz üsküdarda kançal pasajındaki sinemaya. zaten toplasan 50 kişilik salon. içerde cips yiyeninden tutta ekler pasta yiyeyine kadar her türlü adam var. duyan herkes resmen gelmiş. arka sıramda oturan üsküdar/kadıköy dolmuş şoförleri zaten her şeyi de açıklıyor.

    daha filmin ilk dakikasında iyi veya kötü her dakka kendini gülmeye şartlandırmış insanlar yüzünden çoğu sahne zaten kaçtı. cem yılmaz "-lan" diyor, bizimkiler hahaahah, "-ufo" diyo ohühüü. bi yandan da her gördüğü ayrıntıyı soran salak kız. turist rehberi gibi bi yandan görüp bi yandan da naklediyorum. derken ara veriliyor.

    aradan sonra ise garavel ustanın işin içine girmesi daha düzeltti ortamı.. çoğu hareketine anlam veremedikleri için ne gülen vardı ne eden. aradan önce her sike yarılan millet sanki başka bi filme gelmişler gibiydi. aynı olan tek şey bizim kızın soruları. derken arif eline yapışmış dergiyi aldı ve cart diye açtı. bi tek ben hayvanlar gibi tepiniyorum. herkes yanlış bi şey yapmışım gibi esra ceyhanlaşıp cıkcıklamaya başlıyor. o arada benim ki;

    -ayhaahha uğur noldu niye güldün [aklını siktiğim anlamadın niye gülüyosun]
    -oyhoho yok canım yok öyle bi şey geldi aklıma
    -hayır ya anlamadım ben güldüğün şeyi nolduaa
    -dergi, dergiye gülüyorum [hala ne dergisi neyin olayı anlamadı]
    -tamam da nolmuş dergiye
    -...
    -ya allah kahretsin tamam. garavel almış dergiyi araya attırmış oldu mu? hadi gül
    -ne gülcem be heh [burda mısırı kucagıma döküyo]
    -ben o mısırlara 5 milyon verdim biliyon mu

    kalktı karı gitti filmin ortasında iyi mi?

    sonrasında ise o sinemada hayvanlar gibi gülen heriflerin tamamı çıkışta beğenmedim tribi yaptı. velhassıl kelam bu şartlarda bile çok güzeldi. belki 20 kere de evde izledim.

    o gerizekalı karı bile evlenip çoluk çocuğa karıştı. biz hala dergilerle şeyiz.

    -dergilerle neysin uğuaaar
  • filmin başlarındaki araba sahnesinde "mothe' fucke', yeah yoo mothe' fucke', yeah yo' freakin' mothe' fucke, yeah yoo mothe' fucke' " adlı türküyü çığıran arkadaş murat boz olup bu gereksiz bilgiyi siz saygıdeğer insanlarla paylaşmaktan duyduğum haz ve mutluluğu.. daha fazla saçmalamadan;

    (bkz: sarı ev)
    (bkz: ozan çolakoğlu)
  • cem yılmaz filmin senaryosu hakkında şöyle demiş;

    “g.o.r.a”yı ilk yazarken, karakterin adı sami’ydi. yazdık bitti, çıktı aldık. içimden bir ses, bunu “arif yapalım” dedi. word programında öyle bir şey var ya; “find all sami, change to arif!” çat çat, hepsi değişti. içim çok rahat etti. babamı çok severim ben....

    kaynak : milliyet.com.tr
hesabın var mı? giriş yap